Mehmet Barlas: İyi ki Türk Sanat Müziği yasaklanmış
Barlas, Türk Sanat Müziği'nin medyada yer almamasının nedenini televizyon sahiplerinin kültürsüzlüğünden kaynaklandığını söyledi.
Türk Sanat Müziği tutkusuyla bir araya gelen Mehmet Barlas ve Oğuz
Haksever, NTV televizyonu ve radyosunda her hafta alaturka
müziklere yer veriyorlar. İlgi gören program kısa sürede
müdavimlerini de yarattı. Sabah gazetesinden Salih Zengin, Barlas
ve Haksever ile müzik, siyaset, kültür, tarih derken her makamdan
çaldı...
Mehmet Barlas ve Oğuz Haksever'i NTV'de Gündem Masası programında
da izliyoruz. Ancak gündemden bunalan bizler gibi onların da bir
kaçış olarak gördükleri bir programları daha var: Makam Farkı.
Alaturka müziklere yer veren bu program hatırı sayılır bir
dinleyici kitlesine sahip. Mehmet Barlas ve Oğuz Haksever,
gençlerin bu müzikleri dinlemediği eleştirisine katılmıyorlar ve
programda bir müzik arkeolojisi yaptıklarını kaydediyorlar.
"Türk Sanat Müziği'nin medyada yer almamasının nedeni televizyon
sahiplerinin kültürsüzlüğünden kaynaklanıyor" diyen ikili ile
sohbetimize buyrun.
- Her ikinizde yoğun bir politik gündemle boğuşuyorsunuz. Ama sanki
Makam Farkı'na geçince bu tür olaylar hiç olmamış gibi frekansın
dışına çıkıyor, siz de başka bir zaman tüneline giriyorsunuz. Bu
program sizin için bir terapi mi? Oğuz Haksever:
Valla bunu zaman zaman kendi aramızda da 'Ne güzel oldu değil mi?'
diye konuştuğumuz oluyor. - Mehmet Barlas: Batılılar 'kaçış' diyor
ya, öyle bir şey. Ama kaçmıyoruz da bir yandan, siyasetçilerin
sevdiği şarkılar diye de bir program yaptık
- Türk Sanat Müziği'nin neredeyse hiç dinlenmediği gibi bir algı
var. Doğru mu?
- MB: İşte onu söyleyenler halt ediyor. Çünkü çok
dinleniyor. Gençlerin yoğun olduğu bir mekana gidin, birisi "Dök
zülfünü meydana gel" diye Hafız Post'un şarkısına başlasın herkes o
anda söyler.
- Bu ilgi medyaya neden yansımıyor?
- MB: O sanıyorum televizyon sahiplerinin
kültürsüzlüğünden kaynaklanıyor. Gelişmiş ülkelerde televizyon
kanallarını izlediğinizde üniversiteye gitmiş gibi olursunuz. Bizim
Makam Farkı ile yaptığımız şey müzik arkeolojisi. Bu toprağın
kültürünü kazıdığınız zaman altından Dede Efendi, Itri çıkıyor. Ama
bir bakıyorsunuz İstanbul'un fethi döneminde kiliselerde söylenen
ilahiler Itri'yi etkilemiş; Itri de Ermenileri ve Rumları
etkilemiş.
- OH: İzak Baron ve Bimen Şen, kilise korosunda
yetişme mesela. Oradan başlayıp muazzam eserler vermişler.
- Bir arkeolojik kazı yaptığınıza göre programdan
öğrendiğiniz ne var?
- OH: Benim öğrendiğim müziğimizin ne kadar zengin
olduğu. Ayrıca müziğimize dair umudun ve gelişeceğine dair arzunun
hep varolduğunu öğrendim. Kayıt esnasında dostluk bir kanaviçe gibi
nasıl örülür, işlenirmiş bunu öğrendim bir de.
- MB: Birisi zar attı düşeş geldi. Altılardan biri
benim, biri Oğuz Bey. Öyle denk düştü ki...
- Dinleyici kitleniz orta kuşak mı, genç kuşağın da ilgi
gösterdiğini düşünüyor musunuz?
