MUHTEŞEM YÜZYIL'IN SENARİSTİ MERAL OKAY; "TEHDİTLERDEN KORKUYORUM!"
"Muhteşem Yüzyıl” dizisinin yaratıcısı Meral Okay'ı Hrant Dink gibi öldürülme korkusu sardı..
"Muhteşem Yüzyıl” dizisinin yaratıcısı Meral Okay: “Akıllı insanlar korkar. Bu ülkede böylesine tahriklerle neler olacağını biliyoruz. Hâlâ kaldırımda yatan arkadaşlarımız var”
Yaklaşık beş haftadır milletçe “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle; dolayısıyla Kanuni Sultan Süleyman’la, Hürrem’le, Pargalı İbrahim’le yatıp kalkıyoruz. Daha fragmanlar dönerken isyan çıktı, “Vay, ecdadımıza ha” diye ayaklandı kimileri. Hem yapımcılar, hem oyuncular, hem de senarist Meral Okay zor zamanlar geçirdi. Deli gibi emek harcadıkları bir işle, tarihe ihanet etmekle suçlandılar. Acaba bu onlara ne yaptı?
Projenin yaratıcısı Meral Okay ile buluşup haleti ruhiyesini konuştuk. Şaşkın ve bir miktar kırgın. Ama yoluna hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. “Bu benim çocuğum, elini bırakmayacağım” diyor.
* İşe başlarken başınıza gelecekleri kestirdiniz mi?
Hayır. Nasıl kestirebilirim? Elbette eleştiriler olacağını biliyorsun. Ama böylesine bir infialle, nesnellikten uzak bir tavırla karşılaşacağımı gerçekten hesap etmedim. Hangi birimiz hesap edebiliriz ki? Ne ben, ne yapımcımız Timur Savcı, ne yönetmenlerimiz ne de Show TV. Daha fragmanlar dönmeye başladığında, dizi seyredilmeden bir bombardıman başladı. Öfke nöbeti halindeydi.
* Bunlar karşısında hissiniz neydi?
Şaşkınlık. Ben belki de fazla iyimser olduğum için bu ülkede hâlâ şaşırıyorum. “Allah Allah bunu da yaptılar” noktasındayım.
* Ya öfke, üzüntü, vazgeçme duygusu?
Hayır. Nasıl vazgeçersin ki? 2,5 yıl emek verdiğim çocuğum bu iş. Çocuğumdan vazgeçmek olur. Öyle veya böyle büyüyecek bu çocuk, ben onun elini bırakmayacağım. Ama kırgınlıklarım oldu tabii. İzlemeden, bilmeden, anlamaya çalışmadan, kontrolsüz ve herhangi bir nesnelliğe dayanmayan öfke nöbeti karşısında kalakalıyorsunuz. Şunu anlamaya çalışıyorsunuz: Nedir bunları oraya sevk eden duygu? Nasıl ateşlendi?
“Hanedan benim gibi ölümlü bir serf tarafından nasıl anlatılır, ne haddime!”
* Anlayabildiniz mi?
Anladım tabii, anladım. Büyük ölçüde organize. Zaten verileri de elimizde var. Nerelerden, hangi dershanelerden tetiklendiği...
* Doğrudan tehditler geldi mi size?
Evet. Şirkete gelen bir sürü tehdit var. Şimdi bu tehditleri ciddiye alabilirsiniz ya da almayabilirsiniz. Ama akıl ciddiye almayı öngörür. Korkmuyorum dersem yalan söylemiş olurum. Akıllı insanlar korkar. Çünkü bu ülkede böylesine tahriklerle neler olacağını çok iyi biliyoruz. Hâlâ kaldırımda yatan arkadaşımız var bizim.
* Tedbir aldınız mı?
Evet, hukuki ve polisiye müracaatlarımızı yaptık.
* Bu tepkilerden sonra elinizi tutan bir şey oldu mu?
Hayır. Ben zaten çekimler başlamadan sekiz bölümü teslim etmiştim. Ki yapım da alacağı yola hazırlansın. Bizim çok ciddi animasyonlarımız var, önden onlara başlarına neler geleceğini bildiren senaryoların gitmesi lazım. Zaten herkesin elinde bu sezon sonuna kadar nelerin olacağı var.
* Hanedan üyelerinden gelen tepki sizi nasıl etkiledi?
Hanedan değil de, hanedan üyelerinden bir hanımın NTV’deki konuşmasını izlediğimde şaşkınlığa uğradım. Hele ki o konuşmanın alt metnine baktığımda... Bizim, dramacıların işi aynı zamanda alt metni okumaktır.
* Neydi o alt metin?
O hanedan, o ölümsüz kast, benim gibi ölümlü bir serf tarafından nasıl anlatılır? Benim ne haddimedir? Bunu hanedanın tümü için değil, o hanımefendi için söylüyorum.
* Sizinle iletişime geçen bir hanedan üyesi oldu mu?
Hayır. Bana bir eleştirileri varsa zaten bir telefon mesafesindeyim.
