07 Şub 2016 18:36
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:20
Mümtaz'er Türköne'den olay yazı: Geniş sanık kadrosunun olduğu bir dava gelecek
Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne Dolmabahçe mütabakatının mahkemeye taşınması gerektiğini ve geniş sanık kadrosunun yer aldığı davanın gelmesi gerektiğini yazdı.
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, "Dolmabahçe mutabakatı ise
bu süreçten 7 siyaset esnafı mantığıyla siyasi çıkar elde
etmek için yapıldı. Geniş sanık kadrosunun yer aldığı bir dava
gelecek. Gelmesi gerekir" dedi. 4 Şubat tarihli yazısında idamın
geri gelmesi gerektiğini ifade eden Türköne, "Bu hesap sorulmazsa
ne terörle baş etmek ne de bu ülkenin birliğini sürdürmek mümkün
olur" ifadesini kullandı.
Türköne, "Dolmabahçe mutabakatı ise bu süreçten 7 Haziran seçimleri başta olmak üzere, siyaset esnafı mantığıyla siyasî çıkar elde etmek için yapıldı. Geniş sanık kadrosunun yer aldığı bir dava gelecek. Gelmesi gerekir. Bu hesap sorulmazsa ne terörle baş etmek ne de bu ülkenin birliğini sürdürmek mümkün olur. O kadar" ifadelerini kullandı.
Türköne'nin Zaman'da "İktidar nasıl yozlaştırıyor?" başlığıyla bugün (07.02.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Söylediğim sadece şuydu: Çözüm Süreci'nde PKK'nın şehirlere silah yığmasına göz yumanlar eskilerin tabiriyle “idamlık suç” (bugünün ağırlaştırılmış müebbeti) işlediler.
Dolmabahçe mutabakatı ise bu süreçten 7 Haziran seçimleri başta olmak üzere, siyaset esnafı mantığıyla siyasî çıkar elde etmek için yapıldı. Geniş sanık kadrosunun yer aldığı bir dava gelecek. Gelmesi gerekir. Bu hesap sorulmazsa ne terörle baş etmek ne de bu ülkenin birliğini sürdürmek mümkün olur. O kadar.
Bu değerlendirmeden “idam istedi” sonucuna varmak için, “yağmur yağacak” lafından “bana ördek dedin” alınganlığı çıkartmak yetmez; iktidar yozlaşması yüzünden akıl ve vicdan ölçülerini büsbütün kaybetmiş olmak icap eder. İktidarı kaybetme korkusunun ve telaşının olduğu yerde insaf da, akıl da pek dikiş tutmuyor. Sosyal medyada ve gazete köşelerinde Saray destekçilerinin pespayeliği, bu insaf ve akıl eksikliğinin belirtisi sadece. İktidar yozlaştırıyor; hukuktan, adaletten uzaklaştıkça daha fazla yozlaştırıyor. Sadece sahiplerini değil, yandaşlarını, destekçilerimi de yozlaştırıyor. Her Allah'ın günü bu yozlaşmanın iki farklı tezahürü ile karşılaşıyoruz: Birincisi en yakası açılmadık küfürler, hakaretler; ikincisi ise dininiz imanınız hakkında keskin hükümler. Birincisinin marifeti sadece ağzını açtığında küfür etmekten ibaret. İkincisi ise -hâşâ- Tanrılık iddiasında, günahları affeden, tövbeye çağıran ve cehennemle korkutan ilahî gücü kullanıyor. İkisi de iktidar sahibi olmanın kibrini, şımarıklığını, görgüsüzlüğünü, ölçüsüzlüğünü ve dizginlenemeyen şehvetini yansıtıyor.
