Mehmet Baransu, Yeni Hüseyin Cahit Yalçın’ımız Olmaya Mı Aday? (Ya Da “kalkın Ey Ehl-İ V
Yok, öyle hemen “bavulcu yazar”, “tetikçi gazeteci” gibi “damardan” girmeyeceğim. Hele “cemaatin adamı”, “polisin sesi” gibi “kestirme” ve “etiketleyici” yaklaşımlarla hiç işim olmaz. Burada Baransu’nun “gazetecilik çizgisi”ni de tartışma konusu yapmayacağım. Ancak Ekşi Sözlük dolayısıyla süren ve Taraf yazarı Mehmet Baransu’nun başlattığı “tartışma”ya sessiz kalmanın bazı açılardan mümkün olmadığını da düşünüyorum.
Bu anlamda tartışmanın “içeriği” hiç ilgilendirmiyor beni. Hele “haklı” mı “haksız” mı gibi yönlere bulaşmaya hiç niyetim yok. Ben Baransu’nun yaptığı “çağrı”yı oldukça “tehlikeli” bulduğum için bu yazıyı bir “uyarı” niyetine yazıyorum. Yazanın öznel niyeti ne olursa olsun “provokasyon”a açık davetiye çıkarttığı için bu tavrı ve “kampanya”yı “sakıncalı” buluyorum. Yoksa isteyen istediğini protesto eder isteyen istediğini –yasalar dahilinde- savcılığa şikâyet eder. Tabii birde ”şu site kapansın” türü “temel özgürlükler”i hedeflememesi şart…
ÇOK TEHLİKELİ BİR SÖYLEM TARZI
Medyada yer aldığı kadarıyla Baransu Twitter’dan şu çağrılarda bulunmuş; “Bu millet ekşisözlükün pisliği karşısında ayağa kalkmayacaksa yazıklar olsun. Kimse de ben Müslümanım demesin. Dinimle kimse alay edemez. Allah’ıma ve peygamberime küfrediliyorsa demokrat olmak falan umurumda değil. Demokrat değilim bu rezillik karşısında. Demokratlık batsın. Konuyla ilgili suç duyurusu metnini yarın twitten duyuracağım. Müracaat en yakın savcılık ve ulaştırma bakanlığı olacak. Bu ülke bu rezillik karşısında ayağa kalkmazsa, Rabbimiz ve peygamber efendimizin yüzüne nasıl bakacağınızı düşünün... ”
Ekşi Sözlük’ü pek izlemem. Temel “başvuru” kaynaklarım arasında da sayamam. (Arasıra bir göz atarım o kadar.) Dolayısıyla Baransu’yu bu kadar kızdıracak ne yazdıklarını da bilmiyorum. “Dine hakaret”, “Peygambere hakaret” kapsamında neler yazdıklarından ise hiç haberim yok. Daha doğrusu bu gibi yaklaşımların –açıkça küfredilmediği sürece- oldukça “subjektif” değerlendirmelere bağlı olduğunu düşünüyorum. (Örneğin bir insan dine inanmayabilir, hatta dini gereksiz ya da saçma bulabilir. Bu onun kişisel özgürlük alanı dahilindedir. “Hakaret” kapsamında kabul edilemez.) Öte yandan gene ilkesel olarak dini veya ladini hiçbir inanışın “kutsalları”na saldırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bunu öne sürerek bir tür “linç” veya “hedef gösterme” çağrısı da yapamam. Hele de “provokasyon”a davetiye hiç çıkartamam. Burada “çok ince çizgiler” olduğunun farkındayım. Toplumsal “hassasiyetler”in –herkes ve tüm taraflar için- “çok dikkatli” ele alınması ve “kışkırtma”dan kaçınılması gerektiğini savunurum.
“KALKIN EY EHL-İ VATAN!”
O yüzden her ne kadar Mehmet Baransu tepkisi ve kampanyasına “demokratik ve yasal” bir görünüm verse de yaptığı çağrı ve kullandığı üslup bana oldukça “riskli” görünüyor. Ne var ki bu üslubun ve tavrın Türk basın tarihinde (Dolayısıyla “Provokasyonlar Tarihi”nde!) bir yeri var. Tarihe “Tan Matbaası Baskını” olarak geçen olayda da benzeri (hatta neredeyse aynen) bir uslup kullanılmıştı. Tek Parti ve Milli Şef dönemi CHP’sinin kalemşorlarından ve Tanin gazetesinin tanınmış “muharrir”i Hüseyin Cahit Yalçın, 3 Aralık 1945 tarihli köşesinde “Kalkın Ey Ehl-i Vatan” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. O yazıda da böylesi bir “vahim çağrı” söz konusuydu.
Hüseyin Cahit Yalçın, yazısında Zekeriya Sertel’in Tan Gazetesi ve onun yazarı Sabiha Sertel’i hedef alarak, (Görüşler Dergisi’nin “G”sinin “Orak çekice benzediğini” de belirterek) gayet kışkırtıcı yazısında şunları söylüyordu; “Görüşler Dergisini açıp da Bayan Sertel’in ’Zincirli Hürriyet’ makalesini okuduğum zaman, sayfayı süsleyen bu kıpkızıl demirlerle, bize nasıl bir hürriyet hazırlamak istediklerini derhal anladım. Bayan Sertel şöyle diyor: ’Hür insanlar cemiyetinin en büyük şiarı, geniş halk kitlelerinin menfaati için icap ederse, şahsi menfaatlerini feda etmektir.’ Komünist edebiyatıyla meşgul olmamış olanlar bu satırların altında gizlenen mânayı gözden kaçırabilirler. Geniş halk kitlelerinin menfaati namına hürriyetlerin feda edildiği yer Rusya’dır. Bunları susturmak için, cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır."
