06 Tem 2012 16:33
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:53
MİLAT YAZARI ÖNDER AYTAÇ'A FENA ÇAKTI; ''KEL, FODUL VE BODUR ADAM''
Milat yazarı Erdal Şimşek, isim vermeden Taraf yazarı Önder Aytaç'ı yerden yere vurdu!
CERN ve Roni Margulies
Yayın Koordinatörümüz İbrahim Sarp ve Spor Müdürümüz Ali Yüksel, fizik bilimi ile olan ünsiyetimden dolayı CERN’ün ne olduğunu anlatmamı istediler. CERN’ün ne olduğunu dünkü yazıda anlatmaya çalıştım.
Bilimi özlemişim. Keyif aldım yazdıklarımdan. En azından dağarcığımı yoklama ve öğrencilik yıllarımda farkında olmadan İzafiyet Teorisi’ni laboratuar ortamında denediğimiz günler geldi aklıma. Hocamız müthiş keyiflenmişti deneyimizi anlatınca.
Bilgi, hikmete giden yolun kapısına götürmüyorsa ruhu alınmış keşiflerden öteye bir anlam ifade etmiyor. Ruhu alınmış keşifler ise, insanlığa hep facia ve toplu ölümler olarak geri dönmüştür.
Bu yüzden CERN’deki deney, Türkiye’nin müzmin hastalıklı Tarafgir gazetesinin yazarlarının Müslümanların kandil inancı ile alay etmelerine sebep oluyor. Çünkü Beyaz Türklere yalakalık yapmak, insanı, ait olduğu toplumun dini değerleri ile alaya kadar alçaltır.
Ya da Roni Margulies gibi beyni tuhaf işleyenlerin feriştahı olursun. Hikmete giden bilgiden uzaklaşarak kuru formülasyonlar üzerinde sosyal sonuçları değerlendirmek, insanı Margulies gibi ahmak yaparak bilgi-hikmet münasebeti karşısında tek kelime ile akılsız haline getirir.
Merak edenler, Roni Margulies’in akılsızlığının en büyük delili olan "Sağcılık ve Kaz Kafalılık" başlıklı Çarşamba günü Taraf adlı sözüm ona gazetede yayımlanan mide gurultularına bakabilir. Margulies, kendisi dışında kalan, Batıcı gibi düşünmeyen, yerel değerlere bağlı herkesin kaz kafalı olduğunu iddia edecek kadar ahmaklığın zirvesine çıkıyor ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Ömer Dençer’de akıl olmadığını da söyleyerek tüy dikiyor.
Ahmet Altan nam Beyaz Türk’te nükseden genetik kronik beyin tutulması hastalığı Roni ve bazı Taraf yazarlarına bulaştığı kesin ve sarih bir şekilde görülecektir.
CERN ile ilgili okurlardan gelen birçok mail ve eş dost telefonları, teşvik edici oldu. Ancak şu gerçeği de tokat gibi yüzümüze vurdu: Fizik okuyan veya Fizik ilmi ile hemhal olanların haricinde çok az bir insan kitlesi CERN’de neler olduğunu biliyor. Bu da Türk basını için utanç verici bir durum.
Basının işi gücü, hikmetten hızla uzaklaşan günlük dedikodularla uğraşmak.
Hele televizyonların başında bulunanlar kelimenin tam anlamı ile birer facia. Canlı yayın şovları ile embesil beyinli, ama kaportası göze hitap eden muhabirleri ekrana çıkartıp yüksek volümle konuşturmayı marifet sanan ahmakların yönettiği haber bültenlerinde hikmetsiz bilginin dahi kırıntısı neredeyse yok. Bildiğimiz milyon yıllık Kara taşı Aktaş olarak patronlarına yutturmada mahirdir bu fikir yosması solcu televizyoncular.
Solcu geçinip muhafazakâr patronların televizyonlarında kemik yalayıcılık insanı alçalttığı gibi böyle rezil de eder.
Ve aslında bir şeylerin çabasının sonucu olan "Tanrının Parçacığı" araştırmaları, fizikçileri kesinlikle o sonuca götürmeyecektir. Dünkü yazıda da bunu ısrarla iki örnek ile açıklamıştım. CERN’deki patlama çalışması, bir Big Bang gibi büyük bir patlama değil, bir sineğin kanatlarını çırpması şiddetinde bir patlama olduğunu ve oluşan enerjinin takibine çalışıldığını anlatmaya çalışmıştım. Bu çalışmanın da nano patlamalara giden yolun başlangıcı olduğunu iddia etmiştim/ediyorum.
