05 Ara 2010 08:58
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:51
MİLLİYET YAZARINDAN AKİF BEKİ'YE ''OKUMADAN YAZMAK'' ELEŞTİRİSİ!
"Herhalde Akif Beki, kendi Hamid bilgisiyle kapak arkasını harmanlayarak bu yazıyı yazmış olmalı."
Lüsyen’i anlamadan yazmak
Can Dündar’ın yeni kitabı ‘Lüsyen’in merkezinde, büyük şair Abdülhak Hamid’in son aşkı var. Akif Beki gibi kitabı okumadan yorumlayanlar, bu sıra dışı aşka ve kitaba haksızlık ediyor.
Yaşlı adam-genç kadın aşkı, her daim ilgi çeker. Günümüzde bu tip ilişkilerde rastlanan temel özellik, erkeğin sadece yaşlı değil aynı zamanda zengin ve muktedir olması. Bunun son ve en uç örneği, Halis Toprak’ın kendinden 54 yaş küçük bir genç kızla evlenmesi. Bol eşli ve bol çocuklu Toprak’ın son evliliği, sadece sekiz ay sürdü.
Pek çoğumuz için 18 yaşında bir genç kızın, babası hatta dedesi yaşında bir erkekle evlenmesinin artık tek bir anlamı var: Maddiyat. Ancak istisnalar da yok değil. Can Dündar’ın ‘Lüsyen’de anlattığı genç kadınla yaşlı adamın aşkı gibi.
‘Lüsyen’ (Can Yayınları), bir aydır çok satanlar listesinin tepesinde. Okudukça içine çekildiğim, bir dönemin yaşam tarzı”na dair bilgiler edindiğim kitabı sadece ‘genç kadın-yaşlı adam’ aşkı çerçevesinde değerlendirmek ise büyük haksızlık. Çünkü kahramanımız, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Abdülhak Hamid! Yüzyıl başında İstanbul, Brüksel, Londra, Viyana, Budapeşte... Ve o dönem yaşanan büyük savaşlar, tarumar olan hayatlar... Bütün bunların ortasında, Hamid’in çekiciliğine tutulup peşi sıra dilini, kültürünü hiç bilmediği bir ülkeye gelen Belçikalı bir kadın. Yani Lüsyen...
Kart zampara
İşte bu nedenle Akif Beki’nin ‘Lüsyen’i hangi Makber’e gömelim’ başlıklı yazısını okuduğumda şaşırdım. Herhalde Beki, kendi Hamid bilgisiyle kapak arkasını harmanlayarak bu yazıyı yazmış olmalı. Eğer kitabı okusaydı, “Aşka inancı yıkan bir roman” gibi cümleler kuramazdı. Beki, nasıl oluyor da bu kitaptan Lüsyen’den bir ‘femme fatale’, Hamid’den ise ‘kart zampara’ modeli çıkarmış, anlamak mümkün değil.
Anlaşılan, ölümünün ardından unutulmaz ‘Makber’i yazdığı karısı Fatma ile birlikte Hamid de elini eteğini dünyadan çeksin istemiş. Hamid’in ezelden beri kadınlara, alkole ve ışıltılı hayata olan düşkünlüğünü görmezden gelip, tüm suçu Lüsyen’e yıkmış.
Oysa kitabın pek çok yerinde “Lüsyen, Hamid’in huysuzluklarını, alkol düşkünlüğünü, iniş çıkışlarını nasıl idare etmiş?” diye düşündüm. Sanki ilişkide genç olan Lüsyen değil de Hamid. Zaten erkekler yaşlandıkça çocuklaşmaz mı? Ama Hamid’in öyle bir karizması var ki değil kadınların, koca koca adamların bile başını döndürüyor.
Roller hep değişiyor
Lüsyen, olağanüstü bir devirde, olağanüstü bir aşkın romanı. Hamid’le ilişkisini sadece kadın-erkek, karı-koca ilişkisi değil. Roller, 20 yılı aşan ilişkileri boyunca devamlı değişiyor: Hem baba-kız, hem anne-oğul, hem abi-kardeş, hem abla-kardeş. Hem iki sıkı arkadaş, hem sevgili... Hayran olanla olunan, hemşireyle hastası, öğretmenle öğrencisi.
Aslolan, iki insan arasında ender kurulan derinlikteki bağ. Araya Lüsyen’in bir başkasıyla evliliği ve yedi yıllık ayrılığın girmesine rağmen. Buna ister aşk deyin, ister hayat arkadaşlığı... Yeter ki ‘Tarihe gizlenmiş büyük bir aşkın hikayesi’ altbaşlığını okumakla yetinip, iki insan arasında yaşanmış bu sevgiyi küçümsemeyin.
EFENDİCİĞİM...
* “Kendi anlattığına göre Hamid, bir zamanlar vekil tayin edildiği Berlin elçiliğindeki vazifesine giderken vapurda gördüğü Alman kızının ayaklarını büyük bulup ‘Ben bu kadar büyük ayaklı kadınlar yetiştiren bir memlekette yaşayamam’ diyerek geri dönmüştü.” (Sayfa 166)
* “Zavallı Lüsyen yine bütün enerjisini kendini kollamaktan çok, pederi zannedilen adamı ikna etmeye harcıyor, vapur güvertesinde can simidi mecburiyetinden kaçan bu huysuz çocuğun peşinden koşuyor, onu kucaklamakla azarlamak arasında gidip geliyordu.” (Sayfa 198, Trieste-İstanbul arası gemi yolculuğunda-1919)
* “Efendiciğim... Benim buradaki yaşantımla ilgili hiçbir ayrıntı sormayın bana; sizden ayrı, nasıl yaşadığımı bilmiyorum! Dostluk imkansız benim için, çünkü sevgi ve sadakatle ilgili bütün gücüm size ayrılmış durumda...” (Lüsyen’in Hamid’e 1925’te yazdığı mektuptan, S. 347)
Mehveş Evin / Milliyet
Can Dündar’ın yeni kitabı ‘Lüsyen’in merkezinde, büyük şair Abdülhak Hamid’in son aşkı var. Akif Beki gibi kitabı okumadan yorumlayanlar, bu sıra dışı aşka ve kitaba haksızlık ediyor.
