Yalçınkaya hayatının dönüm noktasıyla dediği yerlerden biri işte bu ‘iletişim ağı’nın vesile olduğu bir tesadüfle gerçekleşti. Yalçınkaya 1990 yılının kış ayında, henüz 16 yaşındayken İstanbul’un o dönemki en havalı restoranlarından, İstinye’deki Süreyya’ya çırak olarak geldi.
'Orada bambaşka bir vizyonla karşılaştım' diyen Yalçınkaya "Süreyya, Ankara’daki Karpiç restoranın devamıydı. İstanbul’un lüks restoranıydı. Süreyya, Türk gastronomisinde bir devrimdir. O zamanlarda günde 50 tane ıstakoz servis ederdik. Hanımefendiler kapıda çiçeklerle karşılanırdı. Bir yandan lüksü görürken bir yandan zor koşullarda yaşıyordum." diye konuştu.
Kömürlükte uyuduğunu söyleyen Yalçınkaya "Yatacak yerim olmadığından bir kömürlükte uyuyordum. Bizim dönemimizde çıraklar genelde hazırlık bölümünde çalışırdı. Karidesleri, sebzeleri ayıklarsınız, ördek tütsülersiniz, havyarın ön hazırlığını yaparsınız." şeklinde ifade etti.
Yalçınkaya sevmediği karides işini "En sevmediğim iş karides temizlemekti! ‘Çimçim karides’ dediğimiz küçük karideslerden 6-7 kasa temizlerdik. Çok zor bir işti. Küçük olduklarından ayıklamak bir Çin işkencesiydi! Bu mesleğin bir sabır işi olduğunu orada anladım" sözleriyle anlattı.