Mehmet Ali Ilıcak Medyaradar'a konuştu: Nazlı Ilıcak'ın oğlu olmak denizde sörf yapmak gibi...
Eski medya patronu ve Nazlı Ilıcak’ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Ilıcak’ın hem medya, hem annesi, hem de siyaset konusunda bomba açıklamaları vardı.
Annesi, babası… Geçmişi, açıklamaları, yaşantısı, görüşleri… Her
dönem gündemde olan biri o, geçmişte de çok söz ettirdi
isminden, bugün de yine öyle…
Sahalarda olmasa da özellikle şu son günlerde ismini yine çok sık
duyar olduk...
Bu haftaki konuğum bir dönemin medyasına damga vuran, her adımı,
her sözü olay olan Mehmet Ali Ilıcak…
Son günlerde annesi Nazlı Ilıcak ile ilgili sivri açıklamaları ve
hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirdiği
helalleşme görüşmesi ile oldukça konuşuldu. Ben de kapısını çaldım,
sağolsun sonuna kadar hem yüreğinin hem de ofisinin kapısını büyük
bir içtenlikle açtı.
Röportaj başlıyor, işte o anlar; Karşımda bir Atlas duruyor ben de
kendimi soru kitapçığı gibi hissediyorum… Muhabbet tam gaz!
Cumhurbaşkanı’ndan giriyor, anneden medyaya doğru çıkıyoruz yola…
Sözleri samimi, her cümlesi çengelli bir iğne gibiydi… Geçmişi de
konuştuk bugünü de.
Annesine kızıyor, görüşlerine katılmıyor ama “Anne kutsaldır”
demeden de geçmiyor. Erdoğan’ı çok seviyor, bildiğiniz sağlam AK
Partili… AK Parti’ye gönül verenlerden… Medya konusundaki
açıklamaları ise açıkçası beni son derece şaşırttı.
Şimdi ben müsaadenizle izninizi istiyorum, aranızdan ayrılıyor sizi
Ilıcak ile baş başa bırakıyorum. Sizlere güneşli güzel günler
diliyorum. Ha unutmadan yorumlarınızı elbette bekliyorum. Sevgiyle
kalın…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman
Öncelikle bu röportaj için size teşekkür ederek başlamak
istiyorum. En sıcak olan gelişmeyle de başlayalım… Erdoğan'la
görüşüp helallik istemişsiniz, tam anlamda o helalleşme gerçekleşti
mi?
Gerçekleşti. Ben helallik istedim o da verdi. Sorun yok…
“GİTTİM ÇÜNKÜ ARADA KALIYORDUM, ANNEMİN
TAVIRLARINDAN ARTIK YORULDUM”
Neden Erdoğan ile görüşme ihtiyacı duydunuz?
Seviyorum çünkü onu. Alev Hanım, ben Tayyip Bey’i dün ya da bugün
tanımadım, yıllardır tanıdığım çok sevip saygı duyduğum bir isim
zaten kendisi. Beni makamına kabul etmesi son derece önemli ve çok
nazik bir davranıştı. Son 2-3 yıldır yaşanan hadiseler beni
ziyadesi ile üzdü. Bir tarafta annem bir tarafta Erdoğan, kendimi
arada kalmış hissettim. Çünkü ikisi de çok değerli ve çok önemli
benim için. Tayyip Bey’e gittim çünkü her şey üst üste geliyordu ve
ben annemin tavırlarından artık gerçekten yoruldum. Ben de gidip
Tayyip Bey’e düşüncelerimi birebir anlattım. O da sonuna kadar
dinledi ve çok memnun kaldı.
“OĞLUYUM DİYE AYNI DÜŞÜNMEK ZORUNDA
DEĞİLİZ”
Erdoğan’ı çok sevdiğim ve kendimi anlatma ihtiyacı
hissettiğim için gittim dediniz ama ben herkesin de aklından geçen
bir soruyu sesli dile getireceğim. Korktuğunuz ya da aman annemin
başına bir şey gelir, ya da işlerim aksar, ekonomik durumum bozulur
diye de gitmiş olabilir misiniz?
Asla. Bu düşünce korkunç… Benim devletle bir işim yok ki işlerim
bozulur ya da ekonomik durumumda bir değişiklik olsun diye
korkayım. Zaten korkunun da ecele faydası yok. Ben böyle hesaplar
içerisinde olsaydım 2 yıl önce giderdim, ya da onların öyle bir
derdi olsa zaten şimdiye kadar yaparlardı. Benim tutumum her zaman
farklıydı, sonuçta annemin oğluyum diye onunla aynı düşünecek halim
yok. Ben her zaman durduğum yerdeyim, bir yerlere savrulduğum yok.
Anne kutsal bir varlık. Sonuçta benim oğlum bana tek bir gün bir
konuyla ilgili tavır alsa ben çok üzülürüm benim annem de elbet
üzülüyordur ama ticaret, siyaset, iş ve düşüncelerde insanlar ayrı
düşebiliyor.
“ANNEMLE SADECE AK PARTİ’DE BİRLEŞTİK VE
ORADA DA SONUNDA AYRI DÜŞTÜK”
Hep mi böyle ayrı düşerdiniz?
Aynen. Biz siyasi düşüncede annemle sadece AK Parti’de birleştik.
