Mehmet Altan sosyal medyayı salladı: Siyasi iktidar para obezi oldu
Mehmet Altan bugün yazdığı köşe yazısıyla sosyal medyanın en çok konuşulan isimlerinden biri oldu.
gazete360.com'da yazdığı köşe yazısında Mehmet Altan Kürt
sorunundan Validebağ Korusuna, yolsuzluklardan AK Partili
yöneticilerin tavrına değindiği yazısıyla sosyal medyada günün en
çok konuşulan ismlerinden oldu.
Mehmet Altan "Zavallı divaneler, ‘haram’ paraları yedikçe de
sarhoşlaşıyorlar, içinde eşindikleri çöplüğü Olimpos sanıyorlar."
dediği yazısında "Siyasi iktidar para obezi oldu, askeri vesayet
döneminin azgın paşaları herkesi küçümsüyor" yorumunu yaptı.
Sosyal medyada Altan'ın yazısının en çok konuşulan yeri ise "Her
şeye rağmen umudunuzu kaybetmeyin, bunlar Türkiye’yi batıramaz ama
Türkiye bunları yargılar." cümleleri oldu.
İşte o yazıdan çarpıcı bölümler:
6-7 Ekim’de onca insanın yok olduğu büyük facia yetmezmiş gibi
ölümler toplumsal barışı çatırdatan bir şekilde arka arkaya sökün
ediyor.
Önceki gün Yüksekova’da caddede yürüyen sivil giyimli 1 uzman çavuş
ile 2 er, gencecik insanlarımız maskeli 3 kişinin silahlı
saldırısında şehit oldu.
Saldırı ertesinde HDP yönetiminden yapılan açıklamada, “büyük
üzüntü duyuyoruz. Yeniden çatışmaların yaşanacağı, canlarımızın
yitirileceği, evlere ateşin düşeceği bir döneme doğru
yaklaşıldığını hissediyoruz. Kaygılıyız” deniliyordu.
Gelişmelere bakılırsa, ciddiye alınması gereken bir kaygı bu.
Diğer temel sorunlar gibi Kürt sorununu da Çarşamba günü
91’inci kuruluş yıldönümünü kutlayacağımız Birinci Cumhuriyet’i
demokratikleştirmenin çözeceği herkesin malumu iken, siyasal
iktidar Kürt siyaseti başta olmak üzere herkesi seçimlere kadar
kandırıp oyalayarak seçimi kazanmak, yolsuzlukların, kirliliğin,
suçun üzerini de kara bir baskı dönemiyle kapatmak
peşinde.
AKP iktidarı, Kürt sorununun öyle siyasi kurnazlıklarla ele
alınmayacak kadar ciddi bir sorun olduğunu kavrayamıyor. Bu
yaklaşımın ülkeyi altüst edeceğini görmüyor, görse de aldırmıyor.
Onun tek derdi çeşitli kurnazlıklarla iktidarda kalmak ve yargının
önüne gitmekten mümkün olduğunca kaçmak.
Ne yazık ki bu iktidarın ahlaksız kurnazlığının bedelini bu ülkenin
genç insanları canlarıyla ödüyorlar.
***
Siyasal İslam katakullileri sadece Kürt sorununda su
kaynatmıyor, Üsküdar Belediye Başkanı’nın şahsında da su
alıyor.
Bölge halkının itirazına rağmen cami inşaatı bahanesiyle Validebağ
Korusu’na inşaat yapma ısrarından vazgeçmeyen Üsküdar Belediye
Başkanı, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararını alenen çiğnemekten
çekinmediği gibi, “arkadaşlar maalesef bu memlekette fazla
tolerans, fazla iyi niyet karşındakini azdırıyor” deme
küstahlığından da geri durmuyor.
Belediye başkanı böylesine küstahlaşma cüretini nereden
alıyor?
Bağlı olduğu siyasal zihniyetten.
