MHP’nin Habertürk rahatsızlığının şifreleri
Medya alemi son zamanlarda tek bir kişinin Twitter hesabını yakından takip ediyor…
Öyle ki bildirim kuranlar olmuş…
Diyeceksiniz ki kim bu Keskin Kalem?
MHP lideri Devlet Bahçeli!
Herkesin kafaları karışık… Neler oluyor diye soran çok…
O halde Keskin Kalem imdadınıza yetişsin, kulis bilgileriyle sizi biraz aydınlatsın.
Uzun uzun peşrev yapmayacağım, çünkü durum her zamankinden daha ciddi.
Memleket meselesi söz konusu.
İşte tam da bu yüzden en sonda söyleceğimi başta söylüyorum:
MHP’nin rahatsızlığının altında yatan en önemli şey, Habertürk’teki Davutoğlu yapılanması!
Evet yanlış duymadınız…
Gözler Karar gazetesindeyken, Davutoğlu cephesinde asıl önemli iş Habertürk üzerinden yürüyor!
Şimdi filmi biraz geriye saralım…
Tarih: 4 Aralık
Yer: Twitter
MHP lideri Bahçeli, Habertürk’ün sahibi Turgay Ciner’in adını vererek bir dizi tweet attı. Kızgınlığının nedeni, devletin en üst kademesini çileden çıkaran, CHP milletvekili Ali Mahir Başarır’ın ‘satılmış ordu’ sözleriydi.
Bahçeli çok ağır açıklamalar yaptı kanal hakkında.
“Türk ordusuna yapılan ağır hakaretle ilgili Habertürk adına ne Turgay Ciner’den ne de bir başkasından sadra şifa nitelikli üzüntü mesajı paylaşılmamıştır. Üstelik yapılacak programlara davet edilecek isimlerle ilgili daha titiz hareket edileceği sözü verilmemiştir” dedi.
Ama asıl kırılma noktası bu değildi.
Geçen yılın Nisan ayında, İYİ Parti lideri Meral Akşener Habertürk’te Fatih Altaylı’nın konuğuydu. MHP’nin Habertürk’le ilgili sert açıklamaları aslında bu yayınla başlamıştı.
Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın yayınla ilgili şu sözleri paylaşmıştı:
“İdeolojik ön yargılarını her fırsatta MHP muarızlığıyla besleyerek hayat süren Fatih Altaylı’nın; ipi pazara çıktığı için itibar edilmeyen ve artık kamuoyunda unutulmaya başlayan İP Müdiresini yeniden parlatma çabası, Habertürk TV’nin inandırıcılığına ve basın etiğine gölge düşürmüştür. Fatih Altaylı, dünkü programında; haddini hududunu bilmeden doğrudan Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi, MHP camiasını ve partimizin kurumsal kimliğini hedef almıştır.’
Bu noktadan sonra, MHP’deki Habertürk rahatsızlığı gün be gün arttı, geçen Kasım ayındaki Bülent Arınç yayınıyla doruk noktasına ulaştı.
Kulislerde konuşulanları bilen bilir sevgili Keskin Kalem dostları ama ben yine de söyleyeyim…
Hem AK Parti’den önemli bir kesim ama daha da önemlisi MHP’de, bu yayının, Cumhur İttifakı’nın altına mayın döşemek için yapıldığı kanısı oluştu.
Sonrasında, Habertürk’ün alttan alta garip yerlere kayan yayın çizgisi mercek altına alındı.
Merceğin altında görünenler rahatsızlık vericiydi.
Bir süredir düşük profilli takılan ve Ahmet Davutoğlu’na yakın olduğu dahi bilinmeyen pek çok isim, Habertürk’te adeta ‘aktive oldu’.
