11 Eki 2018 12:48 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:54

Metin Şentürk: Ya 6 kişi görüp, ışıkları yaksaydı faturayı nasıl öderdik

Ailesinde kendisi dahil 6 kişinin görmediğini söyleyen ünlü şarkıcı, bu duruma çok üzülen annesinin acısını nasıl hafiflettiğini, bakışı açısını nasıl değiştirdiğini anlattı…

Ünlü sanatçı Metin Şentürk, Posta Gazetesi’nin ‘Zirvedeki Kentler’ gezisinin Mersin etabına konuk yazar olarak katıldı. ‘Bakış Açışı’ başlıklı yazısında, ailesinde kendisi dahil 6 kişinin görmediğini söyleyen Şentürk, bu duruma çok üzülen annesinin acısını nasıl hafiflettiğini, bakışı açısını nasıl değiştirdiğini anlattı.

Yatılı okulda okuduğunu ve bir gün eve geldiğinde annesinin ağladığını hissettiğini söyleyen ünlü sanatçı, bu anısını şöyle aktardı:

"Belli ki ben evde yokken çok ağlamıştı. 'Anne ağladın mı' diye sordum. 'Yok bre evladım' dedi. Ben çok ısrar edince o da, 'Çok üzüliyim, hepiniz oldunuz kör bre evladım' dedi. O an annemin acısını hafifletmek için bakış açısını değiştirmem gerektiğini hissettim.

Dedim ki, 'Anne biz fakir değil miyiz?' Biraz sinirlenerek, 'Ne var bre evladım ayıp mıdır fakirlik' dedi. 'Hayır anne fakirlik ayıp değil. Düşünsene bu evde 6 kişi daha görüp ışıkları yaksaydı biz elektrik faturasını nasıl ödeyecektik' dedim. Sonra annem bana sarılarak, 'Doğru söleysin bre evladım ben büle düşünmedim.' O an annemin bakış açısını da, acısını da değiştirmiştim."

Metin Şentürk’ün ‘Bakış Açışı’ başlıklı yazısı şöyle:

1990’da yani 24 yaşında ilk profesyonel müzik albümümü çıkardım. Körler okulunda yatılı ilkokul, lise ve sonrasında mevzuatla mücadele ederek üniversite derken, mektepli olarak hep müzikle karşınızdaydım.

İsmim kulağıma okunduktan sonra Sevk-i İlahi ile hep ona uygun hareket ettim. (Metin, Arapça’da sağlam, kuvvetli demek). Hayatı kendi duygularımla algılamaya başladığımdan beri, Allah’ın bütün insanlara eşit derecede duygular, düşünceler ve akıl verdiğine ama kimilerinin bunu kullandığına, kimilerinin az kullandığına, kimilerinin de kullanmadan boşu boşuna yaşadığına tanık oldum. Oysa hayat aklımızı, gücümüzü, duygularımızı ve düşüncelerimizi en güçlü şekilde kullanmamızı gerektiren bir sınav. Ailemde ben dahil 6 kişi görmüyor. Böyle bir ailede yaşıyorsanız ve o zaman için imkanlarınız çok kısıtlıysa, kendinize dünyayla baş edecek yollar ararsınız. Ben de öyle yaptım.

Göçmen bir aile
Hiç unutmuyorum, bir gün yatılı okuldan hafta sonu için eve geldim. Biz Kosova göçmeni Arnavutuz. Annem, Türkçe’yi Arnavut şivesiyle konuşurdu. O gün eve geldiğimde sesi buğuluydu. Belli ki ben evde yokken çok ağlamıştı. “Anne ağladın mı” diye sordum. “Yok bre evladım” dedi. Ben çok ısrar edince o da, “Çok üzüliyim, hepiniz oldunuz kör bre evladım” dedi. O an annemin acısını hafifletmek için bakış açısını değiştirmem gerektiğini hissettim.

Dedim ki, “Anne biz fakir değil miyiz?” Biraz sinirlenerek, “Ne var bre evladım ayıp mıdır fakirlik” dedi. “Hayır anne fakirlik ayıp değil. Düşünsene bu evde 6 kişi daha görüp ışıkları yaksaydı biz elektrik faturasını nasıl ödeyecektik” dedim. Sonra annem bana sarılarak, “Doğru söleysin bre evladım ben büle düşünmedim.” O an annemin bakış açısını da, acısını da değiştirmiştim.