Bunun evvelinde de zaten hiç aynı düşünmedik ki. O fikir çatışması
hep vardı. Rahmetli Turgut Özal konusunda da mesela farklı
düşündük, Tansu Çiller döneminde de. Mesela o bir dönem Mesut
Yılmaz’ı destekledi ve o dönemde yine ayrı düştük. Mesela Refah
Partisi döneminde annem o partiye geçti ama o zaman da o partiye
bakışım belliydi. Rahmetli Erbakan Hoca’ya her zaman saygı duyarım
o ayrı. Yani anlayacağınız ilk defa AK Parti’de aynı düşüncede
buluştuk. İlk 7-8 yıl aynı görüşteydik sonra annem her zamanki
muhalif çizgisine çekildi ve biz olduğumuz yerde kaldık. Tabii
annem yazıp, çizdiği, ekranlara çıktığı için onun sesi daha gür,
benim sesim daha cılız çıktı. Çünkü benim yazdığım çizdiğim bir
mecram yok sonuçta twitter dışında. Demek istediğim şu: Benim
duruşum hep böyleydi.
“ONUN SAYESİNDE KENDİMİ BULDUM, ONU
SEVERKEN AK PARTİ BİLE YOKTU”
Ersoy Dede gibi İflah olmaz Erdoğanistlerden misiniz yoksa
sizde?
Yok, benim Erdoğan’a bakışım çok farklı. Bakın ben ona makam mevki
sahibi olmadan önce de hayrandım, o zaman da çok seviyordum. Bu güç
ya da müthiş makam benim sevgimde bir farklılık yaratmadı. Ben onu
severken ortada bir AK Parti bile yoktu. İnsanın iki hayatı var;
dünyevi bir de ahir hayatı denilen yapı bu. Benim böyle düşünmeme
neden olan etkenler arasında rahmetli babamın attığı temeller
elbette vardır ama hayata geçirmek Tayyip Erdoğan sayesinde oldu.
Bakın benim içki içmemi bırakmamda Kur'an okumamda en büyük pay ona
aittir. Böyle insanlar kaç kişinin hayatında vardır Allah
aşkına? Onun sayesinde 28 hatim indirdim ve her gece de
okurum. Bunları yapan insan sevilmez mi? Erdoğan benim hayatımı,
yaşam şeklimi değiştirdi…
“MUHTAR OLAMAZ DEDİKLERİ DÖNEMDE
BİLE…”
Sizin bağlığınız Erdoğanistlikten de ötede, bayağı derinmiş
anlaşılan?
Bakın ben nikâh şahidim olsun çok istemiştim Erdoğan’ın. 2000’li
yıllardı, Tansu Çiller de milletvekiliydi o zaman. Bana dedi ki
“Beni aman Tayyip Bey’le yan yana getirme” dedim ki “Şahidim
olacak.” Düşünün o dönem “Muhtar olamaz” dedikleri kişiydi.
Hapisten yeni çıkmıştı, ne Başbakan, ne de böyle makam mevki
sahibiydi ben işte öyle bir dönemde nikâh şahidim olmasını rica
ettim.
“ O OLMASAYDI EŞİMLE BÖYLE BİR BAĞ
KURAMAZDIM”
Neden ama?
Sebebini az önce anlattım. Ben Tayyip Erdoğan ile tanışmasaydım
hala içki içmeye devam etseydim, Kur'an’la bu kadar
yakınlaşmasaydım, belki eşimle bile bu güzel bağı kuramazdım. O
beni bambaşka biri yaptı.
“ERDOĞAN ÖYLE BİR
LİDER”
Sizi nasıl karşıladı peki, kırgın mıydı?
Gayet iyi karşıladı. Bana neden kırgın olsun benim bir suçum yok
ki. Bir şey yapmadım. Daha tek gün kötü bir kelime etmedim
hakkında. Tayyip Bey zaten muhteşem bir adam, bir başkası yüzünden
bir başkasına neden kızsın, o öyle anlayışlı, kibirden, kinden uzak
bir lider işte. Annem yüzünden bana kızmaz. Çünkü biliyor ki herkes
kendinden sorumludur. Anne ya da babasının görüşü yüzünden evladı
neden bedel ödesin?
“GÖRÜŞECEĞİMİ
BİLMİYORDU”
Anneniz bu görüşmeye ne dedi. Biliyor muydu
gideceğinizi?
Hayır bilmiyordu. O da sonradan öğrendi, gittikten birkaç gün
sonra. O görüşmeyle ilgili yazıyı yazmadan bir gün önce aradım,
“Böyle bir görüşme yaptım, haberin olsun” dedim.
“GÖRÜŞMEMİZE O DA
SEVİNDİ”
Tepkisini merak ettim.
Olumsuz bir tepki vermedi. Memnun oldu hatta. Sonuçta benim annemle
hiçbir sıkıntım yok ki. Sadece farklı düşünüyoruz. Herkes aynı şeyi
düşünmek zorunda değil bu hayatta. Ben annem gibi düşünsem ya da
herkes gibi düşünsem benim bir kişiliğim olur mu? Ben başkaları
gibi düşünsem, o içkiyi bırakan ve iyiye yönelen o çocuk olamazdım.
Kur'an’da der ki "anne ve babaya öf demeyeceksin" Anne ve baba en
değerli varlıklar, saygım sevgim sonsuz ama düşüncesine de
katılacağım diye bir şey yok.
Bazıları da bu görüşme sonrası, annesinin başına bir şey
gelecek endişesinden dolayı iyi polis-kötü polisi oynadılar, bu
görüşme o nedenle yapıldı. Önlem aldılar şeklinde düşünüyor… Ne
dersiniz buna?
Olur mu öyle şey hiç. Çok saçma… Gayet samimi duygularım ve
vicdanımla gittim. Annemin haberi bile yoktu. Ben annemle
aynı gazetede çalıştığım dönemde birçok yazısını girmezdim
mesela.
“İKİ YILDIR YANLIŞ YAPIYORSUN DİYE
UYARIYORUM”
Sansür yapıyordunuz yani?