“Tarihi karakterler uçsuz bucaksız bir yolculuk, insanın ağzını sulandırıyor”
* Kanuni gönlünüze ne zaman düştü?
Çok tarih okurum. Kanuni’yi, o dönemleri okurken dramatik karakterler Kaşıkçı Elması gibi parlıyorlardı. Kanuni, Hürrem, İbrahim, Mustafa, Beyazıt, Cihangir, Selim... Bütün o aile... O kadar güçlü ve dramatik karakterler ki, bir yazar olarak oradaki ışıltıyla gözünüzün kamaşmaması mümkün değil.
* Resmi tarihin görmediği ne gördünüz?
Bir televizyon yazarı olarak baktığımda, oradaki o dramatik kahramanların gücünü bir tarihçi gibi göremem. Mümkün değil. Elbette tarihten ilham alıyoruz, tarih algısıyla yola çıkıyoruz; ama resmi tarih ve olağan savaşlar ve zaferler benim için fon. Öne koymak istediğim şey, bütün o büyük başarıları kazanan karakterlerin psikolojileri, hayatla çatışmaları, aşkları, tutkuları, nefretleri, iktidar oyunları.
* Bir yanda da en az malzeme olan alan...
Öyle. Ama bir yandan da tarihin içindeki rollerine baktığınızda uçsuz bucaksız bir yolculuk var. İnsanın ağzını sulandırıyor. O kadar dişi ve renkliler ki, onları görmezden gelmek mümkün değil. Halbuki resmi tarih bize kazananları kaybedenleri ve hainleri anlatır. Ama onlar insan. Bir de Kanuni’nin aşkı çok deklare tarih nezdinde de. Hürrem’e olan tutkusu, aşkı gizli saklı değil. Bilinen en önemli kadın figürlerden biri.
* Bu gücü nereden geliyor?
Çok iyi bir âşık olmasından değil. Fazla miktarda yaptığı doğumlar, yani şehzade sayısı. Aşk ve iktidara ortaklık. O güç oyununu birlikte oynuyorlar. O oyunun içerisinde kendi bireysel ilişkilerinin de iktidar çatışması var. Yani kadınla erkeğin arasındaki güç oyununun, elbette onlar arasında daha görkemli ve şiddetli olduğunu hayal ettim. Yıllardır hayranlıkla okuduğumuz Shakespeare karakterlerinden daha az güçlü değiller. Bence her birini beşe katlarlar.
* Araştırırken “Vay be” dediğiniz bir şey oldu mu?
Oldu; Kanuni’nin romantizminden büyülendim. Muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirlerini ilk okuduğumda bir iki gün kendime gelemedim. Büyük bir romantikle karşılaştım çünkü. Tutkulu, öfkeli, âşık, mahzun ama büyük bir romantik...
* Öyle bir anlatıyorsunuz ki, Kanuni’ye hafif âşık olmuş olabilir misiniz?
Yok ama hayranlık duyuyorum. Hürrem’e ve İbrahim’e de hayranlık duyuyorum. Sıfırın altından gelip iktidarın ortağı oluyorlar. İkisinin de paylaşamadığı Süleyman.
“Kanuni ile Hürrem’in diyalogları sütüme kalmış”
* Kanuni ile Hürrem’in baş başa olduğu diyaloglarda ilhamınız nereden? O konuşmalar kimsenin bilemeyeceği bir şey...
İşte o benim sütüme kalmış! Elimde Hürrem’in aşk mektupları var, Kanuni’nin şiirleri var. Onlar benim referans noktalarım. Bunun dışında bir kadınla erkek iktidar oyununda hangi kavgayı yaparlar, kim kimin tutsağıdırı hesap ediyorum. İkili ilişkilerde bu hep vardır. İnsan kocasına da karısına da yüzde yüz teslimiyet içinde değildir. Bu iktidar oyunu, aşkı diri tutan çok önemli bir şey. Efendi ile köle her zaman yer değiştirir.
* Yazarken kendi yaşadığınız aşkı hatırlayarak mı yazıyorsunuz?
Benim hiç imparator sevgilim olmadı. Gayet sıradan kullardı onlar. Evet, sanatla ilgileri vardı ama sonuçta temiz yürekli, büyük bir iktidarın ortağı olmayı hayal bile etmeyen, üstelik hep muhalif olarak ezilen ölümlülerle beraber oldum ben. Benden oraya bir şey akmaz. Tabii ki şunu biliyorum var, birbirini zapt etme oyunudur bu. Sadece size ait olsun istersiniz. Tabii ki içgüdüsel olarak oralarda taraf tutuyorum bazen.
* Kimin tarafını tutuyorsunuz?
Duruma göre kadının duruma göre erkeğin tarafını tutarım. Yazar bu abi, güvenilmez!
* Favori karakteriniz hangisi?
Kanuni ve Hürrem tabii. Ama Pargalı İbrahim, my man (adamım)! Çok seviyorum.
“Eski solcudur, Allahsızdır, gitsin Stalin’i yazsın” dediler
* “Muhteşem Yüzyıl”la ilgili yaratılan infialde sizi en çok ne etkiledi?
