"MESLEĞİMİZİN GEREĞİ TETİKÇİ HEP VARDI!... VE VAR OLMAYA DA DEVAM EDECEK!...." TETİKÇİ GAZETECİYE KARŞI NASIL UYANIK OLUNUR?..
Bugünkü fark, tetikçi gazetecinin dayanılmaz çokluğu ve pişkinliğidir. Tetikçilikten hayâ etmek şöyle dursun, gurur duyar hale gelenler de vardır...
Tetikçi gazetecinin hayrı
İnanç, ideoloji, patron çıkarları, siyasi parti tarafgirliği türünden herhangi bir gerekçe ile tetikçilik yapmaktan hayâ etmeyen gazeteci türünün çoğalması birkaç günün işi, birkaç sebebin marifeti değil. Mesleğin doğası gereği tetikçilik hep vardı ve hep var olacak.
Bugünkü fark, tetikçi gazetecinin dayanılmaz çokluğu ve pişkinliğidir. Tetikçilikten hayâ etmek şöyle dursun, gurur duyar hale gelenler de vardır: 'Nasıldım patron?' 'Ne benzettim ama değil mi sayın genel başkan?' Tetikçinin lisan-ı hâli budur. Her şerden bir hayır doğabileceği gibi bundan da bir iyilik gelişebilir mi? Medyanın yaygınlaşan ve kesinleşen güvenilmezliği sayesinde okur ve seyircilerde gelişen 'yalan haber ve sahte yorum koklama' yeteneği bu hayra alamettir!
Oysa tetikçi gazeteci türünün yaygınlaşmasından doğabilecek hayrı kovalamaya başladığımda böyle bir yeteneğin sadece mesleğin dürüst mensuplarında geliştiğini düşünüyor, geniş kitlelerde bu yönde bir uyanış beklemiyordum. Medyada tetikçiliğin en fazla sırıttığı futbolun kirli vadisinde özellikle Ahmet Çakır bu yeteneği geliştirmenin öncülerinden biri olarak ilk dikkatimi çeken meslektaşımdı.
Yakından tanışma fırsatı bulamadığım ama her yazısını dikkat ve zevkle okuduğum Çakır, mesleği adına büyük üzüntü ve utanç duymasına rağmen en sefil futbol yalanlarını isim vermeye tenezzül etmeksizin teşhire başlayınca daha uyanık bakmaya çalıştım. Açıkçası Çakır'ın geliştirdiği sapla samanı birbirinden ayırma uzmanlığına gıpta ettim, siyasi mevzular için aynı beceriyi edinme arzusu duydum...
Zamanla bu işte ilerlemeye başladığıma kanaat getirdim. Sanki arayışım ve dikkatim kendiliğinden ayrıntılı bir 'yalan haber ve sahte yorum koklama' tekniği geliştirmişti. Özellikle ülkenin siyasi gerilimlere maruz kaldığı dönemlerde hangi haberin tetikçi ürünü, hangi yorumun bilindik veya bilinmedik merkezlerin siparişi olduğuna ilişkin beynimde bir tür erken uyarı düzeneği oluştuğu hissine kapıldım.
Uzunca bir süre böyle bir becerinin sadece mesleğimin uyanık mensupları tarafından geliştirebileceğine inanmaya devam ettim. Sade okur ve seyircinin beyninde doğal olarak böyle bir düzeneğin gelişemeyeceği, dün ve bugün kandırıldığı gibi yarın da aldatılabileceği kanaatini taşıdım...
Lakin şimdi artık görüyorum ki sayıları korkunç bir hızla çoğalan tetikçinin pişkinliği ve küçücük avlarla yetinebilecek kadar ufuksuz oluşu, sade okur ve seyirciyi ters bir etkiyle eğitmiş bulunuyor. Haber ve yorum satıcıları 'biz müşterinin veli nimetiyiz' ahmaklığından beslenme çağının sonuna doğru koşuyorlar. Sade müşteri artık gazete ve televizyonun niyetini keşfetmede zorlanmıyor.
Kısacası günümüzün sade okur ve seyircisinin beyninde de, Çakır'ınki kadar ileri derecede olmasa bile, en azından benimki kadar işleyebilen bir 'yalan haber ve sahte yorum koklama' düzeneği var. Pişkin tetikçi gazeteci türünün şerrinden böyle bir hayır hâsıl olmuştur. Umarım medya bu hayırdan nasiplenir de haram çıkar ve kazanımların vakumu, rakip ve hasım kurşunlayan tetikçi gibi çalışmaktan, 'gayrı meşru dördüncü kuvvet' olmaktan vazgeçme zorunluluğunu akıl edebilir.
Ömer Lütfi Mete / Bugün
http://www.hdadwcd.com/b.j