26 Eki 2010 08:07
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:44
''MERHUM MEHMET BARLAS'I NASIL BİLİRDİNİZ?''
Meğer Mehmet Barlas ölmüş... Aman yanlış anlaşılmasın, kimsenin hayatında gözüm yok..
Merhum Barlas’ı nasıl bilirdiniz
Pazar günkü Zaman gazetesinde Nuriye Akman’ın konuğu Mehmet Barlas’tı. Güzel bir söyleşiydi, sonuna kadar okudum. Ancak okudukça Mehmet Barlas’a çok üzüldüm. Samimi olarak söylüyorum; derin bir üzüntüye sürükledi bu söyleşi beni.
Meğer Mehmet Barlas ölmüş... Aman yanlış anlaşılmasın, kimsenin hayatında gözüm yok. Umarım uzun yıllar da yaşamaya devam eder... Kastettiğim başka türlü bir ölüm: ’Yazarın ölümü’ fiziki ölümden daha erken oluyor ne yazık ki...
Uzun yıllar Barlas’ı ve yazdıklarını takip ettim...
Barlas, 80’lerden 90’lara şahsi zevkleri ve servetiyle beraber o dönem Türkiye’sinin çok ilerisinde bir dünya inşa etmişti kendisine...
Epey sene önce laser disc’ten bahsediyordu mesela. Sonraki yıllarda ilk iPod kullananlardan oldu ve -yanılmıyorsam- Altec Lansing markadock’undan Türk müziği dinlediğine dair yazılar yazdı.
Sadece teknoloji olarak değil, yaşam tarzı açısından da çok genişti Barlas’ın vizyonu. En azından yazılarına yansıdığı kadar. Mavi yolculuklar, seyahatler, davetler, vizyona girmemiş filmler, Türkiye’ye adeta tanıttığı Alvin Toffler vs. vs.
Oysa pazar günü anlattıklarına bakıyorum; çağın, gündemin, sokaktaki yaşamın, yeni kuşakların, yeni dilin, yeni taleplerin ne kadar gerisinde kalmış.
Mesela günümüz gazeteciliğinin aldığı şekil hakkında hiçbir şey bilmiyor, araştırmıyor, anlamıyor belli ki...
Zamanında cep telefonlarını küçümseyenler gibi bugün twitter’ı küçümsüyor. Sosyal ağların ne kadar etkin olduğundan sanırım haberdar değil; mesela Gap’e logosunu değiştirten bu gücün etkisini çözememiş.
Telgrafın icadını ve gazeteciliği nasıl değiştirdiğini bilen Barlas, 140 karakterlik twitter’ın medyadan edebiyatı yazıyı şimdiden nasıl dönüştürdüğünü kavrayamıyor.
Ahmet Hakan’ın köşe yazılarındaki listelere, şahsi notlara takılmış mesela... Listeleri, listelerle anlatımı yadırgıyor; bir köşe yazarının köşesini böyle parçalara, listelere bölerek ne yapmaya çalıştığını, ’okunma kolaylığını’ göremiyor. Aslında anlayışlı davranmam gerek, ne de olsa kendisi hala köşesinde fıkra yazıyor...
Sit-com gazeteciliğiyle ne kastedildiğini de bilmiyor, anlamak için uğraşmamış hiç; gazetecilerin kendinden söz ettirmesini, bunun reklamverenle ilişkisini, gazetelerin ayakta kalmasının oluşan yeni şartlarını, ’talk of the town’ın önemini ve neden ’kimsenin’ kendi gazetesinden bahsetmediğini de...
Ve en önemlisi...
O çok güvendiği bilgisini de analitik düşünceye çeviremediğini, dahası mevcut bilginin üzerine yeni bir şey ekleyemediğini, ’anı anlatan’ konumuna geldiğini, tipik bir malumatfuruş olarak sadece ansiklopedik bilgi saçtığını gördüm...
Bir zamanlar kurulu basın düzeninden sıyrılmayı başarmış bir gazeteci olarak ne acıklı bir durum olmalı... Yaşlanmış, dinozorlaşmış, huysuz bir adama dönüşmüş. Fena halde demode olmuş. Oysa yakın zamanda Balbay’a destek olmak gibi bir basın ağabeyine yakışan davranışları olmuştu; alkışlamıştım. Sanırım sonradan öfkesi bu ağabeylik duruşunu da gölgeledi...
Ama asıl tehlikeli olan Barlas’ın giderek faşistleşmesi...
Kendisi gibi olmayanı, kendisi gibi düşünmeyeni kendi mahallesinde oturmayı kabul etmiyor, edemiyor, reddediyor. Geri kalmış, gericiliği savunmaya başlamış.
Kısacası, o da ’gerontokrasi’nin bir parçası artık: Dinozorların egemenliği, gençlere karşı ayrımcılık, muhafazakarlaşma... Hepsini Barlas’ta bulabilirsiniz.
Tabii bu geçişin politik olarak durduğu yerden bağımsız olduğu da sanılmasın.
Nasıl ki siyaset yazarı Mehmet Barlas son yıllarda her türlü gericiliğin, bağnazlığın bayraktarlığını yapıyorsa...
Özel hayatında da Barlas da yazdıkları, savunduğu fikirler kadar gerici artık...
Görüştüğü insanlara, arkadaş çevresine falan bakıyorum da... İnsan çay ikram edilen fasıl davetlerinde baş konuk olarak ağırlandığı bir sosyal çevreyle kendisini ne kadar geliştirebilir, ne kadar ilerleyebilir zaten...
