METİN MÜNİR: DEMİRÖREN, MİLLİYET'İ BAŞBAKAN'IN OLURU İLE ALDI!
Derya Sazak'ın genel yayın yönetmeni olmasından sonra Milliyet ile yolları ayrılan Metin Münir, T24'ten Hazal Özvarış'a verdiği röportajda eski patronunu eleştirdi...
Türkiye medyasının en kendine özgü yazarlarından Metin Münir’in
Milliyet gazetesindeki köşesi 2 Kasım’da yayımlanan “Veda
yazısı”nın ardından kapatıldı.
Daha önce “Çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Hiçbir zaman kendimi
emekliye ayırmayacağım. Bunayıncaya veya ölünceye veya
istenmeyinceye kadar çalışacağım” diyen Münir, Kıbrıs doğumlu.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken Kıbrıs
krizi patlayınca iki sene mücahitlik yapan Münir, Turkish Daily
News, BBC, Financial Times, Washington Post gibi saygın gazetelerde
çalıştıktan sonra iş adamı Asil Nadir’in teklifi üzerine Türkiye
medyasında önemli bir dönemeci ifade eden Güneş gazetesinin genel
yayın yönetmenliğini yaptı. Nadir iflas ettikten sonra Sabah ve
Vatan gazetelerinde köşe yazıları kaleme alan Münir’in son altı
yıldır köşe yazılarını kaleme aldığı Milliyet gazetesi, Derya
Sazak’ın Genel Yayın Yönetmelnliği’ne getirilmesinin ardından Münir
ile yollarını ayırma kararı aldı.
Kararın kendisine elektronik postayla iletildiğini açıklayan Münir,
Odatv’ye verdiği söyleşide “Belki de gazeteciliği bırakabilirim. Bu
şartlarda gazetecilik yapmak imkânsız hale geldi” dedi.
Ekonomi yazılarının yanı sıra Türkçenin duyguları satırlara
alabildiğine geçiren frekansını yakalayan üslubuyla da büyük bir
ilgi gören Münir’le T24 için söyleştik. Bugün gazeteciliğe dair
fikrinin neden değiştiğini, Milliyet’ten ayrılma sürecini,
patronları ve gazetecileri ile medyanın bugününü nasıl
değerlendirdiğini öğrenmek için kendisine e-mail aracılığıyla
sorduk.
“Milliyet’ten kovulmak başıma gelen en iyi şeylerden biri olabilir.
Çünkü orada – şimdi bunu daha iyi anlıyorum – boğuluyordum” diyen
Münir’e göre, “Gazeteyi satın alan Erdoğan Demirören tutucu, AKP
yandaşı bir işadamıdır. Onun esas amacı Başbakan’ı memnun
etmek, medya dışındaki şirketleri için yönetimi dost edinmekti.
Milliyet’i Başbakan’ın oluru ile aldı. Onun seveceği bir gazete
yapılmasını istiyor.”
Münir “Hükümetin basın düşmanı, otokrat tutumu, medya için,
patronlarının başka işler yapıyor olmasından çok daha öldürücüdür”
diyor ve ekliyor:
“Gazetecilik, Başbakan’ın olumsuz tavrı yüzünden yapılması imkânsız
bir meslek haline geldi. Biz gazetecilik yapmıyoruz. Gazetecilik
taklidi yapıyoruz.”
1 Aralık’tan itibaren Ozanköy’den “Pazar yazıları” her cumartesi
günü Suat Taşpınar’ın yönettiği www.turkrus.com adresinde
yayımlanacak olan Münir’in T24’ün sorularına verdiği cevaplar
şöyle:
‘Kendimi hapishaneden salıverilmiş gibi
hissediyorum’
- “Formula 1 yarışçısı için kaza normal bir olaydır.
Türkiye’de de gazeteciysen atılmak kolay. Buna kızmıyorum.” Bu
sözleri Yeni Harman’dan Başar Başaran’a Milliyet’ten önceki
deneyimlerinizi anlatmak için kullanmıştınız. Son olarak altı
yıldır yazılarınızı kaleme aldığınız Milliyet gazetesi sizinle
yollarını ayırdı. Bugün nasıl hissediyorsunuz?
