Mümtazer Türköne, cemaati 'son kale' ilan etti!
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında Erdoğan'ı kötü adam yaptı, cemaat de onun karşısında duran son kale...
Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, yaşanan olayları aksiyon
filmine benzetti filmin kötü adamını da Erdoğan yaptı!
Türköne'ye göre Erdoğan'ın otoriter rejim kurmasındaki 'son kale'
cemaat! Eğer Erdoğan'ın tüm gücü üzerinde toplamasına izin
verilirse yani son kale düşerse herkesin gündüz vakti kabus gördüğü
bir ülkeye dönüşeceğiz!
KÖTÜ ADAM!
Aksiyon filmlerinin değişmez kalıplarından biridir. Muktedir kötü
adam, güç sarhoşluğu ile bir suç işler.
Sonra çevresindekiler, bu suçu örtmek, delilleri ortadan kaldırmak
için bir yığın masum insanın hayatını karartır. Sonunda bir de
bakmışsınız, suçu örtmek için işlenen suçlar ilkini fersah fersah
geçmiş. Hükümetimizin durumu pek farklı değil.
17 Aralık’tan bu yana suç örtmek için işlenen suçlar, bir türlü
soruşturulamayan yolsuzluk suçlarını geçmiş durumda. Bu durum fasit
bir daire; işlenen suçlar çoğaldıkça, bu sefer onların üzerini
örtmek için daha fazla suç işleniyor, iktidar kıyma makinesi gibi
suç işliyor. Önlerindeki tek çare geçmişte işlenmiş ve gelecekte
işlenecek suçların takibatını ve cezalandırılmasını önlemek.
Yargının felç edilmek üzere yürütmeye bağlanması bu yüzden.
OTORİTER REJİME KARŞI SON KALE!
Son grup konuşmasında yine hamasetin arasına sıkıştırdığı “Şimdi
artık son çete ile mücadele ediyoruz. Bu çete de tarihe
karıştığında, bu paralel yapı da çöktüğünde inanın demokrasinin
önünde hiçbir engel kalmayacak.” sözünün anlamı da böyle. Başbakan
bize kurmakta olduğu “otoriteryen rejim” önünde engel olarak duran
“son kale”yi devirmekten bahsetmiyor mu?
Hemen “mümkün mü?” sorusunu sormalıyız. Yargının iptal edildiği,
hukukun işlemediği bir düzende; yasayı çıkartan, parayı dağıtan ve
mahkemeyi kurup hüküm veren devlet iktidarının tek kişide tecessüm
etmesi mümkün mü? Önüne “son kale” gibi engeller çıkmazsa mümkün.
Peki gerçekleşirse? Herkesin gündüz vakti kâbuslar gördüğü bir
ülkede yaşamaya hazır olmalısınız. En temel haklarınız güvencede
değil; yargıyı kendine bağlamış bir iktidarın nüfuz edemediği bir
hayat yaşamak dışında.
SON KALE HALA AYAKTA
“Eğer o kadın başörtülü olmasaydı linç olur muydu?” sözü, yargı
Başbakan’a bağlandığı için bir mahkeme hükmü olarak anlaşılmalı.
Kabataş olayı neden Başbakan’ın gündeminde? % 50’yi geri kalan %
50’ye düşman etmek için. Bırakın başörtülüyü, altı aylık bir bebeğe
bile saldıracak kadar gözü dönmüş, cani ruhlu 70-80 civarında
sapığın hem de güpegündüz gerçekleştirdikleri linç girişimi, en
azından başörtüsüne saygı duyan kalabalıkların bu ülkede güvende
olmadığını kanıtlamak için yeterli değil mi? Ne yapacağız? Bu
saldırıları önlemesi için “Hükümet’e zeval gelmesin” diye
sabah-akşam dua edeceğiz. Peki ya böyle bir saldırı olmamışsa? Bir
tek kişinin ifadesi ile, toplumun % 50’sinin suçlu ilan edildiği bu
iddiayı kanıtlayacak bir delil henüz bulunamamışsa?
Görüldüğü gibi yolsuzlukları soruşturamazsanız, hiçbir konuda
doğruyu yanlıştan ayıramazsınız.
Neyse ki son kale hâlâ ayakta.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız