"MUHTAR'IN CİDDİYE ALINMASI MÜMKÜN DEĞİL!" ORAY EĞİN SAF DEĞİŞTİRDİ REHA MUHTAR'A ÇATTI!..
Reha Muhtar'ın havlu attığını ve saf değiştirmeye başladığını söyleyen Oray Eğin'den ağır ifadeler.
Reha Muhtar'ın köşe yazarlığı serüveni sırta atılan kazaklarla havaların soğuduğunun anlatılması, Bebek'teki barlara takılan kadınların tarifi, aşkın sadece kendisinde kabul gören kategorizasyonları ve otellerin oda servislerine geciken domates sularına duyulan öfkenin köşeye taşınmasından sonra evrildi, evrildi ve 'light-Ulusalcılık' diyebileceğimiz bir çizgiye vardı. Kendini yeniden yaratma çabaları Çelik'ten birkaç doz daha düşük Atatürkçülük, 'Ben aslında solcuyum, yıllarca örgütlerde yer aldım' ifşaatları, ama asla bir Halil Ergün kadar bile politize olmadan devam etti...
Ama kader onu yakın dostu Mehmet Barlas'ın da buyurduğu şekilde 'medyada en çok nefret ettiği isim' Tuncay Özkan'la aynı kayığa bindirdi. Kısa süren bir televizyon tartışma programında, Nazlı Ilıcak'a karşı bu rolü üstlendi mesela. Baktı ki, karşı cephe daha kalabalık, onlara laf yetiştiremiyor, çok baskın bu liberal güruh, havlu attı, program bitti.
Şimdi yeni bir Reha Muhtar evriminin eşiğinde miyiz acaba?
Doğrusu, devrim sadece görüntüde değil. Özenle bohemleştirilmiş, zoraki 'dekontrakte şıklık' bir yana, ideolojide de bir ince ayar beraberinde geldi.
Milat 2 Mart 2009. Reha Muhtar, CNN Türk'te, 'dünyaca ünlü bir haber markasında' yeni bir programa başladı. İlk birkaç gün eski Reha Muhtar'dan olanca uzaklaşma gayreti, ciddiyet kasmaları göze çarpıyordu. Araya sıkıştırılan İngilizce kelimeler, serinkanlı bir duruş ve gizemli bir ses tonundan sorulan ağır sorular... Hem ekrandaki izleyiciye, hem de beyaz camın içindeki adama uzak bir görüntüydü bu.
Ama huylu huyundan vazgeçmez misali 'Reha Muhtar'a geri dönmesi için de sadece birkaç gün geçti. Ekranda ağlama zırlama, duygu sömürüsü ve retorikle bildiğimiz ve alıştığımız o eski 'tad.'
Sonuçta sevdiysek eğer hepimiz Reha Muhtar'ı yüzeyselliği ve dişe dokunur hiçbir tarafı olmamasıyla sevmedik mi? Televizyon haberciliğinin asık suratında bir kafa boşaltma vahasıydı o. Ciddiye alınmasına imkan yoktu elbette; kimse de almadı zaten. Ama eğlenceliydi; haberleri çığrından çıkardığına inanmıyorum. Türkiye buydu, 'Reha Muhtar' da bu Türkiye'nin yansımasıydı.
Kaldı ki bu tercih hem ona hem kanalına karlı döndü. Reha Muhtar efsanesine katkıda bulunan medya patronu Erol Aksoy'un deyimiyle gelinen nokta şöyle özetlenebilir: Erol Aksoy'un bir yalısı yok, ama Muhtar'ın var.
İnsan eğer bir iş yapmış, karşılığını da haydi haydi almışsa mutlu olur, kendine güvenir, başkalarının onay ve kabulüne ihtiyacı olmaz değil mi?
1 Mart'taki programa başladığından beri Reha Muhtar'ı büyük bir merakla takip ediyorum. CNN Türk'e bir hareket getirdiği, programının merak edildiği kesin.
Ama her akşam Reha Muhtar'ı izlediğimde de onun için üzülüyorum, içim parçalanıyor.
Çünkü para ve şöhrete ulaştığı o televizyonun renkli günlerinden yıllar sonra hala içinde bir 'ciddiye alınma' ve 'kabul görme' derdi olduğunu çok belli ediyor, çok gözümüzün içine sokuyor.
