MEHMET YILMAZ MEDYARADAR'A KONUŞTU: AKİLLERİN ÇOĞU APTAL, FEHMİ KORU KİFAYETSİZ!
Hürriyet Gazetesi'ndeki muhalif yazılarıyla dikkat çeken Mehmet Y. Yılmaz Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e samimi açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarlarından biri Mehmet Yılmaz. Bugüne dek otuza yakın yayının kurucu genel yayın müdürlüğünü yaptı.
Dergicilik deyince akla ilk gelen isim.
Doğan Burda Dergi Yayıncılık İcra Kurulu Başkanlığı görevini sürdürüyor ve Hürriyet Gazetesi’nde köşe yazarı.
Son dönemde yazıları hayli sert, birçok ismin kaleme alamadığı yazıları cesurca yazıyor. Pazartesi soruları ile de farklı bir soluk getirdi. Unutmamak ve unutturmamak için farklı bir yöntem meşhur Pazartesi soruları.
Mehmet Yılmaz, son günlerde hayli ilgimi çekiyordu yazılarıyla… Aradım ve kırmadı, çok kibar ve bir o kadar da samimi. Medyadan girdik, siyasetten çıktık. Tabii Fehmi Koru’nun da kulaklarını epeyce bir çınlattık. Yılmaz’a göre medyada bir sorun var, sorunun kaynağı ise medya patronları değil, hükümetin bizzat kendisi. İşte o samimi röportajın detayları.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Mail: [email protected]
Twitter: gazetecalev
Mehmet Bey, aslında sizinle konuşmak istediğim o kadar çok konu var ki. Siyasete ağırlık vereceğim ama önce medyanın son tahlildeki durumunu konuşmak isterim. Öncelikle şunu sormak istiyorum. Keskin bir kalemsiniz, oldukça sert yazılarınız var. Zor olmuyor mu sizin için böyle bir dönemde bu yazıları kaleme almak?
Bir defa “keskin kalem” tabirine itirazım var. Ben gazeteciyim ve olabildiğince açık, net, kısa ve kolay anlaşılabilir yazmam gerekiyor. Ben böyle yazdığım için belki keskinmiş gibi geliyor olabilir ifadeler. Lafı çok dolandırmamak gerekiyor, sayfada da zaten böyle bir yerim yok. Gazeteci ne düşünüyorsa onu söylemeli, onu yazmalı. “Zor mu” diye sordun, bana bir zorluğu yok. Gazete yönetimiyle de, gazetenin sahibiyle de, genel yayın yönetmeni ya da yazı işleri ile bir sorun yaşamıyorum yazdıklarımdan dolayı.
MEDYA PATRONLARINI DEĞİL, HÜKÜMETİN BAŞINDAKİ KİŞİYİ KINIYORUM
Medyanın işlevi son yıllarda oldukça sorgulanır hale geldi. Özellikle medya üzerinde hükümet baskısından söz ediliyor, katılıyor musunuz sizde buna?
Kesinlikle… Hiç kuşkusuz büyük bir baskı var. Öyle bir dönemden geçtik ki birçok gazeteci, haberci televizyoncu işini yapamaz duruma geldi. NTV televizyonunun hali ortada... Bütün bunların bir tek nedeni var. Hükümetin daha doğrusu doğrudan doğruya Başbakan’ın eleştiriye tahammülsüz, hoşgörüsüz oluşu... Elinde de muazzam bir devlet gücü var. Aydın Doğan’ın karşılaştığı durum ortada, böyle bir ortamda gazete ve televizyon sahiplerini de çok kınayamıyorum. Kınamam gereken kişi hükümetin başında olan kişidir. Öte yandan bir de medyaya şekil verme çabası içinde oldular iktidara geldiklerinden bu yana. Bazı gazetelerin el değiştirmesi, bazı insanlara bazı TV ve gazeteleri almaları için yapılan zorlamalar, baskılar ciddi bir sorun yaratıyor basın özgürlüğü üzerinde. Tüm bunlar ciddi bir baskı unsuru.
BAŞBAKAN’IN RAZI OLDUĞU SINIRLAR İÇİNDE BASIN ÖZGÜR
O halde basın özgürlüğünden böyle bir ortamda söz etmek çok da mümkün olmasa gerek?
Basın özgür ama Başbakan’ın razı olduğu sınırlar içinde. Onun özgür bıraktığı kadar. Böyle bir ortamda özgürlük nasıl olur siz düşünün.
