MEDYADA SATILIK AŞK! TÜRK MEDYA SAHİPLİĞİ VE AKP'NİN BANAL HİKAYESİ!
Taraf bugün sürmanşetten 2008 tarihli "Satılık Aşk: Türk Medya Sahipliği ve AKP'nin Banal Hikayesi" başlıklı WikiLeaks belgesini yayınladı.
“WikiLeaks Belgelerinde Türkiye" dizimizde dün tekstilden enerjiye, inşaattan finansa çeşitli alanlarda faal olan Çalık Grubu’nun patronu Ahmet Çalık’la ilgili Amerikan diplomatik yazışmalarından bir derleme sunmuş, ancak Çalık’ın medyadaki varlığından söz etmemiştik. Bugün, Sabah-ATV grubunun Ahmet Çalık tarafından satın alınması ardından, ABD’nin Ankara’daki diplomatlarının gazetecilerle yaptıkları bir dizi görüşmeye dayanarak yazdıkları bir medya analizine yer vereceğiz.
Tarih, 30 Temmuz 2008. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’ın onayıyla Washington’a gönderilen telgraf "GİZLİ" ya da "KİŞİYE ÖZEL" değil, ancak "YALNIZ RESMÎ KULLANIM İÇİN" ibaresini taşıyor. "Satılık Aşk–Türk Medya Sahipliği ve AKP’nin Banal Hikâyesi" başlıklı telgrafın tam metni şöyle:
(1) ÖZET: 2007’de Sabah Medya Grubu’nun Çalık Holding’e satılmasıyla birlikte, eleştiride bulunanlar Türk medyasının başka bir parçasının daha hükümet yandaşı, AKP yandaşı cephenin eline geçtiğini ve şimdi medyanın tehlikeli olabilecek ölçüde yüksek bir yüzdesinin –muhtemelen yüzde 50’den fazlasının– onlara tâbi olduğunu öne sürdüler. Türk medyasının, birden çok alanda iş yapan holdinglerin medyanın çoğunluğunu kontrol etmesine dayanan geleneksel yapısı düşünüldüğünde, bunun (medyanın bir bölümünün el değiştirmesi ve AKP yanlısı oldukları varsayılan patronların eline geçmesi kastediliyor) gerçekte ne anlama geldiği konusundaki fikirler farklılık gösteriyor. Bu, medyada İslamcı bir bakış açısına doğru kalıcı ve uğursuz bir kayma mıdır yoksa sadece yeni, İslamcı elitin laik rakiplerinin emsalini izleyerek, medyadaki güçlerini ülkeyi her kim yönetiyorsa ondan imtiyaz sağlamak için kullanmaları mı? Kısa vadede, AKP’nin kapatılması davasında çıkması beklenen karar kimin haklı olduğu konusunu bir parça aydınlatabilir. ÖZETİN SONU.
GELENEKSEL MEDYA MODELİ SAYICA AZ, GÜÇLÜ VE KURNAZ
(2) Doğan Holding’in Hürriyet, Milliyet ve Kanal D televizyonu gibi önemli medya kuruluşlarını satın aldığı 1980’lerden bu yana, Türk medyası bir avuç büyük şirketin kullandığı kontrollü bir varlık haline geldi. Bugün, medyanın neredeyse yüzde 90’ının sahipliği beş ya da altı şirketin elinde. En büyük yoğunlaşma, uzmanların, gazeteler, televizyonlar, dergiler ve kablolu yayın şirketleri olmak üzere medya piyasasının yüzde 35-40’ını elinde tuttuğunu tahmin ettikleri Doğan Grubu’nda. Doğrudan bir dizi kanıt ortaya konulamasa da, bu büyük grupların medya holdinglerini diğer sektörlerdeki işlerinde çıkar sağlamak için kullandıkları iletişim uzmanlarınca genel olarak varsayılıyor. Bu gruplar, medyada lehte haberler yaparak, hükümete ilişkin editoryal eleştiriyi sınırlı tutarak ve hatta medyalarını hükümetin yolsuzlukları konusunda ciddi araştırmalar yapmaktan uzak tutarak kendilerini hükümetlere sevdirmeye çalışıyorlar. Bunun karşılığında hükümet de şirketlere ihaleler veriyor, işlerine gelen imar izinlerini çıkarıyor ve grubun diğer işlerine yarar sağlayan sözleşmeler yapıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2002’de iktidara gelmeden önce Doğan, Bilgin ve Çukurova gibi şirketler, daha önceki laik hükümetlerle aralarındaki bu samimi ilişkiyi holdinglerini esaslı biçimde büyütmek için kullandılar. Bu gruplardan en az ikisi –Yeni Şafak’ın sahibi olan Albayrak ile Zaman’ın sahibi olan Akbulut– daha İslamcı (bir çizgideler) ve medya şirketlerinin servetleri de son on yılda AKP’nin başarılarıyla birlikte arttı.
