02 Şub 2011 09:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:00
MERAL OKAY YALNIZ BIRAKILMADI!
'Muhteşem Yüzyıl'ın senaristi Meral Okay'ın yapılan saldırılara karşı sessiz kalmakla suçladığı Senaryo Yazarları Derneği'nden yanıt var.
SENDER’in açıklaması şöyle. "Meral Okay’ın Senaryo Yazarları Derneği’yle ilgili iddialarını şaşkınlıkla okuduk. Çünkü hem bireysel hem de kurumsal olarak katıldığımız çeşitli programlarda, gazete röportajlarında konuyla ilgili tepkilerimizi belirttik, kendisini telefonla da aradık. Ayrıca 14 Ocak 2011 tarihinde bir basın açıklamasıyla meslektaşımıza yapılanı protesto ettik. O günlerde Muhteşem Yüzyıl’la ilgili, diğer meslek örgütleriyle birlikte bir platform hazırlığı içindeydik. Bu platformun, Muhteşem Yüzyıl’ın yapımcısı Timur Savcı tarafından durdurulduğunu da belirtmek isteriz. Daha sonra Sender olarak destek vermek amacıyla Timur Savcı’yı birkaç defa aradık ama görüşme isteğimiz sekreteri tarafından reddedildi.
Bu arada Meral Okay, Sender’in kurucularından olmayıp, çeşitli tekliflere rağmen derneğimizin üyesi de değildir. Yaşadıklarından dolayı üzgün olmasını anlayabiliriz ama yalnız bırakıldığı da doğru değildir. Biz Senaryo Yazarları Derneği olarak sansüre, baskıya ve tehtide karşı tavrımızı kime karşı yapılırsa yapılsın sürdürmeye devam edeceğiz."
Radikal’in haberne göre, SENDER ayrıca 14 Ocak tarihli basın açıklamasını da hatırlattı. 14 Ocak’taki açıklama şöyle:
MUHTEŞEM YÜZYIL
Dizi filmler ve sinema filmleri romanlar gibi, zaman zaman tarihsel olayları temel alabilir. Bu tür eserler belgesel olmadıkları için olayları tarih dersi gibi anlatmaları beklenmemelidir. Senaryo yazarı, tarihsel bir olayı yazarken, tarihsel kişi ya da kişileri karakter olarak seçerken, doğaldır ki tarihsel gerçeklere bağlı kalmak zorundadır. Ama yazarın sorumluluğu sadece “nesnel gerçekler”e bağlı kalmaktır. Bu nesnel gerçeklerden yola çıkarak kendi bakış açısını, yorumunu ve üslubunu seçmekte özgür olmalıdır. Tüm sanat eserlerinde olduğu gibi film senaryolarında da, yazarın “resmi tarih”i tekrar etmesi, buna bağlı kalması, tarihi bir belgesel ya da bilimsel kitap yaklaşımı içinde olması beklenmemelidir.
Senaryo yazarının buradaki sorumluluğu, tarihsel olayları doğru aktarmaktır ama eserini yaratırken “kurmaca” yapabileceği özgür bir alanı da mutlaka olmalıdır. Seyircilerin, okurların tarih kitabı okumanın dışında bu tür film ve romanlara yönelmesinin temel sebebi de budur. Yaşanmış her şey hikaye olarak değer taşımayabilir. İnsan ilişkileri, ruhsal durumlar, hayatın içindeki küçük ayrıntılar bir film senaryosu için çok daha önemli olabilir. Bu tür dramalar, üzerinde durulmayan, tarihsel ya da belgesel değer taşımayan detayları kurmacanın da olanaklarını kullanarak yorumlayabilir, ön plana çıkarabilirler.
Bir senaryo yazarının sadece yaşanmış olayları anlatmak, bilgi vermeye odaklanmak, tamamıyla nesnel bir bakış açısına bağlı kalmak gibi bir misyonu da yoktur. Dünya, tarih yazımında bile mutlak bir nesnellik olmadığını tartışıyorken bizim hala bu tartışmaları yapıyor olmamız sanatsal gelişmemizin önünde bir engel oluşturmaktadır.
