10 Mayıs 2010 09:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:17

MAAŞLAR NE ZAMAN ÖDENECEK? KARAMEHMET HANGİ KONUDA SÖZ VERDİ?

Simit sattım, garsonluk yaptım,yoksulluktan geliyorum! Akşam Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'dan ilginç açıklamalar...

İsmail Küçükkaya medyanın en genç genel yayın yönetmeni. Akşam Gazetesi’nde 10. yılını doldurdu. 1.5 yıldır da gazetenin başında. Merkez medyasından yandaşına bütün gazeteler Deniz Baykal’la ilişkilendirilen kaset skandalıyla ilgili haberleri tavırlı tavırsız birinci sayfalarına taşırken habere ve fotoğraflarına hiç değinmeyen tek gazeteydi Akşam. İsmail Küçükkaya’nın notu vardı yalnızca; "gizli kamera tuzaklı haberlere sayfalarımızda yer yok’’ diyordu; röportajda da sık sık yansıtmaya çalıştığı duruşunu özetliyordu.

Küçükkaya 10 yılın muhasebesini yaptığı köşe yazısında üslup mühendisliği, istikrar, denge ve iç huzurun altını çiziyordu. Malum Akşam’da uzun zamandır maaş sıkıntısı var. Bu sıkıntıya rağmen Akşam’da iç huzur var mı? İşler nasıl yürüyor? Sorun çözülecek mi? Çalışanlar haklarını alacak mı? İsmail Küçükkaya çalışanlarını nasıl ikna ediyor? Geceleri kabus görüyor mu? Patronların vicdanı rahat mı? Küçükkaya ile internethaber’den Zeynep Kurtbay görüştü.İşte merak edilen soruların yanıtları...

Ankara temsilcisi olarak Akşam’da görev aldığınızda Türkiye panoraması nasıldı; nasıl yansıdı size?

Skytürk’teyken gazete ile televizyonu çok iyi kullandığım bir dönem oldu. Çok hareketli, bir gazeteciydim Ankara’da. Her yere gidiyordum. Türkiye ikiye bölündü. Türk medyası da kutuplaştı. Biz Akşam Ankara temsilcisi olarak ne sırdaş ne yurttaş olduk. Kişisel olarak da benim angajmanım olmadığı için o tarafsız bakışımızı sürdürmeye çalıştık hem televizyonda hem gazetede. Ne AKP’li ne CHP’li ne de başka bir partiliyim.

Çocukluğunuzdan gelen bir siyasi tavır mı? Ailenizin siyasi eğilimi nasıldı?

Bizim ailemiz merkez sağ. Dünyaya bakış açısı olarak da kendimi herhangi bir kutup kamp cemaat kulüp hiçbir şeyle bağdaştırmıyorum. Kişiliğime aykırı.

Üniversitede de mi böyleydi?

Aynen. Üniversitedeki arkadaşlarıma sorarsanız da ne sağcı ne solcu diye bakarlardı bana. Kişiliğim benim herhangi bir gruba ait olmayı engelliyor.

Taraf olmamak zor değil mi? İlişki geliştirmede güven sorunu yaratmıyor mu?

Zordur. O zaman herkes seni kendine çekmeye çalışır. Girmemen lazım. Sen kişilik özellikleri olarak kendini ortaya koyarsın. Bedelini ödersin ama. Herkes bilir ki ben kendilerinden değilim ama karşıtlarından da değilim. Baykal’a bir yorumda bulunduğumda Baykal CHP’li olmadığını bildiğimiz arkadaşların bile’’ demişti... Diyor ki ’’CHP’li değil İsmail Küçükkaya’’. Başbakan da bilir ki ben AKP’li değilim.

BENİ ’DENGE ADAMI’ DİYE TANIMLAYABİLİRSİN

Peki iş sandığa gelince ne oluyor?

Demokratik hakkımı kullanırım. Asla yansıtmam gazeteme. Kendime her gün söylediğim şey ’’dengeni hep koru’’. Hayata bakışta; olaylarda; ilişkilerde.Ben hiçbir şeyde aşırılığa kaçmam. Kendimi merkezde konumlarım. Beni şöyle tanımlayabilirsin ’’denge adamı’’. Denge duygusu çok önemlidir. Denge duygusunu sağlamak için de üslup mühendisliği çok önemlidir.