İddiamın yer darlığından dolayı eksik kalan kısmını bugün tamamlamak istiyorum. En azından paçavralardaki mide gurultuları veya Polis Akademisinde reklamcılık, pazarlama dersi veren kel, fodul ve bodur adamların, kendilerini çok önemli stratejist, terör ve devlet yönetimi uzmanı satma pazarlama yönteminden uzaklaşmış oluyorum.
CERN’deki patlama çalışmasının varabileceği bir boyut da kanaatimce zamanı geri çevirme olabilir. Geniş kitleler tarafından zaman makinesi denen izafiyet için ikinci büyük bir adım atılacaktır. Çünkü oluşan o enerjinin takibi, o enerjiyi kontrol aşamasına kadar varacaktır. İşte o enerji kontrol altına alındığında maddenin zaman aşımına uğramadan, "Zaman"ı atlayarak başka bir "zaman"a geçişi sağlanacaktır.
"Zaman aşımına uğramadan, ’Zaman’ı atlayarak başka bir ’zaman’a geçme"yi şöyle izah etmeye çalışayım:
Maddeyi kimyasal çözündürmeye uğratmadan orijinal fizik yapısını koruyarak manyetik rezonans enerjisiyle maddenin atom-altı zerrelerinin enerjisine ait boyutunu belirleyen ana vibrasyon hızı üstünde değişiklik sağlayarak maddeyi farklı bir zaman çerçevesi(fazı) içerisine kaydırıp ’’gravitasyonel bir dalga sapanı etkisiyle’’ uzaktaki alıcı kabine doğru rezonanssal bir çekim etkisi altında kaydırmaktır.
Bu konuda Türk fizikçi Çetin Bal, bir adım daha ileri giderek bu toremimizin makinesinin prototipinin teorik çizimini de tamamlamayı başardı.
Ve oluşabilecek manyetik rezonansı da hem güç hem de sonuç olarak formüle etmiş. Bunlar size çok teorik gelebilir. Ama şimdi okuduklarınıza kulaklarınız bile inanmayacak:
Fiziğin ve bilimin ana kuralıdır: Hiç bir şey yok olmaz. Kur’an’ın da temel esasıdır.
ABD’li Fizikçiler ve ses mühendisleri, bu konuda çok ciddi bir merhaleye vardılar. Konu çok gizli tutuluyor ancak ilgili devlet kurumunun o biriminde çalışan okul arkadaşımın anlattığına göre ABD ses tespiti konusunda şu deneyde yüzde 85 başarılı sonuç almış:
Hava hareketinin olmadığı kapalı bir ortamda birden çok insana havadan sudan bir sohbet yaptırılıyor. Ve o kapalı mekândaki enerji titreşimini kaydedip ayrıştıran cihazlar, insanlar sustuktan sonra çalıştırılıyor. Kapalı mekânın atmosferinde biriken ses dalgalarının tümü MR’a kaydediliyor ve sonra zaman tersine işletilerek insan kulağının duyabileceği boyuta getirilebiliyor. Yani siz bugün bir odada konuşup gitseniz o oda kapalı tutulsa, bir yıl sonra gelinse bile ne konuştuğunuz kayıt altına alınabiliyor.
Ve şu anda NASA, hava hareketinin olduğu ortamda ses enerjisini depolayıp sonra da çözmenin deneylerini yapıyor.
Bunun Türkçesi şu: Bizim konuştuğumuz her söz atmosferde kaybolmuyor. Enerji boyutunda dolaşıyor. Ve ABD’liler geliştirdiği teknoloji ile bunları kaydedip hepsini insan kulağının işiteceği boyuta; dalga/frekansa yeniden getirebiliyor.
Dünya bunlarla uğraşıyor. CERN, sineğin kanat çırpışı mesabesindeki bir enerjiyi takip ederek nano patlamalar ve "Zaman"ın eskitmesine uğramadan "zaman"ı atlayarak başka bir "zaman"a geçmenin arifesindeyken, benim ülkem, Ergenekoncular, Sorosçular, Oğursuz Saldıray ahmaklar ve Roni nam ahmaklıklarla uğraşıyor.