DÂHİYANE BİR İŞ MODELİ DEĞİL
(3) Bu samimi ilişki, şirket sahipleriyle hükümet yetkililerine yarar sağlasa da, medyanın kendisi kâr edememekten ve güvenilir olamamaktan mustarip. Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu gibi Doğan Medya çalışanlarının kendileri de "sadece Hürriyet’in ve Kanal D’nin kâr ettiğini, Doğan Medya kuruluşlarının geri kalan bölümünün başabaş gittiğini ya da zarar ettiğini" rahatlıkla itiraf ediyorlar. Bazıları piyasa lideri Hürriyet’in kârını bile sorguluyor. Bağımsız Cumhuriyet gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Özgen Arac (telgrafta yanlış yazılmış, doğrusu Acar) "Hürriyet’in kârının diğer Doğan şirketlerinden aldığı ilanlardan geldiğini, bunun gazeteyi yaşatma amaçlı bir iç destek sistemi olduğunu" öne sürüyor. Gazeteler hayatta kalabilmek için iş modelleri geliştirmek zorunda kalmıyorlar ancak editoryal açıdan sahiplerinin taleplerine büyük ölçüde bağımlı oluyorlar.
YENİ ELİT SAHNEYE ÇIKIYOR
(4) AKP’den önce, Zaman ve Yeni Şafak gibi İslamî eğilimli birkaç medya (kuruluşu) vardı. Ama AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, büyük holdinglerin medya gruplarına sahip olmasına dayanan model, bu partiye yakın şirketlerde de gelişmeye başladı. AKP dostu şirket sahipleri Ahmet Çalık, Etham (doğrusu Ethem) Sancak ve Zekeriya Karaman’ın her biri son yıllarda medya grupları satın aldılar. Laikçiler bütün bu alımlara şüpheyle yaklaştı ama Sabah’ın ve onun kardeş televizyon istasyonu ATV ’nin satın alınması, geleneksel, laikçi medya açısından özellikle acı bir kayıp olarak görüldü. Sabah, ülkedeki en büyük tirajlardan birine sahip ve Hasan Cemal, Erdal Şafak ve Ergun Babahan gibi liberal medyadaki en şöhretli köşe yazarlarından bazılarını içinde barındırmasıyla uzun zamandır liberal değerlerin bir kalesi olarak görülüyor.
