03 Mayıs 2012 11:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:36
''MEDYA KÜLHANBEYİ'' AHMET ALTAN'IN ERDOĞAN DÜŞMANLIĞININ SEBEBİ NE?
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, "medya külhanbeyi" dediği Ahmet Altan'ın Başbakan Erdoğan'ı hedef seçmesinin altında yatan nedenleri yazdı.
Medya külhanbeyi
Ahmet Altan, Taraf’ı çıkarıyor dediklerinde, "Romancının ölümü" demiştim. Aslında romancımı, gazetelerin günlük tüketiminden kurtarmak gibi bir duyguydu benim için.
Romancım olarak Ahmet Altan benim için çok yukarılardaydı. Kıyaslamayı pek sevmem ama onun kaleminden aldığım lezzeti, Orhan Pamuk’ta bulamadım. Pek bir kimsede bulamadım doğrusu.
Gazetelerin günlük tüketime yetişebilmek için romandan kopacağından endişe etmiştim. Bir romancının kaleminin sıradanlaşması benim için onun ölümü demekti.
Ancak Taraf Gazetesi’nde de çok güzel işler yaptılar. Askeri vesayetin geriletilmesinde, başta Ergenekon olmak üzere çetelerle mücadelede bir çığır açtı Taraf.
Biz askeri eleştirdiğimizde, bunların sorunu laik rejimin varlığıyla yalanının arkasına saklanıp, askeri vesayeti sürdürenler Taraf’ı bu çerçeveye hapsedemediler. Başta Yasemin Çongar - Ahmet Altan ikilisi olmak üzere özverili çalışan ve aralarında benim dostlarımın da bulunduğu yürekli insanlar, Taraf’ta güzel işlere imza attılar.
Kalemini iki yanı keskin bir kılıç gibi kullanıyordu Ahmet Altan. Edebi lezzetin eksik olmadığı yazılarını okudukça, "romancının ölümü" korkumun yersiz olduğunu düşündüm.
Bir okuru olarak samimi düşüncelerimdi bunlar. Ancak bir süredir tuhaflaşmaya başladı. Aslında sadece Ahmet Altan’da olan bir tuhaflaşma değildi bu. Aynı eksende bazı isimlere de sirayet etmiş bir hastalıktı.
Tepeden, buyurgan, kibirli bir tavır geldi oturdu yazılarına. Sadece kibir olsa, kalem ustalığına verir üzerinde durmaz geçerdim.
Başka rollere soyundu ve soyundular.
Ergenekon’la mücadele, askeri vesayeti geriletme, darbelerle hesaplaşma, çetelerle, karanlık dönemlerle yüzleşme medyada ve siyasette bir avuç yürekli insanın yaptığı bir mücadelenin adıydı.
Herkes kendine göre bedeller ödedi.
Zaman Gazetesi, Taraf’tan geri kalmadı. Yeni Şafak her zamanki yürekliliği ile mücadelede yerini aldı. Bugün’ün, Akit’in, bazı internet sitelerinin, radyo ve TV programları yapanların, yerel medyanın bu mücadelede önemli katkısı oldu.
Cumhuriyetimiz 89 yaşında. Ama bu ülkede çetelerin ve Ergenekon’un yaşı Cumhuriyet’ten de ileride. Birkaç Ergenekoncu Silivri’ye toplanınca, bu iş bitti, havasına girdik.
Oysa daha yeni başlamıştık Ergenekon zihniyetiyle mücadeleye. Başbakan asmış olan, "Derin zihniyet"le mücadele adına yapacaklarımız daha çoktu.
Vesayet izlerini her alandan kazımak adına, daha işin başındaydık.
Bu mücadelede omuz omuza verdiğimiz bazı arkadaşlar, devleti yönetmeye soyundu.
Ben Ahmet Altan’daki Erdoğan düşmanlığında da bunu görüyorum.
Devleti yönetmek istiyor. Sürecin kendi istediği istikamette yönetilmesini talep ediyor. Bunu yapamayınca da çılgına dönüyor. Hakaret ediyor, aşağılıyor.
İstiyor ki, pijamayla karşılayacağı başbakanlar olsun.
Ahmet Altan bildiğimiz Ahmet Altan değil. Karşımızdaki bir zihniyet. Ergenekon mücadelesini birlikte verdiğimiz, hadi paye onların olsun bu işe öncülük edenler, bundan sonraki süreci de şekillendirmek istiyorlar. Kavganın özü bu.
Peki nasıl yönetecekler?
Ahmet Altan, Taraf Gazetesi’ni nasıl yönetiyorsa öyle.