Yapıyordum tabii. Mesela Alev benimle çalışıyorsa ve ben onun
yazılarında belli bir çizgi bekliyorsam annemden de bunu beklerim,
dikkat edecek. Hatta sansürlenen yazılarım diye bir kitap yaptı.
Bunlar ayrı şeyler. Bakın anneme ben yanlış yaptığını zaten iki
senedir söylüyorum. Onun karşılığını ödeyecekse ben evlat olarak
onu uyarırım. Mesela telefonlar dinleniyorsa bazı kayıtlarımız
vardır onunla yaptığımız konuşmalardan, o dönem Sabah gazetesinde
çalışırken sürekli arar yeter, bak yanlış şeyler yazıyorsun,
sıkıntı olabilir diye uyarırdım.
“SABAH GAZETESİ ANNEME BENDEN BİLE DAHA
FAZLA SABIR GÖSTERDİ”
Siz de bayağı sansürcüymüşsünüz.
Bakın biri benim gazetemde yazı yazsa, benim desteklediğim ya da
sevdiğim insana karşı yazarsa bir uyarırım, iki uyarırım, üç
uyarırım, dört sineye çekerim ve sonra eee yeter ama artık derim!
Burası benim yerim, böyle bir dünya yok, şeklinde olaya bakarım.
Patronaj diye bir şey var ve sen patrona karşı sorumlusun, sınırsız
özgürlük diye bir şey yok. Belli bir yere kadar yazabilirsin. Bak
şunun da hakkını verelim Sabah Gazetesi’nde anneme benim
gazetemdekinden bile daha özgür davrandılar. Öyle bir özgürlüğü ben
de bile görmemişti. Birçok yazısını tolere ettiler, sabır
gösterdiler. Ben annemi defalarca uyardım “Bak bunun sorumluluğu
olur, yaşın oldu 71, artık yavaş yavaş çocuklarınla ol, torunlarını
sev, bedeller ödersin” dedim ama dinlemiyor işte. Annemin başına
bir şey gelse, herhangi bir bedel ödese tabii ki üzülürüm ama benim
çabam yetmiyorsa yapabileceğim bir şey yok.
“HİÇ TUTUKLANIR DİYE DÜŞÜNMEDİM
ÇÜNKÜ…”
Yani annenizin başına bir şey gelecek diye endişelenip de,
ara yapmak için gitmediniz?
Tabii ki hayır. Deminden beri bunu anlatıyorum. Ben zaten annem
tutuklanır vs. şeklinde bir şey de hiçbir zaman düşünmedim.
“ANNEMLE ONLARIN YAZDIĞI BİR
DEĞİL”
Ama Türkiye’de gazetecilerin hapse girmesi çok da yabancı
olduğumuz bir konu değil. Her an her şey olabilir…
Ama annemin yaptığı gazetecilikle, o hapse girenleri bir
tutamazsınız. Annem inandıklarını, sert bir üslupla yazıyor.
Devletin gizli belgelerini ifşa etmiyor. Kimseyle gizli saklı işler
çevirmiyor. Sadece sert bir muhalefet yapıyor.
“ONUN Kİ SAFTİRİKLİK”
Cemaate yakın bir isim ama Nazlı Ilıcak?
Cemaate yakın diye kim hapse girmiş ki o da girsin. Cemaatten olmak
ayrı, itham edilen devletin sırlarını ifşa etmek ayrı, bir de
benimki gibi saftirik olmak ayrı. Annemin ki saftiriklik. Bunu
herkes biliyor, sonuçta öyle olsa çoktan girmişti hapse. Herkes
bedel ödüyor. Ama annem hapse atılacak bir şey yapmıyor.
“NAZLI ILICAK’IN OĞLU OLMAK DENİZDE SÖRF
YAPMAK GİBİ”
Şu süreçte Nazlı Ilıcak’ın oğlu olmak nasıl bir
duygu?
Her dönem zordu, bu bir sörfe benzer. Deniz sörfü yaparsın adeta…
Tabi bazen dalganın üzerine çıkarsın, bazen suyun altında kalırsın
hayat böyledir.
“ANNEM CEMAATÇİ DEĞİL”
Anne cemaatçi ve HDP’li, oğul Erdoğanist ve AK Partili…
Sanırım aile içi demokrasi bu olsa gerek?
Cemaatçi değil annem.
Cemaate yakın bir isim diyeyim o zaman.
Cemaatçi değil ama annem. Hiçbir özelliğini taşımıyor, sadece o
görüşe yakın bir çizgide o kadar…
“EŞİM YAPSAYDI DAHA BÜYÜK SORUN
OLURDU”
Aile için bir demokrasi var o halde. Herkes başka telden
çalıyor gördüğüm kadarıyla?
Ama benim ailem, eşim ve çocuğum. Aile dediğin bu. Benim şimdi
karım bu şekilde olsa problem olur. Bir evin içinde aynı kaderi
yaşıyorsun. O çok derin bir sorun. Allah’a şükür eşim de öyle
değil. Ama anne ile olunca onunla aynı kaderi yaşamıyorsun, aynı
havayı solumuyorsun. Yani haftada bir görüşüyorsun o kadar.
Birlikte yaşamıyorsun ki! 15 günde bir soluyorsun aynı havayı.
Haftada 2 kez telefonla konuşuyorsun. Seni çok etkilemiyor.
“O SİYASETİN ‘S’SİNDEN
ANLAMAZ”
Hani sanatçıların çoğunluğu sola yakın oluyor ya, eşiniz de
bir sanatçı neticede, onun düşüncesi ne, hangi görüşe
yakın?