CİDDİ YOKSULLUKTAN GELDİM SİMİTÇİYDİM BEN

10. yıl yazınızda da üslup mühendisliğinin altını çizmiştiniz. Bunu geliştirmek için; daha doğrusu ilişki yönetimi için herhangi bir eğitim aldınız mı?

Hayattan öğrendim o üslubu. Ben simit sattım. Ama öyle 3 ay 5 ay değil. Ben çocukluğumun büyük bölümünde simit sattım; gerçekten simitçiydim. Ortaokuldayken de garsonluk yaptım. Bizim imkanlarımız yoktu. Ben ciddi yoksulluktan geldim. Ona uygun okumalar yaptım çok. Psikoloji kitapları okudum. Hayatımın 5 yılını psikoloji kitapları okuyarak geçirdim. Psikolojiyi kendime bir yolculuk olarak gördüm. Gazeteciyim ve gazetecilikte bunun önemli olduğuna inandım. Gazetecilikte bir güvenilirlik sorunu vardı. Ben güvenilirliğimle öne çıkmalıydım. İki üslupsuzluk sorunu vardı; ben üslubumla fark edilmek zorundaydım.


İŞ TAKİBİ YAPMAK ARTIK GAZETECİ AÇISINDAN İMKANSIZ

Dinç Bilgin’in anılarıyla da gündeme geldi; medya -hükümet ilişkileri. Akşam’ın yayın çizgisinde patronaj müdahalesi; yönlendirmesi söz konusu mu?

Bizde kontrol tamamen gazetenin yayın yönetmenindedir. Bunu sağlamam için Mehmet Emin Bey’in kişiliği çok önemli bir şans. Mehmet Emin Bey’in bütün şirketlerinde öyledir. Hiçbir zaman müdahale etmez. Ben 10 yıldır buradayım. Bir gün bile bana bunu neden yazdınız diye sormadı. Dünya çapında bir işadamı tabii. Önce test eder; güvenir. Sonra kaptan sizsinizdir. Ayrıca gidip Ankara’da iş bağlamak gibi iş takipleri bugünkü Türkiye’de yok. AK Parti’nin getirdiği en önemli yenilik bu. Hiç kimse yapamaz onu. Yandaş medyada bile artık gazetecilere düşmez o. Varsa bir takım şeyler patron düzeyindedir. Türkiye’nin temel dinamiği bu; iş takibi yapmak gazeteci açısından imkansız. Eski Türkiye’deymiş onlar.

SALDIRI OLURSA SAVUNMA YAPARIZ

Peki ya Doğan grubunu hedef alan yayınlar yaptığınızda?

Doğan grubu tabii ki Türkiye’nin en büyük medya grubu. Biz de 3 büyük grubundan birisiyiz. Dolayısıyla rekabet içindeyiz. Show TV Star ve Kanal D ile yarışıyor. Akşam Vatan ve Milliyet ile yarışıyor. Ama habercilikte Hürriyet ile yarışıyoruz. Biz bu rekabetin tamamen adil ve objektif kriterler ışığında gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Adil olacak; belaltına inilmeyecek. Ben gazetemi ticari rekabetin aracı haline getirttirmem kimseye. Saldırı olursa savunma yaparız. Biz saldırmayız. Ben genel itibarıyla medya kavgalarından hoşlanan biri değilim. Zaferler savaşmadan kazanılınca değerlidir.

’Medya kavgalarından hoşlanmam’ dediğiniz için soruyorum; gazete yazarları arasında bu tip kavgalara karışanlar olduğunda nasıl bir yayın politikası izliyorsunuz?

