Mümtaz'er Türköne'den Mahçupyan'a sert sözler! Yalan söylüyor demek hafif kalır!
Etyen Mahçupyan'ın 'Cemaat KPSS ve üniversite sınavı sorularını sızdırıyordu' iddiasına Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne'den yanıt geldi.
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Akşam gazetesi yazarı
Etyen Mahçupyan'ın Gülen Cemaati'nin KPSS ve üniversite
sınavlarında soruları yandaşlarına sızdırıyordu iddiası için,
“Yalan söylüyor' demek, bir şeyi uydurduğunu, çarpıttığını
belirtmek için kullanılacaksa, durumu anlatmak için çok hafif
kalır" diye yazdı.
"Her hal ve şartta Etyen’in açıklama getirmesi gereken ahlakî ve
cezaî sorumluluğu var. Bu yalanı üretmek için neden on ay bekledi?
Şahit gösterdiği bizleri peşinen “nesnel olmamakla” suçlama
uyanıklığı göstermesi, bir suça tanıklık iddiasını ortadan
kaldırmadığına göre?" diyen Mümtaz'er Türköne, "Her hal ve şartta
Etyen’in açıklama getirmesi gereken ahlakî ve cezaî sorumluluğu
var. Bu yalanı üretmek için neden on ay bekledi?" sözleryle
Mahçupyan'a yüklendi.
ETYEN MAHÇUPYAN YALAN SÖYLÜYOR DEMEK...
“Geciken vicdan” gibi, “geciken ahlâk” da beş para etmez; çünkü bu
ne “ahlâk” ne de “vicdan”dır.
Gecikme, ahlâksızlığı ve vicdansızlığı saklamak adına uzunca bir
süreye yayılmışsa, “suret-i hak”tan görünme çabası sadece bizim
hafızamızın nisyanına güvendiğindendir. Etyen Mahçupyan “yalan
söylüyor” demek, bir şeyi uydurduğunu, çarpıttığını belirtmek için
kullanılacaksa, durumu anlatmak için çok hafif kalır; düpedüz
söylenen şeyin tam tersini iddia ediyor. Şahit gösterdiği
kişilerden biri (Ali Bulaç, Şahin Alpay, Ergun Özbudun’un yanında)
de benim. Hepimiz bir iş kadınının “soru sızdırma” itirafına
muhatap olmuşuz. Tam tersine bu Hanım’ın naklettiği şey “sınav
avantajı yaratan sızdırma” değil, Hizmet’in dershanelerine giden
oğlunun yaftalanma ve hak kaybına uğrama tedirginliği idi.
Sözlerinin içinden “kopya verme” anlamını, hem de on ay sonra
çıkartabilmek için yanlış bir yorum veya yanlış anlama yeterli
değil; tek şey gerekli: Kötü niyet.
CEMAAT KURUMLARINA GİDENLERİ İSTİKBAL ENDİŞESİ
SARDI
Hizmet Hareketi eğitim alanında iddialı ve başarılı. Fatih
Üniversitesi’nde öğrencilerimden benzer endişeleri sıklıkla
dinlediğim için, Erdoğan’ın düşmanlığının nasıl bir tedirginlik
oluşturduğunu yakından biliyorum. İktidara tabasbus peşinde
olanların da tahrik etmesiyle Hizmet şemsiyesi altındaki okullara
veya dershanelere devam edenleri doğal olarak istikbal kaygısı
sardı. Bir master mülakatında, sırf mezun olduğu üniversite
yüzünden bilim soruları yerine “hiç şansın yok” ifadesiyle
karşılaşan çok parlak öğrencilerin hikayeleri anlatılıyor.
SIZDIRMAYA KİMİN İHTİYACI VAR?
Hizmet Hareketi, yetenekli gençleri kömür madeninden elmas çıkartır
gibi bulup paha biçilmez mücevherlere dönüştürüyor. Bu gençlerin
kimsenin himayesine, kayırmasına ihtiyacı yok. Eşit ve adil rekabet
şartlarında önlerinde kimse duramaz. Mahçupyan’ın “muhafazakâr
kesimde sıradan bilgiler” dediği kopya iddialarını, sosyal
medyadaki troller, ‘dershane savaşı’na malzeme oluşturmak için
üretti. Aslında ülke olarak geldiğimiz yer, dedikoduların çok
ötesinde açık bir fikir veriyor. Polis kolejleri kapatıldı,
kaymakamlık sınavında KPSS kaldırıldı, yargıçlık, emniyet, okul
yöneticiliği gibi mesleklerde objektif sınav sistemleri yerine
partizanlığı mümkün kılacak subjektif ölçüler ve sözlü mülakatlar
getirildi. “Sızdırma” artık yandaşlar için resmen ve göstere
göstere yapılıyor. Demek ki sızdırma olmadığı durumlarda Hizmet’in
kurumlarında yetişen gençler açık bir rekabet üstünlüğüne sahipler.
Sızdırmaya kimlerin ihtiyacı var?
SAVCILIĞA GİTMESİ GEREKİYORDU?
Mahçupyan’dan sızanlarda ahlâkı geçip, cezaî sorumluluk alanına
giriyoruz. Yalan söylemiyorsa o gün, hemen savcılığa gidip bir suç
duyusunda bulunması gerekiyordu. On ay sonrası için bile geç kalmış
sayılmaz. Hiç olmazsa mahkeme önünde hangi lafı neresinden anladığı
ve suç teşkil eden bir konuda “yalan” uydurmanın nereye vardığı bir
dava dosyasının içinde tespit edilmeli. Hem ne güzel, Etyen’in
lafını çok ettiği bir “etik” mesele de, hukukî bir mesnede kavuşur.
Ben bir öğretim üyesiyim. Kopyaya rıza göstermem, etik olarak
mesleğimi inkâr etmem anlamına gelir; üstelik Ceza Kanunu’na göre
ağır bir suçtan bahsediyoruz. Mahkemeden “etik lafını çok etmek,
söyleyeni ve söyleneni ahlaklı kılmıyor” kararı çıkabilir.
BU YALANI ÜRETMEK İÇİN NEDEN 10 AY BEKLEDİ?
Her hal ve şartta Etyen’in açıklama getirmesi gereken ahlakî ve
cezaî sorumluluğu var. Bu yalanı üretmek için neden on ay bekledi?
Şahit gösterdiği bizleri peşinen “nesnel olmamakla” suçlama
uyanıklığı göstermesi, bir suça tanıklık iddiasını ortadan
kaldırmadığına göre?
Mâbeyn Toplantıları, farklı görüşlerden aydınların bir araya
geldiği ve fikir alışverişinde bulundukları aylık bir platformdu.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Abant Platformu gibi sadece
organizasyonu üstleniyordu. Etyen’in geciken ahlâkı, o toplantıya
katılan herkesi töhmet altında bırakıyor.