Filmler, tarihsel olayları konu alarak, bunlara başka bakış açıları getirerek hem tarihsel olaylara olan ilgiyi arttırmakta hem de tarihin yeniden yorumu için yeni tartışmalar ve olanaklar doğurmaktadır. Soruna bir de bu açıdan yaklaşmakta yarar vardır.
Tarihi romanlar, filmler ya da diziler yayınlandığında, eleştiriden çok karalamaya yönelik olarak yapılan tartışmaların arkasından önce uyarı sonra da sansürün geldiğini görüyoruz. Sansür, yaratıcı gelişmenin önündeki en önemli engellerden biridir.
Biz Senaryo Yazarları Derneği olarak Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili yapılan engellemelere ve sansüre karşı olduğumuzu bildiriyor, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaratıcıların önünü açmak için özgür bir çalışma ortamı diliyoruz."
MERAL OKAY NE DEMİŞTİ ?
"Kadın derneklerinin neredeyse tamamı aradı, ‘Meral Hanım yanınızdayız’ dedi. Üye olduğum MESAM ve MSG eve mektuplar, çiçekler gönderdi. Ama asıl bu mesleğin erbabı olanlardan, kurucularından da olduğum Senaryo Yazarları Derneği’nden çıt yok.Çıkıp da bir basın açıklaması, ‘Dernek olarak meslektaşımıza yapılanı protesto ediyoruz’ sözü yok. Ben loncanın, mesleğin onuruna inanırım, o yüzden bu süreçte beni en çok yaralayan meslektaşlarımın sessizliğiydi. Bu işler Taksim’de megafonla yürümekle olmuyor. Başbakan’a verilen yetkilerle gün gelecek sürelerini kısaltmak istediğiniz dizilerin hiçbirini yapamayacaksınız. Beni sevmek zorunda değilsiniz ama aynı mesleği yapıyoruz. Bu, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasıdır.Beni hangi endişeyle yalnız bıraktıklarını anlıyorum ama saygı duymuyorum. Ben kendimi ve haysiyetimi bunca yıldır pekala korudum. Ama meslek ne olacak? Yönetmenler birliği, oyuncu birlikleri yoktular. Çünkü herkes verilen ayarı aldı. Bu kurşundan yara aldım ve kendime söz verdim: Meral, bunu unutmayacaksın. Unutturmayacağım kalbime. Benim bu sektörle kaçıncı yüzleşmemdir bu ya…"
Bu arada Meral Okay, Sender’in kurucularından olmayıp, çeşitli tekliflere rağmen derneğimizin üyesi de değildir. Yaşadıklarından dolayı üzgün olmasını anlayabiliriz ama yalnız bırakıldığı da doğru değildir. Biz Senaryo Yazarları Derneği olarak sansüre, baskıya ve tehtide karşı tavrımızı kime karşı yapılırsa yapılsın sürdürmeye devam edeceğiz."
Radikal’in haberne göre, SENDER ayrıca 14 Ocak tarihli basın açıklamasını da hatırlattı. 14 Ocak’taki açıklama şöyle:
MUHTEŞEM YÜZYIL
Dizi filmler ve sinema filmleri romanlar gibi, zaman zaman tarihsel olayları temel alabilir. Bu tür eserler belgesel olmadıkları için olayları tarih dersi gibi anlatmaları beklenmemelidir. Senaryo yazarı, tarihsel bir olayı yazarken, tarihsel kişi ya da kişileri karakter olarak seçerken, doğaldır ki tarihsel gerçeklere bağlı kalmak zorundadır. Ama yazarın sorumluluğu sadece “nesnel gerçekler”e bağlı kalmaktır. Bu nesnel gerçeklerden yola çıkarak kendi bakış açısını, yorumunu ve üslubunu seçmekte özgür olmalıdır. Tüm sanat eserlerinde olduğu gibi film senaryolarında da, yazarın “resmi tarih”i tekrar etmesi, buna bağlı kalması, tarihi bir belgesel ya da bilimsel kitap yaklaşımı içinde olması beklenmemelidir.
