Muhabir, göz bandıyla Taksim'den Kadıköy'e gitti: İnanılmaz bir panik duygusu, midem bulanıyordu!
Hürriyet gazetesi muhabiri Savaş Özbey, görme engelli rehberi Harun Sarıkaya eşliğinde Taksim'den Kadıköy'e gitti. Özbey yolculuk boyunca yaşadıklarını aktardı.
Yolculuğu başladığı andaki duyguları aktaran Özbey, "Ne yönde
yürüyoruz, nereye ilerliyoruz, Taksim nerede, dönerciler nerede
hiçbir şey bilmiyorum. İnanılmaz bir panik duygusu. Sanki önümüzde
kocaman, dev bir çukur var, farkında olmadan ona doğru yürüyoruz.
Midem bulanıyor" diye konuştu.
Hürriyet gazetesinden Savaş Özbey'in izlenim haberi
şöyle:
Dikkat! Bu, bir ‘Ahh görme engellilerin hayatı ne zor, vaah günlük
hayatta ne çok güçlük çekiyorlar’ haberi değil. Bundan bir süre
önce Gayrettepe Metro İstasyonu’nda ‘Turkcell Karanlıkta Diyalog’
adlı bir farkındalık etkinliğine katılmıştım ve çok etkilenmiştim.
Sizi görme engelli rehberler eşliğinde zifiri karanlık bir
labirente sokuyor, elinizde batonlarınızla İstanbul gezdiriyorlar.
Mesela grup halinde tramvaya biniyorsunuz, “Hadi şimdi koltukları
bulun ve oturun” diyorlar. Olduğu yere çöken mi, birbirinin
kucağına oturan mı, artık ne ararsanız... Güya tramvay hareket
ediyor, İstiklal Caddesi boyunca ilerlerken yolda değişen sesleri
dinliyorsunuz. Tramvaydan indirip, karşıdan karşıya geçirip, vapura
bindiriyorlar. Vapurun kalktığını motor sesinden, yüzünüze vurmaya
başlayan rüzgârdan, kıyının uzaklaşan gürültüsünden anlıyorsunuz.
Tabii bu labirent son derece güvenli, steril bir yer. Gerçek
hayattaki gibi vapurla iskelenin arasına düşme ya da araba çarpma
olasılığı yok. Farklı yaradılışlar, varoluşlar hayatı nasıl
yaşıyor, onu anlamaya çalışıyorsunuz. Ben bir adım ilerisine gidip
bunu gerçek İstanbul’da yaşamak istedim. O gün bize rehberlik eden
arkadaşlardan Harun Sarıkaya da bu işe gönüllü oldu.
Yaşadıklarımızı elbette kelimeyle, fotoğrafla anlatmanın imkânı
yok. Kalemimiz, objektifimiz döndüğü kadar ancak... Ama nasıl bir
şeye benziyor diye merak ederseniz, ille de bir görme engelli bulup
şehri arşınlamanız gerekmiyor. Biletix üzerinden satın
alabileceğiniz bir biletle iki saatinizi ayırarak, sevdiğiniz
insanlara, çocuğunuza, arkadaşlarınıza bunu deneyimletebilirsiniz.
Dünyanın bu alandaki en başarılı projeleri arasında gösterilen
‘Karanlıkta Diyalog’dan sonra hayatınızda çok şey değişeceğini
garanti ederim.
Engellimarketi.com sitesi vasıtasıyla beni geçici kör yapacak göz
bandım ve batonum hazır. Taksim metro çıkışında rehberim Harun’la
buluşuyoruz. Taksim’den İstiklal Caddesi’ne gireceğiz; yürüye
yürüye Tünel’e gideceğiz. Tünel’e binip Karaköy, Karaköy’den de
vapurla Kadıköy...
İstiklal kolay. Hele de dönercileri bulduktan sonra. Zaten dümdüz
ve trafiğe de kapalı... Üstelik her yerini ezbere biliyorum. Ola ki
bastonum birine çarparsa da n’olacak sanki, özür dilerim... Bantı
gözüme takmadan önce son bir çakallık yapıp gideceğimiz yönü
ezberlemeye çalışıyorum. Fakat Harun bütün planları altüst
ediyor.