Taraf’ın Yazı İşleri Müdürü Kerem Altan, Yasemin Çongar’a mektubunda, "Biliyorum uzun zamandır memnun değildin istihbarat servislerinin bir o yana bir bu yana çekiştirdiği, herkesin kullandığı, dış mihrakların maşası olmuş böyle bir gazetede çalışmaktan" diye tarif etmişti durumu.
Bunların hepsi bir kurum. İşbirliği içinde yönetecekleri bir devlet arzu ediyorlar.
Ama demokrasilerde devleti kimin yöneteceği belli. Millet bu görevi; Recep Tayyip Erdoğan’a verdi.
Başbakan’ı yönetemeyince huysuzlanıyorlar. Hırçınlaşıyorlar. Saldırıyorlar.
Ahmet Altan’ın sorunu da bu.
Yönetemediği Başbakan’a saldırmak.
Askeri vesayet ve çeteler başta olmak üzere güç odaklarına karşı "Dik duruşunun simgesi " olan Erdoğan’ı, itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
"Kof Kabadayı" diyor, medya külhanbeyi edasıyla. Sorunları çözmeye çapı yetmiyor diye saldırıyor.
Neymiş çapının yetmediği işler?
Anayasa, Kürt meselesi, Alevi sorunu, Kıbrıs ve Avrupa Birliği.
Kim bunların bir dokunuşta çözülecek işler olduğunu söylüyorsa, yalan söylüyor.
Kim AK Parti döneminde bu sorunların çözümü konusunda iyi niyetli ve samimi çabaların başlamadığını söylüyorsa, doğruyu söylemiyor.
Bu sorunların çözümü bir süreç işi.
Cumhuriyet tarihi Kürt ve Alevi sorununda inkar üzerine kuruluydu. Erdoğan başta bunu değiştirdi.
Kimse kahramanlığa soyunmasın. Eğer Erdoğan’ın güçlü liderliği olmasa, bu mücadele verilemezdi.
Bu ülkede bir adam çıktı ve askere dur dedi.
Bu gerçek ortayken Başbakan niye hedef seçildi?
Ayrıca çözümün yolu, seçilmişleri aşağılamaktan, sivil iradeyi itibarsızlaştırmaktan geçmiyor.
Ayrıca kimsenin itibarını alıp verme işi de Ahmet Altan’a ait değil.
Erdoğan’ın itibarını millet vermiş, Ahmet Altan mı alacak?
Abdülkadir Selvi/Yeni Şafak
Ahmet Altan, Taraf’ı çıkarıyor dediklerinde, "Romancının ölümü" demiştim. Aslında romancımı, gazetelerin günlük tüketiminden kurtarmak gibi bir duyguydu benim için.
Romancım olarak Ahmet Altan benim için çok yukarılardaydı. Kıyaslamayı pek sevmem ama onun kaleminden aldığım lezzeti, Orhan Pamuk’ta bulamadım. Pek bir kimsede bulamadım doğrusu.
Gazetelerin günlük tüketime yetişebilmek için romandan kopacağından endişe etmiştim. Bir romancının kaleminin sıradanlaşması benim için onun ölümü demekti.
Ancak Taraf Gazetesi’nde de çok güzel işler yaptılar. Askeri vesayetin geriletilmesinde, başta Ergenekon olmak üzere çetelerle mücadelede bir çığır açtı Taraf.
Biz askeri eleştirdiğimizde, bunların sorunu laik rejimin varlığıyla yalanının arkasına saklanıp, askeri vesayeti sürdürenler Taraf’ı bu çerçeveye hapsedemediler. Başta Yasemin Çongar - Ahmet Altan ikilisi olmak üzere özverili çalışan ve aralarında benim dostlarımın da bulunduğu yürekli insanlar, Taraf’ta güzel işlere imza attılar.
Kalemini iki yanı keskin bir kılıç gibi kullanıyordu Ahmet Altan. Edebi lezzetin eksik olmadığı yazılarını okudukça, "romancının ölümü" korkumun yersiz olduğunu düşündüm.
Bir okuru olarak samimi düşüncelerimdi bunlar. Ancak bir süredir tuhaflaşmaya başladı. Aslında sadece Ahmet Altan’da olan bir tuhaflaşma değildi bu. Aynı eksende bazı isimlere de sirayet etmiş bir hastalıktı.
Tepeden, buyurgan, kibirli bir tavır geldi oturdu yazılarına. Sadece kibir olsa, kalem ustalığına verir üzerinde durmaz geçerdim.
Başka rollere soyundu ve soyundular.
