06 Eyl 2015 10:46 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:51

Levent Gültekin'den bomba açıklama: Ben mahallemi değiştirmedim, mahalleliler taşındı

Şatafatlı Mağlubiyet'in yazarı Levent Gültekin Hürriyet'e yeni kitabını anlattı. Gültekin: "Ben mahallemi değiştirmedim, mahalleliler taşındı" dedi.

İslamcılığı 13 yaşında benimsedi ve tam 30 yıl bu hareket için canla başla çalıştı. Bugün ise “Hata yapmışım, İslamcılık iktidara gelince İslam’ı yiyen bir canavara dönüştü” diyor. Uzun yıllar Yeni Şafak, Star ve Cine 5’te yöneticilik yapan Levent Gültekin şimdi tartışma programlarının aranan yüzlerinden biri. Hürriyet Pazar’dan Güliz Arslan, kendi deyişiyle 43 yaşında hayatını formatlayan Gültekin’le Doğan Kitap ’tan çıkan kitabı ‘Şatafatlı Mağlubiyet’i konuştu.

İşte o röportajdan çarpıcı bölümler:

Bu kitap için masanın başına oturduğunuzda aklınızda ne vardı?
Bu ülkeye olan borcumu biraz olsun ödemek. Türkiye’yi 30 yıl emek verdiğim hareket yönetiyor. İslamcıların iktidarında insanların hayatı cehenneme döndü. O yüzden nefesim yettiğince gençlere “Biz yaptık, siz yapmayın” demek istiyorum.

Ne umuyordunuz İslamcı hareketin içindeyken?
Ülke yönetimine biz geçince her şey güllük gülistanlık olacak zannediyorduk. Müslümanlığımızla topluma barış ve özgürlük getireceğimizi düşünüyorduk. Yoksul kalmayacak çünkü “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”. Kimse ölmeyecek çünkü “Dicle kenarında kaparsa kurt koyunu, ilahi adalet Ömer’den sorar onu”. Bırakın koyunları, Dicle kenarında çocukları feda etme noktasına geldiler! İktidara karşılık insanlıklarından vazgeçtiler sanki. Cennete gitmek için hırsızlık yapıyorlar, sınav sorusu çalıyorlar...

Şimdiki hayal kırıklığınızın bu kadar derin olmasının nedenlerinden biri de baştaki hayallerinizin fazla tozpembe olması olabilir mi? “Biz geleceğiz ve her şey düzelecek” diye düşünmek bir süperkahraman olmaya niyet etmek sanki?
Gençken hepimiz hayal kurarız. Bu normal. Hayallerimiz için bütün enerjimizle çabalarız. Fakat sonuçta ellerimiz boş kaldı. Şimdi anlıyoruz ki laiklik inancın da bir sigortasıymış. Geçmişte bunun farkında değildik. Çünkü bu ülkede çok katı bir laiklik uygulaması vardı. İnancı, dindarları ötekileştiriyordu. Kürtler, Aleviler, kendini dindar olarak tanımlayanlar, Ermeniler, Rumlar... Tehlikeli topluluklar olarak gösteriliyordu. Üniversite mezuniyetinde dereceye giren bir kız çocuğu ödülünü alırken hocası başörtüsünü çekip alabiliyordu. Bir süperkahramanın gelip düzeltmesi gereken şeyler vardı yani...

BERABER NAMAZ KILDIKLARIM
YOLSUZLUK TALEBİYLE GELDİ


“Dindar siyaset Türkiye’de iktidar olsun diye gecemi gündüzüme kattım. Aşklarımı, ailemi, çocuklarımı ihmal ettim” diyorsunuz...
Hiç unutmam: Lisedeyiz. Bir gün sınıftan bir kız “Çıkışta bir şey sorabilir miyim?” diyerek beraber yürümeyi teklif etti. Yaklaşık 300 metre yan yana yürüdük. Akşam kahvede çok ağır fırça yemiştim. “Nasıl olur da bir kızla yürürsün, sen bir davayı temsil ediyorsun!” demişlerdi.

