Metin Şentürk: Ya 6 kişi görüp, ışıkları yaksaydı faturayı nasıl öderdik
Ailesinde kendisi dahil 6 kişinin görmediğini söyleyen ünlü şarkıcı, bu duruma çok üzülen annesinin acısını nasıl hafiflettiğini, bakışı açısını nasıl değiştirdiğini anlattı…
Ünlü sanatçı Metin Şentürk, Posta Gazetesi’nin ‘Zirvedeki
Kentler’ gezisinin Mersin etabına konuk yazar olarak katıldı.
‘Bakış Açışı’ başlıklı yazısında, ailesinde kendisi dahil 6 kişinin
görmediğini söyleyen Şentürk, bu duruma çok üzülen annesinin
acısını nasıl hafiflettiğini, bakışı açısını nasıl değiştirdiğini
anlattı.
Yatılı okulda okuduğunu ve bir gün eve geldiğinde annesinin
ağladığını hissettiğini söyleyen ünlü sanatçı, bu anısını şöyle
aktardı:
"Belli ki ben evde yokken çok ağlamıştı. 'Anne ağladın mı' diye
sordum. 'Yok bre evladım' dedi. Ben çok ısrar edince o da, 'Çok
üzüliyim, hepiniz oldunuz kör bre evladım' dedi. O an annemin
acısını hafifletmek için bakış açısını değiştirmem gerektiğini
hissettim.
Dedim ki, 'Anne biz fakir değil miyiz?' Biraz sinirlenerek, 'Ne var
bre evladım ayıp mıdır fakirlik' dedi. 'Hayır anne fakirlik ayıp
değil. Düşünsene bu evde 6 kişi daha görüp ışıkları yaksaydı biz
elektrik faturasını nasıl ödeyecektik' dedim. Sonra annem bana
sarılarak, 'Doğru söleysin bre evladım ben büle düşünmedim.' O an
annemin bakış açısını da, acısını da değiştirmiştim."
Metin Şentürk’ün ‘Bakış Açışı’ başlıklı yazısı
şöyle:
1990’da yani 24 yaşında ilk profesyonel müzik albümümü çıkardım.
Körler okulunda yatılı ilkokul, lise ve sonrasında mevzuatla
mücadele ederek üniversite derken, mektepli olarak hep müzikle
karşınızdaydım.
İsmim kulağıma okunduktan sonra Sevk-i İlahi ile hep ona uygun
hareket ettim. (Metin, Arapça’da sağlam, kuvvetli demek). Hayatı
kendi duygularımla algılamaya başladığımdan beri, Allah’ın bütün
insanlara eşit derecede duygular, düşünceler ve akıl verdiğine ama
kimilerinin bunu kullandığına, kimilerinin az kullandığına,
kimilerinin de kullanmadan boşu boşuna yaşadığına tanık oldum. Oysa
hayat aklımızı, gücümüzü, duygularımızı ve düşüncelerimizi en güçlü
şekilde kullanmamızı gerektiren bir sınav. Ailemde ben dahil 6 kişi
görmüyor. Böyle bir ailede yaşıyorsanız ve o zaman için
imkanlarınız çok kısıtlıysa, kendinize dünyayla baş edecek yollar
ararsınız. Ben de öyle yaptım.
Göçmen bir aile
Hiç unutmuyorum, bir gün yatılı okuldan hafta sonu için eve geldim.
Biz Kosova göçmeni Arnavutuz. Annem, Türkçe’yi Arnavut şivesiyle
konuşurdu. O gün eve geldiğimde sesi buğuluydu. Belli ki ben evde
yokken çok ağlamıştı. “Anne ağladın mı” diye sordum. “Yok bre
evladım” dedi. Ben çok ısrar edince o da, “Çok üzüliyim, hepiniz
oldunuz kör bre evladım” dedi. O an annemin acısını hafifletmek
için bakış açısını değiştirmem gerektiğini hissettim.
Dedim ki, “Anne biz fakir değil miyiz?” Biraz sinirlenerek, “Ne var
bre evladım ayıp mıdır fakirlik” dedi. “Hayır anne fakirlik ayıp
değil. Düşünsene bu evde 6 kişi daha görüp ışıkları yaksaydı biz
elektrik faturasını nasıl ödeyecektik” dedim. Sonra annem bana
sarılarak, “Doğru söleysin bre evladım ben büle düşünmedim.” O an
annemin bakış açısını da, acısını da değiştirmiştim.
"Annem bana güç verdi"
Yaptığım her işin en iyisini yapmaya çalıştım. Bu arada mizah
mefhumunu hep ön planda tuttum. Bana göre mizah, müzikten sonra
sorunlarla en iyi baş etme yoluydu. Bugün Türk halkının bana en çok
söylediği şey, “Ne kadar kendinizle barışıksınız”dır. Oysa herkes
kendiyle ve hayatla barışmalı, sonu belli olan yaşamda küsmeye
değer bir şey yok. Seneler evvel rahmetli annemle yolda yürürken
insanlar acılı bir yüz ifadesiyle anneme benim görüp görmediğimi
sorduklarını annem bana anlatırdı. Ve annem bunlardan üzüleceğimi
düşünüp, hiç korkmazdı. Çünkü tek başıma sokağa çıkar, düşer,
ayaklarımı ya da kollarımı çarpar, kanatır, ağlayarak eve gelirdim.