Aynen askeri vesayet döneminin azgın paşaları gibi kendilerinden
olmayan herkesi küçümsüyorlar, herkesi aşağılıyorlar, herkesi
tehdit ediyorlar.
Yargıya ve bu ülkenin insanlarına ‘tolerans’ göstermekten
bahsedecek kadar gözleri karardı. Yakasına AKP rozeti takmış bir
sürü ‘teneke Zeus’ dolaşıyor ortalıkta.
‘Tolerans’ gösteriyorlarmış... Zavallı divaneler... Para aşkı
bunların akıllarını iyice başlarından aldı. ‘Para obezi’ oldular,
‘haram’ paraları yedikçe de sarhoşlaşıyorlar, içinde eşindikleri
çöplüğü Olimpos sanıyorlar.
İşin garip yanı kolluk kuvvetleri mahkeme kararını uygulayacağına
demokratik hakkını kullanan mahalleliye zulmetmeyi yeğliyor. Suçu
önlemesi gereken görevliler suçun ortağı oluyor.
***
Belediye başkanı böyle densizleşiyor çünkü onun ‘reisi’ de
yargı karşısında onun gibi davranıyor.
Düşünün ki kendini Başkan gibi sunma gayretindeki cumhurbaşkanının
29 Ekim resepsiyonunu vereceği ve siyasal İslam anlayışının simgesi
yapılmak istenen Ak Saray da Danıştay İdari Dava Daireleri’nin
yürütmeyi durdurmasına rağmen suç işlenerek yapıldı. Erdoğan
yargıya meydan okuyup ‘sıkıyorlarsa yıksınlar’ demeyi de ihmal
etmedi.
Mahkeme kararına rağmen Ak Saray’ı inşa ettirmekten kaçınmayan
Erdoğan, mahallelinin Validebağ Korusu’nun yapılaşmaya açılmaması
için verdiği mücadeleyi de, ‘orada mescit var ya, kimileri bundan
rahatsızlık duymuş olabilir’ sözleriyle hedefe oturtuyor.
‘Orada mescit varsa’ yargının kararları dinlenmeyebilir,
ağaçlar kesilebilir, rantlar cebe aktarılabilir.
Müslümanlık tarihinde bir ‘ibadet yerinin’ bu kadar kötü amaçlara
alet edildiği kaç örnek vardır bilemiyorum…
Çıkarları için her şeyi, her kutsal değeri
kullanıyorlar.
***
Mahkeme kararı dinlemeyen, adalete hesap vermekten fellik fellik
kaçan, devletin yargı bacağını sakat bırakmaktan çekinmeyen bir
siyasal iktidar ister istemez gayrı meşru bir ortamın genişleyerek
yayılmasına da ön ayak oluyor.
17-25 Aralık sürecine, Mecidiyeköy’de ölen on işçi soruşturmasına
verilen garip takipsizlik kararları da ekleniyor. Ölen işçilerin
ailelerine verilen ‘kan parası’, ilgili bakanın buna destek çıkması
da ayrı bir rezalet.
***
Her türlü karanlık işe bulaşıyorlar, her suçu işliyorlar,
sonra da insanlar bunlardan haberdar olmasın diye yayın yasakları
getiriyorlar.
Bingöl’de iki polisin şehit edildiği olayın karanlık noktalarının
aydınlatılması için HDP’nin Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
isteğini pişkince reddettiler.
Polisleri ‘teröristlerin’ öldürdüğünü söylüyorlar ama o
teröristlerle ‘işbirliği yaptığını’ iddia ettikleri parti ‘gelin
bunu araştıralım’ deyince yan çiziyorlar.
O olaydan sonra nasıl olduğunu kimselerin bilmediği bir biçimde
dört kişi de güvenlik görevlilerince öldürülmüştü, hala nasıl ve
niye öldürüldüklerini bilmiyoruz.
