MERKEZ MEDYA NEREDE HATA YAPTI?
Referandum sonrası çıkan sonuç merkez medya tarifinde yeni bir tartışmayı başlattı.Gazeteci ve akademisyenlerin çizdiği merkez medya tablosunda neler var?
Halkın nabzını tutamayan ve dilini anlamayan bir bakış açısı neyi temsil ediyor?
Türkiye’nin önde gelen sosyologları, iletişim uzmanları ve yazarları, günümüz merkez medyasının çok ciddi hatalar yaptığını söylüyor. Özellikle referandum sonrası bu hataların belirgin bir ölçüde ortaya çıktığını vurgulayan uzmanlar, ortada halkın nabzını tutma konusunda başarısız olan, halkın dilinden uzak bir medya görüntüsü olduğu konusunda hemfikir. Tablo bu ise sorun ne, nerede hata yapıldı, halkın taleplerini taşımayan merkez medya olur mu? İşte gazeteci ve akademisyenlerin çizdiği merkez medya tablosu:
MERKEZ MEDYA YOK, MERKEZ GAZETECİLER VAR
Hıncal Uluç (Sabah Gazetesi Yazarı): Bence merkez medya yok. Merkez gazeteciler ve yazarlar var. Ben uzun zamandan beri Türkiye’de habercilikte tarafsız kalan gazete göremedim. En azından her haberi veriyor olsa dahi haber değerlendirmesinde, manşete çektiğiyle iç sayfada verdiği haberle aslında haber açısından kimden yana olduğunu okur hissediyor. Çünkü okur cin gibidir. Bu tabii benim anlayışımla ters. Merkez medyanın haberde tamamen bağımsız ve tarafsız olması lazım.Yorumda ise özgürlük esas ve de sansürsüzlük esastır. Yazar istediği tarafı tutar. Günümüz gazetelerinin iyi tarafı şu, gazeteciliğe başladığım zaman gazetelerin fikirleri vardı ve o gazeteler o fikirde olan gazetecilerle çalışırlardı. Bir gazetenin bütün yazarları solcu olurdu mesela. Aynı gazetede değişik fikre pek rastlamazdın. Oysa günümüz gazetelerinde çok geniş bir yazar özgürlüğü var ve ak diyen yazarla kara diyen yazarı aynı gün aynı gazetede okuyabiliyoruz. Bu yazarlar açısından da, okur açısından da çok hoş bir şey. Bir gazeteyi aldığı zaman at gözlüğüyle bakmıyorlar, herkesin neler düşündüğünü görebiliyorlar. Bu tabi okurun kendi fikrinin oluşmasına daha çok yardımcı oluyor.
BU ORTAMDA OLMAZ
Bu yazarlar içinde gözlüğün tek tarafıyla bakanlar var. Bir de merkezde olup o olay, o konu üzerindeki görüşünü kendi kişisel sempatilerini karıştırmadan ifade edenler. Yani bir gün alkışladığı birisini yerebiliyor. Neden çünkü konusu o kişi değil, o kişinin eylemi ve söylemi.. Benim merkez gazeteci dediğim bu. Temennim de bunları sayısının artması çünkü ben artık günümüzdeki ortamda merkez gazeteciliğin olabileceğini düşünmüyorum.
ESKİ ETKİ GÜCÜ BUGÜN YOK, DAHA KESKİN DURUŞLARA İHTİYAÇ VAR
Prof. Dr. Haluk Gürgen (Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı): Ben merkez medya denince, siyasetteki karşılığı olan merkez partilerin kitlesine yönelik; o kitleyle buluşacak yayınlan yapan, o kitlenin sorununa, o kitlenin beklentilerine cevap verecek şekilde gazetecilik ya da iletişim politikaları üzerinden çalışan medyayı anlıyorum. Merkezdeki insan ise orta direk dediğimiz kesimdir, sağduyulu çoğunluktur, belli bir partiye kemikleşmiş bir biçimde angaje olmamış ekonomisi, sosyal hayatıyla, tarihe bakışıyla, topluma ilişkin yüklendiği değerleriyle bu toplumun tipik prototipidir.
UZLAŞMA GEREKLİ
Merkezdeki insan sadece büyük kentlerde değil Anadolu’nun her yanında olan duyarlı, sağduyusu yüksek kesimdir. Açık söylemek gerekirse merkezdeki gazeteler bir diğer deyimle yaygın medyada bir ayrışma ortaya çıktı. Bu ayrışma son referandumla birlikte kendini daha da iyi gösterdi. Evet- hayır meselesiyle alakalı olarak da ortak bir noktada buluşma açısından bir çok parti görünür ya da görünmez ittifaklar yaptı. Bu ittifakların, çoğunluğun sesi olarak ortaya bir sosyolojik gerçek çıktı. Bana göre bu sosyolojik gerçek merkez medyanın ulaşmaya çalıştığı kitleler olmalıdır. Burada ’hayır’ diyenleri de ’evet’ diyenleri de kapsayan geniş tabanlı, sağduyuya dayalı ortak değerlerde memleketin geleceğine yönelik uzlaşmış bir kesimin medyası olunmalıydı.
