Milliyet Okur Temsilcisi teşhisi koydu: Terör Türkiye Medyasını da vurdu!
Milliyet Okur Temsilcisi Belma Akçura, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın rehin alındığı fotoğraf üzerinden meslek etiği ilkelerini tartışmaya açtı.
Medya kuruluşlarının Çağlayan Adliyesi'nde Berkin
Elvan soruşturmasını yürüten Savcı Mehmet Selim
Kiraz'ın rehin alındığı görüntüleri yayımlaması tartışma
konusu oldu.
Görüntüyü yayınlayan kuruluşların muhabir ve kameramanları Başbakan
Ahmet Davutoğlu'nun talimatıyla Savcı Kiraz'ın cenaze törenine
alınmadı.
Ayrıca bu fotoğrafı yayınladıkları için Hürriyet,
Cumhuriyet, Posta ve Bugün gazeteleri
hakkında "terör örgütünün propagandasını yapmak"
suçundan soruşturma başlatıldı.
Milliyet Okur Temsilcisi Belma Akçura da tartışma
konusu olan fotoğrafın yayınlanması ve ardından açılan
soruşturmayla ilgili olarak "Terör Türkiye medyasını da
vurdu" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Akçura yazısında
geçmişten örnekler vererek "Bir terör örgütünün servis
etttiği bazı fotoğrafların yayımlanması medya etiği açısından uygun
mudur?" sorusuna cevap aradı.
İşte Akçura'nın bugünkü yazısından ilgili
bölüm:
Bir gazeteci için bazı fotoğraflar ‘tarih’ demektir.
Bazen tek bir kare fotoğrafla bir dönemi anlatırsınız; savaşların
özetini çıkartır, ülkelerin profilini çizer, devletlerin gücünü,
siyasilerin kararlılığını gösterir, dünya kamuoyunun dikkatini
çekersiniz...
Tıpkı foto muhabiri Nick Ut’a Pulitzer ödülünü kazandıran o tek bir
kare fotoğrafta olduğu gibi.
Üzerlerine yağan bombalardan dehşet içinde kaçan, korkmuş
çocukların arasında çırılçıplak küçük kız çocuğu... Bu fotoğraf bir
gazetecilik başarısıydı ve aynı zaman da Vietnam savaşında
sivillerin üzerine bomba yağdıran Amerika’yı ve dönemin savaş
politikalarını en iyi özetleyen fotoğraf olarak basın tarihine
geçmişti...
Peki bir terör örgütünün kaçırdığı ya da rehin aldığı bir kişinin
fotoğraflarını örgüt flamaları altında, bizzat örgütün kendisi
servis eder, medya da bunu yayımlarsa bu bir gazetecilik başarısı
sayılabilir mi? Ya da şöyle soralım: Bir terör örgütünün servis
ettiği bazı fotoğrafların yayımlanması medya etiği açısından uygun
mudur?
Aldo Moro örneği
Hatırlarsanız 1978’de İtalya’da dönemin Başbakanı Aldo Moro,
hapishanedeki teröristlerin serbest bırakılması gerekçesiyle
kaçırılmış, iki ay rehin tutulduktan sonra öldürülmüştü. Dünya
kamuoyu; Kızıl Tugayları, rehin aldıkları Moro’yu ‘Brigate Rosse’
flamaları altında fotoğraflarını çekip basına servis edince tanıdı.
Dünya medyası ise Moro’yu öldüren Kızıl Tugaylar’ın üzerinde bir
gölge gibi duran derin devlet ilişkilerini, İtalyan gizli servisi
ile bağlantılarını hiçbir zaman çözemediği gibi sadece
fotoğraflarını yayımlamakla kaldı. Fakat dünyanın hiçbir yerinde de
Türkiye’deki gibi; Moro’nun fotoğraflarını yayımladığı için
meslektaşlarını hain ilan eden gazeteciler, basını cenazesini
izlemesini yasaklayan siyasiler, bu fotoğrafı yayımladığı
gerekçesiyle basını teröre yardım etmekle suçlayan yargı
olmadı.
Terör fotoğrafları
Charlie Hebdo saldırısı ise en yeni örnek olarak karşımızda
duruyor. Türkiye’de özellikle sosyal medyada ürkütücü bir dille
katliamı onaylayan binlerce ileti haber ve yazı benzer tehlikelerle
yine hâlâ karşı karşıya kalabileceğimizin de resmini çizmişti.
Türkiye medyasının bir bölümü Charlie Hebdo saldırısını
yayımlamakla kalmadı. Teröristin yerde yaralı polise kurşun sıktığı
anı gösteren fotoğrafları birinci sayfalarından yayımladı. Şimdi
bunu yapan medya, örgütün flamaları ve silahıyla servis ettiği
savcı Mehmet Selim Kiraz’ın fotoğraflarını yayımlayan
meslektaşlarını terör medyası olarak sunuyor. Bu durum; meslek
etiği ilkelerini, kendi siyasi duruşuna göre yorumlama becerisine
sahip, ahlaken sorunlu bir medyaya sahip olmak değilse
nedir?
Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın adliyede makamında rehin alındığı
sırada görüntülerin yayımlamasını bir terör örgütünün
propagandasına dönüşmemesi için, ailesine travma yaşatmamak için
meslek etiği açısından yayımlanmaması gerektiğine ilkesel olarak
inanıyorum. Fakat şuna da inanıyorum; terör örgütünün
propagandasına yer vermeyecek şekilde kullanıp kullanmadığını
tartışabiliriz ama kendi meslektaşlarımızı teröre hizmet ediyor
gibi hedef gösteremez, onları sorumlu tutamazsınız. Hele ki;
bunu gazeteci kimliğinizle açıklamaya kalkışmak bu mesleğe yapılmış
hakarettir.
İlkesel kararlar
Bugün geleneksel medya düzeni artık yok. Haber anında yayılıyor.
Bloglar, portallar ve sosyal medya araçları kendisini bu ilkelere
bağlı saymadığı için bu tür olaylarda medyanın ortak bir ruhla
hareket etmesini de bekleyemeyiz.
Ancak Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın dediği gibi;
belki de basın bu tür olaylara karşı en azından ilkesel olarak ne
yapılabileceği konusunda bundan sonraki süreçte ortak karar
mekanizmaları oluşturmalı.
Bu öneriyi önemsiyorum. Çünkü mesleki değerlerin çöktüğü ama
yerlerine neyi koyacağımızı bilemediğimiz sürece bu tür kaos
ortamlarında ortak ilkesel kararlar oluşturamazsak bu tartışmalar
ve medyanın birbirini hedef gösteren çirkin söylemleri sürüp
gidecek gibi görünüyor.
Buna artık izin vermemeliyiz. Medya bunu kendi arasında
tartışabilir ama siyasetin ve yargının bu konuya dahil olması
üzüntü vericidir.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