Ergenekon’la mücadele, askeri vesayeti geriletme, darbelerle hesaplaşma, çetelerle, karanlık dönemlerle yüzleşme medyada ve siyasette bir avuç yürekli insanın yaptığı bir mücadelenin adıydı.
Herkes kendine göre bedeller ödedi.
Zaman Gazetesi, Taraf’tan geri kalmadı. Yeni Şafak her zamanki yürekliliği ile mücadelede yerini aldı. Bugün’ün, Akit’in, bazı internet sitelerinin, radyo ve TV programları yapanların, yerel medyanın bu mücadelede önemli katkısı oldu.
Cumhuriyetimiz 89 yaşında. Ama bu ülkede çetelerin ve Ergenekon’un yaşı Cumhuriyet’ten de ileride. Birkaç Ergenekoncu Silivri’ye toplanınca, bu iş bitti, havasına girdik.
Oysa daha yeni başlamıştık Ergenekon zihniyetiyle mücadeleye. Başbakan asmış olan, "Derin zihniyet"le mücadele adına yapacaklarımız daha çoktu.
Vesayet izlerini her alandan kazımak adına, daha işin başındaydık.
Bu mücadelede omuz omuza verdiğimiz bazı arkadaşlar, devleti yönetmeye soyundu.
Ben Ahmet Altan’daki Erdoğan düşmanlığında da bunu görüyorum.
Devleti yönetmek istiyor. Sürecin kendi istediği istikamette yönetilmesini talep ediyor. Bunu yapamayınca da çılgına dönüyor. Hakaret ediyor, aşağılıyor.
İstiyor ki, pijamayla karşılayacağı başbakanlar olsun.
Ahmet Altan bildiğimiz Ahmet Altan değil. Karşımızdaki bir zihniyet. Ergenekon mücadelesini birlikte verdiğimiz, hadi paye onların olsun bu işe öncülük edenler, bundan sonraki süreci de şekillendirmek istiyorlar. Kavganın özü bu.
Peki nasıl yönetecekler?
Ahmet Altan, Taraf Gazetesi’ni nasıl yönetiyorsa öyle.
Taraf’ın Yazı İşleri Müdürü Kerem Altan, Yasemin Çongar’a mektubunda, "Biliyorum uzun zamandır memnun değildin istihbarat servislerinin bir o yana bir bu yana çekiştirdiği, herkesin kullandığı, dış mihrakların maşası olmuş böyle bir gazetede çalışmaktan" diye tarif etmişti durumu.
Bunların hepsi bir kurum. İşbirliği içinde yönetecekleri bir devlet arzu ediyorlar.
Ama demokrasilerde devleti kimin yöneteceği belli. Millet bu görevi; Recep Tayyip Erdoğan’a verdi.
Başbakan’ı yönetemeyince huysuzlanıyorlar. Hırçınlaşıyorlar. Saldırıyorlar.
Ahmet Altan’ın sorunu da bu.
Yönetemediği Başbakan’a saldırmak.
Askeri vesayet ve çeteler başta olmak üzere güç odaklarına karşı "Dik duruşunun simgesi " olan Erdoğan’ı, itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
"Kof Kabadayı" diyor, medya külhanbeyi edasıyla. Sorunları çözmeye çapı yetmiyor diye saldırıyor.
Neymiş çapının yetmediği işler?
Anayasa, Kürt meselesi, Alevi sorunu, Kıbrıs ve Avrupa Birliği.
Kim bunların bir dokunuşta çözülecek işler olduğunu söylüyorsa, yalan söylüyor.
Kim AK Parti döneminde bu sorunların çözümü konusunda iyi niyetli ve samimi çabaların başlamadığını söylüyorsa, doğruyu söylemiyor.
Bu sorunların çözümü bir süreç işi.
Cumhuriyet tarihi Kürt ve Alevi sorununda inkar üzerine kuruluydu. Erdoğan başta bunu değiştirdi.
Kimse kahramanlığa soyunmasın. Eğer Erdoğan’ın güçlü liderliği olmasa, bu mücadele verilemezdi.
Bu ülkede bir adam çıktı ve askere dur dedi.
Bu gerçek ortayken Başbakan niye hedef seçildi?
Ayrıca çözümün yolu, seçilmişleri aşağılamaktan, sivil iradeyi itibarsızlaştırmaktan geçmiyor.
Ayrıca kimsenin itibarını alıp verme işi de Ahmet Altan’a ait değil.
Erdoğan’ın itibarını millet vermiş, Ahmet Altan mı alacak?
Abdülkadir Selvi/Yeni Şafak