29 Eki 2014 09:10
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:52
Mahçupyan Al Jazeera'ye konuştu; Daha iyi bir hükümet imkanı yok
Mahçupyan, "Kürtler için de başkaları için de bundan daha iyi bir Hükümet bulma ihtimali yok" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun danışmanlık kadrosuna eklenen Etyen
Mahçupyan AlJazeera'nin sorularını yanıtladı.
Başbakan'ın teklifini kabul etmesinin nedenlerinden birini, "Hiçbir düşüncemi değiştirmeden veya kafamda soru işareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceğimden emin olduğum bir insan kendisi" olarak tanımlayan Mahçupyan, "Kürtler için de başkaları için de bundan daha iyi bir Hükümet bulma ihtimali yok" dedi.
İşte Al Jazeera Türk'ten Gonca Şenay'ın yaptığıo ropörtajdan öne çıkan bölümler:
Size danışmanlık teklifi gelmesini neye bağladınız?
Bir hukukumuz var zaten Ahmet Davutoğlu ile. Kendisi hep benim çok beğendiğim bir akademisyen oldu. Seneler öncesinden de kendisinin bana bir beğenisi vardı. Bu öznel kısmı. Dışarıdan bir değerlendirme yapmam gerekirse, benim dışımda birine yapılsa da şöyle bakardım; şu anda Türkiye'nin Başbakanı çok kritik bir yük taşıyor, büyük bir dönüşüm sürecinin içindeyiz. Gündelik faaliyet o kadar yoğun ve ağırlıklı ki ufka bakmayı zorlaştıran bir tablo var. Böyle bir durumda Ahmet Davutoğlu gibi entelektüel zemini derinlikli olan birinin bir beslenme ihtiyacı olduğu çok açık. Bunu sırf benimle yapmasını da doğru bulmuyorum, ileride çeşitlenmesinde yarar var. Bence bu ihtiyacı kendisi de biliyordu, ilk tercihi benimle yaptı.
Daha önce "Bu teklifi reddedemezdim" demenizin nedeni bunlar mı, başka unsurlar da var mı?
Birincisi Ahmet Davutoğlu'ndan gelmesi, hiç bir düşüncemi değiştirmeden veya kafamda soru işareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceğimden emin olduğum bir insan kendisi. Bir de dönüşüm beklentisi ve onun verdiği sorumluluk. Bence hangi siyasetçiden gelirse bu teklif, mezhebinize uyduğu sürece bunu reddetmemeniz lazım.
ERMENİ MESELESİNDE TABİİ Kİ ETKİM OLACAK
Ermeni olmanızla bir ilgisi var mı? 1915 olaylarının yıl dönümü yaklaşırken Ermeni meselesi ile ilgili bir katkınız olur mu?
Eğer bir Kürt seçseydi, Kürt meselesinde tabii ki etkisi olurdu, Alevi seçseydi etkisi olurdu. Benim de tabii ki Ermeni meselesinin serencamı içinde bir etkim olur. Ama Ermeni meselesi Türkiye'nin en önemli meselesi değil. Şu anda ülke gündeminde ortalarda yer alan bir konu. Etkim de birincil derecede olmaz. Ayrıca benim Ermeni cemaatini temsil etme gibi bir yetkim yok zaten, burada esas aktör Ermeni Cemaati'nin kendisidir, Ermeni Diasporasıdır, bu oluşumlardır. Onların aktörleşmesiyle bir diyalog ortamı veya başka bir evreye geçilecek. Benim yapacağım şey, ancak şu andaki kısıtlı durumda Türkiye Cumhuriyeti'nin elindeki insanları değerlendirmek olabilir.
Aralarında Ermenilerin de olduğu bazı isimlerden tepkiler de geldi...
Bu Cemaatçi yapı, eski ve zararlı bir yapı. Herkesin kimliğinin içinden davranmasını beklemek bir anlamda ırkçı da bir tutum. Siz karşınızda bir Süryani var diye Süryani gibi davranmasını isterseniz, Ermeni var diye ille Ermeni gibi davranmasını isterseniz, bu bütün o demokratik söylemlere ters bir tutum. Ben zaten tek bir kişiyim, hiç bir zaman çok Cemaat'in içinde olmadım, bundan sonra daha fazla olmak diye bir niyetim de yok. Ama tabii ki tarihsel olarak da sembolik olarak da anlamlı. Bu kayda geçecektir ama bu anlamı benim nasıl kullanacağımı belirlemiyor bu durum. Ben bunun üzerine bir şey inşa edecek değilim.