Senaryo yazarının buradaki sorumluluğu, tarihsel olayları doğru aktarmaktır ama eserini yaratırken “kurmaca” yapabileceği özgür bir alanı da mutlaka olmalıdır. Seyircilerin, okurların tarih kitabı okumanın dışında bu tür film ve romanlara yönelmesinin temel sebebi de budur. Yaşanmış her şey hikaye olarak değer taşımayabilir. İnsan ilişkileri, ruhsal durumlar, hayatın içindeki küçük ayrıntılar bir film senaryosu için çok daha önemli olabilir. Bu tür dramalar, üzerinde durulmayan, tarihsel ya da belgesel değer taşımayan detayları kurmacanın da olanaklarını kullanarak yorumlayabilir, ön plana çıkarabilirler.
Bir senaryo yazarının sadece yaşanmış olayları anlatmak, bilgi vermeye odaklanmak, tamamıyla nesnel bir bakış açısına bağlı kalmak gibi bir misyonu da yoktur. Dünya, tarih yazımında bile mutlak bir nesnellik olmadığını tartışıyorken bizim hala bu tartışmaları yapıyor olmamız sanatsal gelişmemizin önünde bir engel oluşturmaktadır.
Filmler, tarihsel olayları konu alarak, bunlara başka bakış açıları getirerek hem tarihsel olaylara olan ilgiyi arttırmakta hem de tarihin yeniden yorumu için yeni tartışmalar ve olanaklar doğurmaktadır. Soruna bir de bu açıdan yaklaşmakta yarar vardır.
Tarihi romanlar, filmler ya da diziler yayınlandığında, eleştiriden çok karalamaya yönelik olarak yapılan tartışmaların arkasından önce uyarı sonra da sansürün geldiğini görüyoruz. Sansür, yaratıcı gelişmenin önündeki en önemli engellerden biridir.
Biz Senaryo Yazarları Derneği olarak Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili yapılan engellemelere ve sansüre karşı olduğumuzu bildiriyor, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaratıcıların önünü açmak için özgür bir çalışma ortamı diliyoruz."
MERAL OKAY NE DEMİŞTİ ?
"Kadın derneklerinin neredeyse tamamı aradı, ‘Meral Hanım yanınızdayız’ dedi. Üye olduğum MESAM ve MSG eve mektuplar, çiçekler gönderdi. Ama asıl bu mesleğin erbabı olanlardan, kurucularından da olduğum Senaryo Yazarları Derneği’nden çıt yok.Çıkıp da bir basın açıklaması, ‘Dernek olarak meslektaşımıza yapılanı protesto ediyoruz’ sözü yok. Ben loncanın, mesleğin onuruna inanırım, o yüzden bu süreçte beni en çok yaralayan meslektaşlarımın sessizliğiydi. Bu işler Taksim’de megafonla yürümekle olmuyor. Başbakan’a verilen yetkilerle gün gelecek sürelerini kısaltmak istediğiniz dizilerin hiçbirini yapamayacaksınız. Beni sevmek zorunda değilsiniz ama aynı mesleği yapıyoruz. Bu, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasıdır.Beni hangi endişeyle yalnız bıraktıklarını anlıyorum ama saygı duymuyorum. Ben kendimi ve haysiyetimi bunca yıldır pekala korudum. Ama meslek ne olacak? Yönetmenler birliği, oyuncu birlikleri yoktular. Çünkü herkes verilen ayarı aldı. Bu kurşundan yara aldım ve kendime söz verdim: Meral, bunu unutmayacaksın. Unutturmayacağım kalbime. Benim bu sektörle kaçıncı yüzleşmemdir bu ya…"