Başbakan o dört kişinin ‘cezalandırıldıklarını’ söyledi… Artık
mahkeme kararlarına da gerek duymuyorlar, arabaları tarayıp,
insanları öldürerek ‘cezalandırıyorlar.’ Hem savcı, hem yargıç, hem
cellat görevini rahatlıkla üstleniyorlar.
Bu adaletsiz iklimde failli meçhuller ve şiddet de artıyor, hızla
eskiye dönüyoruz.
Gün geçmiyor ki Türkiye bir cinayet haberi
almasın.
***
Faili meçhuller artarken, hukuksuzluğa karşı yeryüzünün sabrı da
tükenmeye başlıyor…
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ‘Rüşvetle İlgili Çalışma
Grubu’, Türkiye’nin ‘rüşvet uygulamalarıyla mücadele sözleşmesini
uygulama seviyesine’ ilişkin saptamaların yer aldığı raporunu
tamamladı.
Türkiye’nin 2013 Aralık’ta rüşvet, para aklama ve altın
kaçakçılığının içinde bulunduğu, hükümetin en yüksek düzeydeki
yetkililerinin karıştığı yüksek profilli bir soruşturma deneyimi
yaşadığı kaydedilen raporda, ‘siyasi müdahalenin dış rüşvet
soruşturmalarını ve savcıları etkileyebileceği riski, Çalışma
Grubu’nun ciddi bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor’ ifadesi
kullanıldı.
***
ABD de, IŞİD’e maddi kaynak sağlayan petrol satışının yalnızca
‘kaçakçılık’ olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı.
‘Petrolün nereden geldiğinin önemine’ dikkat çeken ABD’nin
terör finansmanıyla mücadeleden sorumlu Hazine Bakanlığı Müsteşarı
Cohen, ticaretin Türkiye üzerinden gerçekleştiğini belirterek
‘artık göz yumulmayacağını’ söyledi.
Cohen, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta ele geçirdiği rafinerilerden
sağladığı petrol satışından günde 1 milyon dolar gelir elde
ettiğini söyledi.
Cohen, petrol kaçakçılığının yeni bir durum olmadığını ancak şu
anki durumun petrol terörist bir örgüt tarafından satıldığı için
geçmiştekilerden farklı olduğunu vurguladı.
***
İşler yürümüyor, ne içerde, ne de dışarıda…
Cumhurbaşkanı’nın baskısıyla seçimleri Nisan’a alma
girişimi, Roboski’den Soma’ya üzerleri örtülmeye çalışılan hazin
katliamların ortada durması, işçilerin iş cinayetlerinde sistemli
ve sürekli yitip gitmeleri, demokratikleşme adı altında Jandarmayı
siyasal iktidarın yeni bir baskı aracı olarak kullanma
uyanıklıkları bu iktidarın derdine çare olur mu?
Olmaz…
Çok da sağlıklı olmayan Türkiye demokrasisini ve hukukunu delik
deşik etmeyi sürdüren siyasal İslamcı anlayış su kaynatıyor.
Hem siyasal İslam hem de kaynattığı suyun ağır tehdidi
altında Birinci Cumhuriyet’in 91’inci yaşına
giriyoruz.
Biz Cumhuriyeti demokratikleştirme gayreti içindeyken, mevcut
siyasal iktidar demokrasiyi yok ettiği gibi yargıyı da
çiğniyor.
Ve ülkenin her yanında insanlar ölüyor.
Roboski’nin dağlarından, madenlerden, inşaatlardan,
sokaklardan gittikçe artan sayılarda ölüm haberleri
geliyor.
Bir ‘hırsızlar cumhuriyeti’ kurmaya çalışanlar da bu ölümlerden
para kazanmak için tepiniyor.
Her şeye rağmen umudunuzu kaybetmeyin, bunlar Türkiye’yi batıramaz
ama Türkiye bunları yargılar.
İster ‘tolerans’ göstersinler ister göstermesinler, o sanık
sandalyesine hep birlikte oturacaklar. Türkiye, öldürülen
insanların, soyulan ülkenin hesabını soracak bu
iktidardan.