Okuma yazma bilmeyen annem yaralarımı temizler ve “Hadi tekrar
sokağa çık ve oyna” derdi. Düştüğüm zaman da beni yerden kaldırmaz,
kendi kendime kalkmamı beklerdi. Yani annem güçlü bir evlat olmam
için o yaraları sararken, ilerde daha büyük yaralar almamam için
beni hazırlarmış da haberim yokmuş.
Bugün ise bir genç, “Metin abi nasıl görünüyorum” diye bana gülerek
soruyor. Toplumun bu sosyal ilerleyişini sağlamakta nacizane katkım
var. Dezavantajlarınızla yaşamayı öğrenmeli ve onu avantaja da
çevirebilmelisiniz.
"Ben gördüm, siz de görmelisiniz"
Bu yaşanmışlıklarla Posta ailesinin yöneticileri ve emektarlarıyla
Mersin’i ziyaret ettim. Başkan Burhanettin Kocamaz’ın Mersin için
ne kadar güzel şeyler yaptığına tanık oldum. Burhanettin Başkan
engelli insanlar için yüksek hassasiyete sahip. Mersin’deki tüm üst
geçitler, asansörler ve hizmet binalarını herkesin erişimine uygun
hale getirmiş. Sosyal hizmetler uluslararası standartlarda
veriliyor. Konuştuğumuz herkes bu hizmetlerden gayet memnun.
Çanakkale destanının tanığı Nusret Mayın Gemisi’ni jilet olmaktan
son anda kurtararak, şehrin zafer sembolü haline getirmiş.
Tarsus’taki bu tarihe tanıklık edip, gemiyi mutlaka görün. Ben
gördüm. Başkan Kocamaz’ın bereket kokan bu güzel şehir için
yüreğini ortaya koymasını da gördüm. İbn-i sina der ki, “Hiç kimse
görmek istemeyen kadar kör değildir.” Mersin halkı için yapılan
güzellikleri görmek isteyenler varsa Mersin’e bir daha
baksınlar...
Kendinize inanın yeter
Hayatımda çok zor günler yaşadığım, kendimi çaresiz hissettiğim
zamanlar da oldu. Ancak bunlar çevremin bana empoze etmeye
çalıştığı yanlış algılardı. Ne mutlu bana ki, bunlara asla kulak
asmadım.
Annemin beni okula yazdıracağı sevincini yaşarken çevremdekiler,
“Bu çocuk görmüyor, okula gidemez” dediler. Ama ilk ve ortaokulu
yatılı okulda okudum. Konservatuvarın lise bölümüne girmek
istediğimde, görmeyen birinin kaydının mevzuat gereği
yapılamayacağını, çünkü engelliden sanatçı olamayacağını
söylediler. Ancak mücadele ederek, mevzuatı değiştirdim. Ve
konservatuvarda lise ve üniversiteyi başarıyla bitirdim. Başka
engellilerin de konservatuvara girmesinin yolunu açtım. Daha sonra
albüm yapmaya karar verdim ancak herkes bunun çok zor olduğunu,
başaramayacağımı söyledi. 1990’da ilk albümüm ‘Bırakma Beni’ bütün
Türkiye’ye beni tanıttığında bunun da bir tesadüf ve insanların
bana acıyarak yaklaştığından gelen bir başarı olduğunu söylediler.
Buna da kulak asmadım. Bu negatif insanları bilirsiniz. Onların
mümkün değil dediği şeyleri, ben yaptıkça onlar, “Bu bir tesadüftü,
kördün diye sana acıdılar, bundan sonra başka bir şey olmaz”
dediler. 30 yılda 22’nci albüme gelerek hiçbir şeyin tesadüf
olmadığını gösterdim.
"Rekor kırdım"
Yeteneğini, gücünü ve en önemlisi inancını sağlam tutan herkesin
tıpkı benim gibi herkesi mahçup etme kabiliyeti olabilir. Sadece
zorlukların, bizi üzenlerin karşısında bakış açınızı değiştirerek
bunun bir imtihan olduğuna inanın. İnsanın kalbiyle ve Rabbiyle
arasındaki bağ kuvvetliyse, önünde hiçbir engel duramaz.
2010’da ‘Guinness Dünya Görme Engelliler’ hız rekorunu 315
kilometre/saat ile kırdığımda da aklımda bu vardı. Dünyada büyük
ses getiren ve benim için hız rekorundan ziyade hırs rekoru olan bu
projede tek derdim insanların görmediğini göstermekti. Zira gören
bir çift göze sahip olmak demek, hakikatte görmek demek
değildir.