Türkiye’de şu süreçte gazetecilik yapmak zor galiba?
Hiçbir zaman kolay olmamıştı zaten. Daha öncede bundan çok kolay ve farklı değildi. Daha önceki dönemlerde fark, hukukun bu kadar çarpılıp, bükülemiyor olmasıydı. Böyle bir tablo var karşımızda.
Birçok muhalif diyebileceğimiz gazetecide bu dönemde işinden, köşesinden oldu. Hatta meslektaşlarımız bu durumdan hükümeti mesul gösterdi, doğru mu var mı hükümet talimatıyla gazeteci görevden alma diye bir durum?
Tüm bunlar var ya işte bahsettiğim o eleştiriye hoşgörüsüzlüğün göstergesi. Bu şekilde ortaya çıkıyor. Halk bu şekilde fark ediyor hükümetten medyaya yönelik baskıları. Onlar olmasaydı bu baskı bu derece hissedilmezdi. Sayı hayli fazla, işsiz kalan gazetecilerin sayısını bile hatırlamıyorum.
HASAN CEMAL’İ BELKİ MİLLİYET’TEN ATABİLİYORSUN AMA SESİNİ KESEMİYORSUN
Peki, nerede son bulur bu süreç; ya da bahsettiğiniz bu ortamda nasıl gazetecilik yapılır?
Yapılabildiği kadar ya da herkes yapabildiği kadar yapmaya çalışıyor. O kadar da karamsar değilim ben, Türkiye’nin geleceği açısından şahsen. Bir de zaten artık mevcut konvansiyonel medyaya da ihtiyaç yok sözümüzü söylemek için. İnternet var. Hasan Cemal bak internet ortamında yazmaya başladı. Hasan Cemal’i belki Milliyet’ten atabiliyorsun ama sesini kesemiyorsun. Zaman içinde iktidar sahipleri bunu fark ederlerse ki fark edilecektir zamanla.
Oraya da bir baskı gelir mi?
Oraya ne baskısı yapacaksın? Bir blok açarım, evimdeki bir bilgisayarla her şeyi yazabilirim. Oraya ne yapsınlar? En fazla hapse atabilir ama yapılacak o baskının da bir sınırı var.
KUVVETLİ BİR OTOSANSÜR VAR
Medyada son yıllarda en büyük sorunun otosansür olduğu söyleniyor. Sanki gitgide de yoğunlaşıyor?
Evet, kuvvetli bir otosansür var. Esas sansürün tehlikeli olanı da budur. Gazete yöneticilerinin bazı haberleri görmek istememeleri, yazarların bazı konulara özellikle girmekten kaçınması, kuşkusuz ki bu büyük bir sorun.
HERKES SIRASINI BEKLİYOR
Peki, yazar arkadaşlarınıza baktığınızda sizi şaşırtanlar oluyor mu hiç, “Ya arkadaş bu böyle yazmazdı ya da bu meseleye böyle bakmazdı” dediğiniz kişiler var mı?
Beni şaşırtan arkadaşlarım yok, yazmaya devam edenler zaten zaman içinde elendiği için herkes sırasını bekliyor diye düşünüyorum.
Sizin öyle bir korkunuz yok galiba, son derece muhalif yazılar kaleme alabiliyorsunuz?
Benim bir korkum yok çünkü ben gazeteciyim bildiğimi yazarım. Ne zamana kadar; gazete yöneticileri buna izin verene kadar, “Artık yazamazsın” diyene kadar. O zamana kadar da bildiğimi yazarım. Hiçbir bir korkum yok.
GAZETE YÖNETİMİNİ ZOR DURUMA DÜŞÜRMEMEM GEREKİR
Yazarken kendi iç sesinizi dinleyip de ya “Bunu yazmazsam daha iyi olur” dediğiniz oluyor mu, yani bir nevi otosansür uyguluyor musunuz sizde?
Olur. Kuşkusuz diyorum. Birincisi aklıma gelen her şeyi aklıma geldiği gibi yazmamaya gayret ediyorum. Çünkü daha hassas bir dönemdeyiz. Gazete yönetimini zor duruma düşürmemem gerekir. Gazeteci olarak sorumluluğum okuyucularıma olduğu kadar gazeteyi yöneten meslektaşlarıma karşı da var. Onları zora düşürmemeye dikkat ediyorum. Hakaret etmemeye özen gösteriyorum. Elbet zor.
