22 Oca 2011 10:35
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:59
LİBERAL YAZARLAR NEDEN HÜKÜMETİ ELEŞTİRİYOR?
Bugün gazetesinin liberal cenahtaki kalemlerinden Gülay Göktürk AKP'yi eleştirince aldığı okur tepkilerini kaleme aldı.
Ben rolümü oynuyorum
Son günlerde yazdığım AK Parti eleştirileriyle ilgili olarak iki farklı tip okurdan iki tür tepki aldım.
Birinci gruptakiler -ya daha önceki eleştirilerimi okumamış ya da bir türlü alışamamış oldukları için herhalde- şaşkınlık içinde ve "arkadan hançerlenmişlik" duygusuyla isyan ediyordu. İçlerinde terbiyelerini koruyarak "Siz de mi!", "Bunu sizden hiç beklemezdim", "Bizi üzdünüz" gibi sözlerle hayal kırıklıklarını ifade edenler de vardı; gemi azıya alıp "Yoksa Doğan Medya'ya mı geçmeye çalışıyorsun", "Kaç paraya satıldın" diyerek hakaret edenler de... Tepkilerinin şiddeti farklı olsa da, ortak noktaları AK Parti destekçiliğini fanatik taraftarlık olarak algılamaları ve herkesten de bunu beklemeleriydi ya da bir başka benzetmeyle, çocuğu sokakta başka çocuklarla kavgaya tutuştuğunda, kim haklı kim haksız bakmadan, ille de kendi çocuğunu kollayan, diğer çocukları azarlayan, kovalayan anne baba tavrı içindeydiler. Taraf tutmaları, daha doğrusu çocuklarının tarafını tutmaları o kadar doğal geliyordu ki onlara, böyle bir çocuk kavgasında hakem rolü oynamayı, adil olmayı, akıllarından bile geçirmiyorlardı.
İkinci gruptakiler ise çok bilmiş bir alaycılık içinde "Günaydın" diyenlerdi. Onlara göre ben nihayet içinde bulunduğum gaflet uykusundan uyanmış ve AK Parti'nin "gerçek yüzü"nü görmüştüm. Onların yıllardır anlatmaya çalıştıkları gerçek AK Parti'yi... Ama çok geç olmuştu artık, atı alan Üsküdar'ı geçmiş, AK Parti diktatoryasını çoktan kurmuştu ve bunun sorumlularından biri de bendim.
Aslında bu iki tutum birbirinin tam tersi görünse de özünde aynı hatayı; aynı "yeminli düşman" ya da "yeminli taraftar" olma anlayışını barındırıyordu ve birbirinin simetriği idi.
Anlamadıkları ve belki de hiçbir zaman anlayamayacakları şuydu: Bazı insanlar kendileri gibi takım tutar gibi parti tutmazlar. Bir partiye ya yeminli düşman ya da sadık taraftar olmazlar. Kimliklerini bir parti aidiyetiyle tanımlamazlar. Siyasi partilere şartlı olarak destek verir ya da şartlı olarak muhalefet ederler. Destekledikleri partinin bir hatasını gördüklerinde "Aman düşmanlar duymasın, kol kırılsın yen içinde kalsın" demedikleri gibi, muhalefet ettikleri partinin olumlu bir tutumunu desteklemekten de çekinmezler.
Çünkü mühim olan parti aidiyeti değil; ilkelerdir, fikirlerdir...
Ben kendi payıma, AK Parti'yi taa başından bu yana, hatalarını da, zaaflarını da bilerek; öte yandan siyasette oynadığı rolün olumlu olduğunu, temel yönelimlerinin Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun olduğunu düşündüğüm için destekledim.
Bu konuda bugün de hiçbir şüphem ve pişmanlığım yok. AK Parti bundan böyle reformcu karakterini kaybedip statükoyla uzlaşsa bile, bu onun geçmişte yaptığı tarihi dönüşümü unutturamaz ve bizim onun hizmetlerine verdiğimiz desteği tarih önünde haklı çıkarır. Bu parti de Türkiye'nin demokrasi tarihinde hak ettiği yeri alır.
Kaldı ki, şu son günlerde yaşanan yalpalama AK Parti'nin ilk yalpalaması değil ve geçmiş seferlerde olduğu gibi yeniden toparlanamaması için bir sebep yok. Ben, AK Parti gibi büyük kitle partilerinin, tıpkı temsil ettikleri kitleler gibi yalpalayarak, hatalar yaparak, zaman zaman bocalayıp geri adımlar atsa bile sağduyunun gösterdiği yola geri dönerek, pragmatik bir biçimde davranarak, yani hep toplumun ve dünyanın gerçeklerine bağlı kalarak politika yaptıklarını; bu tip partilerden baştan çizilmiş dört dörtlük programlar doğrultusunda, her şey baştan kararlaştırılarak, hiç sapmadan, dümdüz bir çizgi izleyerek ilerlemelerini beklemenin gerçekçi olmadığını baştan beri biliyorum. O yüzden de ne pembe hayaller kuruyor ne de derin hayal kırıklıkları yaşıyorum. Yaptığım şey yalnızca kendi rolümü oynamak... Yani, böyle yalpalama dönemlerinde aklımın erdiğince gerekli gördüğüm uyarıları yapmak...
Açıkçası, bunu yaparken aldığım tepkileri de, yakıştırılan yaftaları da hiç ama hiç umursamıyorum.
X x x
Tabii bir de burada hiç bahsetmediğim üçüncü grup bir okur var ki, onlar ne yapmaya çalıştığımı anlıyor. Sağolsunlar, ne desteklediğim zaman şaşıyor ne de eleştirdiğim zaman saldırıyorlar. Ve varlıklarıyla bana yazma şevki veriyorlar.
