Mediha Olgun’dan ezberbozan kitap: “19 Mayıs; Cezaevinde bir gazeteci”
Sözcü internet sitesi sorumlu müdürü Mediha Olgun 4 ay kaldığı cezaevinde tuttuğu günlükleri kitaplaştırdı.
15 Temmuz 2016 tarihinde Sözcü internet sitesinde yayınlanan imzalı
bir haber nedeniyle 19 Mayıs 2017 Cuma günü evinden Vatan Emniyet
Müdürlüğü Güvenlik Şube ekiplerince gözaltına alınan, 27 Mayıs’ta
tutuklanarak gönderildiği cezaevinden 120 gün sonra tahliye
edilen Mediha Olgun yaşadıklarını kitaplaştırdı. Ağırlıklı olarak
cezaevi günlüklerinden oluşan 19 MAYIS isimli kitap ezberbozan
ifadelerle dikkat çekti..
Mediha Olgun, Motto Yayınları’ndan çıkan kitabıyla ilgili şunları
söyledi:
‘’Toptancı zihniyete hep karşı oldum. Her polis kötü değil, her
gardiyan vicdansız değil, bazen hapishane dışardan daha güzel
olabilir! En azından hapishane bu zindan değil. Aksi halde
ikametgahım dört ay boyunca Bakırköy Kadın Cezaevi değil Yedikule
Zindanları olurdu. Yedikule Zindanları’nda 1400’lü yıllardan bu
yana kimse hapis yatmadı! Gazeteciliğin kaderinde var cezaevi. Mavi
Marmara baskınından sonra da İsrail’de hapse atılmıştım. Hem de
muamelelerin en ağırıyla. Kendi ülkemde yaşadıklarım İsrail’de
yaşadıklarımın yanında hiçbir şey değil’’ dedi.
Bakırköy Cezaevi’nde Nazlı Ilıcak ile aynı koğuşta kalan Olgun,
‘’Başlangıçta Nazlı Ilıcak’ı mümkün mertebe yazmamaya çalıştım.
Etik olmaz sanmıştım. Ne olduysa Nazlı Hanım’a Deniz Gezmiş’in
idamına el kaldıran CHP’lileri sorduğum gün oldu. Bana o günleri
anlatan Ilıcak kendi yazdığı bir kitabı da avuçlarıma bıraktı. O
kitapta Ilıcak 80 darbesinden sonra geceleri kalarak geçirdiği
cezaevi günlerini anlatırken aynı koğuşta kalan kendi tabiriyle
‘solcu kızları’ anlatmıştı uzun uzun…İsim isim, olay olay yazmıştı
hepsini. Demek ki sakıncası yokmuş diyerek ben de onu yazmaya karar
verdim o gün. Yine de her şeyi yazmadım’’ dedi.
15 Temmuz’un yıldönümünde hapiste olmanın kendisini çok
etkilediğini belirten Olgun, ‘’Bir gazete o gün 15 Temmuz
şehitlerimizin fotoğraflarının olduğu bir ek vermişti. O
fotoğraflara baktım uzun uzun, isimleri okudum. O şehitlerden biri
de meslektaşım Mustafa Cambaz’dı. Mustafa tanıdığım en naif
insanlardan biriydi. Teker teker incelediğim 249 vatan evladı şehit
olmuşken ben nasıl birkaç ay hapis yatıyorum diye isyan ederdim.
Etmedim. Bir an önce ülkemde her şeyin normalleşmesini diledim
sadece’’ dedi.
Özgürlük ve demokrasinin bir takım ayrıcalıklı zümreler için değil
herkes için gerekli olduğunu söyleyen Olgun, ‘’Kendimize benzemeyen
insanlar için de eşitlik özgürlük ve adalet istersek bir anlam
ifade ederiz. Aksi ikiyüzlülük olur. Günümüzde bolca gösterilen
ikiyüzlülük…Ben bu süreçte bunu yaşadım’’ şeklinde konuştu.
Cezaevinde çok şey öğrendiğini belirten Olgun, ‘’Birkaç plastik
tabak, bir çatal, birkaç haşlanmış patates ya da yumurtayla da
yaşanabiliyormuş. Beğenmediğin bir şehriye çorbasını süzüp başka
bir yemek haline getirebiliyormuşsun. Mutlu olmak için konaklarda
köşklerde falan oturmaya gerek yokmuş. Ve özgürlük dediğimiz şey
istediğimiz zaman istediğimiz yere gidebilmek değilmiş. İnandığın
şeyi savunabilmekmiş özgürlük. Ben de bunu yapıyorum’’ dedi.
Olgun son olarak, ‘’Sağdan ya da soldan fark etmez fanatiklerin
altında ezilen sıradan insanlar için yazdım bu kitabı. Ben de
onlardan biriyim. Hayatım boyunca mazlumların hangi dinden, hangi
dilden, hangi ırktan olduğuna bakmadım. Bundan sonra da
bakmayacağım’’ şeklinde konuştu.