Ne kadar acı ama!
Çok acı değil bu normal olması gereken bir şey. Her rejimde gazeteci gazetesinin yönetimindeki meslektaşlarıyla uyum içerisinde olmalıdır prensip olarak.
HİÇ BİR DÖNEM BU KADAR BASKI OLMADI
Bugüne dek otuza yakın yayının kurucu genel yayın müdürlüğünü yaptınız, birçok başarılı kitap kaleme aldınız ve geçmiş dönemleri de gördünüz, peki bundan önceki dönemler nasıldı, hep böyle miydi?
Şimdi her zaman hükümetler Türkiye’de gazeteciler ve gazete yönetimleri üzerinde baskı kurmuştur ama hiçbir zaman bu dönemdeki gibi olmadı. Askeri dönemlerde gazete yöneticisi değildim, o nedenle konuşmam ve bir iddiada bulunmam doğru olmaz. Yankı Dergisi’nde Yazı İşler Müdürüydüm 12 Eylül’den sonra. Ardından da askere gittim gazetecilikle bir işim kalmadı. Ama benim bildiğim hiçbir dönem böyle bir baskı, böyle bir ortam yoktu.
BAŞBAKAN HİÇBİR ZAMAN DEMOKRAT OLMADI
Ama Başbakan Erdoğan da yıllar önce böyle baskılara maruz kalmadı mı, bildiğim kadarıyla çıkacak ekran bulamıyordu. Çok çekti, böyle zorlukları çeken kişinin bugün bunları yapması normal mi?
Hiçbir zaman demokrat olmadı, sorun o. Türkiye’de zaten merkez sağ siyasetinin hiçbir zaman demokrat olamamış olmasında sorun. Gerçi solcular da çok farklı değil. Demokrat olabilseydik zaten bugün yaşadığımız sorunların hiç birini yaşamıyorduk. Bundan 20 sene önce çözülmüştü problemlerimiz.
Nasıl olunur demokrat?
Bu şartlar altında olunamaz.
BİRİLERİNE YARANMAK İÇİN KALEM OYNATILMAZ
Yandaş ve Candaş meselesinin neresindesiniz, nasıl bakıyorsunuz buna?
Gazeteci nasıl düşünüyorsa öyle yazmalı. Birilerine yaranmak için iktidar nimetlerinden faydalanmak için yazmamalı. Yazdıkları konuda öyle düşünüyorlarsa gerçekten mesele yok ama çıkar için, güç elde etmek için yazıyorlarsa bu olmaz, yanlış.
Hürriyet Gazetesini sormak istiyorum size… Amiral Gemisi filika oldu deniyor. Bu eleştiriye ne dersiniz?
Kim söylüyor?
HÜRRİYET BUGÜN HÂLÂ TÜRKİYE’NİN EN ETKİLİ GAZETESİ
Medyadaki birçok ismin görüşü bu yönde.
Komplekslerinden söylüyor olabilir, yetersiz, kifayetsiz olduklarından söylüyor olabilirler. Hürriyet bugün hala Türkiye’nin en etkili gazetesi. Bu arkadaşlara gülüyorum ve nerede yazıyorlar onu da bilmiyorum.
Mesela Fehmi Koru bu görüşte…
Ya Fehmi Koru’nun değerini ölçmek için Fehmi Koru’nun bugüne kadar çalıştığı yayınlara halkın verdiği değere bakın. Fehmi Koru’nun değeri o kadardır.
FEHMİ KORU KİFAYETSİZ BİR İNSAN
Geçtiğimiz günlerde Fehmi Koru ile ilgili bir yazınız vardı, Hürriyet’ten post kapamadı dediniz. Nedir o işin içyüzü,gerçekten öyle mi oldu?
O dönemdeki yazıları okursanız, “Aydın Doğan iyi, yanındaki adamları kötü” tarzında, tüm bunların bir tek amacı vardı. Hürriyet’te post kapabilmek... Ama kifayetsiz bir insan olduğu için mesleki açıdan bence Hürriyet’te bir yer bulamazdı kendisine zaten. Yapabileceği şeyin en iyisi şu an yaptığı gibi sağa sola sataşmak. Onu da yapmaya devam ediyor. Layık olduğu yer orası zaten.
OKUNMASAYDIM BANA EN DEĞERLİ KÖŞEYİ VERMEZLERDİ
Sizin bu post çıkışınızın ardından Fehmi Bey’den de aynı sertlikte bir yazı geldi. Hatta sizin okunmayan bir yazar olduğunuzu iddia etti.
