01 Mar 2012 09:52 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:23

MARMARA İLETİŞİM 'BÖYLE Mİ OLACAKTI'?

Bir bu dekana bakıyorum, bir de benim öğrencisi olduğum dönemin dekanı canım hocam Ünsal Oskay'a...Radikal yazarı Ezgi Başaran yazdı.

Marmara İletişim 'böyle mi olacaktı'?

2000’lerin başında yayımlanan bir dizisi vardı: Böyle mi Olacaktı? Bu diziyi temel alarak Türk kültürel değerlerinin televizyona nasıl yansıdığını inceleyen bir yayına rastladım. 2005’te ’Communicating Cultures’ adlı dergide yayımlanmış.

‘Bilimsel’ yayının sahibi olan iletişim profesörü önce dizideki iki portreyi, onun deyimiyle üst sınıf ve orta sınıf olan aileleri irdeliyor (İngilizce sinden aynen çeviriyorum): ”Üst sınıf ailede baba ve oğul aynı kıza âşık oluyor. Oğlan babasıyla konuşurken sesini yükseltiyor. Baba-kız evde, bazen de bir barda viski içiyor. Kız düzenli olarak eve geç geliyor. Türk değerleri eve pabuçla girilmemesini emreder ama bu işlevsiz, aile evde pabuçla geziyor. Zengin bir işadamı olan baba da otel odasında iç çamaşırıyla dolaşıyor. Ev işlerini bir hizmetçi yapıyor. Bazı aile üyeleri, aile evini bırakıp, ayrı yaşamaya başlıyor. Tüm bunlar Türk değerlerine aykırıdır. Mesela iyi bir kız evlat ne evde ne de toplum içinde viski içmemelidir. Kız çocukları eve geç gelmemelidir. İnsanlar eve girerken pabuçlarını çıkarmak zorundadır. Evli olmayan çocuklar anne babasıyla yaşamalıdır.”

Üst sınıf aile böyleyken, iletişimciye göre orta sınıf aile ise şöyle: ”Bu ailede hiyerarşik bir sevgi ve saygı vardır. Büyükanne ve babanın elleri öpülür. Bu saygılı davranış evlilik ilişkisinde de görülür. Kadınlar kocalarına saygı ifadesi olan ‘Bey’ diye hitap ederler. Aile birlikte sofraya oturur ve sonrasında çay veya kahve içerler. Türk değerleri evliliğe giden yoldaki törenler konusunda da korunur. Örneğin kız istenirken, gelin misafirlere kahve ikram eder. Her misafirliğe bir kutu çikolata götürülür.”

Bilimsel yayının sonuç bölümü ise şöyle bağlanıyor: ”Dizi orta sınıf ailenin Türk değerlerine uygun yaşadığını, ekonomik açıdan iyi olmasa da bu sayede mutlu olduğunu anlatıyor. Kısacası, üst sınıfın modernizm anlayışı Türk değerlerinin yerine Batı değerlerini koymaktır. Fakat üst sınıf, modernizmi ve Batılılaşmayı yanlış anlamıştır. Batı tarzı yaşam tarzını temsil etmeye çalışsa da, üst sınıf bu tarzı yanlış yorumlamayı başarmıştır.’

Şimdi cümlelerdeki anlam yoksunluğunu, terliği, viskiyi, bey’i, yani bulamaç haline getirilen ‘elmalarla armutları’ filan bir kenara bırakalım. Bırakalım çünkü tutacak yerini bulamıyorum. Bence ‘iyi ki de bulamıyorum’, aksi halde freni de tutturamayabilirim. Gerçi siz çok eğlenebilirdiniz, ama yapmayalım.
En iyisi şunu soralım kendimize: Hayatında bilimsel yayın görmemiş, bir metnin, görsel ya da işitsel bir eserin kodları nasıl çözülür herhangi bir metot ve bilgiden ari birine verin bu diziyi… Bundan daha iyisini çıkarır mı çıkarmaz mı… Sanki bir taraftan Google’ın tercüme hizmetine konmuş da, öbür taraftan yayın olarak çıkmış gibi duran bu tirit metinden daha iyi bir analiz yapar mı yapmaz mı…

Ama işte bu yayının sahibi bir iletişim profesörü ve Türkiye’nin belli başlı fakültelerinden Marmara İletişim’e dekan oldu.
Bir ay önce hakkında ekşi sözlük’te nahoş yorumlar yazdığı için öğrencisi Mikail Boz’un izini sürüp, onu 6 ay okuldan uzaklaştıran Dekan Yusuf Devran…
Demek ki sığlıkta tutarlılık varmış, iletişimcilikten bu kadar anlayan, iletişim öğrencisinden ve yeni medyadan da tabii bu kadar anlarmış.
Bir bu dekana bakıyorum, bir de benim öğrencisi olduğum dönemin dekanı canım hocam Ünsal Oskay’a… Eskiden ‘yıkanmak istemeyen çocuklar’ nedir öğretilirdi, şimdi üniversitelerde aptallaştıran bir klorak kokusu…
E böyle mi olacaktı?!

NOT : Hâlâ okumamış olan iletişim öğrencisi arkadaşlarıma Ünsal Hoca’nın ‘Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım’ adlı müthiş kitabını hararetle tavsiye eder, onun dışında da sabırlar dilerim.

Ezgi Başaran/Radikal