Ben gazetesini daha ilgi çekici hale getirmek; vatandaşın ilgisini çekerken medyanın da ilgisini sıcak tutmak açısından istekli bir yayın yönetmeniyim. Ama basın özgürlüğünü de mümkün olan en uç noktalara götürme taraftarıyım. Bir taraftan gazetemin okunması; korunması; yazarlarımın yazabilmeye devam etmesinin sağlanması gibi çok boyutlu denklemler var. Tabii genel itibarıyla Türk medyasında bir köşe yazarlığı sorunu olduğu muhakkak. Bir üslup sorunu var. Biz onu önemli oranda aşmaya başladık. Köşe yazarlarımız da çok dikkatli davranıyorlar. Ben her türlü yazarın bizde yazabileceği zemin yaratmaya çalışıyorum. Minimum müdahalelerle işi götürmeye çalışıyorum.

MEDYA BELALTINA İNİLMEMESİ İÇİN ANLAYIŞ GELİŞTİRMELİ

Ama yazarlara müdahale oluyor, öyle dediniz değil mi?

Tabii yer yer kaçınılmaz olabilir. Ama birinci ilkem basın özgürlüğüdür. Her türlü bedeli öderim ama beraber çalıştığım arkadaşlarımı korumaya çalışırım. Türk basınının da hakaret konusunda; belaltına inilmemesi konusunda anlayış geliştirmesi lazım tabii. Biz de hassas davranıyoruz orada.

Yazarlarınızla iletişim içinde misiniz peki? Yazıişleri toplantılarınıza katılıyorlar mı?

Biz gazeteyi yazar odaklı yapmıyoruz. Biz 365 gün diğer gazetelerden farklı manşetlerle çıkıyoruz. İnternette; akşam televizyonlarda tüketilmeyen manşetlerle. 7 Mayıs günkü manşetlere bakın; 2 gazete canlı gazetenin manşetleriyle çıktı. Ben bunu gazetemde yapmam. Yazarlarımız da bize derinlik ve zenginlik katar. Yazarlarımızdan birkaç tanesiyle her gün konuşurum. Biz kendine ait bir gündemle çıktığımız için yazarlarımız da bizi takip ediyorlar.

ZORLUKLAR İÇİNDE ÇALIŞAN OLAĞANÜSTÜ EKİBİZ

Magazin ağırlıklı bir yazar profili varken bunu değiştirmeyi hedefliyordunuz. Şimdi nasıl?

Biz ekip çalışması yapıyoruz. Biz hemen her gün en iyi birinci sayfayız diyoruz. Her zaman ilk ikideyiz mutlaka.Bizim rekabette dezavantajlarımız var. Biz diğerleri gibi 60 sayfa çıkamıyoruz; günlük ek veremiyoruz. Bizim finansal zorluklarımız var. Ama Türk basın tarihine geçecek bir dayanışma örneği sergiliyoruz burada. Peki diyoruz biz ne yapabiliriz? Siyaseten çok güçlüyüz. Devletin en tepeleri tarafından dikkatle takip edilen bir gazete haline geldik. Attığımız adımlar karşılık buluyor. Siyaseten çok yakınız bir kere. Geçen akşam Ankara’dan döndüm; 23.38’de gazeteye girdim; 5 yazıişleri müdürüm buradaydı. Ekonomiden sorumlu arkadaşım Levent de görsel yönetmen İlhami de; Mehmet Kenan Kaya; Nergis Bozkurt; dış haberler müdürü Kader... İstihbarat servisi tam kadro çalışıyordu. Bu kadar zorluklar içerisinde bunu yapan ekip olağanüstü bir ekiptir.

Peki hiç mi direnci kırılan; motivasyonunu kaybeden olmuyor mu?

Olmaz olur mu? Oluyor. Ben her gün burada kriz yönetimi uyguluyorum. Her hafta bir servisle yemek yiyorum. Ayrılmak durumunda kalan arkadaşlarımız oldu. İnanıyoruz ki bu işler çözülecek; Akşam’da çok büyük potansiyel var. Teknik imkanlar yüzünden tirajları baskılamak zorundayız. Daha fazla gazete satmayı öncelik haline getiremiyoruz?

Kaç basılıyor şu anda Akşam?

