Metin Akpınar konuştu: Karşı Devrim en başarılı çağında!
Son günlerde Metin Akpınar adı bir anda daha çok duyulur oldu.
Önce sosyal medyada paylaşılan bir yazı ile gündeme geldi. “Yalan
yok, bu ülkeden utanıyorum” başlıklı yazı sosyal medyada o kadar
çok konuşuldu ki usta oyuncu Cumhuriyet’ten Ceren Çıplak’a konuştu
ve yazının kendisine ait olmadığını belitti.
Şimdi de Oya Çınar kişisel blogu için Metin Akpınar ile dikkat
çeken bir röportaj yaptı. Akpınar Türkiye'nin içinde bulunduğu
durum için röportajda çarpıcı cümleler kurdu. "Karşı devrim" diye
nitelediği günümüz koşullarını, etnik bölünme tehlikesini, Atatürk
milliyetçiliğinin yanlış değerlendildiğini anlatan Akpınar "Burada
çok mükemmel bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir
şey yoktur. Bunlar çok yanlış yorumlar." dedi ve toplumsal barış
için çaba harcanması gerektiğinin altını çizdi.
İşte o röportajdan çarpıcı bölümler:
Bu soruyu evirip çevirmek için çok uğraştım ama beceremedim. O
yüzden direk sormaya karar verdim. Ne olacak bu memleketin
hali?
(Gülüyor) Buna bir röportaj yetmez Oyacığım, bir kitap yazmak
lazım. Şimdi her şey bir yana çok önemli bir sual bu. Biz Osmanlı
imparatorluğunda, yeryüzünde Allahın gölgesi kabul edilen padişah
efendimiz hazretlerinin ümmetleri, o padişahın kulları olarak ve
bütün toprak varlığımızla da padişahın malı olarak yedi yüz sene
yaşadık. Sonra Gazi Mustafa Kemal diye bir deha oradan bir
cumhuriyet ve o cumhuriyetten de bir millet çıkardı. Yani
padişahlıktan cumhuriyete, ümmetten millete geçtik. Bu aslında
burjuvazisi olmayan bir toplumda bir burjuva ihtilaliydi. Bunu
büyük toplumlara mal etmek için Gazi Mustafa Kemal çok çalıştı.
Halkevleri, köy enstitüleri bunun için açıldı. Ama zamanla onlar da
yozlaştı, yıpratıldı ve kapandı. Sonrasındaki süreç, 1946 da
Demokrat Parti’nin olumlu nutuklarıyla başladı ama, 14 mayıs1950’
de iktidara gelmeleri ve çok partili rejime geçilmesiyle de bir
ikilem ortaya çıktı. Bir tarafta bir cumhuriyet ve millet anlayışı,
diğer tarafta, “Eski Osmanlı fena değildi, biz onu niye yıktık,
acaba yeni bir moderniteyle yine bir Osmanlı, bir İslami yönetim
olabilir mi?” diye sorgulayan taraf oluştu. Bu ikilem hala sürüyor.
Eğer buna bir ad koymak gerekiyorsa bunun adı da “karşı devrim”
dir.
ÇAĞDAŞ DÜNYANIN TAMAMEN DIŞINDA KALDIK
Karşı devrim başarılı oldu mu peki?
Valla, karşı devrim başarılı olmuş mudur? Olmuştur. Hatta bugün
karşı devrim en başarılı çağındadır. Evet Mustafa Kemal’in yaptığı
bir devrimdir. Bu da karşı devrim. Ne var ki bunu ülke
bazında değerlendirdiğimiz zaman bu böyle. Evrensel bazda böyle
olmadığı da çok açık. Biz bu kadar önemli bir jeopolitik yapıdayken
çok yanlışta kaldık. Dış politikayı, eğitimi, sağlık ve sosyal
güvenlik meselelerini yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Hızla
artan bir nüfusumuz var. Bir o kadar genç işsizlerimiz var. Bunlar
çok büyük eksiklikler. Çağdaş dünyanın tamamen dışında kaldık.
Sürekli bir “ekonomik büyümeden” bahsediliyor
oysa…
Her ne kadar başarılı bir büyümemiz var gibi gözükse de bu büyümeyi
ürettiklerimizi pazarlayarak yapamadık biz maalesef. Biz bugün dış
borçlarla büyüyoruz. Bütün bunların yeniden gözden geçirilmesi ve
yeniden ikinci bir devrim değil belki ama evrim geçirmemiz
gerekiyor diyebilirim. Bu evrim gerçekleşmezse çok iyi bir yere
gitmediğimiz aşikar.
“Halimiz hal değil” mi diyorsunuz?
“Bakın, komşumuz Yugoslavya yediye bölündü. Irak üçe bölündü.
