26 Tem 2012 09:23
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:57
"MEDYADAKİ OTO-SANSÜR İKTİDARIN DA FELAKETİ"
Gazetecilik dışında hangi meslekte terörist olduğu gerekçesiyle bu kadar çok kişi cezaevlerine gönderilmektedir?
‘Medyadaki oto-sansür iktidarın da
felaketi’
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından 1987’den beri verilen Basın Özgürlüğü Ödülü’nün kişi dalındaki sahibi bu yıl Ferai Tınç oldu.
TGC, Ferai Tınç’ın bu ödüle, “basın özgürlüğü konusunda yaptığı çalışmaları, bu konuda örgütlü mücadeleyi geliştirme yönündeki katkıları, sürece ulusal ve uluslararası mesleki destekleri katmayı başarabilmesi” gibi nedenlerden ötürü layık görüldüğünü açıkladı.
“TGC Basın Özgürlüğü Ödülü Büyük Seçici Kurulu” ayrıca hapisteki 100’e yakın gazeteci adına da ödülü tutuklu gazeteciler Bedri Adanır ve Zeynep Kuray arasında paylaştırdı. Kurumlar dalındaki ödül de Yayıncılar Birliği’ne verildi.
Ferai Tınç, önceki akşam Taksim’deki The Marmara Oteli’nin balo salonunda düzenlenen ödül töreninde bence gayet anlamlı ve dokunaklı bir konuşma yaptı. Bugün köşeyi Ferai Tınç’ın bu konuşmasının geniş bir özetine ayırıyorum:
“Basında sansürün kaldırılmasının 104’ncü yıldönümü. Gazeteciler Bayramı’nı kutluyoruz.
104 yıl önceden bu günü görebilselerdi, duayenlerimiz gözlerine inanamazlardı herhalde.
Bugün değişik düşünce ve siyasetleri savunan, farklı bakış açılarıyla haber yapan onlarca gazeteci cezaevlerinde. Yetkililer bu duruma çözüm aramak yerine iki mazerete sarılıyorlar.
Sayı pazarlığı yapıyor ve cezaevlerinde sayıları yüze ulaşan gazetecilerin “terörist” olduğunu söyleyerek, daha mahkemeye bile çıkmamış ya da haklarında hüküm kesinleşmemiş gazeteciler için “onlar terörist” diye karar açıklıyorlar.
Biz sayı pazarlığında yokuz.
Bir gazeteci bile yaptığı haber, yazdığı yazı, attığı manşet nedeniyle tutuklansa, bize göre orada basın özgürlüğü ihlali vardır.
Gazetecileri terörist ilan edip, demir parmaklıklar arkasına atmak, basında çok sesliliğin düğmesini kapatmak için kullanılan bir kılıftır.
Gazetecilik dışında hangi meslekte terörist olduğu gerekçesiyle bu kadar çok kişi cezaevlerine gönderilmektedir? Bu iddianın ciddiye alınması mümkün değildir. Bu gerçek artık çok net bir biçimde ortaya çıktı. Türkiye uluslararası kurumlarda basın özgürlüğü konusunda sürekli uyarılır hale geldi.
Dün gazeteciler bayramı nedeniyle düzenlenen bir toplantıda Sayın İçişleri Bakanı İdris Naim basın özgürlüğünün öneminden söz ederken “Ama güvenlik önce gelir” dedi.
Bir süre “istikrar” önce gelir diye basın özgürlüğü ihlallerine gözlerimizi yummamız istendi bizlerden, simdi de önce “güvenlik”, sonra “özgürlük” deniyor.
Hayır arkadaşlar, önce özgürlükler gelir.
Bir toplumda güvenlik de istikrar da insanların özgürlüklerinden emin olarak yaşamlarını sürdürmeleriyle mümkündür.
Ancak bu biçimde istikrar bozulmaz, güvenlik tehditleri istisna olarak kalır. (...)
Bu ödülü, gazete sahipleri köşeye sıkıştırılmış, yazarları baskı altında, muhabirleri susturulmuş derin bir oto-sansür ikliminde alıyorum.
