MUHALEFET SUSTURULMUYOR! KILIÇDAROĞLU KENDİ SUSUYOR!
Ahmet Altan, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Washington Post'a yazdığı makaleyi yorumladı.
Muhalefet
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Washington Post gazetesine yazdığı bir yazıda “muhalefet susturuluyor” demiş.
Muhalefet susturulmuyor.
Muhalefet susuyor.
Üstelik de muhalefet için ilk kez bu kadar büyük bir alan açıldığı şu günlerde sessiz duruyor.
AKP, on yıllık iktidarı boyunca “devlet muhalifi” bir parti kimliğiyle hem iktidar alanını hem de muhalefet alanını dolduruyordu.
Şimdi AKP muhalefetten çekiliyor, devletle koyun koyuna girip bir devlet partisi kimliğine bürünerek, Kemalistlerle ortak bir iktidar kurmak hülyasına kaptırdı kendini.
Hrant Dink davası, Uludere katliamı, Denktaş cenazesi bütün ülkeye AKP’nin yeni tercihini ve nasıl devletleştiğini gösterdi.
Kılıçdaroğlu, AKP’nin devletleşmesine, Dink cinayetinde Ergenekon’a kol kanat germesine, Uludere’de katliamın hesabını vermekten ve suçluları yakalamaktan kaçınmasına, Denktaş cenazesinde Denktaşlaşmasına nasıl bir muhalefet yapmak istiyor da susturuluyor?
Kim, nasıl susturuyor onu?
Kılıçdaroğlu kendi susuyor.
Bugün birtakım manasız laflar söyledikten sonra “çocukları formatlamayacağız” diyerek “dindar nesil yetiştireceğiz” lafından hayırlı bir dönüş yapan Erdoğan’ın “dindar nesil yetiştireceğiz” sözüne, “Atatürkçü nesiller yetiştirmek” isteyen bir parti olarak nasıl bir muhalefet yaptı da biz duymadık.
Uludere’de, Kürt çocuklarını bombalarla parçalayan sorumluların peşine düştü, ordunun bunu nasıl gerçekleştirdiğini sorguladı da sesini mi kestiler?
Kıbrıs’ta AKP’nin Denktaşlaşmasına bir itirazı mı oldu da susturuldu?
Bakın, bu ülkenin yakın tarihindeki en büyük reformları yapan iki partinin, ANAP’la AKP’nin ortak özellikleri vardı.
Bu partiler, hem devlete muhaliftiler, hem de devlete muhalif olanların, devlet tarafından ezilenlerin sözcülüğünü yapıp onları bünyelerinde topluyorlardı.
AKP, Kürt açılımını başlatan, PKK ile müzakereleri sürdüren, Kıbrıs’ta çözümün peşine düşen, Alevi çalıştayları toplayan, Ergenekon’un üstüne giden, solcu yazarlarla toplantılar yapan, Dersim için özür dileyen, Ermenistan ile dostça ilişkiler arayan partiydi.
Şimdi bunların hepsinden vazgeçmiş görünüyor.
Ergenekon davasını, “Şimon Peres’i, Merkel’i, Sarkozy’yi, Paul Auster’ı, Salman Rüşti’yi” Ergenekoncu ilan eden AKP Genel Başkan Yardımcısı bizzat sulandırıyor.
Önüne geleni KCK’lı diye tutuklayan, “anadilde eğitimi reddeden”, bunlarla yetinmeyip “Kürtçe medeniyet dili değildir” diye bir de Kürtleri aşağılayan AKP, Kürtlerden tümüyle kopuyor.
Alevileri çoktan unuttular.
Uludere kara bir leke gibi duruyor, Uluslararası Af Örgütü, hükümetin sessizliği karşısında devreye girmek zorunda kalıyor.
Beyaz Saray sözcüsü, Türk hükümetinin uygulamalarından yakınıyor.
Bu gelişmeler, hem ülke içinde hem de uluslararası alanda muhalefete çok geniş bir alan açıyor.
Ama bu alanı ne CHP, ne de BDP kullanabiliyor.
Eskiden CHP “ordu” ile, BDP “PKK” ile AKP’yi tehdit ediyordu.
Şimdi tehditten vazgeçip “susturuluyoruz” diye ağlıyorlar.
Tehdidin ve ağlaşmanın dışında bir muhalefet biçimi yok mu?
AKP’nin boşalttığı alanları bu partiler, bütün ülkenin ve dünyanın dikkatini çekecek dinamik bir muhalefetle doldurabilirler.
Ama böyle bir muhalefetin tek bir şartı var, “demokrasiye” sahip çıkacaklar, sadece kendi haklarını değil, kendilerine benzemeyenlerin de haklarını savunacaklar.
CHP, Ergenekon’u savunarak, BDP, Atatürk’ün tek adama göre biçimlenmiş doksan yıl önceki anayasasına benzer anayasalar yazan KCK’nın tek adam, tek parti anlayışını benimseyerek nasıl muhalefet yapabilirler?
Bu partiler kendilerini, güçlerini, taraftarlarını küçümsüyorlar.
Silahın gölgesinde siyaset yapma alışkanlığından yeni bir muhalefet anlayışına geçemiyorlar.
Milyonlarca taraftarı var bu partilerin, Uludere için bir tek büyük miting yapamadılar.
“Dindar nesiller yetiştireceğiz” lafına karşı “çocuklarımız özgür olacak” diye ayağa kalkamadılar.
Demokrasiyi kendilerine temel hedef alamadılar.
Bir milyon insan Diyarbakır’da toplanıp üç gün “biz anadilde eğitim istiyoruz” diye bağırsa, dördüncü gün dünyanın bütün televizyon kuruluşları canlı yayın araçlarıyla Diyarbakır’a gelir, beşinci gün hükümet “ne istiyorsunuz” diye sormak zorunda kalır.
CHP, Uludere için milyonları meydanlara toplasa ordunun da, AKP’nin de ipliğini pazara çıkarır, herkesi hesap vermek zorunda bırakır.
Muhalefet etmek, sadece laf yarıştırmak, tehdit etmek, ağlaşmak değildir, muhalefet etmek, demokrasi çerçevesinde bir siyasi strateji oluşturup kitleleri harekete geçirmektir.
AKP’ye, statükoya sahip çıkarak, demokrasiyi boş vererek, silahı yücelterek muhalefet edemezsiniz, otuz sene öncesinin yöntemleriyle muhalefet olmuyor artık, bugünün şartlarını anlamak, bu şartlara uygun politikalar yaratmak gerekiyor.
AKP’ye neden muhalefet edeceğinize karar verin önce.
Demokrasiden uzaklaşıp devlete yanaşacağı için muhalefet edecekseniz, demokrasiye sahip çıkmanız gerekir.
Gerçek bir demokrasiyi savunmadıkça sadece ağlaşırsınız, kitleler de peşinizden gelmez.
Ahmet Altan/Taraf