"MEDYA DİN DÜŞMANI MI?..." İŞTE ZAMAN GENEL YAYIN YÖNETMENİ EKREM DUMANLI'NIN ŞAŞIRTAN CEVABI!..
Medyanın genelinde dinî konularda hoşgörüden yoksun bir yol izleniyor. Sert, haşin, bıçkın, hırçın bir yol bu. İncitici, üzücü, rencide edici bir metot bu.
Medya din düşmanı mı?
Yukarıdaki keskin soruya bir çırpıda "hayır" cevabı verebilirim. Gazetecilik mesleğini yıllardır yapan; üstelik hemen her medya kuruluşunun üst düzey temsilcilerini tanıyan bir insan olarak "hayır" cevabımı teyit edecek tecrübelerim de var.
Gayet iyi biliyorum ki "dine sıcak bakan", "dindar", "dine kuşkuyla yaklaşan", "ateist" insanlara kadar pek çok farklı inanca sahip gazeteciler. Bu da gayet tabii bir durum; zira mesele herkesin kendi bireysel tercihidir ve buna kimsenin müdahale hakkı yoktur. Konu bir meslek olunca ne dindarlık bir övünç vesilesidir; ne de dinsizlik bir kınama sebebidir. Yukarıdaki başlık insanların dinî konulardaki tercihiyle ilgili değil; ona kimse karışamaz. Daha açıkçası "dinsiz" olmakla "din düşmanı" olmak "dindar" olmakla "din polisi" olmak arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır. İlki, insanların ferdi tercihidir; diğeri "karşı tarafı" rahatsız etmeye sebep olan saldırgan bir tutumdur. Gazeteciliğe zarar veren tercih, bu ikinci seçenektir.
"Medya din düşmanı değildir" diyebiliyorum gönül rahatlığı içinde. Ancak küçük bir not düşmeyi de kendime vazife telakki ediyorum: "Aslında din düşmanı olmadığı halde medyanın bazı olaylar karşısında din düşmanı gibi algılandığı da bir gerçek." Bu bir algı hatası olabilir; ancak asli mesleği algı yönetimi olan iletişimcilerin en iyi bildiği kural şu olmalıdır: "Siz ne derseniz deyin; algı önemlidir ve yanlış algının düzeltilmesi için mutlaka doğru bir iletişim metodu seçilmelidir." Benzer bir algı dindar ya da muhafazakâr diye tanımlanan kesimler için de geçerlidir. Muhafazakâr değerlere sahip çıkmak ayrıdır; neredeyse herkese cennet bileti kesiyor ya da cehenneme sevk işlemi yapıyor gibi hoyratça hatta bazen yobazca yaklaşmak ve ahkâm kesmek ayrıdır. Böyle bir tutumun rahmet ve şefkat esasına dayanan İslam diniyle ilgisi olmadığı açıktır.
Meseleye dönecek olursam; demek istiyorum ki, Türk medyasının önemli bir kısmını geniş halk kitleleri "din düşmanı" gibi algılıyor ve bu algının değiştirilmesi gerekiyor. Bu yanlış algının sebepleri üzerinde durmak belki meselenin ilk doğru adımı. Istırap içinde itiraf etmem gerekiyor ki bizim medyanın dinî konulardaki bilgisi yetersiz kalıyor; hatta çoğu zaman bir haber ya da yorum iki paragrafta cehlini ortaya koyuyor. Bu vahim durumun değişmesi şart! Geçenlerde önemli bir gazetenin tecrübeli bir yazarı, Başbakan'ın çakısından hareketle "bıçak taşımanın sünnet olduğunu" öğrenmiş, onun üzerine koskocaman bir dinî ahkâm oturtuyordu mesela. "Bıçak taşımak"tan başörtüsü sorununa ulaşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Yazıya bakınca anlıyorsunuz ki ne "sünnet" biliniyor ne "farz", ne "vacip", ne "müstehap". Oysa dinin (her dinin) kendine mahsus bir terminolojisi ve o terimlerin belirginleştiği çizgiler arasında önerdiği yükümlülükler bulunmaktadır.
"Umurumda değil" demek meseleyi çözmüyor
Gazeteci empati yapmak; en azından o ahkâmın gördüğü hürmete saygıyla bakmak zorunda. Bu durum, Batı'da belli disiplinlere ulaştı çoktan. Mesela hemen her markette Yahudiler için koşe