Yaşlı adam-genç kadın aşkı, her daim ilgi çeker. Günümüzde bu tip ilişkilerde rastlanan temel özellik, erkeğin sadece yaşlı değil aynı zamanda zengin ve muktedir olması. Bunun son ve en uç örneği, Halis Toprak’ın kendinden 54 yaş küçük bir genç kızla evlenmesi. Bol eşli ve bol çocuklu Toprak’ın son evliliği, sadece sekiz ay sürdü.
Pek çoğumuz için 18 yaşında bir genç kızın, babası hatta dedesi yaşında bir erkekle evlenmesinin artık tek bir anlamı var: Maddiyat. Ancak istisnalar da yok değil. Can Dündar’ın ‘Lüsyen’de anlattığı genç kadınla yaşlı adamın aşkı gibi.
‘Lüsyen’ (Can Yayınları), bir aydır çok satanlar listesinin tepesinde. Okudukça içine çekildiğim, bir dönemin yaşam tarzı”na dair bilgiler edindiğim kitabı sadece ‘genç kadın-yaşlı adam’ aşkı çerçevesinde değerlendirmek ise büyük haksızlık. Çünkü kahramanımız, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Abdülhak Hamid! Yüzyıl başında İstanbul, Brüksel, Londra, Viyana, Budapeşte... Ve o dönem yaşanan büyük savaşlar, tarumar olan hayatlar... Bütün bunların ortasında, Hamid’in çekiciliğine tutulup peşi sıra dilini, kültürünü hiç bilmediği bir ülkeye gelen Belçikalı bir kadın. Yani Lüsyen...
Kart zampara
İşte bu nedenle Akif Beki’nin ‘Lüsyen’i hangi Makber’e gömelim’ başlıklı yazısını okuduğumda şaşırdım. Herhalde Beki, kendi Hamid bilgisiyle kapak arkasını harmanlayarak bu yazıyı yazmış olmalı. Eğer kitabı okusaydı, “Aşka inancı yıkan bir roman” gibi cümleler kuramazdı. Beki, nasıl oluyor da bu kitaptan Lüsyen’den bir ‘femme fatale’, Hamid’den ise ‘kart zampara’ modeli çıkarmış, anlamak mümkün değil.
Anlaşılan, ölümünün ardından unutulmaz ‘Makber’i yazdığı karısı Fatma ile birlikte Hamid de elini eteğini dünyadan çeksin istemiş. Hamid’in ezelden beri kadınlara, alkole ve ışıltılı hayata olan düşkünlüğünü görmezden gelip, tüm suçu Lüsyen’e yıkmış.
Oysa kitabın pek çok yerinde “Lüsyen, Hamid’in huysuzluklarını, alkol düşkünlüğünü, iniş çıkışlarını nasıl idare etmiş?” diye düşündüm. Sanki ilişkide genç olan Lüsyen değil de Hamid. Zaten erkekler yaşlandıkça çocuklaşmaz mı? Ama Hamid’in öyle bir karizması var ki değil kadınların, koca koca adamların bile başını döndürüyor.
Roller hep değişiyor
Lüsyen, olağanüstü bir devirde, olağanüstü bir aşkın romanı. Hamid’le ilişkisini sadece kadın-erkek, karı-koca ilişkisi değil. Roller, 20 yılı aşan ilişkileri boyunca devamlı değişiyor: Hem baba-kız, hem anne-oğul, hem abi-kardeş, hem abla-kardeş. Hem iki sıkı arkadaş, hem sevgili... Hayran olanla olunan, hemşireyle hastası, öğretmenle öğrencisi.
Aslolan, iki insan arasında ender kurulan derinlikteki bağ. Araya Lüsyen’in bir başkasıyla evliliği ve yedi yıllık ayrılığın girmesine rağmen. Buna ister aşk deyin, ister hayat arkadaşlığı... Yeter ki ‘Tarihe gizlenmiş büyük bir aşkın hikayesi’ altbaşlığını okumakla yetinip, iki insan arasında yaşanmış bu sevgiyi küçümsemeyin.
EFENDİCİĞİM...
* “Kendi anlattığına göre Hamid, bir zamanlar vekil tayin edildiği Berlin elçiliğindeki vazifesine giderken vapurda gördüğü Alman kızının ayaklarını büyük bulup ‘Ben bu kadar büyük ayaklı kadınlar yetiştiren bir memlekette yaşayamam’ diyerek geri dönmüştü.” (Sayfa 166)
* “Zavallı Lüsyen yine bütün enerjisini kendini kollamaktan çok, pederi zannedilen adamı ikna etmeye harcıyor, vapur güvertesinde can simidi mecburiyetinden kaçan bu huysuz çocuğun peşinden koşuyor, onu kucaklamakla azarlamak arasında gidip geliyordu.” (Sayfa 198, Trieste-İstanbul arası gemi yolculuğunda-1919)
* “Efendiciğim... Benim buradaki yaşantımla ilgili hiçbir ayrıntı sormayın bana; sizden ayrı, nasıl yaşadığımı bilmiyorum! Dostluk imkansız benim için, çünkü sevgi ve sadakatle ilgili bütün gücüm size ayrılmış durumda...” (Lüsyen’in Hamid’e 1925’te yazdığı mektuptan, S. 347)
Mehveş Evin / Milliyet