16 Haz 2012 11:34
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:47
MEHVEŞ EVİN, CNNTÜRK'ÜN AYŞENUR ARSLAN KARARINI TOPA TUTTU; İŞGÜZARLIK!
Milliyet yazarı Mehveş Evin, CNN Türk'ün Ayşenur Arslan kararını sert bir şekilde eleştirdi.
Mahallenin ablası da gitti
Eskiden gazeteciler bir araya geldiğinde medya dedikodusu yapılır, üç beş kahkaha atılırdı. Uzun zamandır dedikodunun bile tadı kalmadı. Herkes tatsız. Herkes şikâyetçi. Herkes bir arayış içinde. Herkes, kurumun (ve siyasi ortamın) baskısından yaka silkiyor. Ve inanın, A gazetesi veya B kanalında “durum” pek farklı değil.
İşte bu ortamda kalkıp her sabah, medyada konuşulanlar kadar konuşulamayanları programa taşımak, kolay iş değil... Herkesin tırım tırım kaçtığı bir dönemde tutuklu gazetecileri ve ifade özgürlüğünü gündemde tutmak da... “Medya Mahallesi” bunu yapıyordu. Ama “bir sabah, ansızın” program yayından kaldırıldı.
Ayşenur Arslan, yıllarca “mutfak”ta çalıştı. Ekran arkasındaki mesleki birikimini, CNN Türk ekranına taşıdığında kimse bu kadar tutacağını tahmin etmiyordu.
“Medya mahallesi” tutmakla kalmadı. Basının en prestijli programlarından biri oldu. Hatta taklitleri yapılmaya çalışıldı. Olmadı, çünkü Arslan haber heyecanı, medya deneyimi ve hâkimiyetiyle farkını ortaya koydu...
İşgüzarlık mı?
Programa medyanın her kesiminden konuk çağırıyordu Ayşenur. Çanak sorular sormuyor, doğru olduğuna inandığından şaşmıyordu. Bunu yaparken çizgisi belliydi. Hükümete kayıtsız şartsız teslim olan medya figürleri de, tartışma yaratan habere imza atan muhabir de, siyasi liderler de onun programında konuk olmayı “prestij” sayıyordu.
Eğer “erken tatile” çıkmasaydı, Bülent Arınç programına konuk olacaktı.
Medya Mahallesi’nden ve Ayşenur’dan şimdi di’li geçmiş zaman kipiyle konuşuyor olmak çok tuhaf. Evet, pek çok “göze batan” gazeteci gibi o da hedef tahtasına yakın olduğunu biliyordu.
Arslan’ı “mecburi tatile” çıkaran şey, gazeteci Avni Özgürel’le Kandil’i konuşmak oldu... Oysa aynı gazeteci, hükümete en yakın gazetelerden Yeni Şafak’ta birkaç gün sonra çarşaf gibi röportaj verdi, kimse işinden olmadı!
Medyada “hassasiyetler”, “korku”lar, “aman şimdi bunu yapmayalım”lar hep oldu. 2000’li yıllarda bazı tabular aşıldı ama yeni “tabu”lar listelere eklendi. Eskiden MGK medyaya “balans ayarı” verirdi, şimdi hükümet veriyor.
Erken tatilciler!
Başbakan, medya patronlarıyla toplantı yapıp “terörle ilgili yayınlarınıza dikkat edin” dediğinden beri kimsenin bir şey demesine gerek kalmadı. “Omerta” iyi işledi. Medyada gazeteci sepetlemeler aldı başını gitti.
Andıçın yerine zararsız bir tabir de bulundu: Erken tatil!
Eh, patronların çalışanlardan çok daha fazla kaybedeceği şey var! En başta para ve güç. Bu ikili zaten her şeye hükmediyor. Üstüne üstlük koskoca askerlerin, belediye başkanlarının, akademisyenlerin bir aramayla, bir suçlamayla hapse yollandığı günlerdeyiz... Artık organize suçlar mı kapınızı çalar, terör örgütüyle mücadele ekipleri mi, hiç bilinmez...
Fakat denklemi para, güç ve korku üzerinden kurup, bu kadar kolay teslim olmak, bir medya kuruluşunun saygınlığına -hadi “business diliyle” konuşalım- marka değerine er ya da geç yansır. Biz sefil gazetecilerin kaybedeceği ise ancak aldığımız sefil maaş olabilir. Cebimizde, özgürlüğümüz ve değerlerimiz kalır.