“Nasıl olsa iktidar arkamda, öyleyse önüme gelene hakaret ve küfür etmemi kim engelleyecek?” Bu mantık durumu açıklamaya yetmiyor. Stadyumları küfrederek deşarj olmak için dolduranlar gibi, sırf güven içinde küfredebilmek için Saray'ın etrafındaki mevzilere atlayanlar, “Reise lâf söyleyenin…” diye söze başlayıp galiz küfürler sıralayanlar, bu iktidar yozlaşmasının ezik ve zavallı stereotipini temsil ediyorlar. Adam Saray'ı desteklediği için küfretmiyor, rahat küfredebilmek için Saray'ın yanında görünmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı çıkıp “alçaklar”, “hainler”, “çirkefler”, “yalancılar”, “haşhaşîler” dediği zaman, işte bu ezilmişliklerini koca iktidar yamasıyla kapatmaya çalışanlar sin kaflı galiz küfürlerle bu sıfatları daha veciz hale getirme yarışına giriyorlar. Devlet iktidarına sırtını dayayıp önlerine çıkana dümdüz gitmenin ayrıcalığını ve keyfini yaşamış oluyorlar. Baksanıza Saray tetikçilerine, küfür ve hakaret etmeden, üst perdeden ayar vermeden yazı bile yazamıyorlar. Küfreden adamın zekâya, dilin inceliklerini kullanmaya ihtiyacı olur mu? Bu tetikçilerin muhaliflere karşı kullandıkları “loser” veya “kaybedenlerdensin” hitabı, tam da bu ezilmiş adam psikolojisini yansıtıyor. Öyle ya, onlar “kazanan” taraftalar ve “kazanmak” doğru yerde durmanın onlara göre yegane ölçüsü.
Münker-nekir melekleri gibi sorgulama yapmak sadece hadsizlikten ibaret; cehenneme gidecekler listesi hazırlamak, tövbe makamı olmak, iman derecesini ölçmek iktidar yozlaşmasının insanı dinden eden raddeye vardığının işareti.Bülent Arınç'ın CNN Türk'teki sözleri için “tövbe etsin” diyenlere verdiği “Allah'a inanan insanların kendilerini tövbe ve af makamında görmelerini hayretle karşılarım” cevabı, tam olarak kendini Yaradan yerine koyanların sapkınlığını dile getiriyor. İktidarın sahibi veya destekçisi olunca ilahî bir güçle donanmış oluyorsunuz. Tabii iktidar da bu talebi besliyor, kendi ilahiyatını oluşturuyor. İktidarın sahibi “rahmetim gazabımı geçti” deyince, çevresinde yer alanlara terör yani gazab rüzgârları estirip, rahmetin kadrini kıymetini artırmak düşüyor. Koskoca iktidar, her şeye kadir değil mi? Ne olacak TOKİ de, Diyanet de iktidarın emrinde; birincisinden dünyadaki mekânınızı, ikincisinden de Cennet'tekini fazla bedel ödemeden temin ediyorsunuz. Reise destek verince, sadece öbür dünyayı garantilemiş olmuyorsunuz, aynı zamanda müsvedde tanrıcıklar sıfatıyla herkesi yargılama, cennetinizden kovma, cehennem acılarına mahkum etme yetkisine kavuşuyorsunuz.
İktidar yozlaşması, sosyal medyadaki iktidar destekçilerine ve yandaş kalemlere bakılırsa çürümenin en son safhasına varmış durumda. Bu kadar yozlaşmış ve çürümüş payandalarla kimse uzun süre saltanat süremez.
Türköne, "Dolmabahçe mutabakatı ise bu süreçten 7 Haziran seçimleri başta olmak üzere, siyaset esnafı mantığıyla siyasî çıkar elde etmek için yapıldı. Geniş sanık kadrosunun yer aldığı bir dava gelecek. Gelmesi gerekir. Bu hesap sorulmazsa ne terörle baş etmek ne de bu ülkenin birliğini sürdürmek mümkün olur. O kadar" ifadelerini kullandı.
Türköne'nin Zaman'da "İktidar nasıl yozlaştırıyor?" başlığıyla bugün (07.02.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Söylediğim sadece şuydu: Çözüm Süreci'nde PKK'nın şehirlere silah yığmasına göz yumanlar eskilerin tabiriyle “idamlık suç” (bugünün ağırlaştırılmış müebbeti) işlediler.
Dolmabahçe mutabakatı ise bu süreçten 7 Haziran seçimleri başta olmak üzere, siyaset esnafı mantığıyla siyasî çıkar elde etmek için yapıldı. Geniş sanık kadrosunun yer aldığı bir dava gelecek. Gelmesi gerekir. Bu hesap sorulmazsa ne terörle baş etmek ne de bu ülkenin birliğini sürdürmek mümkün olur. O kadar.