Kovulma mailini aldığımda kendimi kötü hissettim. Ama o günden bu
yana her gün daha iyiyim. Kendimi hapishaneden salıverilmiş gibi
hissediyorum. Yakında beni sokaklarda dans edip sağa sola eteğimden
güller atarken görürseniz şaşmayın. Milliyet’ten kovulmak başıma
gelen en iyi şeylerden biri olabilir. Çünkü orada – şimdi bunu daha
iyi anlıyorum – boğuluyordum.
Ömür boyu bir kayayı dağın tepesine taşımak ve oraya taşıyınca
aşağıya yuvarlandığını görmek ve bu mesaiyi sonsuza kadar
tekrarlamak zorunda olan efsanevi Sisisfus var ya? Sisifus’un
bağışlandığını düşünün.
‘Demirören tutucu; Başbakan’ın seveceği bir gazete
istiyor’
- Odatv’ye verdiğiniz röportajda “Uzun zamandır tedirginim”
ifadeleriniz yer aldı. Sizi tedirgin eden gelişmeler
neydi?
Milliyet, yazarlarının hemen hemen hepsi ortanın solunda, liberal,
laik, “Atatürkçü” bir gazete idi. Okurları da öyle. Gazeteyi satın
alan Erdoğan Demirören tutucu, AKP yandaşı bir işadamıdır. Onun
esas amacı Başbakanı memnun etmek, medya dışındaki şirketleri
için yönetimi dost edinmekti. Milliyet’i Başbakan’ın oluru ile
aldı. Onun seveceği bir gazete yapılmasını istiyor. Bu hem
gazetenin yazar kadrosu hem de okurları ile çelişkili bir durumdur.
Beni bu çelişki ve bu çelişki yüzünden kapasitemin çok altında
çalışmak zorunda kalmak tedirgin ediyordu.
Patron gitmeyeceğine göre ben ve benim gibi düşünen yazarlar
gidecekti. Atıldığıma şaşmadım. Atılmamın bu kadar gecikmesine
şaşırdım.
‘Gazeteye milyonlarca dolar AKP’lileştirilecek diye
ödendi’
- Milliyet’in ufkunda sizce ne var?
Hüsran. Demirören ve gazetenin başına getirdiği Derya Sazak,
Milliyet’i sağa AKP’yi memnun edecek bir yere kaydırırlarsa gazete
sadık okuyucularını kaybedecek ve yeni okuyucu kazanmayacak. Çünkü
sağda, AKP’yi destekleyen Zaman, Sabah, Haber Türk, Star gibi çok
sayıda, bu işi çok iyi yapan gazete var. Oradan çalınacak okuyucu
yok.
Gazete sağa kaydırılmazsa Başbakan’ın desteğini kaybedilecek.
Demirören ve adamı buna izin veremez. Gazeteye milyonlarca dolar
gazete AKP’lileştirilecek diye ödendi. AKP’ye karşı yazılarla dolu
kalsın diye değil.
Tabii, mucize olması da mümkündür. Bir bakarsınız Sazak, bu işi
Ekrem Dumanlı’dan daha iyi yapar, Milliyet, Zaman gibi, milyonluk
tirajlara ulaşır. Ancak gerçekçi olmalıyız. İsa’nın suyu şaraba
çevirdiğinden bu yana mucize olmadı. Ve Sazak pek İsa’ya
benzemiyor.
‘Milliyet’in en okunan yazarlarından olduğum halde
kovuldum’
- Gazetenin sizinle ilişki kesme kararından Genel Yayın
Yönetmeni Derya Sazak’ın size yolladığı mail ile haberdar
olduğunuzu söylediniz. Mailde tam olarak neler yazıyordu? Ayrılma
süreci nasıl gelişti, anlatabilir misiniz?
Hangi kelimeler kullanılarak nasıl kovulduğumun bir önemi yok.
Önemli olan şu; neden kovuldum? Kötü gazetecilik yaptığım, işimi
bilmediğim, çaptan düştüğüm, yalan haber yaptığım, okunmadığım için
mi kovuldum? Hayır. İyi gazetecilik yaptığım, işimi çok iyi
bildiğim, ortalama çapın çok üstünde olduğum, doğruları yazdığım,
medyada hiç kimsenin girmediği veya giremediği konulara girdiğim ve
Milliyet’in en fazla okunan yazarlarından biri olduğum halde
kovuldum.
Bu genç gazeteciler ve gazeteciliğe girmeyi düşünen gençler için
kötü bir haber: İşini ne kadar iyi ve doğru yaparsan kovulma
şansının o kadar yüksek olduğu bir mesleğe girdiler veya girmeyi
düşünüyorlar. Düşünecek olursanız, bundan daha ruh çökertici bir
şey var mı?
