09 Ağu 2023 10:49 Son Güncelleme: 09 Ağu 2023 10:59

Milliyet yazarı, ev arkadaşı Erkin Koray’ı yazdı

Milliyet yazarı Tunca Bengin, mesleğinin ilk yıllarında Erkin Koray ile nasıl tanıştığını ve ev arkadaşı olduğunu yazdı.

Tunca Bengi, “Erkin Baba, Çöpçüler ve yokluk günleri...” başlığıyla kalema aldığı yazısında, o yılları şöyle anlattı:

“Hayranlıkla dinlediğim Erkin Baba’nın bende çok ayrı bir yeri vardır. Zira kendisiyle bir süre aynı evi ve yediğimiz ekmeği paylaştık... Abi-kardeş olduk. Hepimiz seni çok sevdik Erkin Baba...

Erkin Koray’ın ölümünün ardından hemen herkes onun müziği, eserleri, efsaneliği hakkında birçok şey söyledi. Seni Her Gördüğümde, Şaşkın, Fesuphanallah, Çöpçüler, Estarabim ve daha nicelerinin bugün hâlâ gençlerin hit parçaları arasında yer aldığını anlattılar. Gerçekten de öyle... Nesiller arası akan, bağlayıcı bir durum söz konusu. Daha önce yitirdiğimiz Cem Karaca ve Barış Manço gibi. Ama tüm bu söylenenler bir yana en etkileyici sözler ise İzzet Öz’ün insan Erkin Koray’ı anlatan şu cümleleriydi aslında:

‘Gençliğinde cepleri parayla dolu olur ama tek kuruşu olmadan evine giderdi. Bütün arkadaşlarıyla o gecenin keyfini çıkarır evine öyle dönerdi.’

Yani Erkin Koray hani bugün tek bir parçayla ünlenip köşeyi dönen mum benzeri sadece dibine ışık veren dönemsel starlar gibi atlar, katlar, yatlar sahibi olmadı, olamadı. Aksine hayatı genellikle ekonomik sıkıntılarla geçti. Bu anlamda ciddi yokluk, sıkıntı çektiği zamanlar da oldu. Hatta arzu ettiği yapımları gerçekleştirecek parasal kaynak bulamadığı günler bile. Bunda o dönemlerde belirsiz olan telif hakları, sağlıksız bir yapıya sahip olan müzik piyasası ve müzik dinleyicisinin düşük alım gücü gibi nedenlerin yanı sıra kendisinin müziği kazanç kapısı değil, bir yaşam biçimi olarak görmesinin etkisi var elbette. Çünkü yaptığı çıkışlar, popüler olan çalışmalarından elde ettiklerini istiflemek yerine daha çok arkadaşlarıyla paylaştı. Ama o çıkış dönemlerinde yanından ayrılmayan arkadaşları Erkin Koray’a aynı yaklaşımı gösterdi mi derseniz tabi ki hayır. Ancak o buna rağmen de duruşundan asla ödün vermedi...

Nereden mi biliyorum?

Bunları bu kadar açık ve net söylüyorum, çünkü Erkin Koray’ın özellikle geçirdiği rahatsızlık sonrası Türkiye’ye döndüğü 1980 sonrası, o zor günlerinin en yakın tanıklarından biriyim. Evet 50 yıla yaklaşan meslek yaşamım, daha çok siyaset ağırlıklı ve savaş-çatışma bölgelerinde geçti ama o serüvende farklı kişiler, renkler tanıma, ortak anılar yaşama şansım, fırsatım da oldu. Bunlar arasında da lise yıllarımda hayranlıkla kendisini dinlediğim Erkin Baba’nın çok ayrı bir yeri vardır. Zira onunla bir süre aynı evi, yediğimiz ekmeği paylaştık... Abi-kardeş olduk.

Milliyet yazarı, ev arkadaşı Erkin Koray’ı yazdı - Resim : 1

Erkin Koray, tek parçayla şöhret olanlar gibi kat, yat sahibi olmadı. Gençliğinden itibaren şarkılarıyla çok sevildi.