Okunmasaydım Hürriyet Gazetesi yöneticileri bana Hürriyet Gazetesi’nin en değerli köşesini vermezlerdi. Ben Aydın Doğan’ın çocuğu değilim. Bana orada o köşeyi verdilerse elbet bir sebebi vardır. Bunun bilinmesi gerekir.
Yanlış hatırlamıyorsam Rodos’a birlikte gidip hatta aynı safta namaz kılmıştınız değil mi?
Evet doğrudur. Aydın Bey onu da götürmüştü.
Peki, ne oldu da o samimiyet bir anda bitti?
Benim hiçbir zaman samimiyetim olmadı Fehmi Koru ile. Benim arkadaşım değildir, hazzetmem de fikirlerinden. Aynı ortamda Aydın Bey’in misafiri olduğu için ben de misafiri olduğum için doğal olarak misafirler ev sahibine saygı gösterir. Ev sahibine gösterdiğin saygıyı diğer misafirlerine de göstermek gerekir, ben de öyle yaptım.
Geçenlerde Bekir Coşkun ile röportaj yaptığımda Hürriyet hakkında da konuştuk. Gazetenin Yılmaz Özdil sayesinde okunduğunu söylüyor, katılıyor musunuz?
Hayır, katılmıyorum yanlış. Bir yazarla bir gazetenin okunurluluğu birbirine bağlı değildir. Türkiye’de çok yazarlar oldu gazete değiştiren, her taş yerinde ağırdır. Yılmaz şu anda önemli bir gazetede, önemli bir köşede, önemli bir okur talebine cevap veriyor. Aynı şey bir başka gazeteye gittiğinde olur mu onu bilemeyiz bunu şimdiden söylemek zor. Bunlar boş laflar. Bekir Coşkun’a da yakıştıramadım. Nasıl böyle söyler düşünür anlaması güç.
HÜRRİYET ESKİDEN DAHA FAZLA ÖZEL HABER YAPARDI
Size göre Hürriyet’i elinize aldığınızda doyurucu mu atılan manşetler? Hakikaten iyi gazetecilik yapılabiliyor mu Hürriyet’te?
Bir kitle gazetesinden söz ediyoruz. Bu kitle gazetesinden bir defa her görüşe yer olmalı. Hürriyet’te de hemen hemen her görüşe yer var. Kapsayıcı olmalı verdiği haberler, o gün memlekette, dünyada ne olup bitiyor onu yansıtmalı ve bunu yapmalı, evet bunu da Hürriyet yapıyor. Bunun üzerine Hürriyet’i eleştiremez miyim evet eleştiririm. Hürriyet eskiden daha fazla özel haber yayınlayan ve bu haberlerle gündemi belirleyen bir gazeteydi, orada bir problem var ama bu gazete yönetiminin gazeteciliği bilmemesinden kaynaklanmıyor. Haksızlık edilmemesi lazım...
GAZETE YÖNETİCİSİNİN MARİFETİ GAZETESİNİ AYAKTA TUTABİLMEK
Neden kaynaklanıyor peki?
Nasıl bir Türkiye’de yaşadığımız ortada değil mi? Nasıl bir hükümet nasıl bir Başbakan. Gazete patron ve gazete yöneticilerinin nasıl baskılar altında olduğunu görmemek mümkün mü? Böyle bir ortamda “vay sen niye bunu yaptın vay sen niye onu yapmadın” eleştirilerini doğru bulmuyorum. Şu anda gazete yöneticisinin marifeti gazetesini ayakta tutabilmek... Hürriyet’i yönetenlerde şu an bu gazeteyi ayakta tutmayı becerebiliyor ve Hürriyet hala Türkiye’nin en önemli gazetesi.
Sanırım en büyük talihsizlik medya patronlarının sadece gazeteci olmayıp iş adamı da olması. Hükümete göbek bağı ile bağlı olunca böyle oluyor galiba?
Hiç fark etmez, olmasa da oluyor. Sonuçta Aydın Bey’in devletle bir ilişkisi olduğu için 1 milyar dolar ceza ödemedi.
VERGİ CEZASI BİR SİNDİRMEYDİ
O bir sindirme miydi?
