Mahçupyan'ın bu yazısı olay yaratacak: Kendi türü için utanç vesilesi olan bu meymenetsiz sürü...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı ve Star gazetesi yazarı Yiğit Bulut ile Başbakan Davutoğlu’nun fahri danışmanı ve Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan arasındaki kavga sürüyor.
Etyen Mahçupyan bugünkü köşesinde Erdoğan kanadına çok sert
ifadelerle yüklendi. Mahçupyan, ironik bir dille Burgazada'nın
köpeklerini anlattı.
Mahçupyan, metaforlarla dolu “Burgaz’ın sakinleri” başlıklı
yazısında Ak Saray kadrosunu sert bir dille eleştirdi.
Erdoğan-Davutoğlu çatışmasındaki tüm isimleri Adada yaşayan insan,
köpek, kedi, karga ve martılara benzeterek anlatan Mahçupyan,
“Modern ve makbul olmanın sorgulanmamış özgüveni ile fark
edilmekten hoşlanan, yüzeysel ve hafiften kibirli bir kalabalık
adayı bir iki hafta içinde istila eder. Bazıları köpekleriyle
birlikte… Bunlar çoğunlukla tasmalı, biraz nörotik, şımarık,
özentili, koket ve elit bir ‘zümredir’. Sahiplerine ‘bağlı’ olmanın
ezikliğini sahiplerinin havalı duruşuyla telafi ederler. İnandırıcı
olmayan kişilikleri ve giydirilmiş kimlikleriyle adanın yerli
köpekleri üzerinde bir ‘süper ego’ rüzgârı estirirler.” diye
yazdı.
MEYMENETSİZ SÜRÜ
Mahçupyan yazısının devamında karşı çıktığı Erdoğan ekibiyle ilgili
şöyle yazdı; “Kendi türü için utanç vesilesi olan bu meymenetsiz
sürü, yazlıkçılarla gelenlerin tersine sanki köpeklerin
‘bilinçaltını’, karanlık dünyasını temsil eder. Kavga içinde hayat
bulur, kavgadan beslenirler. Güçlerini etrafa kabul ettirme, sürü
içinde daha üstte yer kapma uğruna birbirlerini bile feda
edebilirler.”
Mahçupyan'la Bulut arasındaki polemik bir süredir devam
ediyordu.
İşte Mahçupyan’ın metaforlar kullanarak çok sert eleştirdiği o
yazısı:
“Günübirlikçiler için çok da üzerinde düşünülecek bir deneyim
olmayabilir. Adalardan birini seçip yüzlerinde beklenti
gülümsemesiyle vapurdan iner, kahvelerini içip ufak yürüyüşlerinin
ardından hayallerinde besledikleri yemeklerini zamana yayarak yer,
güneş batmaya doğru da dönerler. Martıları, kargaları, kedi ve
köpekleri olabildiğince fark ederek… İnsanlar ikincildir. Sanki
oraya bu hayvanlar için gelinmiştir ve ada insanları da bu doğal
hayvanat bahçesinin bakıcıları, servis sağlayıcılarıdır.
Aslında adanın ‘asıl’ sahiplerinin kim olduğu öyle hemen
anlaşılmaz. Uzak durmayı beceremeyeceğiniz kedilerin öyle bir
iddiası vardır ama onların hayatı insanları sömürme üzerine
kuruludur. Mevsimi, vapurları takip eder, yiyeceğin nereden ne
zaman geleceğini bilirler. Martılar sınır boylarında gezinmekle
birlikte insanı öğrenmekte gecikmemişlerdir. Herhangi bir şey
yemekteyseniz gelip önünüzde durur ‘vicdan’ yaparlar… Kargalar ise
her şeye hâkim konumda her şeyi denetim altında tutmayı becerirler.
Hiçbir detayı, arta kalan hiçbir kırıntıyı kaçırmazlar…
Kargaların ismi olmaz. Martıların nadiren olur. Kedilere ise
sahiplenenler ad takar. Ama Burgaz köpeklerinin hepsinin kimin
koyduğu bilinmeyen ancak herkesçe bilinen adları vardır. Onlardan
insan gibi bahsedilir ve onlarla insanmışlar gibi konuşulur.
Öldüklerinde aylar sonra sözü edilir, hatırlanır…
Burgaz’ın köpekleri adada yaşayan bir avuç insanla birlikte oranın
yerlileridir. Dost, yardımsever, görgülü, başına buyruk, kişilikli
ve konuşkandırlar. Aynen adanın ‘insan’ yerlileri gibi…
Mevsim geldiğinde bu sakin tablo değişir. Yazlıkçıların gelişiyle
Burgaz bir ‘kalite sıçraması’ yaşar. Modern ve makbul olmanın
sorgulanmamış özgüveni ile fark edilmekten hoşlanan, yüzeysel ve
hafiften kibirli bir kalabalık adayı bir iki hafta içinde istila
eder. Bazıları köpekleriyle birlikte… Bunlar çoğunlukla tasmalı,
biraz nörotik, şımarık, özentili, koket ve elit bir ‘zümredir’.
Sahiplerine ‘bağlı’ olmanın ezikliğini sahiplerinin havalı
duruşuyla telafi ederler. İnandırıcı olmayan kişilikleri ve
giydirilmiş kimlikleriyle adanın yerli köpekleri üzerinde bir
‘süper ego’ rüzgârı estirirler.
Burgaz’ın asıl sahipleri bunları ‘idare eder’… İnsanlar insanları,
köpekler köpekleri… Mevsim geçip yazlıkçılar yine ani bir heyecanla
adayı terk ettiklerinde ruhlarının da yeniden sakinleşeceğini
bilirler. Ama köpeklerin durumu insanlarınkine benzemez. Onlar kışı
belirgin bir tedirginlikle de beklerler. Hayat onlar açısından
dinginleşmez. Yazın köpüğü alındığında altından kışın sivri dişleri
çıkar. Bu sivri dişlerle yazın da geç saatlerde tepelere doğru
çıktığınızda karşılaşabilirsiniz. Farklı nitelikte, hoyrat ve
kötücül bir köpek çetesi etrafınızı çevirir, asıl güçlü olanın kim
olduğunu size hatırlatmak ister.
Belki de Burgaz’ın ‘asıl’ hikâyesini medeniyetin parçası olan
köpeklerle, tepelerden gelip aşağıdakiler üzerinde baskı kuran
saldırgan ve kıyıcı çete arasındaki çatışmada aramak gerekir. Kış
boyu bu iki grup arasında sayısız karşılaşma olur. Saldırganlar
aşağıdaki habitata iştahla yaklaşır, bu kendine has dünyada
ilkellik bir anda faydacılığa dönüşür.
Kendi türü için utanç vesilesi olan bu meymenetsiz sürü,
yazlıkçılarla gelenlerin tersine sanki köpeklerin ‘bilinçaltını’,
karanlık dünyasını temsil eder. Kavga içinde hayat bulur, kavgadan
beslenirler. Güçlerini etrafa kabul ettirme, sürü içinde daha üstte
yer kapma uğruna birbirlerini bile feda edebilirler.
Ada iyisi kötüsüyle bu hayvan dünyasını taşır… Kendini gizlemek
mümkün değildir. Herkes ötekini tanır, birbirinin ne mal olduğunu
bilir.”
NOT: Metafor, eğreltileme anlamına gelmektedir.
Genellikle benzetme olarak bilinir fakat benzetmeyle arasında fark
vardır. Bir sorunu başka bir şekilde ifade etmek için kullanılır.
Bir şeyi başka şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan
mecazlardır.