Âkil insanlar grubunun da bir üyesi olarak çözüm sürecindeki aktörlerden birisi de sizsiniz. Hükümet son olarak, "Çözüm sürecini, bir süre daha ihtiyatlı ele alacağız" noktasına geldi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir tıkanma yaşanıyor ve bu tıkanma aynı zamanda bir psikolojik arka plana da sahip. Son dönemde taraflar fazlasıyla konuşuyordu, hatta konuşulmayan hiçbir şey kalmadı noktasına gelinmişti. Tüm bunlara rağmen 6-8 Ekim olaylarının yaşanması, psikolojik bir kırılma yarattı. Hem Hükümet içinde, hem Ak Parti içinde hem de islami-muhafazakar kesimin içinde bu yaşanıyor şu anda. Bir aldatılmışlık hissi var. Bununla beraber olaya devam etme arzusu ve enerjisi eskisi gibi güçlü değil. Yani "Gerçekten birlikte yürünecek bir partner var mı?" sorusu yeniden soruluyor. Burada tamir edilmesi gereken bir durum var ve tamir edecek olan da Kürt siyasi hareketi olacak. Bu olay yeniden restore olana kadar bu psikolojik kırılmayı aşmak zor. Öte yandan bu psikolojik kırılma var diye, hükümetin atalete düşmesi de büyük sorunlar yaratır.
Sizce Hükümet'in bugüne kadar attığı somut adımlar, silahlı bir örgütü ikna etmek için yeterli mi? Hükümete düşen ne burada?
Üzerinde anlaşılan o yol haritası önemli. Hükümet ilk başta karar verilen birinci adımın gerçekleşmesini istiyor, silahlı grupların dışarı çıkmasını ve orada silah bırakmalarını. İşte o noktada soru işaretleri var. Ortadoğu böyle olduğu sürece, PKK nasıl tam olarak silah bırakacak? Belki bu gerçekçi değil ama en azından Türkiye'ye yönelik olarak bakışının değişmesi sağlanabilir ve Türkiye buna bir miktar göz yumabilir. O noktadan sonra bir geri dönüş programı var, o insanların sosyal hayata katılımı gündemde. Tüm bunların kendisini Anayasa'da bulacağı bir süreç olacak. 30 yıllık bir meselenin, 1-1.5 senede başka bir evreye taşınması mümkün. Ama tabii isteniyorsa.
Bence Hükümet'in isteği çok açık. PKK tarafının ise isteyip istemediği belli değil. Rojava olayı bunun çok kırılgan olduğunu gösterdi. O zaman da Hükümet şunu düşündü, "Rojava'da bir şey olunca çözüm süreci durabiliyorsa eğer, o zaman İran'da da Irak'ta da her an bir şey olabilir. Biz tüm bunların sorumluluğunu çözüm sürecinin üzerine yıkabilir miyiz? Hayır"
Eğer Kürtler, PKK gerçekten de Ortadoğu coğrafyasındaki tüm Kürtlerin sorununu tek bir hamlede çözecek bir çözüm istiyorlarsa o zaman çok başka türlü davranmaları gerekiyor. Mesela çok daha önceden PYD'nin Türkiye ile birlikte yürümesi gerekirdi. Sıkıştığınız zaman Türkiye'yi yanınıza isteyecekseniz, sıkışmadan önce birlikte hareket etmeniz lazım. PKK-PYD bunu yapmadı, kendisine çok fazla güvendi, istediği gibi olmadı. Şimdi geri dönüp çözüm sürecini baltaladı.
HDP de Hükümetin verdiği sözleri tutmadığını savunuyor. Hasta tutuklular, Terörle Mücadele Kanunu bu noktada verilen örneklerden bazıları...
Bunlar eşdeğer alanlar değil. Abartarak yorumlar yapılıyor. Hasta mahkumların bazıları çıktı, bazıları çıkmadı. Son kanuna bakıyoruz, evet ortada gerçekten kamusal düzen diye bir mesele var. PKK haraç topluyor, topraklara el koyuyor, insan kaçırıyor. "Bu böyle devam etsin, biz burada kendi hakimiyetimizi kuralım, Hükümet de adım atsın" diye beklemek de çok mantıklı değil. Ters taraftan bakarsak da Hükümetin de PKK'nın böyle bir arzusunun olduğunu öngörmemesi gerçekçi değil. Birbirlerini anlayan, tanıyan ve birlikte geri adım atabilecek iki aktöre ihtiyaç var aslında. Bu bir niyet meselesi yani, herkes üzerine düşenleri yapmaya hazır olup olmadığına bakmalı.
