MİLLİYET YAZARI HASAN CEMAL'İ ÖVDÜ; "O BİR MARKADIR"
Milliyet'in yeni yazarlarından Nagehan Alçı, gazetesinden gönderilen Hasan Cemal'e övgüler yağdırdı..
KİŞİSEL BİR HİKÂYE
1999 yılıydı. Boğaziçi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisiydim. Okulda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi liberal değerleri kavramsal ve tarihsel olarak derinlemesine öğreniyorduk öğrenmesine ama o sıralarda fiilen içinde yaşadığımız, bu değerleri katleden darbe sürecinden hiç bahsedilmiyordu derslerde. 28 Şubat darbesi hiç yaşanmamış ve hala da yaşanmıyor gibi davranılıyordu Boğaziçi’nde... Steril bir ortamda eğitim görüyorduk.
Tüm ailesi CHP’li olan, ağabeyi CHP’den belediye başkanlığı yapmış merhum babam Rüştü Alçı o günlerde bana bir kitap verdi. Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabıydı bu... “Muhakkak oku kızım. Bizler bazı şeylere uyanamadık. Devletin resmi ideolojisini hiç sorgulamadık. Ama sizler darbeci güçlere karşı uyanık olun” dedi. Hasan Cemal’in kitabını bir solukta, altını çize çize okuduğumu ve çok etkilendiğimi dün gibi hatırlıyorum...
‘Kahraman itfaiyeciler’
12 Mart öncesi darbe ortamının adım adım yaratılmasını anlatıyordu Cemal. 9 Mart cuntasının faaliyetlerinin bizzat içindeydi, şahit olduğu çok olay vardı. Kendini devrimci zanneden zavallı gençlerin nasıl darbecilerin yedek lastiği haline getirildiğini dile getiriyordu. Cuntacı subayların bu gençlere bir kaos ve darbe ortamının hazırlanması için mısır patlatır gibi bomba patlattırdıklarını gözler önüne seriyordu. Önce ülkeyi kundaklayıp, yangın çıkarıp sonra da “Kahraman itfaiyeciler” gibi yangını söndürmeye gelen darbecileri iliklerinize kadar hissediyordunuz kitabı okurken...
Sonraları Hasan Cemal’in “Tank Sesiyle Uyanmak” “Demokrasi Korkusu” ve “Tarihi Yaşarken Yakalamak” kitaplarını da bir solukta okudum. Cemal’in o yalın ve akıcı üslubuyla yazdığı bu kitaplar adeta bir “demokrasi okulu” işlevi gördü benim için. Askeri vesayeti meşrulaştıran CHP zihniyetinin sakatlığını da ortaya koyuyordu Cemal. Baba tarafım CHP’liydi ama ben hiçbir zaman CHP’li olmadım, olamadım. Bazen sert bir üslupla Başbakan’ı da eleştirdim ama hep AK Parti’ye oy verdim. Mevcutun içindeki en iyi seçenek, askeri vesayete karşı direnebilecek tek güç, tüm eksiklerine rağmen AK Parti’ydi çünkü. Tayyip Erdoğan’ı devirmek isteyen darbe girişimlerine hep karşı çıktım. Darbeyi desteklemenin gayrımeşru oluşuyla hükümeti ve Başbakan’ı inandığın yerde sert dille eleştirmenin meşru oluşu arasındaki farkı bilmeyenler çok maalesef bu ülkenin medyasında...
Sonra, 2002 yılının Ocak ayında gazeteciliğe başladım. Benim gazeteciliğe başladığım dönem, Hasan Cemal’in de 28 Şubat’taki yanlış tavrını sorgulamaya ve kendini eleştirmeye başladığı dönemdi. O tarihten sonra da darbecilere karşı hep dik durdu. 2003 yılında yine hem beni hem de binlerce insanı çok etkileyen “Kürtler” kitabını yayımladı. Askeri vesayet rejiminin Kürt yurttaşlara yaptığı zulüm bundan daha iyi anlatılamazdı. Kitabı okudukça içimden nehirler aktı sanki. Uykumdan uyandım adeta. Gördüm ki benim sosyal çevrem, akraba, eş, dost vesayet rejiminin resmi yalanlarıyla büyütülmüşüz. Kemalizm bir din gibi benimsetilmek istenmiş bizlere. Dindarlar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar “öcü” olarak sunulmuş. Onlardan korkmamız, uzak durmamız istenmiş.