- Derya Sazak’ın mailinde “Yeniden yapılanma kapsamında
bazı köşe yazarları ile yolların ayrıldığı” ifadesinin kullanıldığı
basına yansıdı. Siz de Türkiye tarihinde bir dönemeci ifade eden
Güneş gazetesinde genel yayın yönetmenliği yapmış bir gazeteci
olarak, gazeteye yeni atanan bir genel yayın yönetmeninin
yazarlarında değişikliğe gitmesini meşru bulmuyor musunuz? Sazak’ın
size ilettiği kararın temelinde “yeni bir yazar kadrosu” düşüncesi
olamaz mı?
Sazak gazetenin genel yayın yönetmenidir. Milliyet’te, kadını erkek
erkeği kadın yapmak dışında her şeyi yapabilir. Ama “Şu seni anda
en az ilgilendiren şey nedir” diye sorarsanız size “Sazak’ın yeni
bir yazar kadrosu kurmak dâhil herhangi bir konuda ne
düşündüğüdür,” derim.
‘Demirören, Ercüment Karacan değil’
- Grup medyalarındaki kısıtlamalar malum. Ancak diğer
yandan gazetecilikte insan faktörü de çok önemli. Kendi düzeyindeki
birçok meslektaşının aksine, ismini tartışma konusu yapmamış bir
isim olarak Derya Sazak’ın neden farklı bir Milliyet yapamayacağı
konusunda bu kadar eminsiniz?
“İsmini tartışma konusu yapmamış olmak” bir meziyet mi? Emin
olduğum şey Sazak’ın farklı bir Milliyet yapacağı ve o Milliyet’in
tiraj almayacağıdır. Biraz önce nedenini açıkladım.
Çok iyi bir gazete yapmanın ilk ve en önemli koşulu şudur: iyi
uyuşan çok iyi bir patron ve çok iyi bir genel yayın yönetmenin
varlığı. İpekçi’nin sağlığında Milliyet bu özelliğe sahip idi.
İpekçi öldükten sonra bu koşullar hiçbir zaman var olmadı. Şimdi de
yok. Derya Sazak, Abdi İpekçi değildir. Erdoğan Demirören de
Ercüment Karacan değildir. Buna bir de AKP faktörünü eklerseniz
....
- “Yeni bir yazar kadrosu” oluşturmanın sizce ayarı ne? Ya da şöyle
soralım; hükümeti ve doğrudan Başbakan’ı sizin gibi eleştiren Hasan
Cemal de Milliyet’ten atılır mı?
Aklınızdaki gazeteye, bütçenize göre falan yazar kadrosu
ayarlarsınız. Genel bir ayar var mı? Sanmıyorum. Hasan Cemal’i
atarlar mı? Başbakan isterse atarlar. Gazeteyi bile
atarlar.
‘Olaylar yanıldığımı ortaya çıkarırsa, özür
dilerim’
- Bir parantez açsak; Davutoğlu’nun Suriye krizini
yönetimini veya Irak hükümetine haber vermeden yaptığı Kerkük
ziyaretini “Egosu büyük bir amatör”, “Tahminim Türkiye’nin en kötü
dışişleri bakanı olarak tarihe geçecek” gibi sert ifadelerle
eleştirdiniz. “Ben de çok ileri gitmiş olabilirim” dediğiniz
yazılarınız oldu mu?
Hayır. “Çok ileri gitmişim,” dediğim yazılarım olmadı. “Yeteri
kadar ileri gitmemişim,” dediğim yazılarım oldu. Davutoğlu’nun Orta
Doğu’daki politikası (buna Rusya ile ilişkileri soğutmasını da
dâhil ediyorum) oluşum halinde bir felakettir. Eğer ileride olaylar
yanıldığımı ortaya çıkarırsa, yanıldım der, özür dilerim.
- Odatv röportajınızda “Türkiye’deki hemen her gazeteci
gibi ben de otosansür uyguluyordum” dediniz. Siz hangi konularda
otosansür uyguladınız?
Birçok konuda otosansür uyguladım. Ben Milliyet’te kapasitemin
yüzde onu ile çalıştım. Çünkü Türkiye’de (ve Milliyet’te) birçok
şey araştırılamaz ve yazılamaz hale geldi. Bu süreç beter olarak
devam edecek.
