Mehmet Ocaktan'ın bu yazısı olay yaratacak: Küçük diktatör taslakları, azgın paragözler...
Mehmet Ocaktan Akşam'dan kovulduktan sonra kurduğu Karar.com sitesindeki köşesinde sert bir yazı kaleme aldı.
Yandaş medyada tasfiye operasyonlarında kovulan isimlerden biri
olan Akşam gazetesi eski genel yayın yönetmeni Mehmet Ocaktan, isim
vermeden hükümete ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yüklenerek
"Kötücül yaratıklar yani diktatörler, zalimler her gün sadece kendi
mütevazi hayatını yaşamak isteyen masum insanları, bebekleri
katlediyor, henüz öldürmediklerinin de ekmeklerini, hayatlarını
çalıyor" diye yazdı.
Ethem Sancak tarafından Akşam'dan kovulduktan sonra kurduğu
Karar.com sitesindeki köşesinde sert bir yazı kaleme alan Mehmet
Ocaktan, "diktatör" göndermesinde bulunarak, "Sadece diktatörler ve
zalimler değil, küçük diktatör taslakları, dünya malına tamah etmiş
azgın paragözler, siyaset hokkabazları, entelektüel züppeler
hayatımızı daha da çekilmez hale getirmek için adeta yarış
halindeler. Hiçbirinde gözümüz yok, istedikleri kadar mal
biriktirebilirler, makam, mevki ve para için yalakalıkta zirve
yapabilirler, ihaleleri de gönüllerince paylaşabilirler, sadece
nefes almamızı engellemesinler yeter..." ifadelerini kullandı.
Ocaktan yazısının devamında ayrıca dine dair değerlerin makam,
mevki ve servet için kullanıldığını belirterek "Oysa bize mukaddes
bildiğimiz değerlerin böylesine süfli işler için kullanılacağını
öğretmemişlerdi" diye yazdı.
İşte Mehmet Ocaktan'ın Karar.com'daki o yazısı:
"Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki mutsuz olmak için fazla bir şey
yapmaya hiç gerek yok. Her gün içimize çöken siste ilerlemeye
çalışıyoruz... Öyle ki kederli suskunluklarımızın tadını çıkarmaya
bile vaktimiz yok.
Kötücül yaratıklar yani diktatörler, zalimler her gün sadece kendi
mütevazi hayatını yaşamak isteyen masum insanları, bebekleri
katlediyor, henüz öldürmediklerinin de ekmeklerini, hayatlarını
çalıyor. Dünyanın geri kalanındaki tuzu kuru yaratıklar da bu
zalimlerin PR’ını yapıyor. Biz ise sadece seyrediyoruz, çünkü
elimizden bir şey gelmiyor.
Bu yüzden her sabah havada süzülen ve yok olan bir dizi kederle
uyanıyoruz. Biliyoruz ki dünya kurulduğundan bu yana diktatörler
hep vardı, bundan sonra da bir şekilde var olmaya devam edecekler.
Ama hiçbir çağda bugün olduğu kadar kötülük hayatın her alanını
böylesine sirayet etmemiş ve acımasızca kuşatmamıştır
herhalde...
Sadece diktatörler ve zalimler değil, küçük diktatör taslakları,
dünya malına tamah etmiş azgın paragözler, siyaset hokkabazları,
entelektüel züppeler hayatımızı daha da çekilmez hale getirmek için
adeta yarış halindeler.
Hiçbirinde gözümüz yok, istedikleri kadar mal biriktirebilirler,
makam, mevki ve para için yalakalıkta zirve yapabilirler, ihaleleri
de gönüllerince paylaşabilirler, sadece nefes almamızı
engellemesinler yeter...
Ama ne mümkün... Adeta bir kötülük imparatorluğu inşa etmek için
yarışan bu küçük şarlatanlar her gün şiirlerimize, şarkılarımıza,
kalbimize nüfuz ediyorlar ve hayatın bütün renklerini
solduruyorlar.
Öyle bir zamanın içindeyiz ki dine, hayata ve hikmete dair bütün
değerlerimizi makam, mevki ve servet için tedavüle sokar hale
geldik. Oysa bize mukaddes bildiğimiz değerlerin böylesine süfli
işler için kullanılacağını öğretmemişlerdi. Büyük şair Sezai
Karakoç Hızır'la Kırk Saat'te galiba tam da böyle zamanlar için
söylemiş:
/Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz/
Ne yazık ki hayatımızı kuşatan kötülük imparatorluğu her birimizi
güvensiz ve kuşkucu birer insan haline getirdi. Artık hayatlarımızı
çalan, mukaddeslerimizi araçsallaştıranlara güvenemiyoruz. Meşhur
Kelile ve Dimne'de Hint hükümdarı Feridun'la kuşu Fenzearasındaki
diyalog kalbin hallerini çok güzel anlatır.
Kuş Fenze Hükümdara diyor ki: "Dil her zaman kalptekini olduğu gibi
söylemez. Kalbin dile şahitliği, dilin kalp adına avukatlık
yapmasından daha sağlam, daha gerçekçidir. İyi biliyorum ki senin
kalbin benim dilime, benim kalbim senin diline güvenmiyor!"
Yine de her şeye rağmen kalbimize güvenmek zorundayız, başka bir
çaremiz yok..."