ABD’de Joe Biden’ın seçilmesiyle tarihi bir fırsat penceresi yakaladığını düşünen Davutoğlu ekibi ve ona yakın klikler iyiden iyiye etkin olmaya başladı…
Ne de olsa, Davutoğlu başbakanlıktan istifa edince, ‘ABD Ankara’daki adamını kaybetti’ diye üzülünecek kadar yakındı Davutoğlu Biden ve ekibiyle…
Neyse, çok isim vermek istemiyorum…
Bir iki tanesine değinip geçeceğim…
Davutoğlu’na yakınlığını gizlemeyen Habertürk köşe yazarları vs malum…
Onlar ellerini açıktan oynuyorlar ancak asıl ilginci hiç ses çıkarmadan ajandaya hizmet edenler…
Habertürk öyle bir Davutoğlu üssüne dönüşmüş durumda ki devletten gören görüyor, bilen biliyor…
Tepkilere şaşırmamak lazım yani…
Neyse, mesela Davutoğlu’nun El Cezire Türk'ü teslim ettiği Gürkan Zengin artık Habertürk ekranında bol bol boy gösteriyor…
Bazı ekran yüzleri Davutoğlu’cu olduğunu gizlemek için kırk takla atıyor…
Ama Davutoğlu yayınlarında hangi yüzlerin tercih edildiğine bakarsanız, kim olduklarını az çok anlarsınız…
Konuklara gelince…
Davutoğlu medya ekibinin yeni parlatması, Yunus Emre Erdölen, ana akım medyada ABD uzmanı sıfatıyla en çok Habertürk’te yer buluyor.
Geçtiğimiz gün saldırıya uğrayan Selçuk Özdağ, Erdölen’in ‘bu arkadaşı dikkatle takip edelim’ diye Twitter’da reklamını yapmıştı.
Tabii ki birkaç gün sonra Habertürk ekranında yerini bulacaktı!!!
Gel gelelim bu ekibin en ilginç figürüne, Sevilay Yılman’a.
Zaman zaman yazıyorum kendisini…
Patronlarını uyarıyorum ama pek dinleyen yok…
Çalıştığı kurumu ateşin içine atacak kadar çenesini tutamayan Yılman, maalesef çok önemli bir yöneticisinin tüm taktiklerini medya mahallesine açık ediyor.
Davutoğlu’nun sosyal medya yapılanmasıyla zaman zaman ortak hareket eden Yılman (hangi yüksek takipçili hesaplarla sürekli etkileşim içinde olduğuna bakarsınız anlarsınız) bu aralar eskiden çalıştığı ATV-Sabah grubunu diline dolamış durumda.
Ne kadar eski mesai arkadaşı varsa, oradan kovulduğu için kişisel hınçla saldırıyor…
Yetmiyor çıktığı her yayında ‘ben çözüm süreci bitmesin dedim diye kovuldum, süreç geri gelmeli’ diyor.
Amaaaaaaaaaaaaa yine aynı şeyi söyleyeceğim: Bilen biliyor.
Bu sözlerin hiçbirinin siyasetle alakası yok, intikam, çıkarla alakası var!
Yılman’ın ‘o hep benim arkamda’ diye her yerde bahsettiği yöneticisine bir kez daha seslenelim.
Haberiniz olsun; sağda solda çok sıkıştığında, başka medya gruplarına saldırı içeren, Cumhur İttifakı’nı hedef alan yazıları sizin yazdırdığınızı söylüyor.
Konuları siz veriyor, çerçeveyi siz belirliyormuşsunuz!
Ne kadar da gücü özgürlüğünde değil mi!
Neyse uzun lafın kısası sevgili yoldaşlarım, Davutoğlu’nun medya yapılanması ile sesinin, gerçek gücünden çok çıktığını herkes görüyor.
Medyadaki araçlarıyla, Türkiye’yi Biden ve haliyle yeni çözüm dönemine hazırlama çabaları aşikar.
Sermayesini yurtdışına çıkaran Turgay Ciner’in Habertürk’ü de, bu girişimin üslerinden biri olarak görülüyor.
Bahçeli’nin geçen hafta attığı yeni Habertürk tweetleri de bunu gösteriyor:
‘Habertürk, Halk TV, KRT gibi televizyon kanalları aynı tempoyla ve aynı tip konuklarıyla yayınlarına devam etmelerinde yarar vardır. Çünkü onlara bakınca, konuşanların düşüncelerinden ziyade arkalarındaki lekeli zihniyetlerin gerçek niyetleri açığa ve ortaya çıkmaktadır. HDP’nin kapatılmasıyla ilgili görüşümüz berraktır ve öncelikle bir hukuk meselesidir. İnanıyorum ki, hukuk kendi mecrasında en makul ve milli vicdana muvafık çözüm yolunu bulacak ve adalet tesis edilecektir. MHP’ye düşen bir sorumluluk olursa da gereği seve seve yapılacaktır. Cumhur İttifakı hususunda fitne çıkarmak için tahkimat yapanlara da diyorum ki, rahat olun, huysuzluğu bırakın, hırçınlıktan dönün, samanlıkta olmayan iğneyi aramaktan vazgeçin. Net olarak açıklıyorum, neye mal olursa olsun Cumhur İttifakı sonuna kadar yaşayacaktır.’