Bu değerlendirmeden “idam istedi” sonucuna varmak için, “yağmur yağacak” lafından “bana ördek dedin” alınganlığı çıkartmak yetmez; iktidar yozlaşması yüzünden akıl ve vicdan ölçülerini büsbütün kaybetmiş olmak icap eder. İktidarı kaybetme korkusunun ve telaşının olduğu yerde insaf da, akıl da pek dikiş tutmuyor. Sosyal medyada ve gazete köşelerinde Saray destekçilerinin pespayeliği, bu insaf ve akıl eksikliğinin belirtisi sadece. İktidar yozlaştırıyor; hukuktan, adaletten uzaklaştıkça daha fazla yozlaştırıyor. Sadece sahiplerini değil, yandaşlarını, destekçilerimi de yozlaştırıyor. Her Allah'ın günü bu yozlaşmanın iki farklı tezahürü ile karşılaşıyoruz: Birincisi en yakası açılmadık küfürler, hakaretler; ikincisi ise dininiz imanınız hakkında keskin hükümler. Birincisinin marifeti sadece ağzını açtığında küfür etmekten ibaret. İkincisi ise -hâşâ- Tanrılık iddiasında, günahları affeden, tövbeye çağıran ve cehennemle korkutan ilahî gücü kullanıyor. İkisi de iktidar sahibi olmanın kibrini, şımarıklığını, görgüsüzlüğünü, ölçüsüzlüğünü ve dizginlenemeyen şehvetini yansıtıyor.
“Nasıl olsa iktidar arkamda, öyleyse önüme gelene hakaret ve küfür etmemi kim engelleyecek?” Bu mantık durumu açıklamaya yetmiyor. Stadyumları küfrederek deşarj olmak için dolduranlar gibi, sırf güven içinde küfredebilmek için Saray'ın etrafındaki mevzilere atlayanlar, “Reise lâf söyleyenin…” diye söze başlayıp galiz küfürler sıralayanlar, bu iktidar yozlaşmasının ezik ve zavallı stereotipini temsil ediyorlar. Adam Saray'ı desteklediği için küfretmiyor, rahat küfredebilmek için Saray'ın yanında görünmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı çıkıp “alçaklar”, “hainler”, “çirkefler”, “yalancılar”, “haşhaşîler” dediği zaman, işte bu ezilmişliklerini koca iktidar yamasıyla kapatmaya çalışanlar sin kaflı galiz küfürlerle bu sıfatları daha veciz hale getirme yarışına giriyorlar. Devlet iktidarına sırtını dayayıp önlerine çıkana dümdüz gitmenin ayrıcalığını ve keyfini yaşamış oluyorlar. Baksanıza Saray tetikçilerine, küfür ve hakaret etmeden, üst perdeden ayar vermeden yazı bile yazamıyorlar. Küfreden adamın zekâya, dilin inceliklerini kullanmaya ihtiyacı olur mu? Bu tetikçilerin muhaliflere karşı kullandıkları “loser” veya “kaybedenlerdensin” hitabı, tam da bu ezilmiş adam psikolojisini yansıtıyor. Öyle ya, onlar “kazanan” taraftalar ve “kazanmak” doğru yerde durmanın onlara göre yegane ölçüsü.
Münker-nekir melekleri gibi sorgulama yapmak sadece hadsizlikten ibaret; cehenneme gidecekler listesi hazırlamak, tövbe makamı olmak, iman derecesini ölçmek iktidar yozlaşmasının insanı dinden eden raddeye vardığının işareti.Bülent Arınç'ın CNN Türk'teki sözleri için “tövbe etsin” diyenlere verdiği “Allah'a inanan insanların kendilerini tövbe ve af makamında görmelerini hayretle karşılarım” cevabı, tam olarak kendini Yaradan yerine koyanların sapkınlığını dile getiriyor. İktidarın sahibi veya destekçisi olunca ilahî bir güçle donanmış oluyorsunuz. Tabii iktidar da bu talebi besliyor, kendi ilahiyatını oluşturuyor. İktidarın sahibi “rahmetim gazabımı geçti” deyince, çevresinde yer alanlara terör yani gazab rüzgârları estirip, rahmetin kadrini kıymetini artırmak düşüyor. Koskoca iktidar, her şeye kadir değil mi? Ne olacak TOKİ de, Diyanet de iktidarın emrinde; birincisinden dünyadaki mekânınızı, ikincisinden de Cennet'tekini fazla bedel ödemeden temin ediyorsunuz. Reise destek verince, sadece öbür dünyayı garantilemiş olmuyorsunuz, aynı zamanda müsvedde tanrıcıklar sıfatıyla herkesi yargılama, cennetinizden kovma, cehennem acılarına mahkum etme yetkisine kavuşuyorsunuz.
İktidar yozlaşması, sosyal medyadaki iktidar destekçilerine ve yandaş kalemlere bakılırsa çürümenin en son safhasına varmış durumda. Bu kadar yozlaşmış ve çürümüş payandalarla kimse uzun süre saltanat süremez.