O siyasetin ‘s’sinden anlamaz. Entel değil, Şöyle diyeyim
entelektüel sanatçı dediğiniz bir sanatçı değil Meyra. 19’ncu
senemizdeyiz biz, sonuçta biz tanıştığımızda 19 yaşındaydı ve çok
küçüktü. Onun yoğrulması benim yanımda oldu ağırlıklı. Meyra için
önce oğlu ve ben gelirim… Sanatı seviyor ama önce ailesi sonra
sanatı. O öyle bir tarz değil.
“TAYYİP BEY’İ ONA ANLATTIĞIMDA
ETKİLENİR”
Kayınvalide ile ilgili ne düşünüyor Meyra
Hanım?
Meyra, bu konularda kocası ne düşünüyorsa aşağı yukarı onları
düşünür. Biz bir aileyiz, o benim düşündüğüm gibi düşünür açıkçası.
Siyaseten Meyra’nın öyle büyük bir fanatikliği yok. Sonuçta ben ona
Tayyip Bey’i anlattığım zaman etkilenir, zaten kendisi de tanır.
Tayyip Bey de kendisini tanır. Zaten bizim şahidimiz olmuş Erdoğan,
neticede dönemsel birlikte olmuşuz. Tayyip Bey de hatırını sorar
Meyra’nın.
3 çocuk yapmayacak mısınız Erdoğan’ın önerisini
dinleyip?
Bu öneri ile olsa süper. Ama çocuk olmuş 15 sene sonra. Olmuyor ki,
olsa olacak, bu öneri ile olsa, Çocuk dediğin dünyadaki en büyük
zenginlik. Hayırlı evlat olursa inşallah! Her şey Allah’ın
takdiri.
“ESKİDEN ÇOK KÜSERDİK”
Küsüp, konuşmadığınız, gücendiğiniz oluyor mu
annenizle?
O çok eskiden, Akşam’dayken çok oluyordu. Sonra çok üzüldüm. Çünkü
bir anneyi kırmak çocuğunu kırmak gibi. Sonuçta anne dediğin
televizyonda göründüğü gibi değil ki, etten kemikten yaratılmış
ince-tefek küçük-tefek bir şey, bunu kırdığın zaman vicdanen stres
oluyorsun sonra. O öyle kolay bir şey değil. Çocuğunu da
üzsen sonra strese giriyorsun. İnsan sevdiklerini üzmeyerek ayakta
kalır. O zaman ne yapıyorsun, ayırıyorsun hayatı. Sen diyorsun ki
sen benim buramdasın seninle bu işleri konuşmuyorum. Her şey gelip
geçicidir ama bu tip değerler hep bakidir. Şimdi ben çok para
kazandım ama anamın bütün beddualarını aldım. İstemem ki öyle bir
şeyi.
“KEŞKE EVİNDE OTURAN BİR KADIN OLSAYDI
DAHA MUTLU OLURDUK”
Bir yanda sevdiğiniz Erdoğan, diğer yanda hayata gelmenize
vesile olan anneniz, canınız. Siz arada kalmaktan yorulmuşsunuz
anladığım kadarıyla!
Zor bir şey ya. Duygusal tarafa bakarsan tabi annenin varlığı benim
için en kıymetli şey. Bir anne yani, tarif edemem. Beni
anlayabilmen zor! Keşke evinde oturan bir kadın olsaydı, çok daha
mutlu olurduk. Hiç olmazsa böyle derdimiz olmazdı yani. Şu Kanal
D’de yaptığı programı yapsa süper yani, hiç stresim yok o zaman.
Keşke hep öyle yapsa… Gitsin motosiklete binsin, yemek yapsın,
evleri görsün, gezelim, görelim, yiyelim içelim tarzı bir program
işte, şahane…
“TARAF DURAMADI VE BERTARAF
OLDU”
Rahmetli babanız Kemal Ilıcak hayatta olsaydı şimdi durduğu
yer neresi olurdu?
Babam benim tarzım bir adamdı. Çok duygusaldı ve yumuşak bir
adamdı, Allah rahmet eylesin. Babam bir işadamı olmakla beraber
Özal’la yaşadığımız sıkıntıda maalesef taraf duramadı ve bertaraf
oldu. Eşiydi ve babamın eşine set koyabilmesi gerekiyordu. Koyamadı
ve sıkıntı oldu. Ama bugün babam yaşasaydı ne düşünürdü onu
bilemem.
“HEP AKP PARTİ’YE OY
VERDİM”
Oyunuzu AK Parti’ye mi verdiniz?
Her zaman. 2002 hariç, burada yoktum. Amerika’daydım.
“CHP’YE OY VERSEYDİ BİR NEBZE OLSUN
ANLARDIM AMA HDP’Yİ ANLAYAMADIM”
Annenizin HDP’ye oy vermesi üzdü mü sizi?
Tabii ki. Biz ailecek hiçbir zaman sola oy vermedik ki. Muhafazakâr
sağdan yana olduk. Adalet Partili olduk, bir dönem Doğru Yollu
olduk, bir dönem ANAP’lı ama sol hayatımızın hiçbir evresinde
yoktu, düşüncemizle alakası yoktu. Hep sağ muhafazakârları
destekledik. HDP’ye sırf özgürlükler adına oy vermesini hiç doğru
bulmadım açıkçası. CHP’ye verse yine kabul edeceğim bir nebze olsun
ama HDP’ye vermesini hiçbir zaman algılayamadım.
Cemaatçi değil dediniz anneniz için ama cemaate çok yakın
duruyor.