‘Otosansür haberi yazmadan çöpe atmaktır’
- Gazete de yönetmiş bir gazeteci olarak otosansür
biçimleri üzerine bizi aydınlatabilir misiniz? Nedir otosansür,
hangi etkilerle ve hangi biçimlerde tezahür
eder?
“Ben bunu yazarsam basmayacaklardır. Ya da, ben bunu yazarsam
atılabilirim,” diye düşünürseniz otosansür yapıyorsunuz. Genelde
haber yazıldıktan sonra çöpe atılır. Otosansür haberi yazmadan çöpe
atmaktır.
- “Köşe yazarı cenneti, muhabir cehennemi” başlıklı
yazınızda “Bir köşe yazarının bir günde kazandığı parayı bir ayda
kazanan muhabirler var” notu düşmüştünüz. Medyada otosansürde köşe
yazarlarının ve kazançlarının payı sizce
nedir?
Sıfır. Otosansüre neden olan alınan veya alınmayan paralar
değildir. Patronların ve siyasilerin ve Türkiye’nin kremasını
yiyenlerin yazılmasını istemediği şeylerin listesinin uzun ve
müphem olmasıdır.
‘Başbakan gazeteciliği imkansızlaştırıyor’
- Gazetecileri Koruma Komitesi’nin Türkiye raporunda şu
ifadeler yer aldı: “Türkiye’de gazetecilikte inanılmaz para var,
diyen (Yasemin) Çongar, paranın ’şoförleri ve özel asistanları’
olan ama mücadele edecek cesareti olmayan elit gazeteciler
arasındaki kayıtsızlık kültürünü şiddetlendirdiğini öne sürdü.”
Patrona yakınlaştıkça artan ücretler, gazeteciliği nasıl bir
paranteze alıyor?
Mücadele edecek gücü olmamanın para, şoför, özel asistanla ilgisi
yoktur. Medyada genel bir bel kemiği eksikliği var. Bunun suçunu
tamamen gazetecilere atmamak lazım. Ortam onları böyle yaptı.
Türkiye’de gazetecilik, bin bir nedenden dolayı, hiçbir zaman doğru
dürüst yapılamadı. Şimdi, Başbakan’ın olumsuz tavrı yüzünden,
yapılması imkânsız bir meslek haline geldi. Biz gazetecilik
yapmıyoruz. Gazetecilik taklidi yapıyoruz.
- 2004’te Vatan gazetesinde yazdığınız “Altmış! İy’ki
doğdun Metin Münir” yazınızda geçen şu cümleleri geçtiğimiz
günlerde Hakan Aksay hatırlattı: “Çok sevdiğim bir işi yapıyorum.
Hiçbir zaman kendimi emekliye ayırmayacağım. Bunayıncaya veya
ölünceye veya istenmeyinceye kadar çalışacağım.” Ancak,
Milliyet’ten ayrıldıktan sonra Odatv’ye “Belki de gazeteciliği
bırakabilirim. Bu şartlarda gazetecilik yapmak imkânsız hale geldi”
dediniz. Sizi süreçte ümitsizliğe sürükleyen ne oldu? Gazeteciliği
bırakmayı ciddi olarak düşünüyor musunuz?
Gazetecilik ciddi olarak beni bırakmayı düşünüyor, demek daha doğru
olmaz mı? Benim yaptığım gazeteciliğe Türkiye’de medya patronları
ve yöneticileri genellikle itibar etmiyor.
‘Bizde New York Times, Le Monde gibi kaliteli gazete
olamaz’
- Bu sözler size ait: “Bir gazetenin hükümetle işi varsa o
gazetenin gazetecilik yapması mümkün değil.” Kamu ihalelerinin
varlığı düşünüldüğünde sizce bugün hangi basın organları
gazetecilik yapabiliyor?
Taraf ve Cumhuriyet gibi hükümetle işi olmayanlar diğerlerinden çok
daha hür. Ana akım gazeteler arasında hiç yok. Gerçi Aydın Doğan’ın
artık hükümetle işi yok ama dünya basın tarihindeki en büyük cezaya
çarptırıldıktan sonra onun da kolu kanadı kırıldı.
Bizde New York Times, Le Monde, Die Welt, Financial Times gibi
kaliteli gazete yoktur. Olamaz da. Bunda da kabahati gazetecilerde
bulamam. Onlar susuz denizde yüzmek zorunda olan balıklardır.