Halkın gerçekleri öğrenme hakkı ihlal edilen, kendi kaderi hakkında bağımsız karar verme yeteneği körleştirilen böyle ortamlarda, ışıklar teker teker söner, toplum kör bir karanlığa sürüklenir.
Bu durum sadece muhalefet değil ama iktidar açısından da bir felakettir.
Basın özgürlüğü ihlalleri arttığında toplumun gerçekle ilişkisi kesilir, çözülme ve çöküş başlar. (...)
Üyesi olduğum Uluslararası Basın Enstitüsü ve Türkiye Uluslararası Basın Enstitüsü Derneği, hiçbir siyasi hesap, tercih, önyargı gözetmeden Türkiye ve dünyada hangi düşünce ve görüşten olursa olsun herkes, her gazeteci, her yazar, her editör, her yayın organı için basın özgürlüğü mücadelesinde elini taşın altına koymaktadır.
Sadece benim gibi düşünenler için değil, bana karşı olanların da basın özgürlüğüne yönelik ihlallere sesimizi yükseltme ilkesi çerçevesinde yürüttüğümüz mücadelenin eskiye göre daha geniş biçimde paylaşıldığını görüyorum.
Bu ödül bence bunun kanıtı.
Buradan, okuduğu bir şiir nedeniyle cezaevine giren, ifade özgürlüğünden yoksun bırakılmanın ne demek olduğunu iyi bilen Sayın Başbakan Erdoğan’a sesleniyorum.
Paketlerle, ağır aksak değil cesaretle basın özgürlüğünü tehdit eden maddeleri ceza yasasından ve basın kanunundan ayıklayın.
Terörle Mücadele yasasını kaldırın. Var olan yasalarla teröre karşı ciddi önlemler alınabilir.
Medyaya karşı kırıcı, ayrıştırıcı, hedef gösterici üsluptan vazgeçin.
Cezaevlerindeki gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları için gereken adımlara öncülük edin.
Bu adımlar atılmadan, böyle en değerli ödülleri alsak bile 24 Temmuz’larda biz hiç bayram yapamayacağız.”
Kadri GÜRSEL / MİLLİYET
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından 1987’den beri verilen Basın Özgürlüğü Ödülü’nün kişi dalındaki sahibi bu yıl Ferai Tınç oldu.
TGC, Ferai Tınç’ın bu ödüle, “basın özgürlüğü konusunda yaptığı çalışmaları, bu konuda örgütlü mücadeleyi geliştirme yönündeki katkıları, sürece ulusal ve uluslararası mesleki destekleri katmayı başarabilmesi” gibi nedenlerden ötürü layık görüldüğünü açıkladı.
“TGC Basın Özgürlüğü Ödülü Büyük Seçici Kurulu” ayrıca hapisteki 100’e yakın gazeteci adına da ödülü tutuklu gazeteciler Bedri Adanır ve Zeynep Kuray arasında paylaştırdı. Kurumlar dalındaki ödül de Yayıncılar Birliği’ne verildi.
Ferai Tınç, önceki akşam Taksim’deki The Marmara Oteli’nin balo salonunda düzenlenen ödül töreninde bence gayet anlamlı ve dokunaklı bir konuşma yaptı. Bugün köşeyi Ferai Tınç’ın bu konuşmasının geniş bir özetine ayırıyorum:
“Basında sansürün kaldırılmasının 104’ncü yıldönümü. Gazeteciler Bayramı’nı kutluyoruz.
104 yıl önceden bu günü görebilselerdi, duayenlerimiz gözlerine inanamazlardı herhalde.
Bugün değişik düşünce ve siyasetleri savunan, farklı bakış açılarıyla haber yapan onlarca gazeteci cezaevlerinde. Yetkililer bu duruma çözüm aramak yerine iki mazerete sarılıyorlar.