Yani ne demiştim? Gören görüyor, bilen biliyor.
Kemal Öztürk’e zor sorular
Habertürk’te yukarıda uzun uzadıya bahsettiğim bu değişim ve dönüşümün bir diğer figürü de Anadolu Ajansı’nın eski genel müdürü, şimdinin Habertürk yazarı Kemal Öztürk.
Öztürk sosyal medyada ne güzel paylaşımlar yapıyor öyle…
Her gün bir ahlak vecizesi…
Bir özlü söz…
Bir iyiliğe, güzelliğe çağırış…
Gören diyecek ki ‘yahu ne düzgün adam bu’.
Neyse Bülent Arınç’ın manevi oğlu Öztürk, Cumhur İttfakı’nı bombalama amaçlı o meşhur Arınç yayınında bayrağı elinde taşıyarak görevini yerine getirdi.
Şimdilik daha suya tirit işlerle ve ahlaki meselelerle ilgileniyor.
Ama Keskin Kalem’iniz müsaadenizle kendisine birkaç soru sorsun:
-Öztürk'ün AA’da Haber Akademisi aracılığıyla ajansta işe başlattığı kaç kişi FETÖcü çıktı?
-Öztürk zamanında kendisine sunulan personel fişleme dosyalarını kim hazırladı?
-Öztürk'ün birim amir-müdürü yaptığı kaç kişi FETÖcü çıktı?
-Öztürk zamanında işe başlayanlardan kaç tanesi FETÖcü çıktı?
-Öztürk'ün zamanında işe girenlerden kaç tanesinde ByLock çıktı?
-Öztürk zamanında dışarıya yaptırılan HAS yazılımı kaç TL’ye maloldu?
FETÖ'nün gerçek yüzü 15 Temmuz'dan sonra artık net şekilde ortaya çıkınca; nedamet getirme numarasına yatan çok oldu.
Kemal Öztürk de her fırsatta, içini boşaltıp, en azından eski güvenilir bilgi kaynağı olan, Anadolu Ajansı'nı iğdiş ettiğini unutturmak istiyor. Sadece iğdiş etmedi.
Öztürk AA'nın başındayken asırlık kurumun FETÖ'cü 'gazeteci' üssü haline getirildiği, o kişilerin ByLock kayıtlarıyla da tescillendi... Şimdilerde ise bunun günahını temizlemek için de "AA'daki Fetö'cüleri kıyafetlerinden, giyiminden tanırdım" filan gibi laflar ediyor...
Neyse bu kadarını diyor ve kenara çekiliyorum. Siz şu yukarıdaki sorulara bir yanıt verin önce sonra yine görüşürüz...
Yalnız cevap olarak da özlü sözleri filan kabul etmiyorum!
OKSİJEN Mİ KARBONDİOKSİT Mİ?
20'li yaşlardaki insanlar bilmez...
30'larındakiler de hatırlamaz.
40 ve 50 üstü yaşlardaki benim gibi gazeteciler çok iyi bilir.
Şimdilerde ortalığa düşmüş bir grup eski gazeteci eski Türkiye medya düzeninden kalma alışkanlıklarıyla "Türk medyasına nefes aldıracağız" diye OKSİJEN isimli bir gazete çıkardılar.
Başlarında Zafer Mutlu var.
Zafer Mutlu'nun ismini eskiler bilir ama gerçekte kim olduğunu bilen sayısı çok azdır...
Malum; hafıza-i beşer....
Zafer Mutlu'nun Türkiye'nin eski medya düzeninde bıraktığı hasarı anlatmaya ciltler yetmez. Halen de izleri sürüyor.
Bir ara uzun uzun yazarım bunları...
