MİT: Taraf yöneticilerini dinlemeyi hâkimlerle koordineli yaptık!
MİT, gazeteci ve yazarları sahte isimlerle dinleme faaliyetinin, yargıyı aldatarak değil, 'hâkimleri koordine ederek' yapıldığını kayda geçirdi.
Milli İstihbarat Teşkilatı; Taraf gazetesi yöneticileri ve bazı
yazarları ile Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının dinlenmesi için
sahte isimlerle mahkeme izni sağlamasına ilişkin olarak "hukuk
devleti" adına tartışma yaratacak bir savunma yaptı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan imzasıyla, savcılığın soruşturma izni
talebinin reddedilmesi için hazırlanan yazıda, "MİT'in, sahte
isimlerle mahkemeleri kandırarak değil, hâkimleri koordine ederek
dinleme kararları aldırdığı" belirtildi. Yazıda, "Kod isim
uygulamasının (...) mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine,
gizli servis faaliyetlerinin – doğası gereği- gizli yürütülmesinin
zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon
çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim
olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça
belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz
edilemeyeceğinin değerlendirildiği" ifadesi kullanıldı. Belgenin
altında, Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın MİT Müsteşarlığı'nın talebini
kabul ederek "ilgili MİT personeli adına talep edilen soruşturma
izninin verilmediğine" ilişkin imzası da yer aldı. Prof. Mehmet
Altan'ın avukatı Ergin Cinmen, hem takipsizlik kararına, hem bu
karara imza atan hâkimlere, hem de Başbakanlığın soruşturma izni
vermeyen kararına karşı başvurular yaptıklarını, davalar
açtıklarını söyledi.
T24.com.tr anayasal güvence altında bulunan "haberleşme
özgürlüğü"ne karşı istihbarat teşkilatının yargıyı da kapsayan bir
alanda nasıl çalıştığını gösteren ve hukuk devleti adına çok
tartışma yaratacak belgeyi yayımladı. 2008-2009 yıllarında, o
sırada Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Altan, Genel
Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Yayın Koordinatörü Markar
Eseyan, yazarlar Amberin Zaman ve Mehmet Baransu ile Prof. Mehmet
Altan'ın telefonlarının, sahte isimlerle çıkarılan mahkeme
kararları ile dinlendiğinin ortaya çıkması üzerine açılan davada
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sorumluluğu görülen MİT
elemanları hakkında soruşturma izni talep etti. Savcılık, "casusluk
faaliyeti" takibi yapılıyormuş gibi gazeteciler için sahte
isimlerle yapılan başvurularla "yargıyı zan altında bıraktıkları,
resmi evrakta sahtecilik yaptıkları, görevlerini kötüye
kullandıkları" iddiasıyla MİT görevlileri hakkında soruşturma izni
istedi.
YABANCILARLA KONUŞAN GAZETECİLER ŞÜPHELİ
Soruşturma izni talebinin reddedilmesi doğrultusunda MİT Müsteşarı
Hakan Fidan'ın imzasıyla mahkemeye gönderilen yazıda, "mahkemelerin
yanıltılmadığı, sahte isimlerle dinleme faaliyetinin "gizli servis
faaliyetlerinin gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir
eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiği"
belirtildi. Yazıda, gazeteciler ile bir gazetenin istihbarat
tarafından izlenmesinin gerekçelendirilmesindeki ifadeler de dikkat
çekti. Bu bölümde; "Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek
ve tüzel kişilerle çok yoğun ilişkileri bulunan bazı
gazeteci-yazarların ve bu gazeteci yazarların yönetiminde söz
sahibi oldukları yeni bir basın yayın organının (Taraf) yabancı
gizli servislerle temaslarının bulunup bulunmadığının, bilerek veya
bilmeyerek yabancı gizli servislerinin amaçlarına hizmet edip
etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği açısından risk veya tehdit
oluşturup oluşturmadıklarının, varsa örtülü finans kaynaklarının ve
devletin bazı gizli bilgi ve belgelerini hangi amaçlarla ve hangi
yollardan temin ettiklerinin tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine
sürdürülen istihbari faaliyetlere karşı koyma görevi, yetkisi ve
sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin gizli servisine ait" ifadeleri
kullanıldı.
MİT'İN HAKİMLERLE KOORDİNASYONU...