16 yaşındaki Levent’in gözlerine bakıp bir şey söyleme şansınız olsaydı, ne derdiniz?
Ne desem dinlemezdi ki... Bir kasabada yaşayan, ortaokul mezunu, devlet memuru babam, ben 14 yaşındayken “Oğlum bunlar dini kullanıyorlar. Bak göreceksin” demişti. Dinlememiştim. Şimdi yine dinlemeyeceğimi bilsem de şunu söylemek isterdim: “Bu ülkeyi bir insan kabul edersek Alevilik kalp, dindarlık damarlarındaki kan, Atatürkçülük iskelet, solculuk da vicdandır. Biri olmazsa o insan eksik kalır. Türkiye bunlarla bir bütündür, dünya görüşünü buna göre oluştur. İnancı siyasetin, ticaretin malzemesi yapma, demokrat ol”.

Benzer bir pişmanlığı bir gün yine yaşamaktan korkuyor musunuz?
Bir ideolojiden vazgeçip başkasına geçmiş değilim. Tüm ülkenin ağız tadıyla yaşaması için uğraşıyorum. Bundan pişmanlık duyacağımı sanmam.

Sizin için işin büyüsü ne zaman bozuldu?
AK Parti’ye kurulduğu günden itibaren eleştirel bakıyordum. Hiç oy vermedim. Çünkü kurulurken bünyesine kattığı bazı isimleri görünce “Bu parti iflah olmaz” demiştim.

Kim için demiştiniz mesela?
Tayyip Bey’le de Davutoğlu’yla da tanışıklığım vardı. Fakat gayri samimi demeçleri nedeniyle eleştiriyordum. Egemen Bağış gibi birkaç ismi görünce de “Buradan esaslı bir iş çıkmaz” demiştim. Fakat 27 Nisan muhtırası verilince söylediklerimin darbecilere yarayacağını düşünerek eleştirilerime son verdim. O dönemde Star’dan yöneticilik teklifi geldi, orada İcra Kurulu Başkan Yardımcılığı yaptım. Beni rahatsız eden şeyler oldu. İşler de istediğim gibi gitmiyordu. Ayrıldım.

Ne rahatsız etti sizi?
Paranın nasıl gidip geldiğine şahit oldum. Önerilerim kabul görmedi, ben de gittim. Sonra Cine 5’te altı ay çalıştım. 40 yıl boyunca beraber namaz kıldığım insanlar yolsuzluk talepleriyle geldiklerinde ağır bir kırılma yaşadım ve oradan da ayrıldım.

HANİ 'KİMSESİZLERİN KİMSESİ' OLACAKTI?

Peki kamuoyunun önünde yaşanan olaylardan en çok hangileri rahatsız etti? Roboski, Gezi, Soma...
Biri Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılması. Evlat acısı çeken anne hakaret de, ağır küfür de etse duymazdan gelinir. Fakat bu annenin dediklerine bakarak miting meydanında yuhalatılması derinden üzdü beni. Bir diğeri, bunca yolsuzluk iddiasından sonra iktidar çevrelerinden tek bir kişinin çıkıp da “Arkadaş ben bunu kabul edemem” dememesi. Üçüncüsü de Soma’daki tokat. Kendi yüzüme atılmış gibi hissettim. Tayyip Erdoğan’ın en büyük sloganı neydi? “Kimsesizlerin kimsesi olmaya geliyorum”. Artık sabah akşam kimsesizlerle kavga eden bir iktidar var karşımızda.

Neyle geçiniyorsunuz şimdi? Nasıl bir hayatınız var?
Çok sakin bir hayatım var. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan başka bir sorunum yok. Artık bir hayalin peşinde koşmuyorum. Bir gelecek planım da yok. Geçmiş birikimlerimle yaşıyorum. Bir süre çalışmasam da çok şükür hayatımı idame ettirebilirim. Lükslerim yok. Evdeyim. Ya kitap okuyorum ya da film izliyorum. Zaten bir yerde çalışmaya yeltendiğimde iktidar mensupları rahat bırakmıyor.

TÜRKİYE KAYBEDERKEN AK PARTİ KAZANABİLİR Mİ?

Bir ‘Erdoğanistler ve Tayyipçiler’ ayrımınız var...
Evet, AK Partililer iki gruptan oluşuyor: Erdoğanistler ve Tayyipçiler. Erdoğanistler; çıkarını Erdoğan’dan sağlayan, devlette, medyada ön planda olanlar. Tayyipçiler ise tek derdi evine ekmek götürmek olan, iktidardan nemalanmayanlar.

