Marazi linçlere hiç gerek yok ama! Bunlar ne lüzumsuz sözler böyle?
Medyaradar yazarı Atilla Akar Ferdi Tayfur’a dair söylenen zamansız ve manasız sözleri değerlendirdi. Ancak lüzumsuz linç kampanyalarına gerek olmadığını da belirtti…
Efendim; belli bir kesimin ve Türk aydınının arabeskle barışması, onu bir “Gerçeklik” olarak kabulü, hatta belli oranda sevmesi biraz zaman aldı. Arabeske karşı negatif tavrın kırılması için epey süre geçmesi gerekti. (Halende kısmen tortuları vardır) Bugün bile “Arabesk” kelimesi geçince irite olan kişiler mevcuttur. Birçok konuda halka ters düşmeyi kendi başına bir “Çizgi” ve maharet zannedenler aynı ısrarı arabesk konusunda da gösterdiler maalesef!..
Ancak sanırım zamanla olay önemli ölçüde yerli yerine oturdu. Bir kısım uç tavırlar hariç, genelde bu arabesk karşıtı tavır bir miktar törpülendi. Bu karşı çıkışlar arabeskin toplumsal temellerini ve psikolojisini anlamaktan uzak, sadece kestirmeden mahkûm etmeye yönelikti. Pratikte işe de yaramadı üstelik. Daha tolere edici, aklı başında değerlendirmeler pekâlâ mümkündü. Kaldı ki karşı çıktınızda ne oldu?..
Orhan Baba Solcu, Ferdi Baba Sağcı!..
Lakin tartışmalar bir dönem siyasi değerlendirmelerde kazanarak oldukça keskin noktalara savruldu. Bunda ideolojik tercihlerinde rolü oldu. Sol genelde “Halkı uyutucu müzik”, daha elit Beyaz Türk kesimler ise iğrenerek “Kalitesiz müzik” klişesiyle baktı. Ancak zamanla onda bir “İsyan potansiyeli” de bulunacaktı. Örneğin Orhan Gencebay’ın “Batsın Bu Dünya” eseri o sıralar böyle yorumlandı. Sisteme karşı çıkış keşfedildi!..
O dönem “Orhan Baba” solcu kabul edildi. (Tabii şimdi bakışlar değişti o başka!) Sonradan bu solcu - isyan ekolüne “Müslüm Baba” da kısmen dahil edilecekti. Bu isimlere sol kesimler daha sempati ile bakabildiler. Ancak “Ferdi Baba” ya karşı aynı esneklik gösterilmedi. Bunda da belirleyici neden sanırım Ferdi Tayfur’un sağcı kabul edilmesiydi.
Sosyolojik olarak ise –bana göre- Orhan Gencebay daha erken kentlileşmiş, Müslüm Gürses daha varoş-lümpen bir ekolü (İlk başlarda konserlerindeki o “jiletçiler” hatırlansın!), Ferdi Tayfur ise daha taşralı - köylü köklerinden kopamamış (“Fadime’nin Düğünü / Hadi gel köyümüze geri dönelim” , “Emmioğlu”, “Susadım çeşmeye varmaz olaydım”, vb şarkılarındaki motiflerle) bir arabesk tarzı geliştirdiler.
Gereksiz ve Zamansız Bir Tepki!..
Nitekim Tele -1 ekranlarında sunucu Musa Özuğurlu’nun Ferdi Tayfur’un ölümünün hemen ardından sanatına dair söylediklerinde bu tutumdan izler bulmak mümkündü. Konuşmasının videosuna baktım. Esasta Ferdi Tayfur’un kişiliğine değil parçalarına, müzikalitesine yönelik bir eleştiri olmakla birlikte örneğin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin –zaten bilinen- Tayfur’u sahiplenmesi onu daha bir sinirlendirmiş gibiydi sanki. Bu manada klasik sol bakıştan esinti bulmak söz konusu olabilirdi.
Ancak Özuğurlu eleştirisini daha geniş tuttu ve “Şimdi kişilik olarak nasıl bir insandı, bizi ilgilendirmiyor. Fakat sanatsal açıdan baktığımız zaman, berbattı yani. Bu gerçeği de söylemek lazım. Arabesk yapıyordu bildiğiniz ağlak bir arabesk yapan birisinden bahsediyoruz.” demesi sert tepkiler almasına sebep oldu.
