25 Eyl 2013 11:30 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:40

MEHMET EMİN KARAMEHMET REHA MUHTAR'I NEDEN ODAYA KİLİTLEDİ?

Vatan yazarı Reha Muhtar 2002 yılında Çukurova grubunun patronu Mehmet Emin Karamehmet tarafından aldığı televizyon teklifini ilk kez anlattı..

İşte Reha Muhtar’ın o yazısının bir kısmı;

Zor günlerden geçiyoruz...

Vicdan muhasebesiyle, tarihi gerçeklerin arasında sıkışıp kaldığımız günlerin göbeğindeyiz...

Vicdanımızı sızlatan şey; söylediğimiz ve açıkladığımız gerçeklerden ötürü, bu saatten sonra kimselerin mağdur olmasını istemememiz...

Üzerinden on bir yıl geçmiş tarihi olaylarla ilgili, “yeni hesap sormaların” olmasını, vicdanlarımız kabul etmiyor...

Çünkü geçmiş olayların geçmişte kalması gerektiğine inanmasak da; onlardan yeni mahkumiyetler çıkmasından vicdanen rahatsız oluyoruz...

Belki de Yunanistan’da uzun yıllar kaldığım için, o ülkeyi Albaylar Cuntası’nın elinden kurtarıp demokrasiye döndüren tarihi lider Konstantin Karamanlis’in bir sözü aklımdan çıkmıyor...

Şöyle derdi Karamanlis;

“Demokrasi maziden düşmanlık çıkarmaz... Onları hatırlatır...”

***


Ben de düşmanlık yaratmadan, başka mağduriyetlere yol açmadan, hatırlatmayı deniyorum...

Hayatı geçmiş yalanlar üzerine kuramayız...

Geleceği yalanlar üzerine inşa edemeyiz...

Geçmişteki “oyunların” müsebbibi arkadaşlar farkında olmalılar ki; “hayatla hesaplaşmak zorundalar...”

Hayatla hesaplaşmadıkları müddetçe, olaylar onları peşleri sıra takip edecek, “acılar onların yakalarını bırakmayacak, yaptıkları haksızlıklar onların vicdanlarını rahatsız etmeye devam edecek...”

Onun için “en ağır kelimelerle saldırıyorlar...”

Rahatsız olan vicdanları, “kullandıkları sokak ağzı ifadelerle” üzerindeki manevi yükten kurtulmayı amaçlıyor...

Yalanın üzerine hayat inşa edilmez...

Hiçbir zaman...

Bundan vazgeçsinler...

Bana güvenip; “yalan söylemeye devam etmesinler...”

***


Türkiye’de siyaset mühendisliği “elinde güç bulunduranların” vazgeçemediği bir haslettir...

Siyaset dizayn edilir...

2002 yılında da SHOW darbesi esnasında böyle yapıldı...

Bir siyasi mühendislikle oluşturulmaya çalışılan üçlü koalisyonun “Türkiye’yi yönetmesi için master bir medya planlaması” yapıldı...

MHP lideri Devlet Bahçeli, oyunu son onda fark edip “erken seçim istemeseydi”, seçimler 2002 Kasım’ı yerine, 2004 yılının baharında yapılacaktı...

2002 yılının mayıs haziran aylarında batan bankaların arkasından banka sahibi medya patronlarına operasyonlar yürürlüğe kondu...

Amaç seçimlere giderken, “büyük medya kuruluşlarının, aynı siyasi ittifakı desteklemeleri ve bu ittifakın oyların çoğunluğunu alarak bir koalisyon halinde iktidara gelmesiydi...”

Bu oyunların içinde ben ve haber merkezim yoktuk...

Hiçbir zaman hiçbir siyasi mühendisliğin içinde olmadık...

***


Bu seçimlere iki yıldan az bir süre vardı...

Bu süre zarfında bütün büyük kanallar ile gazeteler, tek bir ses ve siyaset üzerinde yayınlarını sürdüreceklerdi...

Bunun için de “açık açık söylenen” plan yürürlüğe konacaktı...

Biz bu plan yürürlüğe konmasına rağmen, Show TV’den ayrılmak zorunda kalmadık...

Şimdi detaylarına girmek istemediğim bir “yayın budanmasıyla” karşı karşıya kaldık...

Niye kaldığımız da, birileri tarafından açıktan ifade edildi bize...

Buna karşın; 2002 Haziran’ında; Çukurova grubunun patronu Mehmet Emin Karamehmet bana, “hayatımda görebileceğim en astronomik televizyon teklifini yaptı...”

Ne o güne kadar ne de o günden sonra, bir daha bu kadar astronomik bir teklif almadım meslek hayatımda...

Bana SHOW’da üç televizyon programının yanı sıra, reklam bütçesini grubun karşılayacağı bir televizyon kanalı kurmayı teklif etti...

Kanalın ismi, benim ismim olacaktı...

ODANIN KİLİTLENDİĞİ AN...

Bu teklifi yaptığı odada o sırada bulunan en tepe yöneticilerine; “ben teklifi kabul etmezsem, odadan çıkartılmamamı istedi ve odanın kapısını kendisi kilitledi...”

Oda yeğeni Zeynep Karamehmet’in odasıydı...

Odadan, “bir süre düşünüp öyle cevap vereceğimi, ancak ‘evet’ deme ihtimalimin çok ağır bastığını söyleyerek çıkabildim” ancak...

Fakat; o odada bulunan bir üst düzey kişinin söylediği sözler “televizyon tarihinin önemli yayın darbelerinden birine neden olacak” sözlerdir...

O kişinin kim olduğu, ne söylediği, daha sonra ne yaptığı ve hangi operasyonların merkezinde olduğu, orada bulunan ve bu olayların yıllardır çevresinde bulunan herkes tarafından yakından biliniyor...

Minare çok büyük...

Buna kimse kılıf geçiremez...

Mümkün değil...

O gün işlenen cinayetin anatomisi öylece ortada durdu kaldı...

Tarih orada, o odada, o anda dondu kaldı...

***


Bugün bir adli süreç var, o yılları da kapsayan...

Başından beri şunu söyledim...

O süreçte yapılan “yayıncılık katlini” çocuklarıma aktarmadan, ben bu dünyadan gitmem...

Fakat bunu aktaracağım diye, “zor durumda bulunan insanları daha güç duruma düşürmem...”

Bunları zaman zaman yazmamdaki amaç, “bir pazarlık, bir manevi işkence, bir azap süreci yaşatmak değil kimseciklere...”

Müsterih olabilirler...

Çocuklarıma ve gelecek kuşaklara, tarihi tertemiz nakletmekten başka hiçbir amacım yok ve olmayacak...

Fakat beni kışkırtmayı denemesinler...

Kimsenin Mc Carthy’si olmaya niyetim olmasa da;

Bilsinler ki iftira atarak beni kışkırtmaya çalışmak onlara hiç yarar sağlamaz...

Vicdanıma güvensinler, benim sınırlarımı zorlamasınlar...

Hayatın bir bedeli var...

Ve benim inandığım demokrasi “sadece hatırlatır” onlara...

Hatırlamayı unutmasınlar!..

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN