Dinlenme tesisinden sonraki durağı Silivri’deki amcasının işlettiği esnaf lokantası olan Yalçınkaya "Bolu’da, eğer köyde çiftçilik işi yoksa şehir dışına gidenlerin yüzde 70’i aşçılık yapar. Silivri’de amcam olmasaydı köydeki başka büyüğümden de etkilenip yine mutfağa yönelirdim. Çevremdeki büyüklerimin hepsi İstanbul’da mutfakta veya serviste çalışıyorlardı. 1986-1990 arasında bu tip tesislerde çalıştım. Sonra Antalya’da bir tatil köyünde çalıştım." dedi.
Yalçınkaya hayatının dönüm noktasıyla dediği yerlerden biri işte bu ‘iletişim ağı’nın vesile olduğu bir tesadüfle gerçekleşti. Yalçınkaya 1990 yılının kış ayında, henüz 16 yaşındayken İstanbul’un o dönemki en havalı restoranlarından, İstinye’deki Süreyya’ya çırak olarak geldi.
'Orada bambaşka bir vizyonla karşılaştım' diyen Yalçınkaya "Süreyya, Ankara’daki Karpiç restoranın devamıydı. İstanbul’un lüks restoranıydı. Süreyya, Türk gastronomisinde bir devrimdir. O zamanlarda günde 50 tane ıstakoz servis ederdik. Hanımefendiler kapıda çiçeklerle karşılanırdı. Bir yandan lüksü görürken bir yandan zor koşullarda yaşıyordum." diye konuştu.
Kömürlükte uyuduğunu söyleyen Yalçınkaya "Yatacak yerim olmadığından bir kömürlükte uyuyordum. Bizim dönemimizde çıraklar genelde hazırlık bölümünde çalışırdı. Karidesleri, sebzeleri ayıklarsınız, ördek tütsülersiniz, havyarın ön hazırlığını yaparsınız." şeklinde ifade etti.