İlaveten, eleştiride bulunanlar, bu satışın koşullarını da sorguladılar. Çalık, grubu sınırlı bir devlet müzayedesiyle (gruba bir iflas davasında el konması sonrasında) aşırı değerli bir fiyattan satın aldı. Sabah’ın kendi ombudsmanı Yavuz Baydar bile, bu durumu bize özel bir konuşmada teyid etti. Çalık, bu alım için gerekli ödemeyi yapabilmek için, Başbakan Erdoğan’la bağlantısı olduğu söylenen Katarlı bir işadamından finansman buldu ve iki devlet bankasından munzam karşılığı olmayan 750 milyon dolarlık kredi aldı. Halkbank ve Vakıfbank’tan alınan borçlar her iki bankanın da tek bir müşteriye bugüne kadar sağladığı en yüksek tutara tekabül ediyor ve hem Türk hem de uluslararası piyasaların ciddi bir kredi sıkışması yaşadığı bir zamanda gerçekleşiyor. Başbakan’ın Çalık Grubu için çalışan damadı, gazetede idarî bir göreve getirildi (adı gazetenin künyesinde görünmese de). Satış sonrasında, laik gazeteciler, Erdoğan hükümetinin zengin dostları aracılığıyla medyanın kontrolünü eline geçirdiği uyarısında bulundular. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, yukarıda tarif edilen geleneksel medya modelinin çok uzun zamandır geçerli olduğunu itiraf etti ama, bir miktar telaş içinde, "Bu hükümet, doğrudan doğruya medyayı satın alma, özellikle de medyanın beğenmediği kısmını satın alma gayreti içindeki ilk hükümet gibi görünüyor" diye de ekledi.
BÜTÜN BU DUMANIN İÇİNDE ATEŞ VAR MI?
(5) AKP’ye dost şirketlerin satın aldığı gazetelerin idarî yapıları belirgin ölçüde değişmemiş ve liberal köşe yazarları ile üst düzey yönetimlerinin bir bölümü korunmuş da olsa, medya gözlemcileri, bu gazetelerin editoryal eğilimlerinin değiştiğini öne sürüyorlar. Doğan’a ait Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergan (doğrusu Ergin) "Herhangi bir günde, Star, Bugün ve Sabah gazetelerinin manşetleri neredeyse birebir aynıdır" tezini savunuyor. Gazetelerin (AKP’ye yakın sayılan gazeteler kastediliyor) ana haberleri, çoğunlukla ordu ya da CHP gibi hükümete muhalefet eden aktörler konusunda daha eleştireldir, laik gazeteler ise aynı haberleri küçük görürler. Liberal Radikal gazetesinin Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, "Ergenekon çetesinin suç teşkil ettiği iddia olunan faaliyetleriyle ilgili yeni iddialar, genellikle ilk olarak, çoğu zaman da sadece bu gazetelerde yayımlanır" diye ilave ediyor.
DOĞAL BİR GELİŞME Mİ YOKSA BİR DEVRİM Mİ?
(6) Kısa vadede, editoryal gücün AKP’ye doğru kaydığı yönünde bazı göstergeler mevcut. Ancak Türkiye’nin medya piyasasında, piyasa paylarını belirlemenin ne kadar zor olduğu biliniyor, bu da söz konusu kaymanın kamuoyunun çoğunluğunu temsil eder hale gelip gelmediğini söylemeyi zorlaştırıyor. Taraf ’ın Ankara Temsilcisi İsmet Demirdöğen ve Murat Yetkin –ikisi de medyayı on yıllardır gözleyen sağlam liberal profesyoneller– rahat bir şekilde, bu şirketlerin (AKP’ye dost addedilen şirketler kastediliyor) geleneksel modeli izlediklerini savunuyorlar. Demirdöğen, "AKP seçimleri kaybettiği zaman, patronlar da –gazeteleri gibi– yeni hükümetin iltimasını kazanmaya yöneleceklerdir" varsayımında bulunuyor. Gazetesi Doğan kadrosundan olan Yetkin de, Doğan Medya’nın 1990’lardaki Masut (doğrusu Mesut) Yılmaz hükümeti hakkında "dalkavukça" yayın yapması örneğini veriyor. Yetkin "bir doyma noktasına ulaşıldığına ve kamuoyunun, Doğan’ın hükümete ilişkin yayınlarını katıksız propaganda olarak görmeye başladığına" inanıyor. Daha kötüsü, Yılmaz’ın da kendi basınına inanması ve mitinglerindeki düşük katılımı bir tehlike işareti olarak görmemesiydi. Doyma noktasına ulaşıldığının nasıl anlaşıldığını sorunca Yetkin, "Seçimleri kaybederler" cevabını verdi.
