MEHMET EMİN KARAMEHMET REHA MUHTAR'I NEDEN ODAYA KİLİTLEDİ?
Vatan yazarı Reha Muhtar 2002 yılında Çukurova grubunun patronu Mehmet Emin Karamehmet tarafından aldığı televizyon teklifini ilk kez anlattı..
İşte Reha Muhtar’ın o yazısının bir kısmı;
Zor günlerden geçiyoruz...
Vicdan muhasebesiyle, tarihi gerçeklerin arasında sıkışıp
kaldığımız günlerin göbeğindeyiz...
Vicdanımızı sızlatan şey; söylediğimiz ve açıkladığımız
gerçeklerden ötürü, bu saatten sonra kimselerin mağdur olmasını
istemememiz...
Üzerinden on bir yıl geçmiş tarihi olaylarla ilgili, “yeni hesap
sormaların” olmasını, vicdanlarımız kabul etmiyor...
Çünkü geçmiş olayların geçmişte kalması gerektiğine inanmasak da;
onlardan yeni mahkumiyetler çıkmasından vicdanen rahatsız
oluyoruz...
Belki de Yunanistan’da uzun yıllar kaldığım için, o ülkeyi Albaylar
Cuntası’nın elinden kurtarıp demokrasiye döndüren tarihi lider
Konstantin Karamanlis’in bir sözü aklımdan çıkmıyor...
Şöyle derdi Karamanlis;
“Demokrasi maziden düşmanlık çıkarmaz... Onları hatırlatır...”
***
Ben de düşmanlık yaratmadan, başka mağduriyetlere yol açmadan,
hatırlatmayı deniyorum...
Hayatı geçmiş yalanlar üzerine kuramayız...
Geleceği yalanlar üzerine inşa edemeyiz...
Geçmişteki “oyunların” müsebbibi arkadaşlar farkında olmalılar ki;
“hayatla hesaplaşmak zorundalar...”
Hayatla hesaplaşmadıkları müddetçe, olaylar onları peşleri sıra
takip edecek, “acılar onların yakalarını bırakmayacak, yaptıkları
haksızlıklar onların vicdanlarını rahatsız etmeye devam
edecek...”
Onun için “en ağır kelimelerle saldırıyorlar...”
Rahatsız olan vicdanları, “kullandıkları sokak ağzı ifadelerle”
üzerindeki manevi yükten kurtulmayı amaçlıyor...
Yalanın üzerine hayat inşa edilmez...
Hiçbir zaman...
Bundan vazgeçsinler...
Bana güvenip; “yalan söylemeye devam etmesinler...”
***
Türkiye’de siyaset mühendisliği “elinde güç bulunduranların”
vazgeçemediği bir haslettir...
Siyaset dizayn edilir...
2002 yılında da SHOW darbesi esnasında böyle yapıldı...
Bir siyasi mühendislikle oluşturulmaya çalışılan üçlü koalisyonun
“Türkiye’yi yönetmesi için master bir medya planlaması”
yapıldı...
MHP lideri Devlet Bahçeli, oyunu son onda fark edip “erken seçim
istemeseydi”, seçimler 2002 Kasım’ı yerine, 2004 yılının baharında
yapılacaktı...
2002 yılının mayıs haziran aylarında batan bankaların arkasından
banka sahibi medya patronlarına operasyonlar yürürlüğe kondu...
Amaç seçimlere giderken, “büyük medya kuruluşlarının, aynı siyasi
ittifakı desteklemeleri ve bu ittifakın oyların çoğunluğunu alarak
bir koalisyon halinde iktidara gelmesiydi...”
Bu oyunların içinde ben ve haber merkezim yoktuk...
Hiçbir zaman hiçbir siyasi mühendisliğin içinde olmadık...
***
Bu seçimlere iki yıldan az bir süre vardı...
Bu süre zarfında bütün büyük kanallar ile gazeteler, tek bir ses ve
siyaset üzerinde yayınlarını sürdüreceklerdi...
Bunun için de “açık açık söylenen” plan yürürlüğe konacaktı...
Biz bu plan yürürlüğe konmasına rağmen, Show TV’den ayrılmak
zorunda kalmadık...
Şimdi detaylarına girmek istemediğim bir “yayın budanmasıyla” karşı
karşıya kaldık...
Niye kaldığımız da, birileri tarafından açıktan ifade edildi
bize...
Buna karşın; 2002 Haziran’ında; Çukurova grubunun patronu Mehmet
Emin Karamehmet bana, “hayatımda görebileceğim en astronomik
televizyon teklifini yaptı...”
Ne o güne kadar ne de o günden sonra, bir daha bu kadar astronomik
bir teklif almadım meslek hayatımda...
Bana SHOW’da üç televizyon programının yanı sıra, reklam bütçesini
grubun karşılayacağı bir televizyon kanalı kurmayı teklif
etti...
Kanalın ismi, benim ismim olacaktı...
ODANIN KİLİTLENDİĞİ AN...
Bu teklifi yaptığı odada o sırada bulunan en tepe yöneticilerine;
“ben teklifi kabul etmezsem, odadan çıkartılmamamı istedi ve odanın
kapısını kendisi kilitledi...”
Oda yeğeni Zeynep Karamehmet’in odasıydı...
Odadan, “bir süre düşünüp öyle cevap vereceğimi, ancak ‘evet’ deme
ihtimalimin çok ağır bastığını söyleyerek çıkabildim” ancak...
Fakat; o odada bulunan bir üst düzey kişinin söylediği sözler
“televizyon tarihinin önemli yayın darbelerinden birine neden
olacak” sözlerdir...
O kişinin kim olduğu, ne söylediği, daha sonra ne yaptığı ve hangi
operasyonların merkezinde olduğu, orada bulunan ve bu olayların
yıllardır çevresinde bulunan herkes tarafından yakından
biliniyor...
Minare çok büyük...
Buna kimse kılıf geçiremez...
Mümkün değil...
O gün işlenen cinayetin anatomisi öylece ortada durdu kaldı...
Tarih orada, o odada, o anda dondu kaldı...
***
Bugün bir adli süreç var, o yılları da kapsayan...
Başından beri şunu söyledim...
O süreçte yapılan “yayıncılık katlini” çocuklarıma aktarmadan, ben
bu dünyadan gitmem...
Fakat bunu aktaracağım diye, “zor durumda bulunan insanları daha
güç duruma düşürmem...”
Bunları zaman zaman yazmamdaki amaç, “bir pazarlık, bir manevi
işkence, bir azap süreci yaşatmak değil kimseciklere...”
Müsterih olabilirler...
Çocuklarıma ve gelecek kuşaklara, tarihi tertemiz nakletmekten
başka hiçbir amacım yok ve olmayacak...
Fakat beni kışkırtmayı denemesinler...
Kimsenin Mc Carthy’si olmaya niyetim olmasa da;
Bilsinler ki iftira atarak beni kışkırtmaya çalışmak onlara hiç
yarar sağlamaz...
Vicdanıma güvensinler, benim sınırlarımı zorlamasınlar...
Hayatın bir bedeli var...
Ve benim inandığım demokrasi “sadece hatırlatır” onlara...
Hatırlamayı unutmasınlar!..
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN