Medyanın “Kolektif Hatası” mı?.. “Manifesto” gösterip “Site” vuranlar!..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, Ekrem İmamoğlu’nun tüm medyada “Manifesto” olarak adlandırılan ancak bir site bildirgesi çıkan çağrı yazısına dair fikirlerini belirtti…

Efendim: yazıya önce bir “Özeleştiri” ile başlayayım. Biliyorsunuz bir haftayı aşan “Manifesto” tartışması en sonunda “netleşir gibi” oldu. “Gibi” diyorum çünkü, aslında netleşen bir şey yoktu. Herkesin “manifesto” zannettiği şey aslında Ekrem İmamoğlu’nun “İktidar için değişim” sitesinin yayına başladığı andaki metni idi. Herkes bu metni adeta “kutsal bir metin” gibi bekledi. Sonunda ne idiği belirsiz, vasat ötesi bir şey çıktı. Sağ gösterip sol vurmak gibi, “manifesto” gösterip “site” vurdular!..

Her neyse, bende 05. 07. 2023 tarihli Medyaradar’da bu metni değerlendiren “İmamoğlu’nun iddiasız değişim metni. Böyle manifesto mu olur?” başlıklı bir yazı yazdım. Ancak bütün medyanın içine düştüğü “hata”ya bende düştüm ve metne “Manifesto” dedim. Oysa bu sitenin sadece çağrı metniydi. Ancak yazımın içeriğindeki tespit ve ikazlarımın esasta halen doğru olduğunu düşünüyorum. Hata içerikte değil, tanımlamada idi.

Medyanın Kollektif hatası mı?

Birincisi: Ancak bu bireysel tavırdan ötede bir durumdu. Başta yazılı, görsel, internet medyasının ileri gelenleri, tanınmış imzalar olmak üzere hemen herkes aynı tanımı kullanmışlardı. Hepsi bir “manifesto” beklentisine sürüklenmişti. Demek ki medya bu noktada “kolektif hata” diyebileceğimiz bir durumun içindeydi. Medya önce kendini, sonra birbirini gaza getirmişe benziyordu. (Yoksa “yönlendirme” veya “şartlama” mı vardı?) Burada medya açısından da çıkartılması gereken bazı “dersler” olduğunu düşünüyorum.

İkincisi: Bu bir tür bile bile ladesti. Kişisel olarak olaydaki çelişkiyi, tuhaflığı fark etmiş, çekincemi yansıtmış olmama rağmen gene de aynı tanımı kullandım. Bir yerde basiretim bağlandı. Aynı dalgaya kapıldık. Ancak bahane aramıyorum. “Hata” varsa hatadır ve sorumluluk yazana aittir. Bundan kaçacak değilim.

Üçüncüsü: Ancak bir başka hata vardı ki, o da bana kalırsa İmamoğlu’nun çevresindeki bu işlerden sorumlu kişilerinden kaynaklanıyor olmalıydı. Artık “ekip” mi desem, basın danışmanlığı, bürosu mu desem, ajans mı desem, vb neyse bu gibi işlere kim ya da kimler bakıyorsa bence onlarda hatalı idi. (Hiçbirini tanımam etmem, kişisel bir meselem de yoktur) Demek ki medyayı doğru, net, açık şekilde bilgilendirmemişlerdi. Bazı noktalar muğlak bırakılmış olmalıydı. En hafifinden bir “bilgilendirme eksikliği” söz konusuydu. Ya da kendileri de acele etmişlerdi.

O yüzden bu hatalı tanımlama sadece bireysel bir yanlış değildir. Kolektif bir “hatalar zinciri”nin sonucudur. Kendilerine tavsiyem neyi ne zaman, nasıl, ne şekilde yapacaklarını, tanımlamaları net şekilde kullanmalarıdır. İletişimin birinci kuralı “Anlaşılır” olmasıdır. “Biraz anlaşılır” olmaz. Öyle veya böyle bir “Manifesto karmaşası” doğmuştu!

Zaten bir haftadır medyada “Manifesto” lafı dolaşıyordu. Bir de site hazırlandığı ama daha tali idi. Herkes sanki sitede manifesto açıklanacak beklentisine girdi belki de. İkisini aynı şey zannetti. Yoksa medyanın bu kadar yaygın aynı tanımı kullanması başka türlü açıklanamaz. Bu arkadaşlar önce neyi açıklayacaklarını, manifestonun ne zaman yayınlanacağını, net tarih ve sıralama vererek belirmeliydiler bence. O kadar ki site açıklandıktan ve herkes manifesto tanımını kullanmaya başladıktan sonra bile “Bu manifesto değildir, daha sonra açıklanacak” diye bir “bilgilendirme refleksi” dahi göstermediler. Bütün medya bir süredir yanıltıldı. Doğrusu bravo!..

Tüm kızgınlığım, öfkeli dilim bunadır. Belki de “Laz / Karadenizli damarım” kabardı. (Hemşerim İmamoğlu eminim beni anlayacaktır!) Aslında ben bu tarz bir tartışmaya girmek istemezdim. Fakat olayın akışı benim tepkici karakterimle de birleşince bu durum ortaya çıktı. Çünkü ben ne “İmamoğlu karşıtı” ne de filancanın “yandaşı”yım. Böyle algılanmak da istemem.

Dağ fare doğurdu!..

Şimdi müsaadenizle bir noktaya daha temas etmek istiyorum. İnternet sitesi ve oradaki çağrıya dair. Elbette kendi bilecekleri iş ama nasıl yorumlayacağımız da bizim işimiz. Benim gördüğüm “zafiyet” ya da “yanlış start alış” burada. (Kimin fikriydi bilemem) O yüzden “manifesto” bence bekletilmeksizin direkt yayınlanmalıydı. Sonuçta ”anket” yapmıyorsunuz değil mi?.. Boşa zaman kaybı ayrıca… Ve dahi inisiyatif ürkekliği…

Çünkü bir fikri, bir planı, bir hedefi olan topluma sormaz. Söyleyeceğini söyler, etraflıca anlatır, beyan eder. İnsanlar bu “Çağrı”ya koşar ya da koşmaz. Liderler ya da hareketler fikirleri olan insanlar ve de akımlardır. “Dur, şuna da sorayım, buna da sorayım” demezler. Sonrasında “nabza göre şerbet” vermezler. Liderlik budur!

Siz buna göre mi “manifesto” yazacaksınız? Onun için mi beklettiniz? O zaman buna manifesto demezler. Manifestolar kendine, davasına, fikrine güvenen, ne diyeceğini belirlemiş insanların bildirgeleridir. Yoksa yola her çıktığınızda “durun topluma soralım” mı diyeceksiniz? Komik!..

Liderler “Ne çıkarsa bahtıma, ortalamaya göre hareket ederim” diyemezler. İddiaları kıvırtmadan, açıkça ilan veya formüle ederler. Tarihteki bütün büyük liderler aynı “çizgi” üzerinden yürümüşlerdir. Bu ne “kitle kuyrukçuluğu” dur? Ne ucuz bir “popülizm” türüdür?

Bu “Benim aslında bir fikrim, perspektifim, önerim, davetim yok. O yüzden sizden veri toplayayım ona göre ‘ortaya karışık’ bir şeyler yazarız” demektir. Ve bu inisiyatif zaafını “Demokrasi” kılıfı altında pazarlamaya kalkmaktır. Liderlik böylesi görüş almaz, görüş sunar. Onun irade ve cesaretine sahip olmaktır…

“Manifesto”nuzu merakla bekliyor olacağım!..

07. 07. 2023