Sizce Hükümet hazır mı?
Bence Hükümet, sonuna kadar gitmeye hazır. Kürtler ve başkaları için de bundan daha iyi bir Hükümet bulma ihtimali yok. Kürt meselesinin her boyutuyla çözülmesine hazır olan, yeter ki şartlar olgunlaşsın diyen bir Hükümet var. Birkaç sene önce valilerin seçimle gelmesinden söz ediliyordu. Nereye kadar gidebileceğini hayal edebiliriz meselenin. Yeter ki Türkiyelilik üzerinden, bir bütünlük içinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları ve demokrasisi içinde çözümlere hazır olunsun. PKK'nın, anlaşılır nedenlerle, bu döneme yeteri kadar hazır olmaması durumu var.
(...)
Yeni dönemin sloganı daha çok "Yeni Türkiye". Siz ne anlıyorsunuz "Yeni Türkiye" denince?
Türkiye, yüzyıllık bir parantezi kapatıyor. Vesayet rejimini, hilkat garibesi haline getirilmiş olan bir batılılaşma, modernleşme hamlesi geride kalıyor. Şimdi daha otantik, tabandan gelen bir dönüşüm yaşanıyor. Açılımların, AB üyeliğinin getirdiği bir norm sıçraması var. İnsanlar şimdi neyin doğru olduğunu biliyorlar. Şimdilik yapmıyorlar ama giderek daha da fazla buna doğru ilerliyoruz. Yeni Türkiye, benim hayalimde varılacak olan noktadır. Kolay değil, bunun sancılarını çekiyoruz. Hiçbir tek referans, yeniyi kurmaya yeterli değil. Ne İslamiyet ne Anadoluluk ne de Osmanlı üzerinden kurabilirsiniz. Bunların içinden bir sentez üretmeniz lazım ve bu sentezin yeni normlarla buluşması lazım. Buna hazır olan bir halk var. Ama hala toplum yok. Yeni Türkiye'de cemaatler dünyasından toplum haline geçeceğiz. Bürokrasi normalleşecek, sivilleşecek, devleti özgürleştirecek. Hala bir tıkaç olarak duruyor, zaman içinde evrim geçirecek. Tüm bunlar yaşanırken Ak Parti'ye yönelik bir hazımsızlık olduğu için zikzaklarla ilerliyoruz.
Başbakan'ın teklifini kabul etmesinin nedenlerinden birini, "Hiçbir düşüncemi değiştirmeden veya kafamda soru işareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceğimden emin olduğum bir insan kendisi" olarak tanımlayan Mahçupyan, "Kürtler için de başkaları için de bundan daha iyi bir Hükümet bulma ihtimali yok" dedi.
İşte Al Jazeera Türk'ten Gonca Şenay'ın yaptığıo ropörtajdan öne çıkan bölümler:
Size danışmanlık teklifi gelmesini neye bağladınız?
Bir hukukumuz var zaten Ahmet Davutoğlu ile. Kendisi hep benim çok beğendiğim bir akademisyen oldu. Seneler öncesinden de kendisinin bana bir beğenisi vardı. Bu öznel kısmı. Dışarıdan bir değerlendirme yapmam gerekirse, benim dışımda birine yapılsa da şöyle bakardım; şu anda Türkiye'nin Başbakanı çok kritik bir yük taşıyor, büyük bir dönüşüm sürecinin içindeyiz. Gündelik faaliyet o kadar yoğun ve ağırlıklı ki ufka bakmayı zorlaştıran bir tablo var. Böyle bir durumda Ahmet Davutoğlu gibi entelektüel zemini derinlikli olan birinin bir beslenme ihtiyacı olduğu çok açık. Bunu sırf benimle yapmasını da doğru bulmuyorum, ileride çeşitlenmesinde yarar var. Bence bu ihtiyacı kendisi de biliyordu, ilk tercihi benimle yaptı.
Daha önce "Bu teklifi reddedemezdim" demenizin nedeni bunlar mı, başka unsurlar da var mı?
Birincisi Ahmet Davutoğlu'ndan gelmesi, hiç bir düşüncemi değiştirmeden veya kafamda soru işareti taşımadan aynen tekrarlamaya devam edeceğimden emin olduğum bir insan kendisi. Bir de dönüşüm beklentisi ve onun verdiği sorumluluk. Bence hangi siyasetçiden gelirse bu teklif, mezhebinize uyduğu sürece bunu reddetmemeniz lazım.