Gürcistan beşe bölündü. Suriye bölünmek üzere. Lübnan zaten
bölünmüştü. Sovyetler’in hali ortada. (Gülüyor) O iyice
karnıbahar gibi yayıldı. Bir tek biz kaldık bölünmeyen. Geçmişte
sağ-sol kavgası vardı. Şimdi de mezhep ve etnik kimlik kavgaları
öne çıkıyor. Bunları halledemezsek halimiz iyi değil. Tabii
eleştirmek kolay. Çözüm önemli. Hepimizin çözüme kafa yorması
gerekiyor. Tek çözüm var, o da demokrasi. Ama demokrasi de öyle
kolay ulaşılacak bir hedef değil.
Ne yapmamız gerekiyor?
Daha modern, daha çağdaş olmamız gerekiyor. Bize mesela demokrasiyi
de yanlış anlattılar. Eşitlik diye anlattılar, azınlığın haklarının
da çoğunluğun karşısında korunduğu bir yönetim şekli diye
anlattılar ama çağdaş demokrasinin öyle olmadığını gördük. Bunların
da yeterli olmadığını deneyimlemiş olduk.
O zaman tam olarak nedir çağdaş demokrasi? Oraya nasıl
ulaşacağız?
Patalojisi olmayan insanların, yani sağlıklı insanların,
özgür idareleriyle geleceği tayin edebildikleri rejimin adıdır
demokrasi. Ve bu hedefe şiddet unsuru olmadan ulaşmak zorundayız.
Savaşın galibi yoktur. Mustafa Kemal’in çok önemli bir sözü
vardır bu konuda. Der ki “Vatan müdafası söz konusu değilse savaş
cinayettir!” Çok ciddi bir tanım bu. Bütün insanların aynı
kaynaklardan beslendiği, robot toplumlar demokratik değildir. Tam
tersi, farklı ideolojideki insanların kavgasız, gürültüsüz birlikte
yürüyebildikleri ortamlarda ancak çağdaş demokrasiden bahsetmek
mümkün olur. Bizim işte bu hedefe doğru gitmemiz gerekiyor.
"ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ KESİNLİKLE YANLIŞ
YORUMLUYORUZ"
Bir de biz Atatürk milliyetçiliğini yanlış yorumlamıyor muyuz
sizce?
Kesin yanlış yorumluyoruz. Milliyetçilik ırk ayrımcılığı değildir.
Mustafa Kemal’in nutukta da anlattığı gibi, o dönem manzar-ı
umumiye şuydu. Bir tarafta ağalık var, bir tarafta tarikatlar var,
ama bunların demokratik bir ortamda temsil edileceği bir
organizasyon yok. Öyle olunca millet egemenliğinin devlet
yönetiminde toplanması, tüm bu farklı toplulukların da birer siyasi
partiyle temsil edilmesi gerekiyor. Ama zemin o zaman için tüm
bunlara uygun bir zemin değil. Dolayısıyla Mustafa Kemal buna bir
çözüm üretmek için bir çağrıda bulundu ve dedi ki “ Misakı milli
sınırları içinde bulunan bu ülkenin tüm vatandaşları Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.” Bunun içinde lazı da vardır, kürdü de
vardır, abazası da vardır. Mustafa Kemal’in yaptığı milliyetçilik
tanımı bir etnik kimlik tanımlaması değildir. Burada çok mükemmel
bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir şey yoktur.
Bunlar çok yanlış yorumlar.
"TÜRKİYE DAHA ÖNCE BARIŞMALIYDI"
Peki Türkiye barışacak mı sizce?
Daha evvel barışması lazımdı, onu kaçırdık diye üzülüyorum ben.
Sayın cumhurbaşkanı bu ortamı sağlayarak seçimlere gitmeliydi. Ben
kendisinden bunu beklerdim.
BEN İMANLI BİR VATANDAŞIM. DEİSTİM.
Sizin kutsallarınız neler? Kimsenin o alana girmesine, dil
uzatmasına izin vermem dediğiniz şeyler
nelerdir?
Ben imanlı bir vatandaşım. Deistim. Benim kutsallarımın arasında
bunlar var. Ben daha çok etik, estetik, ahlak felsefesi… Oralarda
durmaya çalışıyorum. Onların yozlaştırılması, o popülasyonun
bozulması beni çok üzüyor. Ve ben tam da bu yüzden kutsal değerleri
kamusal yönetimden ayırmak gerek diye düşünüyorum. Bunun adı da
seküler yönetimdir. Laiklik yetmez. Yani devlet yönetimi, kamu
idaresi, dini esaslara dayandırılamaz. Ama şu çok önemli burada.
Kutsal benim kutsalımdır. Ben kendi kutsalıma herkes uyacak diye
bunu kimseye dayatamam. Ha bu toplumun geneline bakacaksak da
Allah, anne, asker tabudur. Bunlara dokunulmaz. Saygı duymak
lazım.
Röportajın tamamı için
tıklayın