Allahım encamımızı hayreyle...
Erdal ŞİMŞEK / MİLAT
Yayın Koordinatörümüz İbrahim Sarp ve Spor Müdürümüz Ali Yüksel, fizik bilimi ile olan ünsiyetimden dolayı CERN’ün ne olduğunu anlatmamı istediler. CERN’ün ne olduğunu dünkü yazıda anlatmaya çalıştım.
Bilimi özlemişim. Keyif aldım yazdıklarımdan. En azından dağarcığımı yoklama ve öğrencilik yıllarımda farkında olmadan İzafiyet Teorisi’ni laboratuar ortamında denediğimiz günler geldi aklıma. Hocamız müthiş keyiflenmişti deneyimizi anlatınca.
Bilgi, hikmete giden yolun kapısına götürmüyorsa ruhu alınmış keşiflerden öteye bir anlam ifade etmiyor. Ruhu alınmış keşifler ise, insanlığa hep facia ve toplu ölümler olarak geri dönmüştür.
Bu yüzden CERN’deki deney, Türkiye’nin müzmin hastalıklı Tarafgir gazetesinin yazarlarının Müslümanların kandil inancı ile alay etmelerine sebep oluyor. Çünkü Beyaz Türklere yalakalık yapmak, insanı, ait olduğu toplumun dini değerleri ile alaya kadar alçaltır.
Ya da Roni Margulies gibi beyni tuhaf işleyenlerin feriştahı olursun. Hikmete giden bilgiden uzaklaşarak kuru formülasyonlar üzerinde sosyal sonuçları değerlendirmek, insanı Margulies gibi ahmak yaparak bilgi-hikmet münasebeti karşısında tek kelime ile akılsız haline getirir.
Merak edenler, Roni Margulies’in akılsızlığının en büyük delili olan "Sağcılık ve Kaz Kafalılık" başlıklı Çarşamba günü Taraf adlı sözüm ona gazetede yayımlanan mide gurultularına bakabilir. Margulies, kendisi dışında kalan, Batıcı gibi düşünmeyen, yerel değerlere bağlı herkesin kaz kafalı olduğunu iddia edecek kadar ahmaklığın zirvesine çıkıyor ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Ömer Dençer’de akıl olmadığını da söyleyerek tüy dikiyor.
Ahmet Altan nam Beyaz Türk’te nükseden genetik kronik beyin tutulması hastalığı Roni ve bazı Taraf yazarlarına bulaştığı kesin ve sarih bir şekilde görülecektir.
CERN ile ilgili okurlardan gelen birçok mail ve eş dost telefonları, teşvik edici oldu. Ancak şu gerçeği de tokat gibi yüzümüze vurdu: Fizik okuyan veya Fizik ilmi ile hemhal olanların haricinde çok az bir insan kitlesi CERN’de neler olduğunu biliyor. Bu da Türk basını için utanç verici bir durum.
Basının işi gücü, hikmetten hızla uzaklaşan günlük dedikodularla uğraşmak.
Hele televizyonların başında bulunanlar kelimenin tam anlamı ile birer facia. Canlı yayın şovları ile embesil beyinli, ama kaportası göze hitap eden muhabirleri ekrana çıkartıp yüksek volümle konuşturmayı marifet sanan ahmakların yönettiği haber bültenlerinde hikmetsiz bilginin dahi kırıntısı neredeyse yok. Bildiğimiz milyon yıllık Kara taşı Aktaş olarak patronlarına yutturmada mahirdir bu fikir yosması solcu televizyoncular.
Solcu geçinip muhafazakâr patronların televizyonlarında kemik yalayıcılık insanı alçalttığı gibi böyle rezil de eder.
Ve aslında bir şeylerin çabasının sonucu olan "Tanrının Parçacığı" araştırmaları, fizikçileri kesinlikle o sonuca götürmeyecektir. Dünkü yazıda da bunu ısrarla iki örnek ile açıklamıştım. CERN’deki patlama çalışması, bir Big Bang gibi büyük bir patlama değil, bir sineğin kanatlarını çırpması şiddetinde bir patlama olduğunu ve oluşan enerjinin takibine çalışıldığını anlatmaya çalışmıştım. Bu çalışmanın da nano patlamalara giden yolun başlangıcı olduğunu iddia etmiştim/ediyorum.