- Milliyet’in sahibi Demirören Grubu için “Başbakan
istese gazeteyi kapatacak noktadalar” dediniz. O zaman bir iş adamı
neden gazete sahibi olur, sorusunun cevabı sizde var
mı?
Var. İstediğini yapacak kadar çok paraya sahip olduğu için.
- Kısa bir süre öncesinde kadar Demirören Medya Grup Başkanı olan
Akif Beki, Medya Mahallesi programında Demirören Grubu’yla ilgili
“Etik olarak o grupla ilgili bir yorum yapmayı uygun bulmuyorum.
Tabii söyleyeceklerim var ama susmayı tercih ediyorum” dedi.
Beki’nin sözleri size ne tür çağrışımlar
yapıyor?
Beki’nin sözleri bende söyleyecekleri olan ama susmayı tercih eden
bir kişiyi çağrıştırıyor.
‘Aydın Doğan medyada standartların yükseltilmesine önayak
olmalı’
- Hürriyet’te yayımlanan “vişne suyu” haberini eleştiren
yazınızı şu sözlerle sonlandırmıştınız: “Aydın Doğan bu mesleğe ne
katkı yaptı? Nasıl hatırlanmak istiyor? Bu soruları kendine
sormalıdır.” Bugün Doğan’dan Demirören’e, Ahmet Çalık’tan Tevhit
Karakaya’ya medya patronlarının portresini siz nasıl
çizersiniz?
Bu medya patronları hakkında bir şey söylemek istemem.
Vişne suyu yazımda Aydın Doğan’dan isimle bahsetmemin nedeni şudur.
Türkiye’de para kazanan, kurumsallaşmış, okunan, tek ana akım
gazete Hürriyet’tir. Gerisi hep yapay destek veya başka
şirketlerden enjekte edilen parayla ayakta duruyor. Hürriyet’in
özel ve ünik statüsünün ona getirdiği yükümlülükler olması
gerektiğini düşünüyorum. Aydın Doğan’ın Türkiye’ye borcu var. Bana
göre bu borç daha iyi gazetecilik için yatırım yapılarak
ödenmelidir. Şarlatanların maskaralıklarını ilaç diye halka
satmalarının propagandasını yapmak Hürriyet’e de, Aydın Doğan’a da
yakışmaz. Hürriyet’in para için standartları bu kadar
düşürmesine ihtiyacı olmamalıdır.
Aydın Doğan medyada standartların yükseltilmesine önayak olmalıdır.
O olmazsa başka kimse olamaz çünkü hiçbir gazetede Hürriyet’teki
mali güç ve nefes yoktur. O herhalde o yazıyı yazdığım için bana
kızmıştır ama... Gazeteci olarak işimiz doğru ama kızdıracak şeyler
yazmak değil mi?
‘Hükümetin tutumu, patronların diğer işlerinden daha
öldürücü’
- AB İlerleme Raporu’ndaki şu ifadeler yer aldı: “Üst
düzey hükümet ve kamu görevlileri ile ordu defalarca basına
yüklenerek dava açmaktadır. Hükümeti açıkça eleştiren makaleler
(kaleme) almalarını müteakip gazetecilerin işten çıkarıldığı birkaç
olay yaşanmıştır. Bütün bunlar, çıkarları düşünce ve bilginin
serbestçe yayılmasının ötesine geçen işlerle uğraşan sanayi
gruplarının medyada yoğunlaşmasıyla bir araya geldiğinde,
Türkiye’deki ifade özgürlüğü üzerinde olumsuz etki yaratmakta ve
uygulamada ifade özgürlüğünü sınırlandırmakta olup, bu durum
oto-sansürü Türk medyasında yaygın bir olgu haline getirmektedir.”
Türkiye’de medya patronlarının diğer iş alanlarından ellerini
çekerek sadece medya patronu olarak kalmasına ihtimal veriyor
musunuz?
Hayır, vermiyorum. Ama diğer işlerini tasfiye edip sadece medya
patronu olarak kalsalar bile artık çok geç. Hükümetin basın
düşmanı, otokrat tutumu, medya için, patronlarının başka işler
yapıyor olmasından çok daha öldürücüdür.
- Gazetecilik ilkeleri listenizde ilk beşe hangileri
giriyor?
Dürüstlük, dürüstlük, dürüstlük, dürüstlük, dürüstlük.
Hazar Özvarış/t24