Sindirme değildi de neydi peki? O müfettiş nerede raporu yazan? Tayin oldu İngiltere’ye. Niye bu kadar önemli bir müfettişti de gelir idaresinin başında değil, ya da maliyenin önemli bir kurumlarının başında yönetici değil de nerede olduğunu bile bilmiyoruz.
AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’a sormuştum ben bu vergi cezası meselesini o sizin gibi düşünmüyor bu konuda. “Bu ticari bir müessese, Türkiye’de bütün kurumlar kuruluşlar denetlenecek, Doğan grubu denetlenmeyecek mi? Bu doğal değil mi? En fazla verginin kaçırıldığı, en fazla işçi istismarının yapıldığı kuruluşlar medya kuruluşları” demişti.
Şamil Tayyar bir yalancı… Gelsin bütün iş müfettişleriyle bu kurumlara girsin. 1 tane sigortasız çalışan var mı, bir tane aldığı maaşın daha altında sigortalı gösterilen var mı baksın. Yasal olmayan hiçbir şey yok. Ben bu dergi şirketinin yöneticisiyim. Herkes hakkını alır, hiçbir usulsüzlük yok.
AYDIN DOĞAN GAZETE PATRONU OLARAK ÖNEMLİ BİR FİGÜRDÜR
Aydın Bey’in de işi hiç kolay değil galiba, ne durumda şimdilerde?
Aydın Bey patronum, patronum olmasından da öteye arkadaşım sayılır. Beraber birçok şeyi paylaştığım bir isim. Benim büyüğüm, benden 20 yaş büyük. Aydın Doğan gazete patronu olarak önemli bir figürdür. Bende onun sahibi olduğu kurumlar içerisinde 4 tane gazete yayımladım. 1 tane gazetenin de ayrıca genel yayın müdürlüğünü yaptım. Aydın Doğan yerine bir başka patron olsaydı mesela Tansu Çiller iktidarı döneminde Susurluk skandalı ortaya çıkartılabilir miydi? Çıkartılamazdı. Nitekim o tarihte biz Radikal Gazetesi’nde Susurluk kazasının ertesinde “Gladio kamyona çarptı” diye bir sürmanşet attığımız gün Radikal’in rakibi olan Yeni yüzyıl gazetesindeki haber Susurlukta trafik kazası, milletvekili yaralandı şeklindeydi başlık buydu.
Peki, medyada bir dönüşümden söz etmek mümkün mü ve bu süreç nerede son bulur?
Hiçbir zaman bitmez bu süreç. Dünya sürekli değişiyor tabii ki medyada ona uygun olarak değişecek. Ama bu değişim olumlu mu olur olumsuz mu bu konuda bir şey diyemem. Memleketin demokratik iklimine bakmalı. Mesela Fazıl Say’a ceza verilmesini insanların yüzde 40’ı olumlu buluyor bu memlekette. Memleket genel olarak demokrasiye doğru eğilemiyor, sorunumuz bu. Önceden askeri vesayetçiler vardı. Şimdi dini vesayetçiler var. Bir şey değişmiyor. Ne zaman değişir. İnşallah fazla geç olmaz.
PAZARTESİ SORULARI CEVAPSIZLIĞI PROTESTOYDU
Unutmamak ve unutturmamak için farklı bir yöntem meşhur Pazartesi sorularınız. Farklı bir metot... Peki, sorular ne durumda, cevapsız kalmaya devam mı?
Şimdi Türkiye’de gazetelerde bir şey yazarsın verilecek bir cevapları varsa hemen çıkarlar açıklama yaparlar. Ama haklı bir soru soruyorsan sus pus olurlar. Hiçbir cevap vermezler. Suudi Kral’ın hediyeleri ile başladı bu iş, sonrada Bülent Arınç’a suikast iddiası, sonrada KPSS sorularının çalınması. Bununla ilgili hiçbir şey söylemiyorlar farkındaysan. Bende bu cevapsızlığı protesto için artık herkese mal ettiğimi düşünüyorum. Artık herkes biliyor ki Suudi Arabistan bir takım hediyeler verdi devlet büyüklerimizin eşlerine. Onlar da bunu beyan etmediler, kendi kasalarına koydular. Ve sessizce geçiştirmeye çalışıyorlar. Ben işimi yaptım gazeteci olarak.
Durmak yok sormaya devam mı?
Yok, artık sormama gerek kalmadı. Herkes biliyor ve kendi kafasında zaten artık bunları sorguluyor. Her zaman Abdullah Gül’ün fotoğrafını gördüklerinde akıllarına Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri geliyor. Bu benim için yeterli.
