MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE ERTUĞRUL ÖZKÖK'E ÇAKTI; "DAVUTOĞLU HAKLI ÇIKARSA!"
Esed çöktüğü zaman, Davutoğlu'nu eleştirenler kavgada saydıkları yumrukların hesabını nasıl verecekler?
Davutoğlu haklı çıkarsa?
Suriye'deki gelişmeler Davutoğlu'nu haklı çıkartacak
istikamette ilerliyor. Bugüne kadar çok ağır eleştirilere muhatap
olan Hariciye Bakanımız sürekli, bir anlık fotoğrafa değil sonuca
bakmamız gerektiğini tekrarlamıştı. Dış politika, oltayı atıp
takılacak balığı beklemeye benzemiyor.
Tarih bizi de içine alıp yanı başımızda süratle akıyor. Ringe çıkıp birkaç kişiyle aynı anda dövüşüyorsunuz. "Teker teker gelin" diyemezsiniz. Rakiplerinizi azaltacak, yanınızdakileri çoğaltacak ve seyredenlere, yani uluslararası camiaya da "haklıydı" dedirteceksiniz. Sözünüz geçecek, hükmünüz yürüyecek.
Davutoğlu'nun aimar ettiği diplomasinin yeteri kadar anlaşılamamasının sebeplerine eğilmemiz lazım. Türkiye, tarihinde olmadığı kadar atak bir diplomasi yürütüyor. Uzmanları bu tarz diplomasi için proaktif politika tabirini kullanıyorlar. Gelişmelerle veya darbelerle savrulmak yerine ön almak, belirlemek ve yön vermek. Somut sonuçlarından biri, Türkiye 70 ülke ile vizeleri kaldırdı. Türkiye'nin Suriye politikasını eleştirenler, ABD'nin rolünü tartışabilir. Gelişmeleri belirleyen Türkiye mi, yoksa ABD mi? Kim kimi ikna etmeye çabalıyor. Kavgada yumruk sayılmaz. Sonu nakavtla bitecek bir maçta, ringdeki yumrukları saymanın laf üretmek dışında bir anlamı yok.
Türkiye on yıldır Davutoğlu ile alışılmamış bir diplomasi yürütüyor. "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözüne sorgusuz sualsiz takılanların statükoya meydan okuyan bu diplomasiyi kavramaları çok zor. Kavramak için önce şu meşhur sözün ipliğini pazara çıkartmak lazım. "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözü ne genç Cumhuriyet'in ne de Atatürk'ün dış politikasını yansıtır. Bu söz iki savaş arasındaki dönemde Milletler Cemiyeti'nin (Cemiyet-i Akvam) dayandığı temel prensiptir. Milletler Cemiyeti, ülkelerin iç sorunlarını "self-determinasyon" prensibine uyarak, yani her milletin kendi kaderini tayin hakkını tanıyarak çözersek, dünyaya da barış gelir mantığına dayanmaktaydı. I. Dünya Savaşı'nın da bu ilke çiğnendiği için çıktığı iddia ediliyordu. Bu sözü ezberden tekrarlayanların anlaması için vurgulayalım. Ülkelerin kendi sınırları içinde çatışmaları önlemeleri, dünyada barışı tesis etmenin ön şartıdır. Bu ön şartı garantiye almanın yegâne yolu ise self determinasyon hakkını tanımaktır. Milletlerin hapishanesi olarak görülen imparatorlukların sona ermesi ve her milletin de kendi devletine sahip olması gerekmektedir. Wilson'a ait olan ve Milletler Cemiyeti'nin varlık sebebini oluşturan bu formül, dünya ile uyumlu olmak adına Atatürk tarafından tekrarlanmakta ve söylendiği zaman da, Osmanlı'nın imparatorluk mirasını reddetmek anlamı taşımaktadır. "Biz bir millî devletiz, imparatorluk değiliz ve dünya ile uyumluyuz." demiş olmaktadır.
Atatürkçülüğün neden çağdışı bir ideoloji olduğuna, bu sözü bir delil olarak alabilirsiniz. Soğuk Savaş öncesine, iki dünya savaşı arası döneme yani artık sadece tarihe ait olan ve bugün hiçbir anlamı ve karşılığı kalmamış bir paradigmayı alıp çok önemli bir söz eder gibi tekrarlarsanız, diplomasi üretemezsiniz.
Davutoğlu'nun diplomasisi önce iç politika ile dış politika arasındaki farkı ortadan kaldırdı. Suriye, Irak, Lübnan, Mısır artık bizim duygusal dünyamızın bir parçası. Dışarıda olup bitenlerin bir iç politika mevzusu gibi bu kadar yoğun ve ateşli tartışıldığı bir dönem hatırlıyor musunuz? Üstelik bu duygusal alışveriş karşılıklı. Bölge halkları, Türkiye'yi bir başarı hikâyesinin laboratuvarı olarak kullanıyorlar.
Türkiye'nin bugün takip ettiği diplomasi, sadece diplomatik araçların Osmanlı'nın makus talihini yendiği Tanzimat dönemine benziyor. Bu döneme damgasını vuran başta Büyük Reşid Paşa olmak üzere, Âli ve Fuad paşaları hatırlamamız lâzım. Belki biraz da Sultan Abdülhamit'in sabırla, dikkatle ve yoğun bir mesai ile ördüğü ve izlediği dünya politikasına.
Suriye'de Esed rejimini, kaçınılmaz bir son bekliyor. Esed
rejimi çöktüğü zaman, Davutoğlu'nu eleştirenler kavgada saydıkları
yumrukların hesabını nasıl verecekler?
Mümtaz'er TÜRKÖNE / ZAMAN