Ertesi gün “eli kalem tutan” Yalçın’ın yazısının ve CHP gençlik teşkilatlarının da etkisiyle harekete geçen o “Hür vatandaşlar” ortalığı birbirine katacaktı. Bir anlamda “soğuk savaş” öncesinin ilk kitlesel “anti-komünizm histerisi”ydi bu. O gün ellerinde Tanin gazetesi ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazısı olan “bazı kimseler” İstanbul Üniversitesi ‘nde ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde sınıflara girip ders görmekte olan öğrencilere “Kalkın Ey Ehl-i Vatan” diyerek peşlerinden sürükleyeceklerdi. Çoğunu genç talebelerin oluşturduğu bu kışkırtılmış kitleye göre (Söz konusu kitle içinde Süleyman Demirel, Turgut Özal, Orhan Birgit, Ali İhsan Göğüş, İlhan Selçuk gibi daha sonra Türk siyaset ve medya dünyasına yön verecek isimlerin olduğu da söylenecekti.)Tan Gazetesi bir “komünist yuvası” idi.
Sabahın erken saatlerinde Tan Gazetesi ve matbaasının bulunduğu binanın önüne gelen kitle “Kahrolsun komünistler, Kahrolsun Serteller” sloganları eşliğinde binayı taşlamaya başlayacak, ardından içeri girerek ne varsa kırıp dökecek ve matbaa makinelerini parçalayacaktı. Kağıt bobinleri Cağaloğlu yokuşundan aşağı yuvarlanıyordu. O ruh hali içindeki kalabalıklar sadece Tan matbaasını yakıp yıkmakla kalmayacaklar, aynı zamanda Cağaloğlu’nda ve Tünel çıkışında sol yayınlar satan birçok yayınevi ve kitapçıyı da harabeye çevireceklerdi. Bunlar arasında ABC Kitapevi, Berrak Kitapevi ile Yeni Dünya ve La Turquie gibi yayın kuruluşları da vardı. Tarihe “kara bir leke” olarak geçti bu olay. Olaylara sebebiyet veren Hüseyin Cahit Yalçın ise ertesi günkü yazısında bu saldırıları “Milli Türk Mukavemeti” olarak tanımlayacaktı.
BARANSU’YA SORUYORUM; NE FARKI VAR?
Şimdi soruyorum Baransu’nun yaptığı bu çağrının ve o çağrıya egemen zihniyet/üslubun Hüseyin Cahit Yalçın’ınkinden ne farkı var? Dönemler, amaçlar, mecralar farklı olabilir. Ancak “esasta” ne farkı var? Baransu da “Bu ülke bu rezillik karşısında ayağa kalkmazsa” diyerek tıpa tıp aynı üslubu benimsemiş görünürken Yalçın o günkü üslupla “Kalkın ey ehl-i vatan!” diyor. Sadece Yalçın’da “Anti-komünist” vurgu ön planda iken Baransu’da “dini hassasiyet” daha ön planda görünüyor. Ancak ikisi de aynı kapıya çıkıyor. İşte “tehlikeli” olan tamda bu!..
Üstelik Hüseyin Cahit Yalçın yılların gazetecisi iken Mehmet Baransu meslekte daha “yeni” hatta “toy” sayılır. Bu anlamda kendini ve kitleleri gaza getirmenin, kışkırtmanın maliyetlerini hesap edemeyebilir ya da böyle bir “öngörü refleksi” gelişmemiş olabilir. “Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözünden bile “habersiz” olabilir. Bazı sorumluluklarının tam bilincine varamayıp, kolay celallenebilir. Daha da vahimi zihniyeti ya da çapı buna “müsait” olabilir. Üç adım sonrasını göremez…
Bu ülke benzeri çağrı ve söylemlerden çok çekti. Belli hassasiyetleri “kaşıma”nın maliyetlerini ağır ödedi. Bu gibi söylemler gerekçe gösterilerek insanlar öldürüldü, komplo ve provokasyonlar tertiplendi. Baransu’nun ya bunlardan haberi yok ya da önemsemiyor. Maazallah, yarın birileri Ekşi Sözlük’e ya da yazarlarına saldırsa Baransu çıkıp ne diyecek? “Oh oldu” mu, yoksa “Aman Allah’ım! Ben ne yaptım” mı? Samimi olarak soruyorum. Böylesi bir durum doğduğu taktirde onun vicdani, hukuki, kamusal sorumluluğunu kaldırabilecek mi? Ya da “provokatör” olarak damgalanmayı? Tarihe böyle geçmeyi?...
Kaygım sadece budur.Yoksa -maalesef- moda olduğu üzere kimseye "çakma" derdinde değilim...
Bu konuda son söyleyeceğim şudur; Türkiye bir Hüseyin Cahit ve Tan vakası yaşadı. Bir ikincisine ne ihtiyaç ne de tahammülü yok... Akıllar başa devşirile!..
Atilla AKAR
[email protected]