İşte Başbakanlık Makamına hitaben kaleme alınan ve Müsteşar Hakan
Fidan'ın imzasını taşıyan MİT yazısının dava dosyasına giren tam
metni:
T.C
Başbakanlık
Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
Sayı: 10.2.001.01.000.320.201-572 07.05.2013
Konu: Soruşturma izni.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunun 18/10/2012
tarihli ve 2012/24021 sayılı yazısı ile 2008,2009 ve 2012 yıllarına
ait bazı dinleme kararlarına ilişkin talep yazılarını
düzenleyen/imzalayan dönemin İstanbul Bölge Başkanı ve diğer
görevliler hakkında 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi uyarınca
soruşturma izni talep edilmektedir.
1. Konuya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
soruşturma dosyasının incelenmesinden özetle;
-“2008, 2009 ve 2012 yıllarında İstanbul Bölge Başkanlığı’nca
düzenlenen ve MİT Müsteşarı adına imzalanarak İstanbul’daki bazı
ağır ceza mahkemelerine sunulan yedi ayrı yazı ile casusluk
yaptıklarından bahisle bir kısım yabancı uyruklu kişiler haklarında
iletişime müdahale talebinde bulunulduğu ve ilgili mahkemelerden
değişik tarihlerde kararların alındığı,
- Yapılan şikâyet üzerine kararlardaki isimlerin sahte olduğu,
talepte bulunulan telefonların müşteki-mağdurlar Ahmet Hüsrev
Altan, Markar Eseyan, Mehmet Baransu, Yasemin Çongar, Mehmet Hasan
Altan, Amberin Zaman, Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf’a
ait olduğu fakat sahte belge düzenlenerek dinleme kararı
verilmesinin sağlandığnın anlaşıldığı,
- Suç tarihlerinde görevli Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul
Bölge Başkanı ve tutanaklarda tespit edilecek parafı, bilgi yazısı
olan, Teşkilat görevlilerinin müşteki-mağdurların işledikleri
herhangi bir suç olmadığını bildikleri halde, ilgili Cumhuriyet
Başsavcılığı ve mahkemelerin kendilerine dinleme ve izleme izni
vermeyeceklerini, bunun kanuna aykırı olduğunu düşündüklerinden,
Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf haricindeki kişiler için
sahte kod adı ürettikleri ve sanki casusluk suçunu takip ediyormuş
düşüncesini oluşturdukları, hatta bir kısım müştekiler için iki
defa dinleme-uzatma kararı aldıktan sonra aynı numaralara farklı
kod adıyla tekrar talepte bulundukları,
- Yapılan eylemin Türk Milleti adına yargılama yapmakta olan kararı
veren mahkemeleri de zan altında bıraktığı, zira iş yoğunluğundan
bildirilen numaraları inceleyemedikleri ve kuruma olan
güvenlerinden dolayı ayrıca işin acil olması sebebiyle ibraz edilen
sahte delillere itibar edilerek karar vermek zorunda
kaldıkları,
- Söz konusu yazıları düzenleyen kişilerin “resmi evrakta
sahtecilik”, “haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve
“görevi kötüye kullanma” suçlarının her bir kişi ve evrak yönünden
ayrı ayrı işlediklerinin anlaşıldığı, iddiasıyla haklarında
soruşturma izni istenildiği görülmektedir.
2. Bahse konu soruşma izni talebine ilişkin hususlar MİT
Teftiş-Kurulu Başkanlığınca incelenmiş ve 10/01/2013 tarihli ve 32
sayılı inceleme raporu tanzim edilmiştir.
Bahse konu raporda özetle;
- “Savcılık Makamının, makul bir şüphe için yeterli delile ulaştığı
- bir an için - kabul edilse dahi, Başbakanlık Makamına gönderdiği
yazıda -adeta bir mahkeme hükmü gibi- bu derece net ifadeler
kullanmasının, Teşkilatımızın göreve yetkileriyle ilgili mevzuatını
oldukça farklı yorumlamaktan ve muhtemelen gizli servis
faaliyetlerindeki usul, prensip ve tekniklerini araştıramamış
olmaktan kaynaklanabileceğinin değerlendirildiği,
- Suç isnatlarına konu eylem ve işlemlerin açıklanabilmesi ve
anlaşılabilmesi için öncelikle ilgili mevzuatın hatırlatılmasında
yarar görüldüğü, “Devlet istihbaratının istihsali ve kullanılması
ile MİT’in kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri
düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 2937 sayılı Kanunun 4.