Ardından “Bu toprakların değerlerine dil uzatma”, “Milyonların sevgilisine hakaret”, “Sanatçıya saygısızlık”, “bir kültürü küçümseme” vb gibi daha ağır ifadelere (Hatta tehditlerde olduğu söyleniyor) kadar uzanan sert tepkilere maruz kaldı.
Toplumsal Hassasiyetlere Biraz Dikkat!..
Bana kalırsa burada hassas ayrım noktaları var. Önce belirtelim ki kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Kimse bir sanatçının parçalarını, tarzını benimsemek zorunda da değil. Bu anlamda kimse “Sen niye sevmiyorsun?” diye suçlanamaz. Herkesin beğenisi kendine!..
Örneğin bende Ferdi Tayfur’u pek dinlemem. (Siyasi nedenle değil tabii!) Dinlersem de zorlanırım. Bana hitap etmez. Bu benim tercihim. Kimse sorgulayamaz. Ama Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’in bilhassa bazı parçalarını severek dinleyebilirim. Lakin ortada bir ölüm söz konusuysa bana sadece “Allah rahmet eylesin” demek düşer!.
Ancak bir kişi hele de daha yeni vefat etmiş bir sanatçıya dair konuşurken daha dikkatli bir dil kullanmak zorunda. Ağzından çıkanı kulağın duyacak. Üstelik kamu yayıncılığı koltuğunda milyonlara hitap ederken. “Ekranın başındayım istediğimi söylerim diyemezsin.” Burada toplumsal açıdan “Ölenin arkasından konuşulmaz” sözünün boşuna söylenmediğini hatırlatırım. Zamanlama fevkalade yanlış olmuştur. Savunulamaz. Daha cenazesi bile kalkmamıştır. Bari onu bekleseydin be kardeşim. Toplumsal hassasiyetlere dikkat!..
Marazi Tepkilere Hiç Gerek yok!..
Evet, sonuç itibariyle hoş ve şık kaçmamıştır. Ayıp olmuştur. Sorumlu bir davranış değildir. Evet, bu kişi sonuna kadar bu açıdan eleştirilmelidir. Ancak bana göre durumu bir linç kampanyasına çevirmeninde alemi yoktur. Sadece görüşlerini ifade etti diye mahkemeler, idam sephaları kurmaya lüzumda yoktur.
Gördüğüm kadarıyla konuşmasında Ferdi Tayfur’un kişiliğine yönelik doğrudan bir hakaret olmasa dahi sanatına dair söyledikleri son derece gereksiz olmuştur. Toplumsal algı o kişinin maksadını aşmıştır. Niyet bu olmasa bile marazi ve provokatif kaçmıştır. Toplum olarak zaten fazla gerildik birde bu açıdan gerilmeyelim. Toplumca sayılan, sevilen, ünlü isimlerin vefatı üzerinden yeni saflaşmalar yaratmayalım. Biraz ağzımızdan çıkanlara dikkat edelim lütfen!..
Kimse Eleştirilmez Değildir!..
Herkes gibi Ferdi Tayfur’un müziği de, sanatı da, şarkıları da eleştirilemez değildir. Gün gelir daha kapsamlı, daha kaliteli eleştiriler yapılır, yapılmalı da. Fakat bu şekilde zamansız ve sakil kaçan şekilde değil herhalde. Yoksa eleştiri hakkı bakidir…
Bu konuyu müzik otoritelerine, sosyoloji çevrelerine, aklıselim yazarlara bırakalım. O zamana kadar ölmüş bir insana -sevelim, sevmeyelim- edep ve saygımızı her şekilde korumamız gerektiğine inanıyorum. Ferdi Tayfur’a Allah’tan rahmet diliyorum…
04. 01. 2024
NOT: Tele-1 Genel yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ve spiker Musa Özuğurlu kendi x hesaplarında durumdan üzüntülerini ve özürlerini bildirmiş görünüyorlar.