ORTAK DEĞERDE BULUŞMAK
Zaten bunu hallettikleri vakit tiraj bakımından da kendilerini güçlü görecekler. Fakat Türkiye bir başka sosyolojik ve siyasal süreçten geçiyor. Türkiye’de bir parçalanma, ayrışma süreci yaşanıyor. Yani ortalama laflar ve merkeze yönelik dille bu merkezin ilişkisini kurmak da teorik olarak pek mümkün görünmüyor. Sorun da buradan çıkıyor aslında. Yani daha keskin duruşlara ihtiyaç var. Bu duruşları dil düzeyinde, habercilik anlayışıyla, program politikalarıyla kurabilenlerin Türkiye’nin geleceğine yönelik buluşturucu çözümleri daha etkili olur diye düşünüyorum. Geçmişte kullanılan dille artık Türkiye’nin o sağduyulu çoğunluğunu artık eskisi kadar harekete geçiremezsiniz. Bu süreci iyi tahlil edip dönüşen toplumun dilini yakalamak ve cesaretle üzerine gitmek gerekmemiz lazım. Ortak değerimiz de adalet, demokrasi, sosyal hukuk devletidir.
ÖNEMLİ OLAN GAZETECİLİK İLKELERİNE UYMAK
Mehmet Altan (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Star Gazetesi Yazarı): Ben bunu merkez medya-çevre medya olarak düşünmüyorum. Ben gazetecilik ilkelerine saygılı olanlar ve olmayanlar diye düşünüyorum. Burada da herkeste bir problem olduğu kanaatindeyim. Yani gazetecilik kurallarına ihanet edenlerle etmeyenler arasında bir ayırım yapmak lazım. Acaba böyle bir titizlikle medyayı değerlendirsek ne çıkar. Mesela Taraf Gazetesi 2 gündür Burger King’in ve Koç’un etlerinin hastalıklı olduğunu söylüyor. Ama ne merkez medya ne de çevre medya bu işi yayınlamaya yanaşıyor. Şimdi ikisi burada birbirine çok benziyor. Çünkü Türkiye’deki yasalar halkı ve tüketiciyi değil şirketi koruyor. Onun için siyasi bir ayrımdan ziyade mesleki olarak işin gereklerini yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Merkez ve çevre medya Türkiye’deki siyasi bir ayrımın kod adı gibi. Ama ne merkez medyanın ne de çevre medyanın gazetecilik ilkeleri açısından işin gereğini yerine getirmediğini düşünüyorum.
’ELİTLER ARASI REKABET YANSIYOR’
Prof. Dr. Nilüfer Narlı (Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi): Şerif Mardin’in görüşlerinden yola çıkarak merkez medyayla merkezdeki elitin görüşlerini temsil eden medya mı kastediliyor yoksa Türkiye’deki main stream (ana akım, hâkim eğilim, popüler olan) medya mı kastediliyor ya da her ikisi de mi kastediliyor, ortaya koymak gerekir.Türkiye’de elitlerin iktidar savaşı yürüttüğü göz önüne alınırsa yeni yükselen elitlerle eski elitler arasındaki gerilim de göz önüne alınmalı. Merkez medya eleştirilerinde, merkez medyanın yeni yükselen elitlere mesafeli durduğu eleştirisi de saklı olabilir. Yeni yükselen daha dindar ve muhafazakâr eğilimli işadamları ve sanayiciler ve yeni entelektüel elitlerle eski, merkezdeki elit ve entelektüeller arasındaki gerilim, referandum öncesi evet-hayır kutuplaşmasında yine karşımıza çıktı. Bu, elitler arasındaki rekabet tartışmasının bu kez medya üzerinden yürütüldüğünü görüyoruz. Merkez medya veya merkez dışındaki medyanın tarafsız habercilik yapabilmesi, toplumdaki hassasiyetleri yansıtabilmesi, demokratik değerlere verdiği önemden vazgeçmemesi çok önemlidir.
’GÜNÜMÜZ MERKEZ MEDYASI YETERSİZ’
Alper Görmüş (Taraf Gazetesi Yazarı): Merkez medyanın artık tanımının içini doldurmadığı ve halkın çoğunluğunun görüşlerinden koptuğu görüşüne katılıyorum. Zülfü Livaneli yıllar önce bir yazısında değinmişti. Merkez medya denilen gazetelerin şöyle bir tespit yaptığını belirtmişti. Gazete okuyanlar belli bir gelir seviyesinde olan, eğitim düzeyi yüksektir diyerek gazeteleri artık onlara göre çıkardıklarını söylemişti. Dolayısıyla sıradan insanları, düşük eğitim ve gelir düzeyindeki insanların bulunduğu kategorilere artık hitap etmemek üzere karar aldılar ya da fiilen öyle bir durum oluştu diye yazmıştı. Sonuçta merkez medya dünyanın her yerinde geniş kesimlere hitap eder ve onların taleplerini aşağıdan yukarı taşır ve ona "media"lık eder, klasik tanımıyla ortam sağlar. Merkez medya geleneksel, kendisini doğuran, ideolojik bir takım nedenlerle de topluma değil, devlete yüzünü dönmüş bir medya olduğu için bu klasik fonksiyonunu tam tersini yerine getiriyor. Toplumsal talepleri aşağıdan yukarıya, devlete taşıma temel işleminin tam tersini yapıyor. Uzun bir süredir bu durumu yaşıyoruz ancak bu pozisyonu giderek derinleşiyor.