13 Eki 2011 08:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:53

MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?

Mehmet Ali Birand bugünkü yazısında medya ile terör arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini yazdı..

İşte Birand’ın o yazısı...

Medya teröre hizmet mi ediyor?

Başbakan bir süredir ısrarla medyanın terör haberlerine yer vermesine karşı çıkıyor. Medya (özellikle televizyonlara dikkat çekiyor) bu haberleri vermese veya büyütmese, devletin PKK ile mücadelesinin çok daha kolaylaşacağını belirtiyor.

Hükümet sözcüsü Arınç, terör konusu uzmanı konumundaki Atalay ve RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun’un bu konuda sayısız girişimleri olduğu gibi. Sanıyorum yakında yine yayın kuruluşlarının kapılarını çalacaklar.

Bu şikayet hiç yeni değil. Daha önceleri Genelkurmay başkanları da aynı konuda şikayetçi olurlardı. Özellikle şehit cenazelerinin ve ağlayan annelerin görüntülerinin yayınlanmasının toplumun beklentilerini kamçıladığını söyler, güvenlik kuvvetlerinin işini zorlaştırdığının altını çizerlerdi.
Erdoğan daha da ileri gidiyor. Bu yayınların teröre dolaylı şekilde destek olduğunu, PKK’nın işini kolaylaştırdığını, halk arasında bıkkınlık yaydığını, terör örgütünü de olduğundan daha büyük ve etkin gösterdiğini söylüyor.
Acaba?
Acaba yarından itibaren terör haberlerini vermesek, PKK eylemlerinden vaz geçer mi? Yoksa tam aksine bir sonuçla mı karşı karşıya kalırız?
Bu sorun uzun yıllardır tartışılır. Özellikle 1970-80’li yıllarda çeşitli terör örgütleri Batı Avrupa ve ABD’yi kasıp kavururken nice konferansa katılmış ve karşılıklı tartışmalara tanık olmuşumdur.

Bir görüşe göre medya terör haberlerini vererek örgütlerin ekmeğine yağ sürer, onların reklamını yapar ve korku salmalarını kolaylaştırır; diğer görüş ise tam aksine haberlere getirilecek kısıtlamaların son derece olumsuz sonuçlar getireceğine dikkat çekerdi.

Bunca yılım bu tartışmalar içinde geçti. Hele bizim medyamızın kendine özgü reyting merakı ve alışkanlıklarını da gördükten sonra bir orta yol buldum. Ancak bu orta yolun herkes tarafından uygulanacağı yolunda da hiç ümidim olmadığını söylemeliyim.

Sansür kokusu terörü kamçılar

Bir konuyu çok iyi bilmemiz gerekir: Neyi saklarsanız, bir tip habere sansür uyguladığınız gibi bir hava estirirseniz, o haberi fısıltı gazetesine mahkum etmiş olursunuz . İster resmi bir kararla, ister “vatan aşkına” yayıncıların kendi kendilerine uygulayacakları bir sansür olsun, hiçbir şey değişmez.Sansür terör örgütlerinin işine yarar.

3-4 kişiye zarar vermiş olsalar dahi, fısıltı gazetesi onu 30-40’a çıkarır. En olmadık gelişmelerin boyutları abartılarla büyütülür ve katlanarak halk arasında konuşulmaya başlanır. Fısıltı gazetesinin önünü alabilmek imkansızdır. Toplum bir defa sansürün kokusunu alsın yeter. Hele şu anda yaşadığımız internet çağında birşeyi gizleyebilmek çok daha güçtür.
Olay ne kadar rahatsız edici olursa olsun yine de duyurulmalı ve sansürlemeye gidilmemelidir.

Bizin sorunumuz abartı ve ölçüsüzlüktür
Bizim, Yazılı-Görsel-İnternet medyamızın sorunu sadece terör haberlerinde değil, genel her haberdeki abartı ve ölçüsüzlüğümüzden kaynaklanmaktadır. Tabi konu teröre dayanınca durum daha da vahimleşmektedir.
Görsel basının en büyük hastalığı reytingdir.
Terör olaylarındaki o kavgalı görüntüler, birbirine kurşun sıkan insanlar, helikopter veya uçak bombardımanlarını seyretmek, ne yazık ki, bu toplumun hoşuna gitmektedir.Yani reyting getirmektedir.

Sadece olay veya kovalamaca değil, şehit cenazelerindeki çığlıkları görmek, o zavallı anaların haykırışlarını izlemek, ne acıdır ki, halkımızın merakını arttırmaktadır. Bu sahneler de “Onun başına gelmiş, iyi ki benim başıma gelmedi “ hissiyle seyredilmektedir.
Yani öncelikle görsel, daha az oranda da yazılı medya bu terörden nemalanmaktadır.

Hele bazı kanalları birbirlerinin gözünü oyarcasına giriştikleri reyting kavgasında terör sahnelerini uzun uzun ve tekrar tekrar gösterdiklerinden dolayı işin ucu kaçmaktadır.
Peki bu garipliğin önüne geçilemez mi ?
Biraz uygarca düşünürsek kolaylıkla ölçüyü tutturabiliriz.

Ölçüyü kaçırmazsak doğruyu bulabiliriz...
Medya bütün haberleri mutlaka vermeli.
Sansürü andıran hiçbir adım atılmamalı.
Eğer olay çok büyük ise onu da sanki önemsizmiş gibi göstermeye kalkmamalı. Zira yalandan yayın da sansür kadar ters teper.
Bütün bunlara karşı ölçü içinde hareket edilebildiği taktirde, belki resmi makamlar tatmin olmayacaklardır ancak, kamuoyu üstündeki kara bulutlar belirli oranda dağıtılabilir.

Döndüre döndüre verilen kanlı sahneler... Napalm atılıyormuş izlenimi veren ve arşivlerden derlenip kullanılan bombardıman görüntüleri veya o zavallı annelerin çığlıkları...

Bu noktaya gelinmesi için Erdoğan, Arınç, Atalay veya Dursun’un patronlarla konuşmasına gerek kalmamalı. Eğer biraz uygar insanlarsak, eğer hangi haberin büyütülmesi gerektiğini, hangisinin o kadar döndürülmeden de verileceğini biliyorsak, biz yayıncılar kendi mutfağımızı temizleyebiliriz.
Neden mi yapamıyoruz?

Bu soruya yanıt verdirip beni kötü kişi yapmayın lütfen...