Gülay Göktürk/Bugün
Son günlerde yazdığım AK Parti eleştirileriyle ilgili olarak iki farklı tip okurdan iki tür tepki aldım.
Birinci gruptakiler -ya daha önceki eleştirilerimi okumamış ya da bir türlü alışamamış oldukları için herhalde- şaşkınlık içinde ve "arkadan hançerlenmişlik" duygusuyla isyan ediyordu. İçlerinde terbiyelerini koruyarak "Siz de mi!", "Bunu sizden hiç beklemezdim", "Bizi üzdünüz" gibi sözlerle hayal kırıklıklarını ifade edenler de vardı; gemi azıya alıp "Yoksa Doğan Medya'ya mı geçmeye çalışıyorsun", "Kaç paraya satıldın" diyerek hakaret edenler de... Tepkilerinin şiddeti farklı olsa da, ortak noktaları AK Parti destekçiliğini fanatik taraftarlık olarak algılamaları ve herkesten de bunu beklemeleriydi ya da bir başka benzetmeyle, çocuğu sokakta başka çocuklarla kavgaya tutuştuğunda, kim haklı kim haksız bakmadan, ille de kendi çocuğunu kollayan, diğer çocukları azarlayan, kovalayan anne baba tavrı içindeydiler. Taraf tutmaları, daha doğrusu çocuklarının tarafını tutmaları o kadar doğal geliyordu ki onlara, böyle bir çocuk kavgasında hakem rolü oynamayı, adil olmayı, akıllarından bile geçirmiyorlardı.
İkinci gruptakiler ise çok bilmiş bir alaycılık içinde "Günaydın" diyenlerdi. Onlara göre ben nihayet içinde bulunduğum gaflet uykusundan uyanmış ve AK Parti'nin "gerçek yüzü"nü görmüştüm. Onların yıllardır anlatmaya çalıştıkları gerçek AK Parti'yi... Ama çok geç olmuştu artık, atı alan Üsküdar'ı geçmiş, AK Parti diktatoryasını çoktan kurmuştu ve bunun sorumlularından biri de bendim.
Aslında bu iki tutum birbirinin tam tersi görünse de özünde aynı hatayı; aynı "yeminli düşman" ya da "yeminli taraftar" olma anlayışını barındırıyordu ve birbirinin simetriği idi.
Anlamadıkları ve belki de hiçbir zaman anlayamayacakları şuydu: Bazı insanlar kendileri gibi takım tutar gibi parti tutmazlar. Bir partiye ya yeminli düşman ya da sadık taraftar olmazlar. Kimliklerini bir parti aidiyetiyle tanımlamazlar. Siyasi partilere şartlı olarak destek verir ya da şartlı olarak muhalefet ederler. Destekledikleri partinin bir hatasını gördüklerinde "Aman düşmanlar duymasın, kol kırılsın yen içinde kalsın" demedikleri gibi, muhalefet ettikleri partinin olumlu bir tutumunu desteklemekten de çekinmezler.
Çünkü mühim olan parti aidiyeti değil; ilkelerdir, fikirlerdir...
Ben kendi payıma, AK Parti'yi taa başından bu yana, hatalarını da, zaaflarını da bilerek; öte yandan siyasette oynadığı rolün olumlu olduğunu, temel yönelimlerinin Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun olduğunu düşündüğüm için destekledim.
Bu konuda bugün de hiçbir şüphem ve pişmanlığım yok. AK Parti bundan böyle reformcu karakterini kaybedip statükoyla uzlaşsa bile, bu onun geçmişte yaptığı tarihi dönüşümü unutturamaz ve bizim onun hizmetlerine verdiğimiz desteği tarih önünde haklı çıkarır. Bu parti de Türkiye'nin demokrasi tarihinde hak ettiği yeri alır.
Kaldı ki, şu son günlerde yaşanan yalpalama AK Parti'nin ilk yalpalaması değil ve geçmiş seferlerde olduğu gibi yeniden toparlanamaması için bir sebep yok. Ben, AK Parti gibi büyük kitle partilerinin, tıpkı temsil ettikleri kitleler gibi yalpalayarak, hatalar yaparak, zaman zaman bocalayıp geri adımlar atsa bile sağduyunun gösterdiği yola geri dönerek, pragmatik bir biçimde davranarak, yani hep toplumun ve dünyanın gerçeklerine bağlı kalarak politika yaptıklarını; bu tip partilerden baştan çizilmiş dört dörtlük programlar doğrultusunda, her şey baştan kararlaştırılarak, hiç sapmadan, dümdüz bir çizgi izleyerek ilerlemelerini beklemenin gerçekçi olmadığını baştan beri biliyorum. O yüzden de ne pembe hayaller kuruyor ne de derin hayal kırıklıkları yaşıyorum. Yaptığım şey yalnızca kendi rolümü oynamak... Yani, böyle yalpalama dönemlerinde aklımın erdiğince gerekli gördüğüm uyarıları yapmak...
Açıkçası, bunu yaparken aldığım tepkileri de, yakıştırılan yaftaları da hiç ama hiç umursamıyorum.
X x x
Tabii bir de burada hiç bahsetmediğim üçüncü grup bir okur var ki, onlar ne yapmaya çalıştığımı anlıyor. Sağolsunlar, ne desteklediğim zaman şaşıyor ne de eleştirdiğim zaman saldırıyorlar. Ve varlıklarıyla bana yazma şevki veriyorlar.
Gülay Göktürk/Bugün