İddiamın yer darlığından dolayı eksik kalan kısmını bugün tamamlamak istiyorum. En azından paçavralardaki mide gurultuları veya Polis Akademisinde reklamcılık, pazarlama dersi veren kel, fodul ve bodur adamların, kendilerini çok önemli stratejist, terör ve devlet yönetimi uzmanı satma pazarlama yönteminden uzaklaşmış oluyorum.
CERN’deki patlama çalışmasının varabileceği bir boyut da kanaatimce zamanı geri çevirme olabilir. Geniş kitleler tarafından zaman makinesi denen izafiyet için ikinci büyük bir adım atılacaktır. Çünkü oluşan o enerjinin takibi, o enerjiyi kontrol aşamasına kadar varacaktır. İşte o enerji kontrol altına alındığında maddenin zaman aşımına uğramadan, "Zaman"ı atlayarak başka bir "zaman"a geçişi sağlanacaktır.
"Zaman aşımına uğramadan, ’Zaman’ı atlayarak başka bir ’zaman’a geçme"yi şöyle izah etmeye çalışayım:
Maddeyi kimyasal çözündürmeye uğratmadan orijinal fizik yapısını koruyarak manyetik rezonans enerjisiyle maddenin atom-altı zerrelerinin enerjisine ait boyutunu belirleyen ana vibrasyon hızı üstünde değişiklik sağlayarak maddeyi farklı bir zaman çerçevesi(fazı) içerisine kaydırıp ’’gravitasyonel bir dalga sapanı etkisiyle’’ uzaktaki alıcı kabine doğru rezonanssal bir çekim etkisi altında kaydırmaktır.
Bu konuda Türk fizikçi Çetin Bal, bir adım daha ileri giderek bu toremimizin makinesinin prototipinin teorik çizimini de tamamlamayı başardı.
Ve oluşabilecek manyetik rezonansı da hem güç hem de sonuç olarak formüle etmiş. Bunlar size çok teorik gelebilir. Ama şimdi okuduklarınıza kulaklarınız bile inanmayacak:
Fiziğin ve bilimin ana kuralıdır: Hiç bir şey yok olmaz. Kur’an’ın da temel esasıdır.
ABD’li Fizikçiler ve ses mühendisleri, bu konuda çok ciddi bir merhaleye vardılar. Konu çok gizli tutuluyor ancak ilgili devlet kurumunun o biriminde çalışan okul arkadaşımın anlattığına göre ABD ses tespiti konusunda şu deneyde yüzde 85 başarılı sonuç almış:
Hava hareketinin olmadığı kapalı bir ortamda birden çok insana havadan sudan bir sohbet yaptırılıyor. Ve o kapalı mekândaki enerji titreşimini kaydedip ayrıştıran cihazlar, insanlar sustuktan sonra çalıştırılıyor. Kapalı mekânın atmosferinde biriken ses dalgalarının tümü MR’a kaydediliyor ve sonra zaman tersine işletilerek insan kulağının duyabileceği boyuta getirilebiliyor. Yani siz bugün bir odada konuşup gitseniz o oda kapalı tutulsa, bir yıl sonra gelinse bile ne konuştuğunuz kayıt altına alınabiliyor.
Ve şu anda NASA, hava hareketinin olduğu ortamda ses enerjisini depolayıp sonra da çözmenin deneylerini yapıyor.
Bunun Türkçesi şu: Bizim konuştuğumuz her söz atmosferde kaybolmuyor. Enerji boyutunda dolaşıyor. Ve ABD’liler geliştirdiği teknoloji ile bunları kaydedip hepsini insan kulağının işiteceği boyuta; dalga/frekansa yeniden getirebiliyor.
Dünya bunlarla uğraşıyor. CERN, sineğin kanat çırpışı mesabesindeki bir enerjiyi takip ederek nano patlamalar ve "Zaman"ın eskitmesine uğramadan "zaman"ı atlayarak başka bir "zaman"a geçmenin arifesindeyken, benim ülkem, Ergenekoncular, Sorosçular, Oğursuz Saldıray ahmaklar ve Roni nam ahmaklıklarla uğraşıyor.
Allahım encamımızı hayreyle...
Erdal ŞİMŞEK / MİLAT