ERMENİ MESELESİNDE TABİİ Kİ ETKİM OLACAK
Ermeni olmanızla bir ilgisi var mı? 1915 olaylarının yıl dönümü yaklaşırken Ermeni meselesi ile ilgili bir katkınız olur mu?
Eğer bir Kürt seçseydi, Kürt meselesinde tabii ki etkisi olurdu, Alevi seçseydi etkisi olurdu. Benim de tabii ki Ermeni meselesinin serencamı içinde bir etkim olur. Ama Ermeni meselesi Türkiye'nin en önemli meselesi değil. Şu anda ülke gündeminde ortalarda yer alan bir konu. Etkim de birincil derecede olmaz. Ayrıca benim Ermeni cemaatini temsil etme gibi bir yetkim yok zaten, burada esas aktör Ermeni Cemaati'nin kendisidir, Ermeni Diasporasıdır, bu oluşumlardır. Onların aktörleşmesiyle bir diyalog ortamı veya başka bir evreye geçilecek. Benim yapacağım şey, ancak şu andaki kısıtlı durumda Türkiye Cumhuriyeti'nin elindeki insanları değerlendirmek olabilir.
Aralarında Ermenilerin de olduğu bazı isimlerden tepkiler de geldi...
Bu Cemaatçi yapı, eski ve zararlı bir yapı. Herkesin kimliğinin içinden davranmasını beklemek bir anlamda ırkçı da bir tutum. Siz karşınızda bir Süryani var diye Süryani gibi davranmasını isterseniz, Ermeni var diye ille Ermeni gibi davranmasını isterseniz, bu bütün o demokratik söylemlere ters bir tutum. Ben zaten tek bir kişiyim, hiç bir zaman çok Cemaat'in içinde olmadım, bundan sonra daha fazla olmak diye bir niyetim de yok. Ama tabii ki tarihsel olarak da sembolik olarak da anlamlı. Bu kayda geçecektir ama bu anlamı benim nasıl kullanacağımı belirlemiyor bu durum. Ben bunun üzerine bir şey inşa edecek değilim.
Âkil insanlar grubunun da bir üyesi olarak çözüm sürecindeki aktörlerden birisi de sizsiniz. Hükümet son olarak, "Çözüm sürecini, bir süre daha ihtiyatlı ele alacağız" noktasına geldi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir tıkanma yaşanıyor ve bu tıkanma aynı zamanda bir psikolojik arka plana da sahip. Son dönemde taraflar fazlasıyla konuşuyordu, hatta konuşulmayan hiçbir şey kalmadı noktasına gelinmişti. Tüm bunlara rağmen 6-8 Ekim olaylarının yaşanması, psikolojik bir kırılma yarattı. Hem Hükümet içinde, hem Ak Parti içinde hem de islami-muhafazakar kesimin içinde bu yaşanıyor şu anda. Bir aldatılmışlık hissi var. Bununla beraber olaya devam etme arzusu ve enerjisi eskisi gibi güçlü değil. Yani "Gerçekten birlikte yürünecek bir partner var mı?" sorusu yeniden soruluyor. Burada tamir edilmesi gereken bir durum var ve tamir edecek olan da Kürt siyasi hareketi olacak. Bu olay yeniden restore olana kadar bu psikolojik kırılmayı aşmak zor. Öte yandan bu psikolojik kırılma var diye, hükümetin atalete düşmesi de büyük sorunlar yaratır.
Sizce Hükümet'in bugüne kadar attığı somut adımlar, silahlı bir örgütü ikna etmek için yeterli mi? Hükümete düşen ne burada?
Üzerinde anlaşılan o yol haritası önemli. Hükümet ilk başta karar verilen birinci adımın gerçekleşmesini istiyor, silahlı grupların dışarı çıkmasını ve orada silah bırakmalarını. İşte o noktada soru işaretleri var. Ortadoğu böyle olduğu sürece, PKK nasıl tam olarak silah bırakacak? Belki bu gerçekçi değil ama en azından Türkiye'ye yönelik olarak bakışının değişmesi sağlanabilir ve Türkiye buna bir miktar göz yumabilir. O noktadan sonra bir geri dönüş programı var, o insanların sosyal hayata katılımı gündemde. Tüm bunların kendisini Anayasa'da bulacağı bir süreç olacak. 30 yıllık bir meselenin, 1-1.5 senede başka bir evreye taşınması mümkün. Ama tabii isteniyorsa.