Milliyet yazarı, ev arkadaşı Erkin Koray’ı yazdı - Resim : 2

Yıl 1985... Milliyet’te beşinci senem. Ankara kökenli bir gazeteci olarak 12 Eylül darbesi sonrasında geldiğim İstanbul’da tutunmaya çalışıyorum. Hem mesleki hem yaşamsal anlamda... Muhabir olarak yurtiçi, yurt dışı kovalamadığım gitmediğim iş yok. İstanbul’daysam da akşamları da mutlaka cemiyet lokalinde arkadaşlarla sohbetteyiz. O günlerden birinde Hey Dergisi vasıtasıyla Erkin Koray’ı tanıyan can arkadaşım Turgay (Gözdereliler) ‘Biliyor musun Erkin Abi Mecidiyeköy’de bir pizzacıda çıkıyor’ dedi. Yapma ya, falan biz soluğu Mecidiyeköy’de emniyet binasının hemen yanı başındaki pizzacıda aldık tabii. Sonra da oranın müdavimleri arasına girdik. Erkin Abi her gece belli bir saatte piyanist-şarkıcı olarak kendi özgün repertuvarıyla müzik yapardı, masalardan parça isteği falan geldiğinde de fena bozulurdu. Geç saatlerde de birkaç sokak ötedeki annesinin evine giderdi. Eşinden ayrılmış, kızı Damla ile orada son derece mütevazı bir hayat yaşıyordu. Dolayısıyla çalıştığı restoran ve evine giden yol arkadaşlığımızdaki uzun sohbetlerimizde de hep yeni bir uzunçalar çalışması ve onun için gerekli sponsor konusunu konuşurduk... Pizzacıdaki gecelerden elde edeceği kazançla bu mümkün değildi, oradaki pozisyon ve özellikle de abuk sabuk parça isteklerinden mutsuzdu zaten... Nitekim bir süre sonra da orayı bıraktı ‘güzel bir teklif aldım tiyatro yapacağım’ dedi. Hemen ardından da oraya yoğunlaştı... Ama tiyatro sahnesi Kadıköy Bahariye’de, Erkin Abi’nin kaldığı annesinin evi ise ta Mecidiyeköy’de...Git gel hem zor hem de taksi dışında bir araç kullanmayan Erkin Abi için oldukça külfetli bir durumdu...

O sıralar ben Kadıköy Yeldeğirmeni’nde asker arkadaşım Sarper Yıldırım’ın alıp restore ettiği bir evin bodrum katında kiracıyım. Kapkaranlık, küçücük, altındaki su sarnıcı nedeniyle de her daim soğuk ve rutubetli bir yer. Ama Kadıköy iskeleye yakınlığı, yani vapurla benim Cağaloğlu’ndaki Milliyet binasına kolaylıkla ulaşmam açısından şahane. Erkin Abi’nin rol aldığı tiyatro‘ya da yürüme mesafesinde. Dolayısıyla Erkin Abi’ye dedim ki:

Abi istersen gel bende kal, nasıl olsa hep beraberiz. Hem belki uzunçalar için sponsor konusuna da kafa yorarız.

Hiç ikiletmedi Erkin Abi.

Ertesi gün ben işten döndüğümde de eşya olarak iki kişilik bir somya-yatak ve eskiciden alma hurda bir kanepenin bulunduğu evde manzara şuydu:

Erkin Abi getirdiği çarşafını, battaniyesini iki kişilik yatağa sermiş, bana da hurda kanepe kalmıştı... Tabii evde Erkin Koray olunca bina sahibi asker arkadaşım da bizden çıkmaz olmuştu… Bu da tam anlamıyla ‘iyi olacak hastanın doktor ayağına gelir’ durumuydu. Sarper’in maddi durumu çok iyiydi, Erkin Abi’nin yeni çıkışı için aranan kan olabilirdi ama ikna edilmesi biraz zordu... Neyse ki bir masa muhabbetinde bunu başardık. Sarper o günün değerleriyle 2 bin lira gibi bir parayı vermeye razı oldu. Artık top Erkin Abi’deydi. Hazır dediği parçaların üzerinden geçecekti, yani kapanacaktı ama bu da benim için eve pek fazla uğramamam demekti... Dolayısıyla Turgay ile ortaklaşa evin günlük yeme-içme ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra ortadan toz oluyorduk. Bazı geceler eve hiç uğramadığım dahi oluyordu... Böyle kaç hafta, ay geçti anımsamıyorum ama bu süreçte benim adıma çıkış yolu da hep uzun soluklu yurt dışı görevler olmuştu.

Milliyet yazarı, ev arkadaşı Erkin Koray’ı yazdı - Resim : 3

Erkin Koray müziği kazanç kapısı değil, bir yaşam biçimi olarak gördü.

Daha sonra bir başka yapım şirketiyle anlaşan Erkin Abi, 1985-1990 yılları arasında belki en çok bilinen çalışması olan Çöpçüler ile büyük bir çıkış yaptı. Çöpçüler’in de yer aldığı Ceylan albümü 1985’te yayınlandı. Albümde Erkin Abi, davul dışında tüm enstrümanları kendi çalmıştı. Dün Turgay ve Sarper’i aradım, kâh gülerek kâh hüzünlenerek o yokluk günlerini, rutubetli, küf kokan bodrum katını ve Çöpçüler’i konuştuk. Erkin Abi’yi andık. Hepimiz seni çok sevdik, iyi ki o güzel günleri yaşamışız Erkin Baba...”