Milliyetçi sol Cumhuriyet’ten Özgen Acar da, bu iş modelinin mantıklı olduğuna inanıyor. Ancak, medyanın "yeşil sermaye" tarafından satın alınmasının, AKP’nin ülkeyi İslamcıların hiçbir zaman iktidarı kaybetmeyeceği bir İslamcı modele dönüştürmeye yönelik daha büyük çabasının parçası olduğunu savunuyor.
KAPATMA DAVASININ ETKİSİ
(7) Medya çevrelerindeki birçok kişi, AKP hakkındaki kapatma davasının medya sahipliği üzerinde, eğer yaparsa, nasıl bir etki yapacağını tartışıyor. Yavuz Baydar, medyanın iklimini çok değişken buluyor ve diğer gazetelerin çoğu, okur sayılarını korur hatta arttırırken, yeni "İslamî yönelimli" gazetelerin, özellikle de Sabah’ın, son haftalarda tiraj kaybetmekte olduğuna işaret ediyor. Tiraj rakamları bu gazetelerin son birkaç haftada yaklaşık yüzde 25 tiraj kaybına uğradığını gösteriyor ve bu da, Baydar’a göre, "insanların AKP’ye ait olduğu yönünde bir izlenim olan gazetelerden uzaklaştığının bir işareti."
Çalık Grubu’nun Sabah’taki yönetimi, birçok önemli idarî kararın askıya alınmış olması nedeniyle durma noktasında. Baydar, Çalık’ın davaya ilişkin kararı (AKP’yi kapatma davası kastediliyor) görmeyi beklediğine inanıyor ancak eğer AKP kapatılır ve Erdoğan yasaklanırsa, Çalık’ın ne yapacağı konusunda hiçbir fikri olmadığını da itiraf ediyor. Star’ın, Bugün’ün ve Sabah’ın sahiplerinin, hayatta kalmalarını sağlayabilmek için kendi medya kuruluşlarına para pompaladıkları belirtiliyor. Zaman ve Yeni Şafak gibi gözüpek geleneksel İslamcı medya kuruluşları, ne olursa olsun inançlarından şaşmadan devam edecek olsalar da, bazıları, bu yeni medya sahiplerinin (Star, Bugün ve Sabah’ın sahipleri kastediliyor), AKP eğer artık iktidardan uzaklaşırsa ve kısa vadede medya iltimasçılığından kazanç sağlayamayacak olurlarsa, medya kuruluşlarını elde tutmak isteyip istemeyeceklerini sorguluyor. Enis Berberoğlu, "büyük bir satış ya da kapatmanın (medya kuruluşlarının satılması ya da kapanması kastediliyor) medya ortamındaki etkilerinin aşılması yıllar alacak büyük bir istikrarsızlık yaratacağını" savunuyor. Berberoğlu, bu muhtemel tehlikenin, AKP’nin medyayı kontrol etmeye dönük "aptalca" arzusunun bir sonucu olduğu suçlamasında bulunuyor ve Doğan Grubu’nun AKP’ye karşı çıkmaya başlamasının nedenlerinden birinin bu olduğunu iddia ediyor.
(8) YORUM: Medya sahipliği tartışması, Türkiye’deki daha büyük toplumsal kaymaların bir yansıması. Ankara’da oynanan, spekülasyon ve suçlamaya dayalı o muazzam salon oyunu şimdi şu soruyu da içinde barındırıyor: AKP iktidarı kaybederse ya da kaybettiğinde bu yeni İslamcı elit ne yapacak? Ancak, ne olursa olsun, mevcut medya sahipliği modelinin çok fazla değişmesi beklenmiyor, bu da okurların en sevdikleri gazetelerin gerçek efendilerinin kim olduğu sorusunu sormalarına yol açıyor. WILSON.
ARKASI YARIN "WikiLeaks Türkiye Belgeleri” dizisi, yarın da bu konunun devamı niteliğindeki bir Amerikan telgrafıyla sürecek. Bu kez, Sabah’ın içinden bir sesin Sabah-ATV grubunun Ahmet Çalık tarafından satın alınmasına ilişkin değerlendirmelerini okuyacaksınız.