Bence Hükümet'in isteği çok açık. PKK tarafının ise isteyip istemediği belli değil. Rojava olayı bunun çok kırılgan olduğunu gösterdi. O zaman da Hükümet şunu düşündü, "Rojava'da bir şey olunca çözüm süreci durabiliyorsa eğer, o zaman İran'da da Irak'ta da her an bir şey olabilir. Biz tüm bunların sorumluluğunu çözüm sürecinin üzerine yıkabilir miyiz? Hayır"
Eğer Kürtler, PKK gerçekten de Ortadoğu coğrafyasındaki tüm Kürtlerin sorununu tek bir hamlede çözecek bir çözüm istiyorlarsa o zaman çok başka türlü davranmaları gerekiyor. Mesela çok daha önceden PYD'nin Türkiye ile birlikte yürümesi gerekirdi. Sıkıştığınız zaman Türkiye'yi yanınıza isteyecekseniz, sıkışmadan önce birlikte hareket etmeniz lazım. PKK-PYD bunu yapmadı, kendisine çok fazla güvendi, istediği gibi olmadı. Şimdi geri dönüp çözüm sürecini baltaladı.
HDP de Hükümetin verdiği sözleri tutmadığını savunuyor. Hasta tutuklular, Terörle Mücadele Kanunu bu noktada verilen örneklerden bazıları...
Bunlar eşdeğer alanlar değil. Abartarak yorumlar yapılıyor. Hasta mahkumların bazıları çıktı, bazıları çıkmadı. Son kanuna bakıyoruz, evet ortada gerçekten kamusal düzen diye bir mesele var. PKK haraç topluyor, topraklara el koyuyor, insan kaçırıyor. "Bu böyle devam etsin, biz burada kendi hakimiyetimizi kuralım, Hükümet de adım atsın" diye beklemek de çok mantıklı değil. Ters taraftan bakarsak da Hükümetin de PKK'nın böyle bir arzusunun olduğunu öngörmemesi gerçekçi değil. Birbirlerini anlayan, tanıyan ve birlikte geri adım atabilecek iki aktöre ihtiyaç var aslında. Bu bir niyet meselesi yani, herkes üzerine düşenleri yapmaya hazır olup olmadığına bakmalı.
Sizce Hükümet hazır mı?
Bence Hükümet, sonuna kadar gitmeye hazır. Kürtler ve başkaları için de bundan daha iyi bir Hükümet bulma ihtimali yok. Kürt meselesinin her boyutuyla çözülmesine hazır olan, yeter ki şartlar olgunlaşsın diyen bir Hükümet var. Birkaç sene önce valilerin seçimle gelmesinden söz ediliyordu. Nereye kadar gidebileceğini hayal edebiliriz meselenin. Yeter ki Türkiyelilik üzerinden, bir bütünlük içinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları ve demokrasisi içinde çözümlere hazır olunsun. PKK'nın, anlaşılır nedenlerle, bu döneme yeteri kadar hazır olmaması durumu var.
(...)
Yeni dönemin sloganı daha çok "Yeni Türkiye". Siz ne anlıyorsunuz "Yeni Türkiye" denince?
Türkiye, yüzyıllık bir parantezi kapatıyor. Vesayet rejimini, hilkat garibesi haline getirilmiş olan bir batılılaşma, modernleşme hamlesi geride kalıyor. Şimdi daha otantik, tabandan gelen bir dönüşüm yaşanıyor. Açılımların, AB üyeliğinin getirdiği bir norm sıçraması var. İnsanlar şimdi neyin doğru olduğunu biliyorlar. Şimdilik yapmıyorlar ama giderek daha da fazla buna doğru ilerliyoruz. Yeni Türkiye, benim hayalimde varılacak olan noktadır. Kolay değil, bunun sancılarını çekiyoruz. Hiçbir tek referans, yeniyi kurmaya yeterli değil. Ne İslamiyet ne Anadoluluk ne de Osmanlı üzerinden kurabilirsiniz. Bunların içinden bir sentez üretmeniz lazım ve bu sentezin yeni normlarla buluşması lazım. Buna hazır olan bir halk var. Ama hala toplum yok. Yeni Türkiye'de cemaatler dünyasından toplum haline geçeceğiz. Bürokrasi normalleşecek, sivilleşecek, devleti özgürleştirecek. Hala bir tıkaç olarak duruyor, zaman içinde evrim geçirecek. Tüm bunlar yaşanırken Ak Parti'ye yönelik bir hazımsızlık olduğu için zikzaklarla ilerliyoruz.