Rakam vermeyeyim. Tirajımız 140 ile 150 bin arasında gidiyor. Ama bu çok uzun zamandır baskılanıyor. Tiraj bir business planın parçası. Ben tabii ki yaptığım gazetenin daha fazla satılmasını isterim. Önceliğimizi gemini sürdürülmesine veriyoruz. Ben orada patronajın verdiği bir çizginin içinde kalıyorum tabii mecburen. Haddimi de bilirim. Promosyon yarışına giremiyoruz.

HER GÜNÜ ARKADAŞLARIMLA KONUŞARAK GEÇİRİYORUM

Sizinle konuşmak isteyen çalışanlarınıza bir mesaj verdiğiniz; ve o konuşmada da hemen çözüm vaat edemediniz yansıdı medya sitelerine geçenlerde. Ne kadar etkili oldu o açıklama? İkna edebildiniz mi onları?

Ben hayatta gazetecilikten başka bir ideali hırsı sevdası olmayan biriyim. Ekip arkadaşlarım da öyle. 23.38’de gördüm; gece çıktığımızda saat 01.30’tu. Her gün mesaimin bir bölümünü arkadaşlarımla konuşarak geçirmek durumundayım. Finansal krizi bir tarafa koyuyoruz; acılarını beraber yaşıyoruz. İyileşeceğine dair umudumuzu paylaşıyoruz. Bu grubun da başını kaldırıp medyaya yatırım yapacağına inanıyoruz.

Şu da var ki bu kadar büyük bir marka, kazandıran bir marka çatısı altında nasıl oluyor da medya grubunda çalışanlara para ödenemiyor diye düşünülüyor? Muhtemelen çalışan arkadaşlar da bu soruya yanıt arıyordur.

Radikal bir takım adımların atılması gerekiyor. Şimdi büyüme potansiyeli var medyada. Kağıt fiyatları düşmüş durumda. Satıştan para kazanılabilecek bir dönem. Bugün ne kadar tiraj yaparsanız o kadar para kazanabilirsiniz. Tabii patron çok haksızlığa uğradı; kaynaklarını adeta elinden aldılar.

BASIN TARİHİNE GEÇECEK DAYANIŞMA ÖDÜLLENDİRİLMELİ

İyi de haksızlığa uğrayan başka arkadaşlarımız da yok mu burada? Tabii ki hepimiz gazeteciyiz. Hepimiz gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Ama bir yandan da para kazanmak zorundayız. Karşılarına geçtiğinizde onlara ne vaat ediyorsunuz? Nasıl ikna ediyorsunuz onları?

Sorunları hepimiz yaşıyoruz. Düzeleceğine dair derin bir inanç var. Bana inanıyor ekibim. Ben de onlara karşı sorumluyum. Herkes görsün ki bu ekip çok güzel bir gazete yapıyor. Bu ekip mükemmel bir ekip; takım ruhu var burada. Bu ekip ödüllendirilsin. İyi gazete yapmayı bunun için çok istiyorum. Basın tarihine geçen bu dayanışmanın ödülünün olacağını düşünüyorum ben.

MEHMET EMİN BEY ÇOK MEMNUN, BANA SÖZ VERDİ

Ne olabilir bu ödül?

Bu ödül buraların düzelmesi. Sadece maaş ödemeleri değil tabii. Buradaki bütün büyüklükler küçük. Akşam gazetesi yıllardır çok tasarruflu ve dar çalışmaya alışmış. Biz birinci sınıf gazete yapıyoruz. Şimdi 18 aydır bakın; ya Habertürk’le yarıştık; ya Milliyet’le yarıştık. Haber yarışında hep biz vardık. Hem bizim idare hem de Mehmet Emin Bey çok memnun. O kadar inanıyorum ki gerçekten istensin daha fazla tiraj inanıyorum bu idare 300 bini sağlar. Ama şu an tabii önceliği oraya veremiyoruz. Profesyonelin görevi de patronun verdiği imkanlar dahilinde -tabii onları zorlamaktır- en iyisini yapmaktır. Bütün birimler çok özveri gösterdi. Ben de bir tek şey istiyorum şimdi bu özverinin karşılığını kurum olarak biz verelim. Ben inanıyorum; arkadaşlarım da inanıyor. Patron da bana söz verdi.