Duruşu ayrı ama Cemaatçi değil. Cemaatçi olmak demek bunların
avantalarından istifa eden birisi demek. Ama hiç öyle bir şey
olmadı ki. Onun kimseden bir menfaati yok, inandıklarını yazıyor o
kadar.
“O BÖYLE BİR TARZ”
Ne oldu da rüzgâr bir anda tersine döndü. Anneniz canhıraş
AK Parti’yi savunurken bir anda başka tarafa geçti
sizce?
Nazlı Ilıcak böyle bir tarz. 28 Şubat’ta herkesin başka bir yerde
durduğu zaman o da başka bir taraftaydı. Mesela millet askerin
yanındayken o tankların önüne geçerdi.
Gücün yanında da durabilirdi?
Onun öyle bir tarzı yok.
“ANNEM HEP RÜZGARIN TERSİNE
GİTTİ”
Nazlı Ilıcak, her devrin insanıydı, rüzgâr nereye o oraya
diyenler de var ama.
Rüzgâr bazen tersine eser. Her zaman annem de rüzgârın tersine
gitti. Her durduğu yer de doğru olmuyor insanın. Ben bu
cemaat hadisesinde herkesin hapse atılmasını da doğru bulmuyorum.
Kimse hapse atılmadan çözülse her şey keşke.
“CEMAATÇİ HİÇ OLMADIM AMA GÜLEN’E BİR
DÖNEM SEMPATİ DUYDUM”
Hiç mi sempati duymadınız cemaate karşı bugüne
kadar?
Ben cemaatçi hiç olmadım. Ama Fethullah Hoca’ya sempati duydum. Ama
yanlış anlaşılmasın bu sempati, bize 3 sene öncesine kadar ne
veriliyorsa okuduğumuz kadarıyla, duyduğumuz kadarıyla sempati
duydum. Okullar açılıyordu, eğitimler veriliyordu, bir hizmet
vardı, nasıl saygı duymayacaksın?
“O DÖNEM GÜLEN BENİ ARADI VE DEDİ
Kİ…”
Fethullah Hoca’yla da Mehmet Ali olarak tanışıklığım minimum 15
senedir yani. Hatta daha da öncesinden 20 yıl öncesinden tanırım.
Bana bir düşmanlığı bir kötülüğü oldu mu, hayır olmadı. Şimdi benim
bu ortamda vicdanen söyleyebileceğim bunlar. Hatta 1995’te bizim
gazetenin basımını durdukları zaman beni arayıp ‘yapabileceğimiz,
yardımcı olabileceğimiz bir nokta var mı?’ diye kendisi aramıştı.
Bu son 2 senede yaşananlar yaşadıklarımı değiştirmez ki. Evet, iyi
bir şey var ama yavaş yavaş görmeye başladığımız noktada madalyonun
başka bir yüzü de olabileceği ortaya çıkıyor. Okudukça, gördükçe
parçaları artık daha rahat tamamlayabiliyoruz. Bence kötü oldu. Din
gibi dünyadaki en değerli şeylerin üzerine bir şeyleri inşa etmek
doğru değil.
Hiç AK Parti’den milletvekili olmayı hayal ettiniz
mi?
Hayır.
Öyle bir teklif geldi mi?
Hiç gelmedi, Beklemem de çünkü siyasetçi değilim ben.
Eski bir medya patronu olarak bugünkü medyanın durumunu
nasıl buluyorsunuz?
Hiçbir şey değişmedi esasen.
İktidarın medya üzerinde bir baskısı yok mu?
Her dönem böyledir bu iş. İktidar kendi lehine haberler çıkmasını
ister. Dolayısıyla her zaman böyle olmuştur. Özal döneminde de Özal
hep kendi lehine haberler yapılmasını istemiştir. O çok mu medya
özgürlüğünü savunuyordu zannediyorsunuz? Hangi iktidar kendisine
düzenli hakaret edilmesini ister?
“MEDYA HER ZAMAN
BÖYLEYDİ”
Ama o zaman böyle kayyumlar, gazetelere el koymalar yokmuş,
gazetecilerin en çok hapise atıldığı dönem bu dönem diyor meslek
büyüklerimiz. Geçmişe oranla medya gidişatı kötüymüş.
Nasıl gazetecileri işten atma yokmuş. Olmaz olur mu, bundan daha
alasını yaşadık? 28 Şubat’ı ne çabuk unuttunuz? Türkiye’de ne
değişti zannediyorsunuz ki! Sizlerin hem bu devlet aklı dedikleri
hem bu medya aklı, dönemsel yaşıyor. Her dönem Türkiye’de medya
böyleydi zaten. Bugün iktidar çok uzun sürdü, 14 senelik iktidar
var. Tabi bu iktidarın desteklediği gruplar vardır, bunlar
çok büyüdü. Belki o yüzden fazlaca göze batıyor. Türkiye’de medya
düzeninde bir değişiklik olmadı. Tansu Hanım’ın eşi Özer Bey
nerdeyse kendi eliyle gazete televizyon çıkarttı. Her dönem bu
Türkiye’de olmuştur. Türkiye’deki demokrasiyi Fransa ile niye
mukayese edip duruyorsunuz. Magna Carta’dan gelmiş bir ülke ile
niye mukayese ediyorsunuz. Sen Suriye ile mukayese et Türkiye’yi,
Irak’la et, komşularınızla et yani.
Sizin döneminizde de süt liman değilmiş anladığım kadarı
ile medya?
Tabii ki. Şimdi bu göze batıyor çünkü iktidar güçlü.
Türkiye’deki güç odakları rahatsız. Türkiye’de eskiden azınlık
çoğunluğa hükmediyordu. Bugün eski Türkiye dedikleri çok doğru bir
kavramdır. Eski Türkiye de azınlık çoğunluğa hükmeden bir durumdu.