Ne güzel sakin sakin o yöne yürüyecektik. Koluna giriyorum ama
Harun başka yöne gidiyor. Meğer yollarını bulabilmek için bazı
mihenk taşları kullanıyorlarmış. Harun’unki meydandaki küçük
yeşillik alan. Onu bulduktan sonra İstiklal’in girişini
buluyor.
Şaştı mı benim plan...
Artık ne yönde yürüyoruz, nereye ilerliyoruz, Taksim nerede,
dönerciler nerede hiçbir şey bilmiyorum. İnanılmaz bir panik
duygusu. Sanki önümüzde kocaman, dev bir çukur var, farkında
olmadan ona doğru yürüyoruz. Midem bulanıyor, Harun’a “N’olur
duralım” diyorum.
Kalbim güp güp atıyor. “Sakin ol” diyor Harun, “Bana güven, yeter.”
Meğer ben göz-beyin koordinasyonunu alışıkmışım. O ortadan kalkınca
beyin-kulak ve beyin-el koordinasyonum yeni doğmuş bebek gibiymiş.
Harun, en azından duyuyor, eliyle hissediyor. Ben hem kör, hem
sağır, hem hisssizim. O sırada yanımızdan bir sınıf dolusu küçük
öğrenci geçiyor. Hepsi batonuma, bana çarpıyor. Olduğum yerde
kasılıp kalıyorum.
Harun en çok sesleri kullanıyor: “Bak dikkat ettin mi, sağdan daha
çok ses geliyor. Demek orası sokak. Soldaysa sesler daha tok. Bunu
zamanla batonunu yere vurarak, yansımalardan da anlayabilirsin.
Nihayet, dönercileri bulduk. Önümüz İstiklal...
Önlemlerimi almıştım: Çantanın hangi gözünde kaç liram var
biliyorum. İstanbul kart, kimlik nerede, ezberimde. Ama telefonu
unutmuşum Akıllı telefonum artık çevirmeli! Çevirmeye kalksam
da yanlış rakamlara basıyorum. Bu işi sesli komutla Harun
hallediyor.
Harun gözümde kahraman. Kolunu asla bırakmıyorum. Ama onun da
korktuğu şeyler var: Belediyenin dev eletrikli-süpürgeleri. “Sanki
devamlı beni kovalıyor” diyor. Bir dert de kestaneciler. Tam
yürüyüş yolunun ortasında. Geçerken paso çarpıyorsun.
“E batonla önünü kontrol etsene” demeyin. Beş dakikanın sonunda o
baton sanki 100 kilo. Bilek değiştirseniz bile ağrı çok. Harun
benle dalga geçiyor: “İşin ucuzuna kaçmışsın, belediyenin dağıttığı
batonlardan almışsın. Benimki yurtdışından. 400 lira ama
hafif.”
‘Taktara taktara’ ızgaraya vuruşundan belli, önüm kestaneci.
Durmazsam çarpıp kestane gibi kızarırım. Ama insanlar yardım
ediyor. Fizikman olmasa bile bir süre sonra, “Sağa sağa!”
uyarılarının sizin için olduğunu anlıyorsunuz. Demek yol
bozuk...
Pasajları, binaları seslerinden tanıtıyor bana Harun: “Bak burası
filanca fast food. Demek Demirören AVM’ye geliyoruz...” “Dikkat!
Kestaneci!” diyorum. Cevap: “Hayır, o Maraş dondurmacısı...”
Normalde 20 dakikada yürüdüğüm İstiklal, bir buçuk saat
sürüyor.
Artık Harun’a da kendime de daha çok güveniyorum. Aramızda
şakalaşıyoruz. “Evli misin” diye soruyorum. “Evet” diyor;
“İnanmazsın ama görücü usulü evlendim.” Gülmekten katılıyorum. Kim
bilir insanlar kahkahalar atan kör için ne düşündü?
Tünel’e biniş korktuğum kadar zor olmuyor. Tıpkı az evvel koluma
girip yardım eden Arap turist/mülteci gibi, Tünel’deki görevliler
koltuğumuza oturana kadar bize çok kibarca eşlik ediyor. Yerini
bildiğim İstanbul Kart’ı çıkarıyorum ama engellilere
bedavaymış.
Artık özgüven tavan. Tünel’den inince, Harun’un sesini takip ederek
tek başıma yürüyorum. Bu arada fotoğraflarımızı çeken Murat, “Savaş
bu tarafa baksana” diye poz vermemi istediğinde, artık hangi yöne
bakmam gerektiğini kestirebiliyorum.