Bu Pazartesi sorularınız nedeniyle bahsi geçen isimlerden hiç sizi bizzat arayanlar oldu mu?
Bizzat değil ama dolaylı haber göndermeler oldu ama beni tatmin edecek cevaplar değildi hiç biri.
NTV’YE ÇOK YAZIK OLDU
Bu arada haber kanallarını nasıl buluyorsunuz. Az önce NTV’nin halini gördük demiştiniz de merak ettim?
NTV’nin hali içler acısı. NTV patronuna yönelik baskıların ardından bir kimlik değiştirdi ve bence çok yazık oldu. Önemli bir haber kanalıydı. Türkiye’nin belki de en çok izlenen kanalıydı ve farklı seslere yer veriyordu. Şimdi öyle değil. Şu an CNN TÜRK iyi. Hiç olmazsa farklı seslere yer verebiliyor. Habertürk de fena değil. Diğer kanalları da seyredilir bulmadığım için seyretmiyorum.
Ya gazeteler, onları nasıl buluyorsunuz, doyurucu mu?
Ben çok gazete okuduğum için her şeyden haberdarım. Tek bir gazete okusam nasıl bulurum, haberleri doyurucu olur mu bilemiyorum. Ondan o kadar emin değilim artık.
TEPKİLER SÖZCÜ GAZETESİ’Nİ YARATTI
Sözcü Gazetesi birçok gazetenin toplamından çok satıyor. Hayli de muhalif, takip ediyor musunuz?
Bu bir tepkinin göstergesi. Hükümetin yaptığı baskı, işsiz bırakılan gazeteler, bazı şeylerin gazetelerde yazılamıyor, okunamıyor olmasına duyulan tepki Sözcü diye bir gazete yarattı. Sözcü’nün satışına baktığımda Hürriyet’ten, Posta’dan sonra okunan bir gazete haline geldi. Milliyet’ten de Habertürk’ten de çok satıyor. Yandaş medyanın toplamından daha çok satıyor bu büyük bir başarı. Hatta enteresan bir başarı…
Hükümet baskısı diyoruz ama Sözcü hala çok cesur manşetler atıyor. Buna ne demeli?
Hükümet sanırım onu da susturmanın yaratacağı görüntünün iyi bir görüntü olmayacağını düşünüyordur.
Hangi görüntü, onlarca gazeteci cezaevinde değil mi?
Var evet. Ama hâlâ zevahiri kurtaracak bazı şeyler gerekiyor.
Bir gazetecinin darbecilik ve yahut terör örgütüne üyelikten yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu akla yatkın mı?
Şimdi terör örgütü üyeliğiyle yargılanan gazetecilerin hepsi gazetecilik yaptıkları, bir gazetede çalıştıkları haber yaptıkları, yazı yazdıkları, fotoğraf çektikleri için yargılanıyorlar. Elinde silahla yakalanan bazı DHKCP‘liler olmuş olabilir, bunların sayısının yüzde 2- 3’ü geçtiğini sanmıyorum. Özellikle bu KCK’ da tutuklanan gazetecilerin hepsiyle ilgili iddianamede “niye bu haberi yazdın, niye o başlığı attın" şeklinde suçlamalar var. Bu gazetecilik faaliyeti, terör örgütüyle bir alakası yok.
Ergenekon Davası’nda bir tahliye umudu var mı, nasıl bir dava bu?
Yok, hiç umudum. Ergenekon Davası’nın gerçek bir yargılama olduğunu düşünmüyorum. Adil bir yargılama yapılmıyor. Onun için çıkacaklarına ilişkin bir umudum yok. Mütalaada çok ağır oldu zaten. Bir tiyatro oynanıyor orada.
BARIŞ GÜZEL BİR LAF
Süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz, çözüm mü barış mı ne koymalı bu sürecin adını?
İsmi hiç önemli değil. Barış güzel bir laf. Herkesin hoşuna gidecek bir kelime. Dolayısıyla barış süreci diyebiliriz, bir sakıncası yok. Önemli olan şu: PKK silahları bıraksın bir defa, sınır dışına mı çıkar, burada mı bırakır bu işin detayı. Önemli olan bir defa çatışmanın, silahla eylem yapıp, insan öldürmenin bitmesi. Bu bittikten sonra geri kalan her şey konuşarak halledilebilir. Ama silah olduğu zaman, insanlar ölmeye devam ettiği zaman bir şeyi konuşmanın ortamı yok. Şimdi o konuşmanın ortamı yaratılacak diye ümit ediyorum. PKK gerçekten silah bırakıp giderse…
Samimiyet var mı?