“Türkiye, Erdoğanistlerin çıkarcılığı, Tayyipçilerin saflığı, muhalefetin de Tayyipçilere ulaşamaması yüzünden bu halde” diyorsunuz...
Muhalefet, Erdoğanist’lerle kavga ediyor, Tayyipçiler’e de asla ulaşamıyor. Çünkü onlara söyleyecek bir sözleri yok. Erdoğanistler gece gündüz televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden Tayyipçilere yalan söyleyerek geçimlerini sağlıyorlar. Ne yazık ki muhalefetin Erdoğan’a alternatif olabilecek ne siyasi zekâsı var ne de kabiliyeti... Bu yüzden milletçe bir çamurun içinde debelenip duruyoruz.

AK Parti önümüzdeki seçimi kazanır mı?
Kazansalar da yenildiler artık. O yüzden kitabın adında ‘mağlubiyet’ diyorum. İslamcılar ağır bir yenilgi aldı. Topluma söyleyecek bir sözleri kalmadı. Ülke elden gidiyor, çocuklar ölüyor, eğitim çöktü, şehir kuramıyorlar, kültür-sanat yok, bilim yok... İktidarda olsalar ne olacak ki? Türkiye kaybederken AK Parti kazanabilir mi? Tüm bu yaşananlara rağmen hâlâ tek başına iktidar olabilme ihtimallerini konuşuyor olmamız da muhalefetin ayıbı. Muhalefet lideri olsam AK Parti’nin bunca defosuna rağmen, toplumun bana değil de AK Parti’ye oy vermesinden utanırdım. Hatta utancımdan sokağa çıkamazdım.

SAKİN OLAMIYORUM
ERDOĞAN HEPİMİZİ KENDİSİNE BENZETTİ


Uzun yıllar medyada görev yaptınız ama hep yönetim kısmındaydınız değil mi?
Evet. Yöneticilikten yazarlığa geçmiş olmama çok şaşırıyorlar. Ne yapayım? Bir kamyon dolusu kitap okuyan, mesleği yazarlık olan arkadaşlarım daha çok para için yandaş oldu. Olup bitene ses çıkarmak da bana kaldı. Keşke kalmasaydı. Ama durum şu: Bir ev yanıyor. Ben de diyelim ki doktorum ama ev yanıyor, ne yapayım? Aldım elime bir kova, su taşıyorum. Mesleği itfaiyecilik olanlar “Sen itfaiyeci değilsin ki” dediklerinde de “E, sen itfaiyecisin ama işini yapmıyorsun” diyorum.

‘YENİ AHMET HAKAN' BENZETMESİ ÇOK SIĞ

Tartışma programlarında en sık gördüğümüz isimlerden birisiniz artık...
İlk zamanlarda isteyerek gidiyordum. Son zamanlarda daha çok bu sözün söylenmesi lazım diye gidiyorum. Çünkü konuşarak bazı şeyleri olağan hale getiriyoruz. Mesela bir programda altı kişi oturup çocukların ölümünü konuşuyoruz. Sanki çocukların ölümü konuşulabilir bir şeymiş gibi...

Çok sert bir üslubunuz var. Zaman zaman haklı hissetmenin şehvetine kapılıp yarar yerine zarar verecek şeyler söylediğiniz, yazdığınız da oluyor mudur?
En çok korktuğum şey bu. Ama yenemiyorum ki öfkemi... Ülke benim arkadaşlarımın elinde cehenneme döndü, nasıl sakin olayım? Erdoğan hepimizi kendisine benzetti. Sakin konuşarak sesimizi duyuramıyoruz.

‘Mahalle değiştirdi’ tabirini sevmiyorsunuz değil mi?
Ayıp bir şey çünkü. Artık mahalle diye bir şey yok, Türkiye var. Kaldı ki ben mahalleyi terk etmedim, mahalleliler komple taşındı. Benim yaptığım şey, onlara “Arkadaşlar, nereye gidiyorsunuz? Bu yaptığınız ülkeyi felakete sürüklüyor” demekten başka bir şey değil.

‘Yeni Ahmet Hakan’ diyorlar sizin için...
Ahmet Hakan, Türkiye’nin en demokrat yazarlarından biri. Takdir ediyorum. Fakat bu çok sığ bir benzetme. Hepimizin karakteri, kişiliği farklı.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