Belli bir bürokrasi, belli bir zümre, medya ve askerler. Türkiye de
halkın söylediklerinin o dönemde bir önemi yoktu. Birileri seçilir
birileri konulurdu, sistem o şekilde devam ederdi. Medyada siyaset
dâhil her yeri dizayn etmeye çalışırdı, şimdi bunlar Tayyip Bey
sayesinde şükür kalmadı.
“YANDAŞLIK KÖTÜ BİR ŞEY
DEĞİL”
Bugün medyada yer alsaydınız, o havuz içinde mi olurdunuz?
Yani yandaşlar cephesinde?
Yandaş tabiri dediğiniz dünyanın her yerinde var olan bir sistem.
Bugün Amerika’da Demokrat Parti'yi destekleyen televizyonlar da
var, Cumhuriyetçileri destekleyen televizyonlar da. Yandaşlık kötü
bir şey değil. Mevcut iktidar uzun süredir olduğu için, medyada
iktidarı destekleyen çevre büyüdü. Bugün medyada olsaydım elbette
durduğum yer Tayyip Bey’in yanı olurdu.
Peki, neden bugün medyada değilsiniz? Erken yaşta
başladınız ve hala çok gençsiniz ama erken bıraktınız?
Bize ihtiyaç olsa destek verirdik. Şimdi gençler çok ilerledi, daha
iyi işler yapıyorlar.
Siz de hala gençsiniz ama… Küskün müsünüz yoksa
medyaya?
Yok hayır.
O zaman neden yoksunuz?
Medya çok para kazanan bir yapılanma değil.
“MEDYA BENİM İÇİN ARTIK
BİTTİ”
Medyaya dönmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
Yok hayır. Medya sektörünün tüm aşamalarında yer aldım. 22 yaşında
gazete kurdum. Radyo, dergi kurdum. Daha sonra sattım, tekrar
Tercüman ve Bugün gazetelerini kurdum. Bugün hala benim
kurduğum; Akşam, Güneş, Âlem, Bugün, Tercüman gibi önemli
gazeteler yayın hayatını sürdürüyor.
Bugün TV ve Kanal Türk’e kayyum atandığında o kanalları
sizin alabileceğiniz söylenmişti, aslı astarı var
mıdır?
Emin Pazarcı bu konu hakkında şöyle bir yazı yazmıştı; “Keşke
Mehmet Ali’yi atasalar da hem yerini bulmuş olur hem de annesiyle o
uğraşmış olurdu.” diye. Ancak öyle bir durum yok. Tamamen
patron finansmanı ile yaşayan müesseseler. O patron finansmanı
kesildiği zaman yayın hayatına devam edemezler.
Sizin de öyle bir paranız yok galiba?
Olsa bile neden koyayım. İnsan zarar edeceği bir işe neden parasını
yatırsın.
“ÖZLEMİYORUM ÇÜNKÜ ZİRVEDE
BIRAKTIM”
Özlemiyor musunuz?
Neden özleyeyim ki? Kendime göre zirveyi yakalamışım. Zirve şudur
bakın, bir beyaz kâğıdı gazete haline çevirmişim, gazetelerim
yüzbinlerce adet satılmış. Yedi tane ulusal gazete
kurmuşum, hiç kimseden satın almadan sıfırdan kurulan
gazeteler bunlar. Radyo, televizyon kurmuşum. Zaten bundan farklı
olarak ne yapabilirim ki? Aynı şeyleri yapmış olacağım.
“KİMSENİN TUTUKLANMASINA
SEVİNMEM”
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Kimse tutuklanmasın, hiç kimse cezaevinde olmasın. Bunları
kötü bir insan söyler. Ne Can Dündar’ı tanırım ne de Soma Kömür
İşletmeleri Müdürü Can Gürkan’ı tanırım. İnsan katil değilse,
cinayet işlememişse kimse için hapse girsin oh olsun demez, bunları
söyleyenler insan değildir. Kimse kimsenin kötülüğü için
sevinmemelidir.
“HEPİMİZİN GÜNAHLARI
VAR”
Medyada olup günahı olmayan yok galiba? Sizin hiç
günahlarınız oldu mu?
Hem de çok olmuştur, olmaz olur mu hiç. Onu ancak Allah bilir.
Günahsız insan yoktur. İstemeden kalp kırılır, yanlış yapılır.
Önemli olan bunları isteyerek yapmamaktır.
En büyük günahınız ne mesela?
En büyük günah diye bir şey yok. Ama masum insan da yok. Bunlar
geçmişte kaldı, şimdi konuşmanın anlamı yok.
“KİMSE TALEP ETMEDİ, BEN
ATTIM”
Medya patronuyken iktidar talimatı ile gazetecileri işten
attınız mı?
Kimse benden şu gazeteci işten atılsın diye herhangi bir istekte
bulunmadı. Gerek de kalmıyordu buna çünkü zaten ben kendim
atıyordum… Sen bu işten para kazanıp maaş alıyorsan patronun
dediğini yapmak zorundasın. Çalıştığın kuruma ve medya şirketine
göre haberlerin içeriğini belirlemek zorundasın. Yoksa o kurumda
çalışamazsın. Öyle bir özgürlük yok, bunlar ancak laf
ebeliğidir.
“PATRON NE DİYORSA O
OLMALI”
Gazetecinin amacı nedir?
Kendini tatmin etmek, egosunu tatmin etmektir. Eğer benim kurumumda
köşe yazarlığı yapıyorsan önce benim istediğimi yazmak
zorundasın.
Bu çok faşizan bir bakış açısı değil mi?