'Reha Muhtar' olmak yetmedi ona, bunu iyice anladık. Kadın yazıları, ya da balon bardakla içilen şaraplı dakikaları aktardığı satırlar da kesmedi. Meğerse politik olarak ciddiye alınmak, ses getirmek her şeyden önemliymiş.
Sanırım, yanlış ata oynadı. Ulusalcılar cephesinde tam kabul görmedi. Ona hep belli bir rezerv ve mesafeyle yaklaşıldı. İlhan Selçuk'un kanaat önderi olduğu bir güruh nasıl birkaç yazı yazdı diye Reha Muhtar'ı bağrına basar ki? Doğruya doğru, bu operayon iyi yönetilemedi.
Geriye tek bir seçenek kaldı: Gizliden gizliye liberallere, 'demokrat basına' yaranma ve onların kulübüne kabul vizesi almak. Kaypak ve rüzgar nereye eserse oraya kafasını çevirecek, omurgasız insanların domine ettiği bir kulüp kendilerine yanaşan herkesi kolaylıkla kabul eder çünkü.
Reha Muhtar'ın televizyonculuk formülünü hepimiz çok iyi biliyoruz: Kendisinden aşağı seviyede gördüklerini birer sinek gibi ezer, üzerine basar, yayında adeta eşek sudan gelinceye kadar döver. Zavallı Mahsun.
Ama kendisini aralarına kabul etsin, sırtını sıvazlasın diye gördüklerinin önünde düğme iliklediğini, hazır ola geçtiğini, onların önünde süt dökmüş kediye dönüştüğünü ben ilk kez CNN Türk'teki programda anladım.
İşte bu programda sık sık Mehmet Altan gibi adamlar ağırlanır, 45'er dakikalık monologlarla sallar da sallar ve Reha Muhtar onlara müdahale etmez. Müdahale etmeye çalıştığında Mehmet Altan ona öyle bir bakış atar, sesini yükseltir ki, hemen 'Buyrun devam edin efendim' diye boyun eğilir.
Bu programda kanaat önderi olarak Adnan Hoca'cılar, Fethullah'çılar ağırlanır, bu cenahtan Mustafa Akyol gibilere düşünce adamı muamelesi yapılır.
Liberallerin kendi aralarında yarattığı bir puttan ibaret olan sözde sosyalist Ahmet İnsel'in çarpık analizlerine yer verilir.
Ve bütün bunlar ne uğruna yapılır?
Bir basın gezisinde Hasan Cemal 'Ya çok iyi gidiyorsun Reha' desin ve sırtını sıvazlasın diye.
Neden önemsenir bu insanlar, bu insanlar tarafından kabul görülmek peki? Samimi olarak merak ediyorum. Kendine güveni olmadığı için mi başkasının onayına ihtiyaç duyar, yeterli bilgi birikiminine ve donanıma sahip olmadığı için mi onları ciddiye alır, düşüncelerini önemser?
Zaten bir gazetecinin beyin takımı minibüs şoförü ve gazino şarkıcısı düzeyindeyse, bu onun da kendi seviyesini belirlemez mi? O zaman bu liberallere duyulan hayranlık açıklabilir belki.
Benim içimi en çok parçalayan, Reha Muhtar'a en çok üzüldüğüm noktaya gelirsek... Bunca dönüş, yaranma, manipülasyon ve dezenformasyona ortak olma çabasının bir karşılığı da yok.
Hakikaten Altan ailesinin ya da Hasan Cemal'in onu bir gazeteci, bir düşün adamı, bir kanaat önderi olarak onu ciddiye alacağını mı düşünüyor?
Almayacaklar, o her zaman Reha Muhtar olarak kalacaktır onların gözünde. Ne İsa'ya, ne Musa'yadır Reha Muhtar'ın durumu.
O yüzden artık 'Reha Muhtar'la barışıp, onu sevmesinin vakti gelmiştir. Düşünüyorum da ben Reha Muhtar olsam Reha Muhtar olmaktan mutlu olurdum. Ama o değil. Fark var!
Bu medyada en sevdiğim insanlardan, en zor ve en mutlu günlerimde yanımda olmuş Reha Muhtar'a bu yazıyla en büyük dostluğu yapıyorum. Bir anlamda ona vefa borcumu ödüyorum. Umarım kıymetini bilir.
Oray Eğin / Akşam