YATIRIM YAPILSA AKŞAM HÜRRİYET’İN ALTINA YERLEŞİR

Ne zaman için söz verdi?

Tabii zamanı yok. Şu gün veya bugün değil. Biz bekliyoruz. Biz patrona bir vizyon sunuyoruz. Öyle büyük bir fırsat var ki şimdi Akşam’a yatırım yapılırsa Akşam Türkiye’nin ikinci gazetesi olur.

Bu sorunun sadece satışla çözüleceğini mi ima ediyorsunuz?

O patronun vereceği karardır. Ama ben şunu söylüyorum. Buraya kaynak aktarılırsa şimdi biz hemen Hürriyet’in altına yerleşiriz. Biz şu anda haberde birincilik yarışı yapıyoruz.

Kaynak nereden aktarılacak? Başka şirketlerden mi yoksa satışla mı?

Ortaklık görüşmeleri yapılıyor şu anda. Mehmet Emin Bey medyadan çıkmaz hiçbir zaman. İster ortak alır; yapısal bir sürü şey yapılabilir. Mesela Show TV’ye yatırım yapılsa marka değeri de artar geliri de artar.

AKŞAM’IN SORUNU SERMAYE AZLIĞI ASLINDA KAR EDİYOR

Peki Akşam’ın ana sorunu ne? Satılamaması, kar edememesi mi?

Bizim sorunumuz çok eski günlerden gelen sermaye azlığından kaynaklanıyor. Akşam şu anda karlı bir girişim aslında. Ama geçmişten gelen borçlar var. Akşam’a kaynak girişi lazım. Hayatta kalmak açısından değil büyümek için. Büyümek için de maaşların düzene girmesi lazım. Tabii arkadaşlarımızın beklentilerinin karşılanması lazım.

Maaş ödemelerinde durum nedir?

Yapılmayan ay yok. Biraz geriden gidiliyor. Parça parça ödeniyor. Bütün gücümü moral motivasyonu sağlamak için uğraşıyorum. Kapısı açık bir yayın yönetmeniyim. Her gün 5-6 arkadaşımla bunu konuşuyorum. Bu arkadaşlarıma kendimi çok borçlu hissediyorum.

10. yıl yazınızda yazdığınız kurumsal sadakat ve istikrarlılığı sürdürmek bu olsa gerek. Bir de mutluluk kavramının altını çizmişsiniz. Zor bir görev ve sorumluluk yerine getirdiğinizi; bu görevi yerine getirmede kişiliğinizin öne çıktığını düşünüyor musunuz? Sizin koltuğunuzda başka bir yayın yönetmeni olsaydı ne olurdu?

Bu soru için teşekkür ederim. 10 yıldır buradayım. Bu kurumu bütün hücrelerine kadar biliyorum. Bu bir avantaja dönüşmüş durumda. Kimseye ayrıcalık tanıttırmadım. Ne bir yazara ne bir editöre ne kendime. Kendime özel bir tek şey yaptırtmadım.

ÖZKÖK GİBİ MUTLU GİBİ BAŞARI HİKAYESİ YAZIYORUZ

Bu şartlarda biz başarı yazarsak ben inanıyorum ki bir dönemler Ercan Arıklı ekolü çıktı Zafer Mutlu ekolü büyüdü; Güneri Civaoğlu’ndan dinleyin; Fatih Çekirge ekolü çıktı; İzmir anılarını dinleyin. Ertuğrul Özkök örneği vardır Türkiye’de; Paris anılarını, garsonluk yaptığı günleri dinleyin. Bunlar yokluk içinden çıktılar. Şimdi Türk basınında yeni dönemin ekolü Akşam’dır; yeni dönemin başarı hikayesi Akşam’da yazılıyor.

’’Tarih yazacağız; bunun kahramanı da ben olacağım’’ mı diyorsunuz?

