Medyanın yayınları Koronavirüsten daha tehlikeli
Koronavirüs, medyayı ağır bir sınavdan geçiriyor. İletişim uzmanları Türkiye’de “sorumlu gazetecilik” ilkelerinin uygulanmadığından yakınıyor ve bazı yayınların "virüs derecesinde" tehlikeli olduğu uyarısı yapıyor.
DW Türkçe'nin haberine göre, Çin’de ortaya çıktıktan sonra tüm dünyaya dalga dalga yayılan koronavirüsle ilgili tüm gelişmeler medyanın başlıca gündem maddesi. Bir yandan virüsün yarattığı tahribat bir yandan da virüsün yayılmasına karşı alınan "acil kodlu" önlemler ekranlara, gazetelere, sosyal medya platformlarına yansıtılıyor. Bu süreçte medya temsilcilerinin "sorumlu gazetecilik" ilkelerine uymasının toplum sağlığı için "hayati önemde" olduğuna ilişkin değerlendirmeler artıyor.
Bu uyarının "doğru ve gerekli" olduğu görüşünde olan iletişim uzmanları, haber kanallarındaki tartışma programlarına alanında uzman olmayan kişilerin konuk edildiğine, ekranlarda koronavirüsle hiç ilgisi olmadığı halde din-seks ilişkisinin tartışıldığına, gazetecilerin sosyal medya platformlarında topluma "panik pompalayan" mesajlar attığına dikkat çekiyor.
"Halk dalkavukçuluğu”
Deneyimli bir gazeteci de olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşçı’ya göre ekranlardaki koronavirüs tablosu çok yıkıcı boyutta. Taşçı, “Ekranlarda bilgi kirliliğinin de ötesinde maalesef bilgi ortamı yok. Yayıncılık dünyası hiçbir eleştiri getirmeyen, bilgi vermeyen, popülizmin sırtına yaslanmış halk dalkavukçuluğunun parlatıldığı bir dönem yaşıyor” tespitini yapıyor.
Ekranlarda tuz yalamanın ya da kelle-paça çorbası tüketmenin koronavirüse karşı etkili önlem olacağını söyleyen de var, koronavirüsün Türk genini etkilemeyeceğini öne süren de.
Bu durumun nedenlerine işaret eden Taşçı, hem gazetecilerin "sorumsuz davranışlarına" hem de hükümet politikalarına gönderme yapıyor, gazetecilerin sorumsuz tavrının ‘virüs derecesinde tehlikeli’ olduğunu söylüyor.
“Sanki bilim insanı eksiğimiz varmış gibi hep aynı insanlar farklı farklı kanallarda geziyor” diyen Taşçı, nitelikli ve gerçekten toplum sağlığını düşünen bilim insanlarını ekranlarda görmenin mümkün olmadığını vurguluyor. Koronavirüse karşı alınacak önlemler gibi net ve açık bir konuda birbiriyle çelişen önerilerde bulunan insanları ekranlara çıkarmanın habercilik olmadığını anlatan Taşçı, “İnsanlar kimseye güvenemeyecek durumda. Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı belli ilkeler belirlemiş, ama Türk televizyonlarında din-seks ilişkisi tartışılıyor. Sorumsuzluktur bunun adı. Evrensel kuralları bilmemek, halk sağlığını hiçe saymaktır” çıkışı yapıyor.
Taşçı’ya göre haber kanallarının böyle davranmasının ardında “izlenme oranını artırmak” kaygısının yanı sıra medya üzerindeki hükümet baskısı da rol oynuyor.
“Televizyonlarda eleştirebilen, tartışabilen insanlar engelleniyor. Bu el, siyasi bir eldir” diyen Taşçı, Cumhurbaşkanlığını işaret ediyor. Taşçı, “Saray çevresi ekrana çıkacaklar listesi oluşturuyor ve haber kanallarının bu listeye göre hareket etmesini istiyor. Televizyonların da işine geliyor. Ne yazık ki ekranlar ve toplum danışıklı bir dövüşün kurbanı oluyor” diyor.
“Medyanın hasta hali”
Uluslararası gazetecilik de yapan iletişim profesörü Doğan Tılıç da koronavirüsün medyanın "hasta haline" ayna tuttuğunu söylüyor. Tılıç, “Konuyla asla ilgisi olmayan, asla ekrana çıkarılmaması gereken insanların televizyonlara çıkarılması sorumlu gazetecilikle bağdaşmıyor” diyor. Tılıç, tüm gazetecilerin “Koronavirüs gündeminde din ve seks tartışması neyin nesidir” sorusunu kendilerine sormalarını istiyor.
Tılıç’a göre halk sağlığını doğrudan ilgilendiren koronavirüs konusunda uzman isimlerle çalışmak en ideal yöntem. “Ancak Türk medyası bugün açıkça görüldüğü üzere tüm cehaletini sergilemekten çekinmiyor, panik pompalıyor, bilgi kirliliği yaratıyor” diyen Tılıç, medyanın bu duruşunun halk sağlığı kadar basın özgürlüğünü de yaraladığını vurguluyor.
Tılıç, “Gazeteciler otokontrol uygulamazlarsa, sorumsuzca hareket ederse hem siyasi otoritenin hem de kamuoyunun hedefi olacaklar ve yayın durdurma, gözaltı, soruşturma olayları birbirini izleyecek. Gazeteciler sorumsuz yayıncılıkla kendi bindikleri dalı kesecekler” uyarısı da yapıyor.
Sosyal medyanın en popüler adresi Twitter'da da halka "panik pompalandığı” değerlendirmelerine katılan Tılıç, “Komplo teorileri ortaya atılıyor orda. Gazetecilerin özellikle bu konuda dikkat etmesi gerekiyor” diyor.
Nasıl farkındalık yaratacaklar?
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Deniz Sezgin de koronavirüsün medyaya yansımasını dikkatle izleyenlerden. Fakültede “Sağlık İletişimi ve Uygulamaları Dersi” veren Sezgin, medyadaki sorunu “Halkı bilgilendirmeye çalışırken kaygıya sürüklemek ve bunun farkına varamamak” olarak tanımlıyor.
Böylesi küresel bir salgın durumunda halka virüsün nasıl yayıldığından, nasıl risk teşkil ettiğine kadar tüm bilgilerin, gelişmelerin “Tıp otoritelerinin rehberliğinde temel, basit ve anlaşılır şekilde anlatılması gerektiğini söyleyen Sezgin, “Ne yazık ki bunu göremiyoruz. Çok farklı görüşlere yer verilerek kafa karışıklığı yaratılıyor. Böyle farkındalık yaratılmaz” diyor. Sezgin, gazetecilerin ancak bu durumda çok izlenme ve ilgi çekme kaygılarını kenara bırakıp, halk sağlığına odaklanarak farkındalık yaratacağını söylüyor.