(Gülüyor) Çok faşizan. Sizinki de egoist bir bakış açısı. Biz
gazeteciyiz. Her şeyi yazarız şeklinde bakıyorsun olaya. Ama yanlış
düşüncedesin…
“AKLINA ESENİ YAZAMAZSIN, ORASI BABANIN
MALI DEĞİL”
Ne yani iktidar kimse, medya patronu onu mu desteklemeli,
ne anlamı var gazeteciliğin o zaman?
Her şeyi ben bilirim, ben yazarım, benim köşem diye bakıyorsunuz
olaya. Yok, öyle bir dünya. Ay sonu gelince maaş alıyorsun,
gazeteci köşesini kendi husumetleri için kullanmaz ve aklına eseni
yazamaz. Genelde Türkiye farklı bir konjonktürde bir ülke. Bizi
Fransa ile veya batılı ülkelerle kıyaslamayın. Biz daha çok doğu
kökenli bir ülkeyiz. Bugün Atatürk çok demokrattı diyebilir
misiniz? Diyemezsiniz. Bana bir gün Reha Muhtar televizyonda sordu
sen laik misin dedi? Hayır dedim. Ben laik değilim.
“BEN LAİK DEĞİLİM”
Neden laik değilsiniz?
Çünkü ben laik olamam. Çünkü çok yanlış kullanıyoruz laiklik
kelimesini. Laiklik nedir? Din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması. Bu mümkün mü?
“YALAKALIK YAPMIYORUM, TAYYİP ERDOĞAN BU
ÜLKE İÇİN EN ÖNEMLİ LİDER”
Şeriatçı mısınız?
Evet şeriatçıyım. Şeriat nedir? Kur'an-ı Kerim kurallarını
uygulayan insandır. Kelime anlamını doğru bilmeniz gerekir ki cevap
verebilesiniz. Ben Kur'an kanunlarına uymuyorum dersem şeriatçı
değilim diyebilirim, ancak uymak istiyorum diyorsam şeriatçıyım
diyebilirim. Biz aslında aynı şeyi söylüyoruz. Hepimiz şeriatın
içinde oluyoruz. Hepimiz din ve devlet işleri birbirinden ayrılsın
istiyoruz. O zaman hepimiz laik devlet düzeninden yana oluyoruz.
Ancak laik bir insan değilim. Türkiye'de olması gereken demokrasi
anlayışı böyle. Tayyip Erdoğan çok çok önemli bir lider. Bunu
yalakalık yapmak için söylemiyorum. Bundan 10 yıl sonra da bunları
söyleyeceğim. Nasıl ki Turgut Özal bu ülkede çok konuşulduysa
Tayyip Erdoğan da öyle konuşuluyor ve tarihe geçecek bence. Turgut
Özal Türkiye’yi farklı bir platforma taşıyan bir liderdi.
“ÖĞLE VAKTİ KALKIP POKER MASASINDA ÜLKE
YÖNETİYORLARDI, ONA LİDER DEMEYENİN KAFASINA
ŞAŞARIM”
Şimdi de Tayyip Erdoğan aynı şeyleri mi yapıyor
diyorsunuz?
Tayyip Erdoğan tanıdığım en kuvvetli lider. Ben size desem ki
üzerinizde ki kıyafet ne kadar kötü olmuş stres olursunuz. Tayyip
Erdoğan’a demediklerini bırakmadılar. Arkasından milyonlarca
insanları sürükledi. Parti dediğiniz binlerce on binlerce kitleyi
tuttu. Dört seçime girdi çıktı. AKP’nin oyları düştü, koalisyon
olmaz dedi. Tekrar seçime giderek tek başına iktidar oldu. Ne
diyebilirsiniz böyle bir adama. Bu adama lider demeyenin kafasına
dayarım. Realiteyi kabul etmeyi bileceksiniz. Bu adam biraz
diktatör gibi mi biraz sert mi? Zaten Türkiye'de sert olmadan
olmaz. Amerika'da hayır bu yapılmayacak dendiği zaman olabilir
ancak Türkiye'de bizim insanlarımıza bu kadar tolerans gösterilirse
ayağını sokar ağzına. Kitlenin geldiği yerin konumuna göre hareket
edilir. Amerika'da demokrasi var mı? Evet var. Zenginlerin
demokrasisi var. Her şey bir imajdan ibaret. Hiç tanımadığın bir
adam çıkıyor ABD başkanı oluyor. Kim Obama? Senatör. Bir anda
devlet başkanı olabiliyor. Evet Amerika'da halk düzeyinde bir
demokrasi anlayışı vardır. Adalet her şeyi seçebiliyor. Bizde
Tayyip Erdoğan’a kim ne derse desin acayip şeyler kazandırdı bu
ülkeye. Metroya bakıyorum, köprüye bakıyorum muhteşem şeyler. Her
iktidarın yapması gereken şeyler diyebilirsiniz bunlar için ama
bunları AKP yaptı yani. Tayyip Erdoğan çalışıyor. Biz neler gördük
öğle vakti kalkıp poker masasında ülke yönetiyorlardı. Yani
Türkiye'de her şey yaşandı. Ecevit düzgün bir adamdı ancak bu
ülkeye hiçbir şey katmadı. Sonuçta bu ülke bu iktidar ile belli
yerlere geldi. Bazı durumlarda ben de korkuyorum. Neden korkuyorum.
Rusya ile problemler oldu. İnsan bilmediğinden korkar. İlk defa
birisi Rusya’nın uçağını düşürüyor. Tayyip beyin çok önemli bir
lider olmasını değiştirmez. Ancak bunları yağcılık yapmak için
söylemiyorum. İnsan fikrini açıkça söyleyebilir. Tayyip
Erdoğan’ı desteklediğiniz de yağcı oluyorsunuz.
