15 Mayıs 2012 14:45 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:39

"LEVENT KIRCA DİZİNİ NE KADAR DÖVSE YERİDİR, YETİŞTİRDİĞİ ADAM BU MU?"

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Yılmaz Erdoğan üzerinden Levent Kırca, Ertuğrul Özkök'e ve Reha muhtar'a çaktı!

Senin ustan bu mu evladım?

Yılmaz Erdoğan'ın birkaç gündür tartışılan sözlerini hükümete yaranmak için sarf ettiğini belirten Levent Kırca'yı dün bu köşede konuk etmiştik.

Doğrusu 'güzel' konuktu.

Hem öğreticiydi, hem de eğlenceli.

İlk mektep tatil kitaplarında 'Öğrenelim - eğlenelim' bölümleri vardır ya, o hesap işte.

Konuk böyle 'güzel' olunca da insan bitsin istemiyor tabii.

Zaten bitmemişti.

Aydınlık gazetesindeki söz konusu yazısı gerçekten de maden gibiydi.

O halde devam edelim.

Yılmaz Erdoğan benim yanımda yetişti, rahle-i tedrisatımdan geçti dedikten sonra:

'Yakıştıramadım Yılmaz'a' diyor, 'Sanki bu suçu kendim işlemişim gibi.'

'Suç' ne peki?

Şu: 'Bizde günde beş kez ezan okunur ama filmlerde ezana yer verilmez(...) Buradaki materyalizmin bizdeki karşılığı laikliktir. Bu iş din eşittir yobazlık denklemine kadar gitti. Hepimize yansıyan din deyince gözümüzün önüne Cumhuriyet dönemi filmlerindeki deli, kötü kişiler geldi..'

İşte bu 'suçu' işleyen adamı yetiştirdiği için Levent Kırca'mızın adeta yüzü kızarıyor.

Diyor ki: 'Bakamıyorum insanların yüzüne. Her an bana 'Yetiştire yetiştire bunu mu yetiştirdin?' diyeceklermiş gibi geliyor..'

Eyvahlar olsun ki, Yılmaz Erdoğan bu kadarla kalmamış, 'ustasını' utançtan yerin dibine geçirecek, hatta sokağa çıkamayacak hale gelmesine neden olabilecek laflar da etmiştir.

Buyurun birlikte okuyalım: 'İran sinemasının kimlik oluşturduğu ve bizim bunu başaramadığımız doğru. Ama bizde olan bazı gelişmeler sebebiyle maalesef böyle oldu. Onlar bir tarihte toplanıp sözlüklerinin tamamını değiştirmediler. Kelimelerinin hepsini değiştirip herkesin kendini yabancı hissettiği bir alanda yeniden kendilerini tanımlamadılar. Dolayısıyla o geleneksel bağ kopmadı. Özellikle de şiirle olan bağları kopmadı; kaldı ki biz aynı havuzdan besleniyorduk, biz aynı insandık aslında. Biraz bağnaz bir batıcılık kafası, halkın önüne sunulan yeni bir şeyler uğruna eskiyi tamamen çıkarmak, bir ağacın meyvesinin kökleriyle olan bağını kesmesi anlamına geldi ki, aslında en çok darbeyi de sanat yedi bu yüzden..'

Bak, bak, bak sen; bir de gündüz gözüyle İran sinemasını övüyor!

'Molla sineması' değil miydi lan o?!

Levent Kırca'mız dizlerini dövse yeridir; bu nasıl talebe yetiştirmiştir yahu!

Lakin...

Atıf Yılmaz ustamız da gelenekle kurabileceğimiz bütün bağların tarumar edilmesinden kaynaklanan sorunu, '50 yıllık kültürle sinema yapılmaz' ifadesiyle yıllar önce hülasa etmişti.

Kemal Tahir'den Halit Refiğ'e, Cemil Meriç'ten Attila İlhan'a kadar birçok aydın ve sanatçı da bu hakikati dillendirmişti.

Kemal Tahir üstadımız, 'Batılılaşmak' uğruna 'geleneğe' bu denli sırt dönmeyi 'köpekleşme' tesmiye ederdi.

Yılmaz Erdoğan'dan mezkur sözleri nedeniyle utanan Levent Kırca'ya ne derdi bilmiyorum.

Yılmaz Erdoğan'a muhtemelen 'Senin ustan bu mu evladım!' derdi.

E haliyle Yılmaz'ın da yüzü kızarırdı.

Talebenin hocasından utanmasının yanında, hocanın talebesinden utanması kaç para!

Levent Kırca'mız mevzuyu şöyle kayışlıyor: 'Yine de Yılmaz'ın devrimciliğinden ödün vermeyeceğini düşünüyor, bir yanlışlık olmuştur inşallah diyorum...'

Hangi devrimdir, nasıl bir devrimdir bu, inanın bilmiyorum.

Benim bildiğim şu:

Hiçbir devrim Levent Kırca, Ertuğrul Özkök, Reha Muhtar ve Yılmaz Erdoğan'ı aynı anda kaldıramaz.

Salih TUNA / YENİ ŞAFAK