Milliyet yazarından medyaya eleştiri: İşe haber dilimizi düzelterek başlayabiliriz
Milliyet yazarı Belma Akçura, annesini öldüren şizofreni hastası Selçuk Bakıryapan'ın tutuklu bulunduğu cezaevinde öldürülmesine ilişkin medyanın bu tip olaylardaki tutumunu eleştirdi.
Akçura, "Cinayet ya da şiddet haberlerini dikkat çekici hale getirmek için ‘suçu’ bıçak darbesi sayısıyla anormalleştirip, şizofren teşhisi konan bir hastayı da normalleştirmeye çalışmak ahlaki değildir" ifadesini kullandı.
Geçtiğimiz günlerde Selçuk Bakıryapan'ı tutuklu bulunduğu cezaevinin koğuşunda döverek öldürdükleri öne sürülen 7 sanığın yargılanmasına başlandı.
Belma Akçura, bu olay üzerinden medyanın cinayet ve suç haberlerinde dikkat çekebilmek için asıl önemli ve ahlaki noktaları önemsemediğini söylerken, "Türkiye medyası şizofren bir insanın işlediği ‘suçla’, zihinsel bir hastaya karşı işlenen suçu birbirinden ayıramayacak durumda mıdır?" dedi.
Akçura, "İşe haber dilimizi düzelterek başlayabiliriz" derken, "Öyle ki; tedavisi için hastaneye gönderilmesi gereken bir kişinin 30 kişinin kaldığı bir koğuşta beş ay boyunca niçin bekletildiğini ya da çeşitli suçlardan yatan mahkûm ve tutukluların şizofren teşhisi konan hasta bir insanı niçin döverek öldürdüklerini sorgulamıyor bile" ifadelerini kullandı.
Akçura'nın bugün (13 Ocak 2019) Milliyet'te yayınlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Yüksek güvenlikli sağlık kurumunda tutuklu olarak tedavi edilmesi karara bağlanmış bir hastanın, gardiyanlara koğuştaki kişilerin kendisini dövdüklerini söylemesine rağmen cezaevi personelinin durumun vahametini kavrayamaması ve sorumluluğu ise ayrı bir soru…
"Cinayet ya da şiddet haberlerini dikkat çekici hale getirmek için ‘suçu’ bıçak darbesi sayısıyla anormalleştirip, şizofren teşhisi konan bir hastayı da normalleştirmeye çalışmak ahlaki değildir. Üstelik yalan yanlış haberlerle bilgi kirliliğine maruz kalmış kamuoyunun doğru habere, kaliteli analitik gazeteciliğe talebi artarken, bu tür haberlerle dönemin paradigmalarını doğru okumak zorundayız. Dolayısıyla biz de işe haber dilimizi düzelterek başlayabiliriz."
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
NE OLMUŞTU?
2016 yılında Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'kasten adam öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanan Selçuk Bakıryapan'a, İstanbul Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi'nden 'şizofreni' raporu verilmişti. Mahkeme heyeti, ceza ehliyeti olmadığı gerekçesiyle 15 Kasım 2016 tarihli duruşmada Selçuk Bakıryapan'ın yüksek güvenlikli sağlık kurumunda tutuklu olarak, tedavi edilmesini kararlaştırmıştı.
Tedavi için hastaneye gönderilmek üzere Bursa E Tipi Cezaevi B-12 koğuşunda bekletilen Selçuk Bakıryapan, geçtiğimiz 12 Haziran günü sabah sayımı için gelen infaz koruma memurları seslenince yanıt vermedi. Haber verilen revir görevlilerinin yaptığı kontrol sonrası baygın bulunan Bakıryapan, ambulansla Çekirge Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Bakıryapan, yoğun bakım servisindeki 22 günlük tedavisinin ardından 3 Temmuz'da hayatını kaybetti. Ölü muayenesi, otopsi işlemi ve hastane evrakı İstanbul Adli Tıp 1. İhtisas Dairesi'ne gönderildi. Burada inceleme yapıldıktan sonra hazırlanan raporda, 'Genel beden travmasına bağlı çoklu kot kırıkları ile birlikte iç organ yaralanması ve bundan meydana gelen iç kanama, beyin kanaması, yumuşak doku içi kanama ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü anlaşılmıştır' denildi.
Bunun üzerine Selçuk Bakıryapan'ı tutuklu bulunduğu cezaevinin koğuşunda döverek öldürdükleri öne sürülen 7 sanığın yargılanmasına başlandı. Haklarında 'kasten adam öldürme' suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açılan sanıklar, Selçuk Bakıryapan’ın öldürülmesi olayında birbirlerini suçladılar. Sanık Uğur Açma, ''18 kişilik koğuşta, 30 kişi kalıyorduk. Selçuk’un hemen her gün koğuşta dövülmesi rutin hale gelmişti. Herkes Selçuk’u dövüyordu” dedi.