Maddesinde MİT’in sadece “mevcut” faaliyetler hakkında değil,
“muhtemel” faaliyetler hakkında da milli güvenlik siyasetiyle
ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesi”nde Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı gibi makamların istihbarat istek ve
ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü kılındığı, aynı maddenin ikinci
fıkrasında “MİT’in birimlerinin görev ve sorumluluklarının
Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikte gösterileceğinin”
belirtildiği,
- 2937 sayılı Kanunun 5. Maddesiyle istisnasız tüm bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşlarına “Devlet istihbaratının oluşumuna katık
sağlama ve istihbarata karşı koyma “ görevi verildiği, “MİT
mensuplarına hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında her türlü
yardım ve kolaylığı gösterme” yükümlülüğü getirildiği,
- MİT’in yetkilerinin ise 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesinde
belirtildiği, anılan madde uyarınca yürütülecek iletişimin tespiti,
dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması
işlemlerini 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun (CMK) 135.
Maddesi uyarınca yürütülen işlemlerden ayıran en önemli fark CMK’da
“ bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma”, “suç
işlendiğine dair kuvvetli şüphe” ve “başka yolla delil elde
edilmesi imkanı bulunmaması” koşularının birlikte varlığı
aranırken, 2937 sayılı konunda “suç” , “delil” ve
“soruşturma/kovuşturma” gibi ceza yargılamasına ilişkin kavramlara
hiç değinilmemesi ve 4. Maddede sayılan görevlerin yerine
getirilmesi amacının bu tedbirlerin uygulanabilmesi için yeterli
görülmesi olduğu,
- Bu farkın, MİT’in polis ve jandarma gibi genel bir kolluk kuvveti
değil, gizli servis olmasından kaynaklığı, nitekim bu yetkinin,
gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde Cumhuriyet Savcısının
değil- yine görevin kendisine has özelliklerinden kaynaklanan
nedenlerle MİT Müsteşarı ve yardımcısının emriyle dahi
uygulanabildiği,
- Savcılık Makamının suç isnatlarına konu olan belgelerin
düzenlendiği 2008 ve 2009 yıllarında yürürlükte olanlar da dahil
olmak üzere MİT’in Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları
Yönetmeliği’nin ilgili maddelerinde, MİT’in göreviyle ilgili
konularda, görev özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle, tüm kamu
kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
ve kamu hizmeti veren kuruluşlarla doğrudan ilişkin kurma ve
–alışılagelmiş sıradan yöntemler dışında- faaliyetin özelliğine
uygun koordinasyon yöntemlerini uygulama konusunda
yetkilendirildiği, gizli servis faaliyetlerinin –doğası gereği-
gizli yürütülmesi zorunlu olduğundan, bu hususun da yönetmelikte
“görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve
tekniklerinin kullanılabileceği” şeklinde hükme bağlandığı, bir
kuruluşun, kişinin dökümanın ya da çalışmanın ilgisi olmayanlardan
saklılığı olarak tanımlanabilecek olan gizliliğin sağlanmasına
yönelik usullerden birinin de “ kod isim” uygulaması olduğunun
bilindiği,
- Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek ve tüzel kişilerle
çok yoğun ilişkileri bulunan bazı gazeteci-yazarların ve bu
gazeteci yazarların yönetiminde söz sahibi oldukları yeni bir basın
yayın organının yabancı gizli servislerle temaslarının bulunup
bulunmadığının bilerek veya bilmeyerek, yabancı gizli servislerinin
amaçlarına hizmet edip etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği
açısından risk veya tehdit oluşturup oluşturmadıklarının, varsa
örtülü finans kaynaklarının ve devletin bazı gizli bilgi ve
belgelerini hangi amaçlarla ve hangi yollardan temin ettiklerinin
tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine sürdürülen istihbari faaliyetlere
karşı koyma görevi, yetkisi ve sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin
gizli servisine ait olduğu,
- Diğer taraftan 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca
