17 Kas 2010 09:36
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:48
MEDYADAKİ ''KORKU İMPARATORLUĞU'' ARTIK BİTİRİLMELİDİR!
"Medya-siyaset ilişkileri" gibi "Basın özgürlüğünün içeriği" de artık daha gerçekçi biçimde değerlendirilmelidir.
Vergi affı ile basın özgürlüğü geri mi geldi?
Vergi affından ilgili herkes ve her kurum yararlanacağına göre, bu affın Doğan Grubu’na yansımaları üzerinde çeşitlemeler yapmak haksızlıklara yol açabilir.
Aynı şekilde bu medya grubuna tarh edilen vergileri ve cezalarını söz konusu ederek "Türkiye’de basın özgürlüğü tehlikede" içerikli suçlamalar yapmak da pek haklı değildi.
Eğer bu suçlamalara dayanak olan mantık doğru olsaydı, bu vergi affı ertesinde "Türkiye’de basın özgürlüğü sağlama alındı" içerikli ferahlatıcı yorumlar yapmamız da gerekmez miydi?
Bir ticari işletmenin kamu karşısındaki konumu ve vergi hukukuna göre durumu, onun medya şirketi olmasına göre değişemez.
Yakın zamana kadar bu böyle olmadığı için, medya sermayelerinin sahipleri girişimciler içindeki imtiyazlıları oluşturuyorlardı.
Onlar için her çeşit "Derin Ankara" ile ilişkiler, yasalar önünde herkesin eşit olması ilkesinden daha etkili bir gerçekti.
Onlar için imar yasaları bir engel değildi.
Bankacılığı düzenleyen mevzuat da onları etkilemiyordu.
Derin Ankaracılar
Siyasi dengeleri dikkatle kollarken, ne faili meçhul cinayetlere, ne de "Susurluk" la açığa çıkan seviyesiz birlikteliklere önem veriyorlardı.
Derin Ankara’nın sivillerini ve askerlerini cilalayarak karşılığında istedikleri her şeyi alıyorlardı.
Yazar susturmak, andıçları sorgusuz yayınlamak doğal davranışlar arasındaydı.
Bazen "Komünizm kapıda" tehdidini, bazen "Şeriat geliyor" fobisini işleyerek, Ankara’nın talimatlarına uygun biçimde toplumu germeyi mesleğin gereği olarak sürdürüyorlardı.
Ticari alandaki rakiplerini ise bir manşette bitiriyorlar, herkesi hizaya sokuyorlardı.
Yakın düne kadar süren o dönemde kimsenin aklına "Basın özgürlüğü tehlikede" gibi bir endişe duymak gelmiyordu.
Çünkü o dönemde basın özgürlüğü "Basın sermayesinin sınırsız özgürlüğü" anlamında sunuluyordu.
Yeni bir dönem
Bu dönem bitti.
Artık ortak manşetlerle ve güdümlü yorumlarla ne bir parti iktidar olabiliyor, ne de referandumların sonucu belirlenebiliyor.
Bu değişim rüzgârının fırtına şiddetinde geldiğini hissetmeyen geçmişin güçlü medya patronlarından bazılarının serüvenlerini hep birlikte izledik.
Malları mülkleri ve gazeteleri ile televizyon kanalları yanında itibarları da yok oldu.
Doğan Grubu’nun varlığını tartışılır hale getiren vergilerin ve cezaların "Af" ile bu grubu tehdit eder durumdan çıkmaları, bu gruba yön verenlerin yeniden bir değerlendirme yapmalarına da yol açmalıdır. "Medya-siyaset ilişkileri" gibi "Basın özgürlüğünün içeriği" de artık daha gerçekçi biçimde değerlendirilmelidir.
CHP’deki "Korku İmparatorluğu" gibi medyadaki "Korku İmparatorluğu" da artık bitirilmelidir.
İktidarlara çeşitli oligarşilerin değil artık seçmenlerin karar verdiği bir dönemin yaşandığı unutulmamalıdır.
Mehmet Barlas/Sabah
Vergi affından ilgili herkes ve her kurum yararlanacağına göre, bu affın Doğan Grubu’na yansımaları üzerinde çeşitlemeler yapmak haksızlıklara yol açabilir.
Aynı şekilde bu medya grubuna tarh edilen vergileri ve cezalarını söz konusu ederek "Türkiye’de basın özgürlüğü tehlikede" içerikli suçlamalar yapmak da pek haklı değildi.
Eğer bu suçlamalara dayanak olan mantık doğru olsaydı, bu vergi affı ertesinde "Türkiye’de basın özgürlüğü sağlama alındı" içerikli ferahlatıcı yorumlar yapmamız da gerekmez miydi?
Bir ticari işletmenin kamu karşısındaki konumu ve vergi hukukuna göre durumu, onun medya şirketi olmasına göre değişemez.
Yakın zamana kadar bu böyle olmadığı için, medya sermayelerinin sahipleri girişimciler içindeki imtiyazlıları oluşturuyorlardı.
Onlar için her çeşit "Derin Ankara" ile ilişkiler, yasalar önünde herkesin eşit olması ilkesinden daha etkili bir gerçekti.
Onlar için imar yasaları bir engel değildi.
Bankacılığı düzenleyen mevzuat da onları etkilemiyordu.
Derin Ankaracılar
Siyasi dengeleri dikkatle kollarken, ne faili meçhul cinayetlere, ne de "Susurluk" la açığa çıkan seviyesiz birlikteliklere önem veriyorlardı.
Derin Ankara’nın sivillerini ve askerlerini cilalayarak karşılığında istedikleri her şeyi alıyorlardı.
Yazar susturmak, andıçları sorgusuz yayınlamak doğal davranışlar arasındaydı.
Bazen "Komünizm kapıda" tehdidini, bazen "Şeriat geliyor" fobisini işleyerek, Ankara’nın talimatlarına uygun biçimde toplumu germeyi mesleğin gereği olarak sürdürüyorlardı.
Ticari alandaki rakiplerini ise bir manşette bitiriyorlar, herkesi hizaya sokuyorlardı.
Yakın düne kadar süren o dönemde kimsenin aklına "Basın özgürlüğü tehlikede" gibi bir endişe duymak gelmiyordu.
Çünkü o dönemde basın özgürlüğü "Basın sermayesinin sınırsız özgürlüğü" anlamında sunuluyordu.
Yeni bir dönem
Bu dönem bitti.
Artık ortak manşetlerle ve güdümlü yorumlarla ne bir parti iktidar olabiliyor, ne de referandumların sonucu belirlenebiliyor.
Bu değişim rüzgârının fırtına şiddetinde geldiğini hissetmeyen geçmişin güçlü medya patronlarından bazılarının serüvenlerini hep birlikte izledik.
Malları mülkleri ve gazeteleri ile televizyon kanalları yanında itibarları da yok oldu.
Doğan Grubu’nun varlığını tartışılır hale getiren vergilerin ve cezaların "Af" ile bu grubu tehdit eder durumdan çıkmaları, bu gruba yön verenlerin yeniden bir değerlendirme yapmalarına da yol açmalıdır. "Medya-siyaset ilişkileri" gibi "Basın özgürlüğünün içeriği" de artık daha gerçekçi biçimde değerlendirilmelidir.
CHP’deki "Korku İmparatorluğu" gibi medyadaki "Korku İmparatorluğu" da artık bitirilmelidir.
İktidarlara çeşitli oligarşilerin değil artık seçmenlerin karar verdiği bir dönemin yaşandığı unutulmamalıdır.
Mehmet Barlas/Sabah