Ümit ederim ki samimi olsunlar.
Farklı açıklamalar geliyor her iki cepheden de?
Hiç kuşkusuz ki PKK ayak sürüyecektir. Abdullah Öcalan’ın ayrılıkçı Kürt hareketi üzerinde büyük bir karizması var. Dolayısıyla onun söylediği şeyin dışına kolay kolay çıkmazlar ama ayak süreceklerdir. Bunun nedeni ne olabilir. Birincisi ciddi bir uyuşturucu rantı var. Sınır ticaretinden kaynaklanan, yabancı gizli servilerle ilişkilerden kaynaklanan bir rant var. Şimdi PKK silahları bırakacak düze inecek siyaset yapacak ama dağdakilere yer yok o siyaset içinde. Çünkü burada zaten siyaseti yürüten başka kadrolar oluştu bu zaman içinde. Bu gibi nedenlerle PKK, Kandil ayak sürmek isteyebilir ama Öcalan’a da güçlerinin yeteceğini sanmıyorum.
SÜREÇ HÜKÜMETE OY KAZANDIRACAK
Hükümet ciddi bir risk mi aldı dersiniz?
Hükümet bir risk aldı. O aldığı riskin sonucunu da oy olarak alacaktır. Bence olumlu olacak onlar için bu.
Tepkiler de var, görmezden gelemeyiz değil mi?
Ne kadar tepki gösterirsen göster. Şehit cenazesi gelmiyor, kimse ölmüyor. Bu önemli bir şey... Çocuğun askerde ise hele bir de o bölgedeyse, senin için önemli vatandaş olarak bu haberin gelmemesidir. Dolayısıyla bu barışı sağlayan oy olarak karşılığını da alır.
AKİLLERİ APTAL BULUYORUM
Akillerimizi nasıl buluyorsunuz?
Çoğunu aptal buluyorum (gülüyor).
Nasıl yani?
Evet şaşırmayın birçoğunu aptal buluyorum. Akıllı bulmuyorum yani. Akıllının karşılığı akılsız…
Var mıydı böyle bir oluşuma gerek?
Bu süreci tabii halka anlatmanın önemli bir tarafı var. Burada da şöhretli insanları kullanabilirsin. Bir ürün çıkardığında bir şöhreti kullanmıyor musun televizyonda? Mesela Hülya Avşar çıkıp televizyon reklâmlarında ürünleri anlatıyor. Bu da böyle bir şey… O şöhretin halk nezdindeki itibarından yararlanmak için.
Aptal buluyorum dediğiniz için sormak istiyorum. İsimler nasıl var mı içlerinde fiyasko diyebileceğiniz akiller?
Akit gazetesi yazarının Ege’de gidip de insanları ikna edebileceğini düşünmüyorum. Çünkü kendinden başka hiç kimseyi ikna edebileceğine inanmıyorum ben.
GAZETECİLERİN AKİLLER İÇİNDE OLMASI DOĞRU DEĞİL
Gazeteciler de var listede, sizde olmak ister miydiniz?
Bence gazetecilerin orada olması doğru değil. Gazetecinin böyle bir oluşum içinde yeri olamaz. Gazetecinin görevi duyduğunu, bildiğini gördüğünü, inandığını yazmaktır. Köşen de var bu fikirlerini orada yazarsın. Bir halk deyimi var. “Her tuzum var diyene hıyar bende diye koşulmaz.” Bunlarınki ona benziyor. Her şeyede koşulmaz. Gazeteciysen köşende yaz düşündüğünü. Haberinle konuşulur ol. Haberinle kendini dinlet. Orada olmanın manası yok.
“Haberinle konuşulur ol” dediniz de aklıma Milliyet geldi. Bu tutanaklar manşeti epeyce konuşuldu, tartışıldı. Sizce habercilik başarısı mıydı bu?
Bence habercilikti ve önemli iş yaptılar. Ve Hasan Cemal o güzel işi savunduğu için işinden oldu.
Siz olsanız yayımlar mıydınız?
Tabii ki. Hiç yayınlamaz olur muydum? Eleştiriler de olabilir. Hiç mühim değil o haberse verirsin. Başbakan bu haberin yayımlanmasına karşı çıktı, evet çıkabilir bu da onun görüşü ama üslubunu yönetmeyi başaramadığı için Hasan Cemal işsiz kaldı. Kötü olan bu… Bu çok ciddi bir sorun.