yürütülecek iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınması tedbirlerinin uygulanabilmesi
için “4. Maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacı”nın ve
“ciddi bir tehlikenin varlığı”nın yeterli olması gerçeği
karşısında, Savcılık Makamının soruşturma iznine ilişkin
yazısındaki ifadelerle “mağdurların işlediklerin herhangi bir suç
olmadığını bildikleri halde”, “ibraz edilen sahte deliller” ve
“sanki casusluk suçunu takip ediyormuş düşüncesini
oluşturmuşlardır” şeklindeki değerlendirmelerin anlamını
yitirdiği,
- Savcılık Makamının sahte kod isimler üretildiğini, mahkemelerin
sahte belgelerle aldatıldığını, sahtecilik nedeniyle Milli
İstihbarat Teşkilatının toplumsal imajında olumsuz etkiler meydana
geldiğini ileri sürmesinin temel dayanağını, mahkemelere sunulan
talep yazılarındaki kod isimlerin oluşturduğunun anlaşıldığı,
- Kod isim uygulamasının, Başbakan imzasıyla yürürlüğe giren MİT’in
kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliğinin ilgili
maddelerinde ifadesini bulan “görevle ilgili çalışmalarda gizli
faaliyet usul, prensip ve tekniklerin kullanılabileceği” hükmüne
dayandığı, mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine, gizli
servi faaliyetlerinin – doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu
olduğunu bilen/takdir eden hakimlerle kurulan koordinasyon
çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim
olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça
belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz
edilemeyeceğinin değerlendirildiği,
- İstanbul Bölge Başkanlığının 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı
talep yazısında ise Savcılık makamı tarafından iddia edilenin
aksine, “malik Hussein Feyda” veya başka bir kod isminin herhangi
bir şekilde kullanılmadığı,
- Sonuç olarak İstanbul Bölge Başkanlığının Ekim 2008 ayında
başlayıp Aralık 2009 ayında son verilen söz konusu tedbirlere
ilişkin talep yazıları ile 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı talep
yazısının, 2937 sayılı kanunda sayılan görevler ve yetkiler
çerçevesinde hazırlanıp kullanıldığının değerlendirildiği, bu
nedenle gerek görevi kötüye kullanmaktan, gerek resmi evrakta
sahtekarlıktan ve gerekse özel yaşam alanının ve haberleşme
özgürlüğünün ihlalinden söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği,
- Yukarıdaki açıklamalar ve ilgili mevzuat muvacehesinde, MİT
Müsteşarı tarafından imzalanarak İstanbul’daki bazı ağı ceza
mahkemelerine sunulan İstanbul Bölge Başkanlığının bahse konu talep
yazılarının 2937 sayılı kanunun 4. Maddesinde sayılan görevler ve
aynı kanunun 6. Maddesinde yer alan yetkiler ve ilgili yönetmelik
hükümleri çerçevesinde hazırlandığının değerlendirildiği, bu
nedenle söz konusu talep yazılarını düzenleyen ve imzalayan MİT
görevlileri hakkında 2937 sayılı Kanununa 26. Maddesi uyarınca
soruşturma izni verilmemesi gerektiği yönündeki görüşün Başbakanlık
Makamının takdirlerine sunulmasının uygun mütalaa edildiği
hususları yer almaktadır.
3. Bu çerçevede, bahse konu soruşturma izni istemi ve ekleri,
konuya ilişkin olarak MİT Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca tanzim
olunan inceleme raporunda ve ilgili mevzuatta yer alan hususlar
doğrultusunda değerlendirildiğinde; yapılan işlemler teşkilat görev
ve yetkileri kapsamında, yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun
şekilde yapılmış olmakla, “resmi evrakta sahtecilik”,
“haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve “görevi kötüye
kullanma” isnatlarında bulunmasının hukuka uygun olmaması
karşısında, faaliyetlerini 2937 sayılı kanunla kendilerine verilen
görev ve yetkililer kapsamında ilgili mevzuata uygun olarak yerine
getiren mensuplarımız hakkında soruşturma izni verilmemesinin uygun
olacağı mütalaa edilmektedir.
4. Mezkur soruşturma iznine konu müsteşarlığımız görevlileri
hakkında 2937 sayılı konunun 26. Maddesi gereğince soruşturma izni
verilip verilmemesi hususunu takdir ve tensiplerine arz ederim.