“Erken tatilciler” kervanına zorla katılan gazetecilere gelince. Onlar ne yüreklerden, ne de hafızalardan silinir.
Eskiden gazeteciler bir araya geldiğinde medya dedikodusu yapılır, üç beş kahkaha atılırdı. Uzun zamandır dedikodunun bile tadı kalmadı. Herkes tatsız. Herkes şikâyetçi. Herkes bir arayış içinde. Herkes, kurumun (ve siyasi ortamın) baskısından yaka silkiyor. Ve inanın, A gazetesi veya B kanalında “durum” pek farklı değil.
İşte bu ortamda kalkıp her sabah, medyada konuşulanlar kadar konuşulamayanları programa taşımak, kolay iş değil... Herkesin tırım tırım kaçtığı bir dönemde tutuklu gazetecileri ve ifade özgürlüğünü gündemde tutmak da... “Medya Mahallesi” bunu yapıyordu. Ama “bir sabah, ansızın” program yayından kaldırıldı.
Ayşenur Arslan, yıllarca “mutfak”ta çalıştı. Ekran arkasındaki mesleki birikimini, CNN Türk ekranına taşıdığında kimse bu kadar tutacağını tahmin etmiyordu.
“Medya mahallesi” tutmakla kalmadı. Basının en prestijli programlarından biri oldu. Hatta taklitleri yapılmaya çalışıldı. Olmadı, çünkü Arslan haber heyecanı, medya deneyimi ve hâkimiyetiyle farkını ortaya koydu...
İşgüzarlık mı?
Programa medyanın her kesiminden konuk çağırıyordu Ayşenur. Çanak sorular sormuyor, doğru olduğuna inandığından şaşmıyordu. Bunu yaparken çizgisi belliydi. Hükümete kayıtsız şartsız teslim olan medya figürleri de, tartışma yaratan habere imza atan muhabir de, siyasi liderler de onun programında konuk olmayı “prestij” sayıyordu.
Eğer “erken tatile” çıkmasaydı, Bülent Arınç programına konuk olacaktı.
Medya Mahallesi’nden ve Ayşenur’dan şimdi di’li geçmiş zaman kipiyle konuşuyor olmak çok tuhaf. Evet, pek çok “göze batan” gazeteci gibi o da hedef tahtasına yakın olduğunu biliyordu.
Arslan’ı “mecburi tatile” çıkaran şey, gazeteci Avni Özgürel’le Kandil’i konuşmak oldu... Oysa aynı gazeteci, hükümete en yakın gazetelerden Yeni Şafak’ta birkaç gün sonra çarşaf gibi röportaj verdi, kimse işinden olmadı!
Medyada “hassasiyetler”, “korku”lar, “aman şimdi bunu yapmayalım”lar hep oldu. 2000’li yıllarda bazı tabular aşıldı ama yeni “tabu”lar listelere eklendi. Eskiden MGK medyaya “balans ayarı” verirdi, şimdi hükümet veriyor.
Erken tatilciler!
Başbakan, medya patronlarıyla toplantı yapıp “terörle ilgili yayınlarınıza dikkat edin” dediğinden beri kimsenin bir şey demesine gerek kalmadı. “Omerta” iyi işledi. Medyada gazeteci sepetlemeler aldı başını gitti.
Andıçın yerine zararsız bir tabir de bulundu: Erken tatil!
Eh, patronların çalışanlardan çok daha fazla kaybedeceği şey var! En başta para ve güç. Bu ikili zaten her şeye hükmediyor. Üstüne üstlük koskoca askerlerin, belediye başkanlarının, akademisyenlerin bir aramayla, bir suçlamayla hapse yollandığı günlerdeyiz... Artık organize suçlar mı kapınızı çalar, terör örgütüyle mücadele ekipleri mi, hiç bilinmez...
Fakat denklemi para, güç ve korku üzerinden kurup, bu kadar kolay teslim olmak, bir medya kuruluşunun saygınlığına -hadi “business diliyle” konuşalım- marka değerine er ya da geç yansır. Biz sefil gazetecilerin kaybedeceği ise ancak aldığımız sefil maaş olabilir. Cebimizde, özgürlüğümüz ve değerlerimiz kalır.
“Erken tatilciler” kervanına zorla katılan gazetecilere gelince. Onlar ne yüreklerden, ne de hafızalardan silinir.