Zafer Mutlu ve taifesine sorsanız; "Akp medyayı basını bitirdi" ama Zafer Mutlugillerin gazete patronu olarak iktidar dizayn ettiği gizli toplantıların hiç günahı yok bu günlere gelmemizde...
Bu konu bile tek başına yüzlerce sayfalık kitap olur. Onu da ayrıca yazarım..
Mutlu'nun eski patronu Dinç Bilgin'e attığı kazık bile tek başına oscar hikayesidir.
Dinç Bilgin'i "banka patronu medya sahibi" tuzağına çekip iflasa sürükledikten sonra hayatının hamlesini yaptı Zafer Mutlu...
Sabah- Atv'nin sahibi Dinç Bilgin'i bitirdikten sonra Zafer Mutlu'nun hızlı yükselişi devam etti. Dinç Bilgin'i medyadan silmeyi kafasına koymuş olan Aydın Doğan'ın 1 numaralı adamı olmayı da başardı.
Aydın Doğan'ın Ak Parti tarafından siyasi ve ekonomik olarak tasfiye edileceğini görür görmez de kendisini sessiz moduna alıp hasarsız sıvıştı Zafer Mutlu...
Dedik ya; yaptıkları, film olur, kitap olur...Roman olur... Arzuhalci babanın medya patronu oğlu ve türlü 'gasteci' hileleri ile edindiği servet de ayrı...
Vatan Gazetesi'ni kurma süreci bile arka planıyla birlikte "Paraya tapan" bir medya kurnazının, her devrin adamı olma zekasının başarı hikayesidir aynı zamanda... Bu anlamda hakkının teslimi gerekir... Türk medyasına Ertuğrul Özkök ile "bohem gazeteci cemaati" kültürünü armağan etmiştir.
Gerçi bu konuda halen eskilerde yaşıyor. Yeni kurduğu gazetedeki ekip hiç değişmemiş. Bu konuda eski kafalı kalmış Zafer bey...
Neyse...
İşte o Zafer Mutlu yine "sessiz" modundan çıktı. Bu kez OKSİJEN'i kurdu.
Medyanın artık dijital dönüşümü bu kadar elzem ve zorunlu hale gelmişken haftalık bir gazete çıkardı Zafer Mutlu... Bildiğiniz kağıt gazete... hem de pandemi döneminde...
O halde Zafer Mutlu'nun Türk basınına verdiği zararı bilenler için doğru soruyu sorma zamanı.
Gazetelerin birbirleriyle tiraj yarışını tencere tava, makarna vererek barbar biçimde yaptığı günlerde bu işin başını çekmiş Zafer Mutlu Türk medyasına üstelik bu ekonomi düzeninde, üstelik kağıt gazete ile "OKSİJEN" aldırabilir mi?
Elbette hayır.
Zafer Mutlu kurnazdır. Burnu hep iyi koku alır. Hep doğru yerde pusuya yatar. Hep sonuç odaklıdır.
Bildiğimiz Zafer Mutlu, bu ortamda gazete, üstelik de haftalık gazeteyi yapmaz.
Bundan bir beklentisi olmasa bu işe de asla girmez.
OKSİJEN sadece yeni döneme bir hazırlık gazetesidir
Zafer Mutlu, eski patronu ve kendisini destekleyecek sözde AB ve Amerikancı sermaye sahipleri kulağına fısıldamadıysa, böyle bir gazete hazırlığı yapmaz.
Bu gazete ekonomi ile başı dertte olan iktidarın tökezlemesi ihtimaline ve o halde oluşacak yeni siyaset ortamına hazırlık amacıyla kurulmuştur. Zaten ilk sayıyı elinize aldığınızda az biraz okur yazarlığınız ve siyaset bilginiz varsa bunu anlarsınız.
Bunu anladığınızda da "oksijen olacağım" diyenin ancak karbondioksit olduğunu anlamanız çok sürmeyecektir.
Zafer Mutlu "basını bataktan kurtaracak kahraman gazeteci" rollerini bir süre daha oynamaya devam edecektir...
Zaman da bu kez kendisini sessiz moduna almasına izin vermeden, Oksijen değil karbondioksit olduğunu kendisine ve destekçilerine gösterecektir...
KESKİN KALEM