Tanıdığımız, bildiğimiz Barlas böyle değildi... Neyse ki birkaç polemik oluyor da arada ’yaşam belirtisi’ görebiliyoruz.
Oray EĞİN / AKŞAM
Pazar günkü Zaman gazetesinde Nuriye Akman’ın konuğu Mehmet Barlas’tı. Güzel bir söyleşiydi, sonuna kadar okudum. Ancak okudukça Mehmet Barlas’a çok üzüldüm. Samimi olarak söylüyorum; derin bir üzüntüye sürükledi bu söyleşi beni.
Meğer Mehmet Barlas ölmüş... Aman yanlış anlaşılmasın, kimsenin hayatında gözüm yok. Umarım uzun yıllar da yaşamaya devam eder... Kastettiğim başka türlü bir ölüm: ’Yazarın ölümü’ fiziki ölümden daha erken oluyor ne yazık ki...
Uzun yıllar Barlas’ı ve yazdıklarını takip ettim...
Barlas, 80’lerden 90’lara şahsi zevkleri ve servetiyle beraber o dönem Türkiye’sinin çok ilerisinde bir dünya inşa etmişti kendisine...
Epey sene önce laser disc’ten bahsediyordu mesela. Sonraki yıllarda ilk iPod kullananlardan oldu ve -yanılmıyorsam- Altec Lansing markadock’undan Türk müziği dinlediğine dair yazılar yazdı.
Sadece teknoloji olarak değil, yaşam tarzı açısından da çok genişti Barlas’ın vizyonu. En azından yazılarına yansıdığı kadar. Mavi yolculuklar, seyahatler, davetler, vizyona girmemiş filmler, Türkiye’ye adeta tanıttığı Alvin Toffler vs. vs.
Oysa pazar günü anlattıklarına bakıyorum; çağın, gündemin, sokaktaki yaşamın, yeni kuşakların, yeni dilin, yeni taleplerin ne kadar gerisinde kalmış.
Mesela günümüz gazeteciliğinin aldığı şekil hakkında hiçbir şey bilmiyor, araştırmıyor, anlamıyor belli ki...
Zamanında cep telefonlarını küçümseyenler gibi bugün twitter’ı küçümsüyor. Sosyal ağların ne kadar etkin olduğundan sanırım haberdar değil; mesela Gap’e logosunu değiştirten bu gücün etkisini çözememiş.
Telgrafın icadını ve gazeteciliği nasıl değiştirdiğini bilen Barlas, 140 karakterlik twitter’ın medyadan edebiyatı yazıyı şimdiden nasıl dönüştürdüğünü kavrayamıyor.
Ahmet Hakan’ın köşe yazılarındaki listelere, şahsi notlara takılmış mesela... Listeleri, listelerle anlatımı yadırgıyor; bir köşe yazarının köşesini böyle parçalara, listelere bölerek ne yapmaya çalıştığını, ’okunma kolaylığını’ göremiyor. Aslında anlayışlı davranmam gerek, ne de olsa kendisi hala köşesinde fıkra yazıyor...
Sit-com gazeteciliğiyle ne kastedildiğini de bilmiyor, anlamak için uğraşmamış hiç; gazetecilerin kendinden söz ettirmesini, bunun reklamverenle ilişkisini, gazetelerin ayakta kalmasının oluşan yeni şartlarını, ’talk of the town’ın önemini ve neden ’kimsenin’ kendi gazetesinden bahsetmediğini de...
Ve en önemlisi...
O çok güvendiği bilgisini de analitik düşünceye çeviremediğini, dahası mevcut bilginin üzerine yeni bir şey ekleyemediğini, ’anı anlatan’ konumuna geldiğini, tipik bir malumatfuruş olarak sadece ansiklopedik bilgi saçtığını gördüm...
Bir zamanlar kurulu basın düzeninden sıyrılmayı başarmış bir gazeteci olarak ne acıklı bir durum olmalı... Yaşlanmış, dinozorlaşmış, huysuz bir adama dönüşmüş. Fena halde demode olmuş. Oysa yakın zamanda Balbay’a destek olmak gibi bir basın ağabeyine yakışan davranışları olmuştu; alkışlamıştım. Sanırım sonradan öfkesi bu ağabeylik duruşunu da gölgeledi...
Ama asıl tehlikeli olan Barlas’ın giderek faşistleşmesi...
Kendisi gibi olmayanı, kendisi gibi düşünmeyeni kendi mahallesinde oturmayı kabul etmiyor, edemiyor, reddediyor. Geri kalmış, gericiliği savunmaya başlamış.
Kısacası, o da ’gerontokrasi’nin bir parçası artık: Dinozorların egemenliği, gençlere karşı ayrımcılık, muhafazakarlaşma... Hepsini Barlas’ta bulabilirsiniz.
Tabii bu geçişin politik olarak durduğu yerden bağımsız olduğu da sanılmasın.
Nasıl ki siyaset yazarı Mehmet Barlas son yıllarda her türlü gericiliğin, bağnazlığın bayraktarlığını yapıyorsa...
Özel hayatında da Barlas da yazdıkları, savunduğu fikirler kadar gerici artık...
Görüştüğü insanlara, arkadaş çevresine falan bakıyorum da... İnsan çay ikram edilen fasıl davetlerinde baş konuk olarak ağırlandığı bir sosyal çevreyle kendisini ne kadar geliştirebilir, ne kadar ilerleyebilir zaten...
Tanıdığımız, bildiğimiz Barlas böyle değildi... Neyse ki birkaç polemik oluyor da arada ’yaşam belirtisi’ görebiliyoruz.
Oray EĞİN / AKŞAM