Köşesinde anlattı...
Cumhuriyeti yıkmak isteyen bu ‘tehlikeli kesimler’e karşı askerimizin yanında olmak bir vatan borcu olarak takdim edilmiş. Kafamıza şu zehir zerk edilmeye çalışılmış: “Kemalizmin kalesi TSK, gerektiğinde ‘Cumhuriyeti koruma ve kollama’ görevini yerine getirebilir’.”
İşte bu darbeci zihniyetin son 10 yıl içinde darmadağın edilmesinde Hasan Cemal’in çok büyük işlevi oldu. 2003’ün mart ayından itibaren hep darbe ihtimalinden bahsetti ve demokratik yolla iktidara gelmiş sivil hükümetin yanında durdu. Darbecilere karşı tavır almayan CHP ve MHP’yi yerden yere vurdu. Sarıkız darbe planının adını köşesinden ilk kez o zikretti. Ve defalarca bu liberal-demokrat tavrı yüzünden Genelkurmay’ın ve CHP’nin sert açıklamalarına muhatap oldu. Sadece Sarıkız değil, Balyoz, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven darbe planlarını da köşesinde o anlattı. 2006’da başlayan suikastlerin AK Parti hükümetini devirme amaçlı operasyonlar olduğunu tam bugünlerde yazdı. 27 Nisan darbe girişimine karşı kaleme aldığı “Askere Hayır” yazısı muhteşem bir yazıydı. 14 Mart 2008 yargısal darbe teşebbüsüne karşı da dimdik durdu. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının önemini hep vurguladı. 2010 referandumunda “Evet”in bayraktarlığını yaptı. “Türkiye’nin Asker Sorunu” kitabıyla Ergenekoncu zihniyeti yerin dibine batırdı. Ve en son 7 Şubat 2012’de Gülen cemaatiyle yaşanan kriz ortamında da yine sivil hükümetin yanında durdu Hasan Cemal.
CHP ve MHP ile kıyaslandığında AK Parti’nin daha ilerici bir parti olduğunu dile getirdi hep. Her gerçek demokrat bu görüşteydi zaten... Ama bir yandan AK Parti’yi ve Başbakan’ı da bazı konularda sert dille eleştirdi. Başbakan ve hükümet üyeleri zaman zaman Cemal’in bu tavrından hoşlanmadı ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her koşulda “Hasan abi” diye hitap etti Hasan Cemal’e.
Onu hep sevecekler
Son dönemde barış ve çözüm sürecine de tam destek verdi. Kimi sahte liberal aydınlar gibi “Kürtlerin elindeki tek güç silahtır. Erdoğan sizi kandırıyor. Aman silahları bırakmayın” gibi utanç verici cümleler etmedi. “Tayyip Erdoğan takıntısı”yla barış ve çözüm sürecine dinamit koymadı bazıları gibi. Bu ülkede barışı sağlayabilecek tek liderin Recep Tayyip Erdoğan olduğunun farkında oldu.
Malesef bu yaşananlar sürreel bir süreç. Bu ülkenin gerçek liberalleri ve demokratları Hasan Cemal’i seviyor, hep de sevecekler. AK Parti resmi sözcüsü Hüseyin Çelik’in söylediği gibi:
“Hasan Cemal bir markadır, bir değerdir ve her zaman saygı duyulacak liberal-demokrat bir aydındır.”
Nagehan Alçı'nın yazısının tamamı için tıklayın