- OH: Tabii ki orta yaş kuşağı. Gençler de var,
ama gençler arasında ağırlık kendi sosyal çevresi Türk müziğine
yatkın olan kişiler. Hayata kendi mikro dünyamızdan bakarsak
yanılırız. Cihangir'de hayatını geçiren bir genç Türk müziğine o
kadar ilgi göstermeyebilir ama dünya Cihangir'den ibaret değil.
Aynı paraleldeki Erzurum'da bir genç ilgilenebiliyor.
- MB: Cihangir'deki çocuk sabah ezanını istemese
de duyacak ve onun saba makamında olduğunu farkında olmadan
bilecektir.
ZEKİ MÜREN SEVDİRDİ
- Bu müziğin 1936'da resmen yasaklandığı bir dönem var. Bu,
büyük bestekarların yetişmesinin kapısını kapadı mı?
- MB: 1927'de de alaturka müzik eğitimi veren
kurum kapatıldı. Bence tersine iyi ki yasaklamışlar. Çünkü o yasak
yüzünden büyük bestekarlar turnelere çıkmışlar. Yesari Asım, Münir
Nurettin filan Anadolu'nun bütün kentlerini dolaşmışlar. O yasak
döneminde ortaya çıkan bestecilere bakın sayısızdır.
- OH: Ekmek parası denilen şey o kadar önemli
ki... Mozart'a bakın ekmek parası için olağanüstü işler yapmış.
Bizim çoğu bestecimiz de motivasyonlarını hayatta kalma ve geçinme
dürtüsü ile beslemişler.
- Türk müziğindeki bozulmanın sebeplerinden birinin Zeki
Müren olduğu öne sürülür hep. Katılır mısınız buna?
- MB: Yok katılmam. Bu dönemde şunu hissediyorum.
Televizyon kanallarının sahipleri Türk kültürüne hiç önem
vermiyorlar. Dizilerle filan reyting yapmaya çalışıyorlar.
Fahrettin Aslan diye bir adam Türkiye'de yıldızları yarattı. Onun
sayesinde müzikle uğraşmanın getiri sağlayacağını görüldü. O
bakımdan yozlaşma değil, daha genç kitlelere Türk müziğini
sevdirmiştir Zeki Müren.
- OH: Halka bırakın müziği kardeşim. Birileri
istiyorlar ki o ülkenin dili, müziği, beğenisi kendisi tarafından
kontrol edilsin. Sırf o yüzden bugün birçok insan Türkçe'nin
yabancı dillerin etkisi altında olduğundan şikayet ediyor. Yabancı
kelimelerin Türkçe karşılıklarına kendileri birtakım odaklar
bulmaya çalışıyorlar da ondan. Bıraksalar sokağa neler çıkacak?
'Kendine iyi bak", neymiş İngilizce'deki "take care"den gelmiş,
olur mu diyorlar. Yoo, Şeyh Galip 1300'lü yıllarda yazmış, "Hoşça
bak zatına" diye... Aynı şey müzik için de geçerli. Bir ara eskiden
TRT'de bir kurul vardı 'Tüfekçiler' diye, korkunç bir şey.
- MB: Ben bunu aştım mesela. Modern Folk Üçlüsü
alaturka söylerdi, o kurul reddetmiş. Ben de haber dairesinin
başındayım. Modern Folk Üçlüsü'nü ilk kez ben, bu bir haber
programı diye yayınladım. Böylece denetimi deldim.
- Madem bu müziğin sokağa yaslanan ve benimsenen bir tarafı
da var. Fazıl Say'ın arabesk müziğini 'vatan hainliği' ile itham
etmesine nasıl bakacağız ?
- OH: Öyle diyebilir ama bırakacaksınız. İnsanlar
müziğini de üretsin, beğenisini de ona göre geliştirsin.
- MB: Fazıl Say, Dede Efendi'yi Mozart'ı
kıskandığı kadar kıskansa çok hoşuma giderdi. Ama güncel siyasete
uyumlu, polemik yapmak için konuşunca hoş olmuyor.
- Özel arşivinizde ne kadar şarkı var?
- OH: Bilmiyorum ki saymadım. 160 GB'tan iki iPod
dolduracak kadar var.
- MB: Bende çok karışık. 40 bini aşkın parça var
ama 5 terabaytlık bir harddisk geldi, 520 bin parça var, bütün
dünyadan.
- Türk Sanat Müziği'ndeki son keşfiniz kimdir?