“TÜRKİYE’DE İYİ MUHALEFET OLSA AK PARTİ BU
OYU ALAMAZ”
Muhalefeti nasıl buluyorsunuz?
Çok kötü buluyorum. Son 10 senedir muhalefet denen bir şey yok. Bir
ara Selahattin Demirtaş’ın bir yönünü beğendim. Genç bir adam, saz
çalıyor, espri yapıyor, bunu beğenmiştim. Ancak sırtındaki yük çok
ağırdı, bu yük ile bir yere gidemez. Ama Demirtaş’ı da arındır, yok
et, Cumhuriyet Halk Partisi'ne koy bir şeyler yapamaz. Kemal
Kılıçdaroğlu bütün iyi niyetine rağmen ne yaparsa yapsın başarılı
olamıyor. Madem bu hükümet o kadar kötü Bahçeli mi iyi? En güzel
lafı Tuğrul Türkeş söyledi. Benim babam 5 kişi ile hükümet ortağı
oldu. Sen 80 vekil ile hiçbir şey olamıyorsun. Bunun cevabını
vermiş zaten. Türkiye’de muhalefet yok. İyi muhalefet olsa AK Parti
zaten yüzde 45 alamayacak. AK Parti insanları kandırıyormuş.
Makarna ile oy mu alınır? Adamlar işi biliyor, çalışıyor…
En beğendiğiniz gazete hangisi Türkiye'de?
İki gazete okuyorum günlük olarak. Biri Sabah diğeri Hürriyet
Gazetesi. Arada okuduğum Star ve Habertürk.
En beğendiğiniz yazar kim?
Üslup olarak Rauf Tameri severim. Posta gazetesinde yazıyor.
Başka?
Cem Küçük’ü takip ediyorum ve çok beğeniyorum. Değişik bir tarzı
var.
“CESUR BİR ADAM”
Cem Küçük'ün üslubu çok sert ve bu nedenle kendi
meslektaşları tarafından çok tartışılıyor.
Bence çok cesur ve başarılı bir adam. Biz bu tarz söylemlere
alışkın değiliz. Belki sert geliyor olabilir ama söyledikleri
doğru. Cem Küçük, genç bir insan ve entelektüel de bir yanı
var. Bu bir tarzdır. İki üç sene içinde Cem Küçük olabiliyorsun,
önemli işler yapıyorsundur. Bir kişiyi herkes seviyorsa zaten o
kişi sorunludur.
Doğan Grubunda son dönemdeki değişimi nasıl
buluyorsunuz?
Aydın Doğan da eski düzenin en önemli ismi. O da şimdi yeni düzene
ayak uydurmaya çalışıyor ancak zor bir iş. Türkiye bir 5 sene daha
böyle giderse inşallah, bundan 15 sene önceki Türkiye gibi
olmayacak.
“O KIYAFET TÜRKİYE’YE
YAKIŞMIYORDU”
Nasıl olacak peki?
Farklı bir Türkiye olacak. Bence bir kıyafet vardı Türkiye’nin
üzerinde yakışmıyordu. O kalıp birdenbire oturmuyor. Türkiye bir
Osmanlı padişahlığı şeklinde giderken Atatürk’e saygım sonsuz ancak
bir günde tüm sistem değişiyor. Zorla 60 sene bu sistem devam
ediyor. Türkiye bu Türkiye değil. Türk insanı bu değil. Tayyip
Erdoğan da bu Türk insanlarını iyi tanıyor. Türk insanı daha
muhafazakâr değerlere sahip bir yapıya ait.
“O ZATEN BAŞKAN”
Sizce Tayyip Erdoğan Başkan olmalı mı?
Zaten başkan. Bir adamı atamak başka, 300 kişi toplandığı zaman
bende çıkabilirim. Bir de %52’nin oyunu alacaksın. Ben herkesin
oyunu alacağım. Nasıl alacağım insanların oylarını? Çok güzelim
diyerek mi insanlardan oy isteyeceksin. İnsanlara vaat göstererek
oy isteyeceksin. Bir insan oy ile seçilmişse başkanlık sistemine
geçmemiz lazım. Eğer Türkiye Başkanlığa geçmiyorsa seçimi
kaldırsın. Boşu boşuna masraf yapıyoruz. Eğer bir adayın vaadi
yoksa neden seçeyim ki? Neden insanları sandığa götürüyoruz. Ya
Türkiye'de seçim sistemi kalkacak ya da Türkiye’ye başkanlık
sistemi gelecek. Bunun bir zararı yok. Siz hatırlamazsınız. Bende
okuduklarımdan biliyorum. Türkiye'de 1980 ihtilaline kadar senato
vardı. 1980’den sonra senato kalktı. 1980’den günümüze mevcut
sistem var. 2016’dan sonra yarı başkanlık sistemi gelecek. Başkan
daha yetkili olacak. Başkan yetkili olduğu zaman bir karşılığı
var. Ticarette ben bir imza attığım zaman onun bedelini
ödüyorum. Tayyip Erdoğan’ın hiçbir bedeli yok. Ben Tayyip
Erdoğan’ın yerinde olsam böyle kalırım. Benim haberim yok, bilgim
yok derim. Ancak başkan olduğunda bir bedeli var. Halka karşı da
bir sorumluluğu var. Türkiye o zaman koalisyonlardan kurtulur.
Koalisyon olsa idi bitmiştik. Onun için Başkanlık sisteminin olması
gerekiyor.
Röportajımızın sonuna gelirken size teşekkür
ediyorum…