Kahramanı değil. Ben bu ekibin içindeyim. Ekibin antrenörü; takım kaptanı olarak görüyorum kendimi. Şu ana kadar mucizevi şekilde götürdük. Bunu taçlandırmamız gerekiyor. Arıklı; Mutlu; Çekirge; Özkök gibi hepsi 10’ar yıllık ekollerdir. Ve Zamanın ruhuna uygun ekollerdir. Biz de Zaman’ın ruhuna uygun çıkıyoruz şimdi.

PES ETMEMEYİ MEHMET EMİN BEY’DEN ÖĞRENDİM

Peki patronla bu sorunu konuşmanız sırasında hiç ’Bıçak kemiğe dayandı’’ gibi bir imdat çığlığı attığınız oldu mu?

Benim en önemli özelliğim savaşçı ruhumdur. Asla pes etmem. İkincisi Mehmet Emin Bey’den öğrendiğim bir şeydir. Kendisi babasına yapmış; ’’Bıçak kemiğe dayandı ya da çekip gitme, istifa’’ resti... Bu bir yönetici için asla yapılmaması gereken bir şeydir. Benim Mehmet Emin Bey’in niyetinden en ufak bir kuşkum yok.

Vicdanlar rahat mı yani?

Valla işadamlarını değerlendirirken vicdana değil daha ekonomik söylemlere bakmak lazım. Çalışanlarına karşı tabii ki sorumluluk hisseder. Vicdan gibi değerlendirmeler bizlere mahsus.

Peki siz geceleri yatağınıza yattığınızda rahat uyuyor musunuz?

Ben her gün saat 07.00’de kalkarım. İlk olarak TRT 1’den manşetlere bakarım. Onu yapınca bir iç huzur gelir. Bazen üzülürüm. Sonra hemen aklıma arkadaşlar ve maaşlar gelir. Spor yaparken de o günkü gazeteyi düşünürüm. Yani güne başlarken ilk düşündüğüm 3 şeyden biri.

GENEL BAŞKANLARIN EN ÇOK SEVDİĞİ YAYIN YÖNETMENİ

’’Genelkurmay da Başbakanlık da hep sever sayar’’ demişsiniz bir röportajınızda. Sevilip sayılmak mıdır gazetecilik kriteri?

Ankara kökenli olduğum için hepsi beni tanırlar. Bana güvenilir bir gazeteci gözüyle bakarlar. Fehmi Koru geçenlerde dedi ki bir çekim sırasında reklam arasında ’’Genel başkanların en çok sevdiği yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya’’ dedi. Deniz Baykal da bunun üzerine ’’Bu İsmail’in zafiyetinden değil nezaketinden ileri geliyor’’ dedi. Ben Ankara temsilcisi olarak en başarılıydım. Hepsi beni kabul eder.

ESKİDEN VATAN’LA YARIŞIYORDUK ŞİMDİ MİLLİYET’LE YARIŞIYORUZ

Yayın yönetmenleri arasında?

Şimdi yayın yönetmenleri arasında yarış içerisindeyim. Şimdi biz en fazla Milliyet’le yarışıyoruz. Eskiden Vatan’la çok yarışırdık, gece refleksi; haber refleksi konusunda. Ben arkadaşlarıma da söylüyorum, ’’Bir kişi yer değiştirdiği zaman gazetelerin nasıl değiştiğini görün’’ diyorum. Her gün bakın Milliyet’le yarışıyoruz. Öbürleriyle ilgili çok değerlendirme yapmayayım. Yayın yönetmeni olarak benim gidecek daha çok yolum var.

Ankara’dan geldiğim için siyasi kodlarımı çok iyi biliyorum. Ankara büroma çok hakimim. Yazıişlerime hakimim. Bazı arkadaşlarım iktidara yakın bazıları muhalefete. Ben bütün fotoğrafı görme konusunda daha etkiliyim. Haftada 2 günü mutlaka Ankara’da geçiririm. Ama ben bir Ankara gazetesi yapmıyorum.

Siz daha önce gazete mutfağında çalıştınız mı?

Şöyle bir şansım oldu benim. Ankara temsilcisiyken her hafta İstanbul’a geliyordum. Toplantılara hep katılıyordum.

Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz?

6-7 kişi. Gidenlerin hepsinin yerine ben yenisini aldım. Bu arada iki yazarımız gitti; Mehveş Evin ve Aslı Aydıntaşbaş. Kadın dokunuşunu çok önemsiyorum. Çiğdem Toker’le Özlem Çelik’i aldım hemen. Mümkünse hiç kimse gitmesin. Bu gazete yıldız yaratıyor şu anda. 2-3 yıldır boştadır mesela bir arkadaş. Biz onu parlatırız burada. Bir muhabirden Ankara temsilcisi yaptık biz, sonra Cumhuriyet’e gitti.

MEHVEŞ ÇOK İYİ BİR DAMAR YAKALAMIŞTI BİZDE

Attığınız manşetlerden vicdanınızı sızlatan hiç oldu mu?

Hayır. Ama gurur duyduğumuz çok manşetler oldu. Münevver Karabulut olayları olağanüstüydü.

Sizden giden yazar Mehveş Evin’in de tavrı ve yazıları öne çıkmıştı o olayda.

Mehveş benim çok sevdiğim bir gazetecidir. Keşke o yazılarına devam etseydi. Yine o tür yazılar yazmalı bence. Bizde çok iyi bir damar yakalamıştı; çok demokrat, derinlikli. Kişisel marketing yapan yazarlardan da değildir Mehveş.

ORAY SON DÖNEMDE ÜSLUBUNA ÇOK DİKKAT ETMEYE BAŞLADI

Peki Oray Eğin’in yazılarını nasıl değerlendiriyorsun?

Genel yayın yönetmeni olmak demek her taraftan gelen tepkileri göğüslemek demektir. Sert bir top gelir; önce yumuşatırsınız sonra da pas atmanız gerekir. Biz şimdi Oray’la bir diyalog içerisine girdik. Sevdiğim ve önemsediğim bir yazar. Özellikle son dönemlerde dikkat ederseniz üslubuna da çok dikkat etmeye başladı.

Sizin tarafınızdan uyarı aldığı için mi?

Yo yo yo. Kendisi de üzülüyor tabii ona da saldırılar oluyor. Çok akıllı bir insan. Et krizi konusunda yazdığı yazılar başyazı kıvamındaydı. Sosyal sorunlarda da öyle. Ben kendimi Oray’ın mümkün olduğunca özgür yazması konusunda sorumlu hissediyorum. Tabii onu da ilkelerimiz ışığında hakaret olmadan eleştirileri kişiselleştirmeden yapmamız gerekiyor. Dikkat ediyor da kendisi. Şunun altını çizeyim. Ankara temsilciliğinde ben çok ilişki biriktirdim. Genel yayın yönetmenliği de kurduğunuz ilişkileri harcama pozisyonuna dönüşüyor. Can yakıyorsunuz çünkü. Ne kadar denge de yapsanız. İnsanlar; dostlarınız üzülüyor. Bir gün gelecek belki hiç dostunuz kalmayacak. Çünkü ben şuna dikkat ediyorum; ne kadar iyi dost da olsa haberden kaçmayız, yazarız.

BENİM DIŞARIDA GAZETECİ ARKADAŞIM YOKTUR

Peki medyadaki dostluklarınız?

Benim dostlarım dışarıdadır. Ben dışarıda gazetecilerle ilişki kurulması taraftarı değilim. Büyük şairler hayatın içindeyse yaşayamaz; hayatı daraltırlar. Benim meslektaşlarımda gördüğüm en büyük hata bu; bütün günlerini beraber geçirirler. Beni dışarıda gazetecilerle kimse göremez. Ben kendimi gazeteci dışındaki dünyaya açmak isterim. Felsefeciler, edebiyatçılar... Onlarla vaktimi geçiririm.

Ankara’daki konuşma gruplarına katılmaya devam ediyor musunuz?

Evet Arjantin Felsefe Grubu. Haftada 5 gün 6 yıldır devam ediyor. Ankara’ya gittikçe ben de katılıyorum mutlaka. Şu anda Platon okumaları yapılıyor.