Sayı pazarlığı yapıyor ve cezaevlerinde sayıları yüze ulaşan gazetecilerin “terörist” olduğunu söyleyerek, daha mahkemeye bile çıkmamış ya da haklarında hüküm kesinleşmemiş gazeteciler için “onlar terörist” diye karar açıklıyorlar.
Biz sayı pazarlığında yokuz.
Bir gazeteci bile yaptığı haber, yazdığı yazı, attığı manşet nedeniyle tutuklansa, bize göre orada basın özgürlüğü ihlali vardır.
Gazetecileri terörist ilan edip, demir parmaklıklar arkasına atmak, basında çok sesliliğin düğmesini kapatmak için kullanılan bir kılıftır.
Gazetecilik dışında hangi meslekte terörist olduğu gerekçesiyle bu kadar çok kişi cezaevlerine gönderilmektedir? Bu iddianın ciddiye alınması mümkün değildir. Bu gerçek artık çok net bir biçimde ortaya çıktı. Türkiye uluslararası kurumlarda basın özgürlüğü konusunda sürekli uyarılır hale geldi.
Dün gazeteciler bayramı nedeniyle düzenlenen bir toplantıda Sayın İçişleri Bakanı İdris Naim basın özgürlüğünün öneminden söz ederken “Ama güvenlik önce gelir” dedi.
Bir süre “istikrar” önce gelir diye basın özgürlüğü ihlallerine gözlerimizi yummamız istendi bizlerden, simdi de önce “güvenlik”, sonra “özgürlük” deniyor.
Hayır arkadaşlar, önce özgürlükler gelir.
Bir toplumda güvenlik de istikrar da insanların özgürlüklerinden emin olarak yaşamlarını sürdürmeleriyle mümkündür.
Ancak bu biçimde istikrar bozulmaz, güvenlik tehditleri istisna olarak kalır. (...)
Bu ödülü, gazete sahipleri köşeye sıkıştırılmış, yazarları baskı altında, muhabirleri susturulmuş derin bir oto-sansür ikliminde alıyorum.
Halkın gerçekleri öğrenme hakkı ihlal edilen, kendi kaderi hakkında bağımsız karar verme yeteneği körleştirilen böyle ortamlarda, ışıklar teker teker söner, toplum kör bir karanlığa sürüklenir.
Bu durum sadece muhalefet değil ama iktidar açısından da bir felakettir.
Basın özgürlüğü ihlalleri arttığında toplumun gerçekle ilişkisi kesilir, çözülme ve çöküş başlar. (...)
Üyesi olduğum Uluslararası Basın Enstitüsü ve Türkiye Uluslararası Basın Enstitüsü Derneği, hiçbir siyasi hesap, tercih, önyargı gözetmeden Türkiye ve dünyada hangi düşünce ve görüşten olursa olsun herkes, her gazeteci, her yazar, her editör, her yayın organı için basın özgürlüğü mücadelesinde elini taşın altına koymaktadır.
Sadece benim gibi düşünenler için değil, bana karşı olanların da basın özgürlüğüne yönelik ihlallere sesimizi yükseltme ilkesi çerçevesinde yürüttüğümüz mücadelenin eskiye göre daha geniş biçimde paylaşıldığını görüyorum.
Bu ödül bence bunun kanıtı.
Buradan, okuduğu bir şiir nedeniyle cezaevine giren, ifade özgürlüğünden yoksun bırakılmanın ne demek olduğunu iyi bilen Sayın Başbakan Erdoğan’a sesleniyorum.
Paketlerle, ağır aksak değil cesaretle basın özgürlüğünü tehdit eden maddeleri ceza yasasından ve basın kanunundan ayıklayın.
Terörle Mücadele yasasını kaldırın. Var olan yasalarla teröre karşı ciddi önlemler alınabilir.
Medyaya karşı kırıcı, ayrıştırıcı, hedef gösterici üsluptan vazgeçin.
Cezaevlerindeki gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları için gereken adımlara öncülük edin.
Bu adımlar atılmadan, böyle en değerli ödülleri alsak bile 24 Temmuz’larda biz hiç bayram yapamayacağız.”
Kadri GÜRSEL / MİLLİYET