"Annem bana güç verdi"
Yaptığım her işin en iyisini yapmaya çalıştım. Bu arada mizah mefhumunu hep ön planda tuttum. Bana göre mizah, müzikten sonra sorunlarla en iyi baş etme yoluydu. Bugün Türk halkının bana en çok söylediği şey, “Ne kadar kendinizle barışıksınız”dır. Oysa herkes kendiyle ve hayatla barışmalı, sonu belli olan yaşamda küsmeye değer bir şey yok. Seneler evvel rahmetli annemle yolda yürürken insanlar acılı bir yüz ifadesiyle anneme benim görüp görmediğimi sorduklarını annem bana anlatırdı. Ve annem bunlardan üzüleceğimi düşünüp, hiç korkmazdı. Çünkü tek başıma sokağa çıkar, düşer, ayaklarımı ya da kollarımı çarpar, kanatır, ağlayarak eve gelirdim. Okuma yazma bilmeyen annem yaralarımı temizler ve “Hadi tekrar sokağa çık ve oyna” derdi. Düştüğüm zaman da beni yerden kaldırmaz, kendi kendime kalkmamı beklerdi. Yani annem güçlü bir evlat olmam için o yaraları sararken, ilerde daha büyük yaralar almamam için beni hazırlarmış da haberim yokmuş.

Bugün ise bir genç, “Metin abi nasıl görünüyorum” diye bana gülerek soruyor. Toplumun bu sosyal ilerleyişini sağlamakta nacizane katkım var. Dezavantajlarınızla yaşamayı öğrenmeli ve onu avantaja da çevirebilmelisiniz.

"Ben gördüm, siz de görmelisiniz"
Bu yaşanmışlıklarla Posta ailesinin yöneticileri ve emektarlarıyla Mersin’i ziyaret ettim. Başkan Burhanettin Kocamaz’ın Mersin için ne kadar güzel şeyler yaptığına tanık oldum. Burhanettin Başkan engelli insanlar için yüksek hassasiyete sahip. Mersin’deki tüm üst geçitler, asansörler ve hizmet binalarını herkesin erişimine uygun hale getirmiş. Sosyal hizmetler uluslararası standartlarda veriliyor. Konuştuğumuz herkes bu hizmetlerden gayet memnun. Çanakkale destanının tanığı Nusret Mayın Gemisi’ni jilet olmaktan son anda kurtararak, şehrin zafer sembolü haline getirmiş. Tarsus’taki bu tarihe tanıklık edip, gemiyi mutlaka görün. Ben gördüm. Başkan Kocamaz’ın bereket kokan bu güzel şehir için yüreğini ortaya koymasını da gördüm. İbn-i sina der ki, “Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.” Mersin halkı için yapılan güzellikleri görmek isteyenler varsa Mersin’e bir daha baksınlar...

Kendinize inanın yeter
Hayatımda çok zor günler yaşadığım, kendimi çaresiz hissettiğim zamanlar da oldu. Ancak bunlar çevremin bana empoze etmeye çalıştığı yanlış algılardı. Ne mutlu bana ki, bunlara asla kulak asmadım.

Annemin beni okula yazdıracağı sevincini yaşarken çevremdekiler, “Bu çocuk görmüyor, okula gidemez” dediler. Ama ilk ve ortaokulu yatılı okulda okudum. Konservatuvarın lise bölümüne girmek istediğimde, görmeyen birinin kaydının mevzuat gereği yapılamayacağını, çünkü engelliden sanatçı olamayacağını söylediler. Ancak mücadele ederek, mevzuatı değiştirdim. Ve konservatuvarda lise ve üniversiteyi başarıyla bitirdim. Başka engellilerin de konservatuvara girmesinin yolunu açtım. Daha sonra albüm yapmaya karar verdim ancak herkes bunun çok zor olduğunu, başaramayacağımı söyledi. 1990’da ilk albümüm ‘Bırakma Beni’ bütün Türkiye’ye beni tanıttığında bunun da bir tesadüf ve insanların bana acıyarak yaklaştığından gelen bir başarı olduğunu söylediler. Buna da kulak asmadım. Bu negatif insanları bilirsiniz. Onların mümkün değil dediği şeyleri, ben yaptıkça onlar, “Bu bir tesadüftü, kördün diye sana acıdılar, bundan sonra başka bir şey olmaz” dediler. 30 yılda 22’nci albüme gelerek hiçbir şeyin tesadüf olmadığını gösterdim.

"Rekor kırdım"
Yeteneğini, gücünü ve en önemlisi inancını sağlam tutan herkesin tıpkı benim gibi herkesi mahçup etme kabiliyeti olabilir. Sadece zorlukların, bizi üzenlerin karşısında bakış açınızı değiştirerek bunun bir imtihan olduğuna inanın. İnsanın kalbiyle ve Rabbiyle arasındaki bağ kuvvetliyse, önünde hiçbir engel duramaz.

2010’da ‘Guinness Dünya Görme Engelliler’ hız rekorunu 315 kilometre/saat ile kırdığımda da aklımda bu vardı. Dünyada büyük ses getiren ve benim için hız rekorundan ziyade hırs rekoru olan bu projede tek derdim insanların görmediğini göstermekti. Zira gören bir çift göze sahip olmak demek, hakikatte görmek demek değildir.