İçinde neler patlıyor. Ne bilimsel ne de insani kalibrelerine güvenmediğim, vasat bulduğum, ahlaklı bulmadığım bir sürü insan seni büyük bir ahlaksızlıkla suçluyorlar. Oralarda sükunetini koruman zor.
* Nasıl koruyabildiniz?
Zamana inanarak. Yaptığım işe güvendim. Bir tek ben değilim ki, 200 kişi aylardır çalışıyor bu projede. Ama bize öyle şeyler söylendi ki, kilitlenip kalıyorsun. Bana yok “eski solcudur, allahsızdır, Stalin’i yazsın”, neler dediler... Bunlara katlanırım, benim için değeri yok. Ben oralardan yara almam. Bana hakaret olarak yönettikleri her şey, benim gururla taşıdığım gençliğim.
“İlk sezonda beş yıl geçecek. E, iktidar 46 yıl!”
* Yapımcıyı nasıl ikna ettiniz? Büyük prodüksiyon demek, büyük risk demek.
Timur Savcı ile çok eski arkadaşlığımız var. “İkinci Bahar”da, “Asmalı Konak”ta, “Bir Bulut Olsam”da birlikte çalıştık. Daha projeyi ona anlattığımda Timur, “Biz bu işi yaparız” dedi. Hiç tereddüt etmeden.
* “Ya tutmazsa” diye korkmadınız mı?
Gerçekten bunları düşünmedik. Sadece hayalimizi gerçekleştirmek istedik. Tabii ki bu sektörde uzun yıllardır iş yapan biriyim, olmayacak duaya amin demeden yazıyorum. Böyle yapmazsan zaten hem prodüksiyona hem senin kalbine yazıktır. İçin acır. Bambaşka bir dünya hayal etmişindir ve bunu gerçekleştirmek imkansızsa, baştan hayaller kurmamaya terbiye edersin kendini. O anlamda terbiyeli bir ruhum vardır.
* Senaryonun danışmanları da var. Nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz?
İki çok değerli tarih danışmanıyla çalışıyorum. Doç. Dr. Erhan Afyoncu’nun konusu zaten 16’ncı yüzyıl. Diğer danışmanımızı da İlber Ortaylı önerdi. 22 yıl Topkapı Sarayı’nda hizmet vermiş bir sanat tarihçisi, Dr. Deniz Esemenli. Saraydaki her taşın öyküsünü bilen bir uzman. Dersimi çalıştım, hocalarımın karşısına geçtim. Onlar bazen bana sopa attılar, gittim bir daha çalıştım.
* Dersinizi hangi kaynaklarla çalıştınız?
Çok defalar elime kahvemi alıp Topkapı Sarayı’nın avlusunda uzun uzun oturdum, ellerinden tutup dolaştırdım karakterlerimi. Hem kendi okuma programım vardı hem de bana tarihçilerimizin getirdiği belgeler, doktora tezleri. Balyos raporlarını okudum. O dönemin Wikileaks belgeleri gibi, elçi raporları. Onlardan özel çeviriler yaptırdık, hatta şimdi kitap olarak da çıkacak.
* Kaç bölüm tasarladınız?
İlk sezonda, beş yılı anlatacağız. E, iktidar 46 yıl! Tabii ki zaman atlamaları olacak ama dört sezon gibi, kısmet olursa.
* Kardeş ve evlat katli başlayacak ileriki yıllarda. Oralara da gireceksiniz değil mi?
Evet, Tanrı ve iktidar izin verirse...
“Evlatları ile ilgili meseleleri yazmak heyecan verici”
* Senaryonun hangi bölümü sizi en çok ne heyecanlandırıyor?
Evlatlarıyla olan meseleleri. O çocuklar doğup büyümeye başladıktan sonra bir tarafıyla çok hüzünlü bir tarafıyla çok güçlü, sarsıcı bir hikayeye dönüşüyor. Oraları yazmayı bekliyorum.
* Henüz konuya ısınıyoruz değil mi?
Tabii. Daha Kanuni tahta çıkalı sekiz ay oldu, ilk seferine çıkıyor. Kronolojiyi takip ediyoruz. 1521’de Belgrad, 1522 Rodos seferlerini bu sezon içinde göreceğiz.
* Sizi zorlayan şeyler oldu mu?
Kanuni’yi konuştururken zorlandım. Şimdiye dek hiç imparator konuşturmadım. Hayatın içinde karşılaştığımız, bugünün insanlarını yazdım. İlk defa bir imparator dili kurmanın sancılarını çektim aylarca. Bir üst perde olmalı ama üslup insanları uzak mesafelere atmamalıydı. Dili seçerken zorlandığımı itiraf ediyorum. Çünkü o üst perdeyi bilmiyoruz. İngiliz dizilerinde “your highness” dediğinde anlıyoruz. Ama bizde bir tek kelimeyle bitmiyor ki. Hünkarım var; padişahım, hanım, haşmetlum, devletlum var...
Miraç Zeynep Özkartal / Milliyet