- MB: Elazığ Belediyesi sekiz CD'lik bir albüm
çıkarmış, orada birtakım sesler dinledim. Mesela Naci Sönmez,
Elazığ klasik korosunda imiş, nasıl yumuşak bir ses...
- Hangi makamlar sizler için vazgeçilmezdir?
- MB: Fasıl deyince kürdilihicazkar, şarkı deyince
hüzzam ve nihavend. Çok keyifli olduğum zaman sultani yegaha
bayılıyorum. Mahur da öyle.
- OH: Benim için acemkürdinin özel bir yeri var.
Rast, mahur, segah makamlarını severim. Bir de ben bunları ud'la
kolay çalıyorum ondan. Hüzzam'ı Mehmet Bey sayesinde sevdim, daha
önce pek dinlemezdim. Sokağa çıkın bir istek yapın, çoğunluk hüzzam
ister. İçliliğin, Anadolu'nun sesidir.
- Dünyada arzu ettiğiniz bir makam var mı, koltuk
anlamında?
- MB: Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi makamlar
vardır.
- OH: Ben makamımdan çok memnunum şu anda. Bir
koltuğu yok bunun. Koltuksuz bir makam benimkisi.
MEHMET BARLAS:Başucumda bir radyom var, Çin
malı
- Radyonun hayatınızdaki yeri nedir?
- Hayatımız radyo ile başladı. İlk radyom da galenli radyoydu.
1940'ların sonunda küçük amcam üniversitede okurken baktı müziği
seviyorum, bana galenli bir radyo yaptı. Galenli radyo ilginçtir.
Bir kutu vardır, kurşuna ibre değer, oradaki ses dalgalarını alır
kulaklıkla dinlersiniz. Elektriğe gerek yoktur yani.
- Ne gibi izler bıraktı sizde?
- Akşam saat beş buçuk deyince İncesaz başlardı. Özellikle yazları
Boğaz'da Yeniköy'deki dedemin bahçesinde domates, peynir ve rakı
kokusu ile özdeşleşirdi. Sonra radyoda programlar yaptım.
- Şu an evde radyonuz var mı?
- Başucumda bir radyom var. Çin malı.
- Siz de iz bırakan başka hangi radyo programları
vardı?
- Eşref Şefik güreş anlatırdı. Ankara'da pazar sabahları Erdoğan
Çaplı'nın müzik programı vardı. İlkokul yıllarında iken cumartesi
akşamları Ayşe ablanın programlarını dinlerdik. Hatta o dönemlerde
anti komünizm çok moda idi. Çocuklar oyuncak yüzünden kavga ediyor
diye, 'Diş fırçamızdan başka her şey hepimizindir' dedi ve hakkında
komünizm propagasından dava açıldı.
- Radyoya dair bir kötü anınız var mı?
- Denizde kürek çekiyorum, babam karşımda oturuyor. Grundig marka
transit bir radyo vardı. Menderes'in idam edildiği haberi verilince
babamın ağladığını hatırlıyorum. Bir de çocukken anlamadığım bir
şey vardı. Saat 07.00'de oyun havaları çalardı. Adam işe giderken
arabayı durdurup göbek mi atıyor diye düşünürdüm. Meğer erken
kalkan kırsal kesim ve köyler içinmiş.
OĞUZ HAKSEVER: Evde radyo sürekli açık olurdu
- Sizin radyonuz var mı hala?
- Evimde yok, çünkü bulunduğum yerde FM çekmiyor. Artık orta dalga
filan da kalmadı. Ama internet var. Tüm radyolar da internette var,
oradan dinliyorum. Eskiden işyerimde masamda radyom yanımda olurdu.
Urfa'da iken 1963 yılında tanıştım radyo ile. Ondan sonra da hiç
ayrılmadım. Sierra marka bir radyomuz vardı ve sürekli açık olurdu.
Annem vefat edince o radyo bana kaldı, şimdi oğlumun odasını
süslüyor. Ön kısmı bez bir radyo ve içinde FM de var. Lambası da
ısınıyor.
- Nasıl bir anınız var radyoya dair?
- Sabah 07.30 haberlerini dinlerken 1971'de, Deniz Gezmiş'lerin
asılma haberini oradan duymuştum. O manzara gözümün önünden
gitmiyor.