Hasan Cemal de yıllarca hükümeti savundu. Ama son zamanlarda ok sanki kendilerine doğrulunca, mağdur olunca eleştirmeye, kızmaya başladılar, yanılıyor muyum?
O zaman onun doğru olduğunu düşünüyorlardı öyle yazıyorlardı ama sonra başka bir şeyin doğru olduğunu düşündüler onu yazdıkları için de işlerinden oldular. Sıra neden onlara geldi durduk yere değil. Fikirlerini açıkladıkları için.
Siyasette de kavga büyük. Başbakan’ın 57. hükümetin devleti zarara uğrattığı gerekçesiyle araştırma komisyonu kurulması talimatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet Bahçeli’yi ne bekliyor?
Devlet Bahçeli’nin başına seçimlerden önce biliyorsunuz çorap örmeye çalıştılar. Kasetler, gizli kameralar, onda amaç MHP’yi barajında altında tutmaktı. MHP baraj altında kalsaydı AKP bugün Anayasa’yı tek başına değiştirecek bir çoğunluğa sahip olacaktı amaç buydu ama bunu yapamadılar. Şimdi bu yöntemle MHP muhalefetini sindirir, Anayasa’da bu barış sürecindeki muhalefetin itirazını ortadan kaldırır mıyız diye ümit ediyorlar ama işe yaramaz. İnandırıcı değil bir defa. Niye 11 yıl sene sonra akıllarına geldi, o dönemi araştırmak. AKP’nin iktidara geldiği seneden bu yana 11 sene geçti.
Peki, o dönemden bir şey çıkar mı?
Bir şey çıkmaz. Çünkü o dönemde batan bankalarla ilgili bütün mahkemeler yargılamalarını yaptılar. Mahkûm olanlar oldu. Ne çıkacak daha?
Devlet Bahçeli “Biz de bu hükümeti araştıracağız” diyor.
Bu hükümeti araştırsan daha çok şey çıkabilir.
Mesela?
Her iktisadi kararın zengin ettiği fakir ettiği insanlar var ve bu hükümette 11 yıldır böyle bir sürü kararlar aldı. O kararları incelersen onların altından kimlere ne çıktı, kim boru hattından faydalandı, kime rafineri kurma izni verildi, kime verilmedi. Gemiler niye alındı, nasıl alındı. Mutlaka bir şeyler çıkar.
Neden hiç yolsuzluk haberleri gazetelerde yok peki?
Olsa ne olur yayınlayacak bir mecra mı var? Ya da öyle bir özgür ortam...
Bu arada sosyal medyada sizi göremiyoruz. Twitter da kullanmıyorsunuz sanırım?
Vaktim hiç yok. Ne facebook, ne twitterım var. Bunların olması için vakit lazım ama benim öyle bir vaktim yok. Twittera her gün bir şeyler yazmak lazım, başkalarının ne yazdığını okumak lazım. Doğan Burda’da 350 kişi çalışıyor. 26 tane dergi çıkıyor, 52 periyot yayın yayınlıyoruz ve bir de her gün köşe yazıyorum. Vakit kalmıyor.
Dergiler nasıl gidiyor?
Gayet iyi gidiyor. Türkiye’de satılan her 3 dergiden birini biz satıyoruz. Bu önemli bir başarı.
Kızınızla aranız nasıl vakit ayırabiliyor musunuz ona?
Yasemin’le ancak telefonda konuşabiliyoruz, çünkü New York’ta yaşıyor.
Yasemin köşenizdeki sert tarzınızı nasıl buluyor? Türkiye’nin içinden geçtiği süreç nedeniyle “Baba bu kadar ağır yazılar kaleme alma “ diyor mu?
Asla. O yazmazsam kızar.
Peki, son olarak buradan kim ne söylemek istersiniz?
Genç gazetecilere bir şeyler söylemek istiyorum. Mesleğe yeni girenler bilsin ki şahane bir iş bu. Yaparken herkesin zevk aldığı... Ama bu işi yaparken düzgün yapsınlar. Az para alabilirler, işsiz kalabilirler ama para için kafalarını öne eğmesinler.
Çok teşekkür ediyorum bu yoğunlukta vakit ayırdığınız için. Çok güzel bir sohbetti benim için.